• Sonuç bulunamadı

Demokrat Parti’nin ilk büyük icraatı 1950 Haziran’ının ortasında ülkenin gündemine getirdiği “Arapça Ezan” olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi hakkındaki olumsuz halk algısının oluşmasındaki en önemli icraatlardan birisi olan bu mesele, tersine muhafazakar halk kesimlerinde Demokrat Parti hanesine yazılacak olumlu bir siyasi puan olacaktır. Aynı algı ve bakışın günümüzde de devam ettiği tespit edilebilir. Bu sebeple, ezan konusundaki gelişmelere kısaca bakmak yerinde olacaktır.

1932’ye kadar ezan, Türkiye’de Arapça okunuyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncesine göre, madem bu ibadete çağrı Türklere yapılmaktadır, bunun insanların anlamadıkları bir dilde değil, kendi dilleriyle olması gerekirdi. İbadet dilinin Türkçeleştirilmesi meselesi, Tanzimat ve Meşrutiyet aydınlarının gündeme getirdikleri

221Rıfkı Salim Burçak, On Yılın Anıları, Ankara 1998, s.245. 222Nadir Nadi, “Kadro”, Cumhuriyet, 11 Haziran 1950, s.1.

bir husustu. Atatürk'ün fikirlerimin babası dediği Ziya Gökalp, ibadet dilinin Türkçeleştirilmesinin önemli savunucusu idi ve eserlerinde bu hususa yer vermişti.

1932 Ramazan ayında bu konuda yaşanan gelişmeler sonucunda Hafız Burhan, Hafız Saadettin Kaynak, Hafız Rıza Beşiktaşlı, Hafız Nuri, Enderunlu Hafız Yaşar, Hafız Ali Rıza Sağman'dan müteşekkil bir kurul oluşturuldu. Bu kurul, ezanın Türkçeye çevirisini yaptığı gibi nasıl okunacağını da tespit etmiştir. Müteakiben çıkarılan kanunla Türkçe’den başka dilde ezan okunması yasaklandı. Diyanet İşleri Başkanlığı 18 Temmuz 1932’de bunu bir genelgeyle ilgili yerlere duyurmuştur.223

Kur’an’ın Türkçeye çevrilme faaliyetlerinin ardından Türkçe olarak okunması hususundaki ilk somut uygulama, 22 Ocak 1932’de gerçekleşir ve İstanbul Yerebatan Camii’nde ilk defa Türkçe Kur’an okunur. Hafız Yaşar (Okur), Yasin Suresi’ni önce Arapça sonra da Türkçe olarak okur. Ertesi akşam da Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle dokuz ünlü hafız Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya gelerek ezanın ve hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başlamıştır. Bu komisyonun aldığı kararlar doğrultusunda 24 Ocak 1932 günü İstanbul camilerinde Türkçe Kur’an okunmaya başlandı. Uygulama hızla öbür camilere de yayıldı. İlk zamanlarda Türkçe ezan uygulamasının başlatılacağı belli başlı il ve ilçeler Adana, Amasya, Ankara, Balıkesir, Çeşme, Edremit, Kayseri, Konya, Kuşadası, İzmir, İzmit, Manisa, Rize, Şebinkarahisar, Trabzon, Van, Yozgat ve Zonguldak olarak tespit edilmiştir.224

İbadete bu hükümet müdahalesi, diğer laiklik tedbirlerinin herhangi birinden daha geniş bir halk kızgınlığına sebep olmuştur. Bu yasağa karşı tepkiler daha Atatürk hayattayken başlamıştır. Özellikle din adamlarının güdümünde hareket eden kırsal kesimdeki halk bu yasağı çiğnemiş, Arapça ezan okumakta ısrar etmiştir. Türkçe ezan uygulaması 1933 yılında çeşitli kentlerde protesto edilmiş ve bu konudaki ilk ciddi halk tepkisi Bursa’da görülmüştür. 1 Şubat 1933’te Ulu Cami’de kılınan Cuma namazında Türkçe ezan okumak istemeyen ve göreve gelmeyen müezzinin yerine cemaatten Topal Halil adlı kişi Arapça ezan okumuş ve Kazanlı Tatar İbrahim adlı şahıs tarafından Arapça kamet getirilmiştir. Olaylar çok fazla genişlemeden bastırılmıştır. Gözaltına alınan kişiler

223Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları (1965-1973): DP’nin Altın Yılları (1944-1973), Ankara 1991, s.46.

224Ali Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Bağlamında Türkçe Ezan Denemesi ve Buna Gösterilen Tepkiler”, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, S.10, 2006, s.81.

ertesi gün sevk edildikleri mahkeme tarafından serbest bırakılmıştır. Ancak bu kararı veren Sulh Hakimi Hasan Bey, Savcı Sakıp Bey görevden uzaklaştırılmıştır. Ayrıca Müftü Nurettin Efendiye işten el çektirilmiştir. Daha önce serbest bırakılan kişiler yeniden tutuklanmıştır. Ulu Cami Hatibi Hafız Tevfik Efendi de İstanbul’da tutuklanarak Bursa’ya gönderilmiştir. O günlerde basın üzerindeki hakimiyetini devam ettiren İstanbul ağırlıklı muhalif çevreler Türkçe ezan uygulamasını eleştirmişlerdir. Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, bir beyanname yayımlayarak halkı bu uygulamaya aldırış etmemeleri konusunda uyarmıştır.225

21 Şubat 1925’te TBMM’de Diyanet İşleri Riyaseti’nin Bütçe Müzakereleri yapılırken, Eskişehir milletvekili Abdullah Azmi Torun, “Hatalı Kur’an çevirilerinin

yayınlandığı ve Türkçe tefsirlerin yetersiz kaldığı gerekçesini” ileri sürerek meclise,

altında elli üç arkadaşının imzası bulunan bir önerge sundu. Bu önergeyle Kur’an’ın ve hadislerin Türkçe tercümesini ve tefsirini yapacak uzman heyete ücret ve masraf olarak yirmi bin lira ödenek ayrılması kabul edildi. Bu çerçevede Kur’an’ı Türkçe'ye çevirme görevi TBMM tarafından Mehmet Akif Ersoy’a, tefsirini hazırlama görevi de Hamdi Yazır’a verilmiştir.226

Bütün bu Türkçeleştirme çalışmalarına rağmen, 1941 yılına gelinceye kadar ezanın Türkçe okunması belli bir kanuna bağlanmamıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü cumhurbaşkanı olduğu zaman 2 Haziran 1941 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun beş yüz yirmi altıncı maddesinin 4055 sayılı kanunla değiştirilmesi ile belirlenmiş ve Arapça ezan, kamet okuyanların üç aya kadar hafif hapis cezası veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılması karara bağlanmıştır.227

Bursa Olayı’ndan sonra 1945’lere kadar birkaç hareketin dışında toplu bir olay olmamıştır. Ancak 18 Temmuz 1945’te Milli Kalkınma Partisi’nin kuruluşuyla başlayan çok partili hayatla birlikte Türkçe ezan ve diğer uygulamalara karşı girişilen hareketler hemen bütün toplum katmanlarına yayılmaya başlamıştır.

1950’nin Haziranı’na kadar Türkiye’deki minarelerden Türkçe ezan sesi duyuldu. Ancak muhafazakarlar bunu daha baştan kabullenmediler. Ezanın Arapça değil, Türkçe

225Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi”, s.79-85.

226Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yayına Hazırlayan: Ahmet Kuyaş, İstanbul 2002, s.546; Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi”, s.80.

227Başak Ocak Gez, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Aşamalarından Biri: Türkçe Ezan ve

Uygulamaları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.II, S.6-7, 1996-1997, s.163.

okunmasıyla halkın dinini yaşayışına devletin/hükümetin yersiz müdahalesi olarak bu icraata bakıldı.228

Birinci Menderes Hükümeti programının, Parti Meclis Grubu’nda görüşülmesi sırasında, Arapça ezan yasağının kaldırılması konusu, bazı milletvekilleri tarafından gündeme getirilmiş ve daha sonraki günlerde hükümet bu hususta bir deklarasyon yayımlamıştır. Bu konu, 5 Haziran 1950 tarihinde Demokrat Parti yanlısı basın tarafından yeniden gündeme getirilmiştir. Başbakan Menderes de, Zafer’e verdiği demeçte; Atatürk’ün, devrimlere başlarken, gerici düşüncelerle mücadele etmek gereğini duyduğunu belirterek, artık bugün o günkü koşulların geçerli olmadığını, üstelik vatandaşların cami içinde dualarını Arapça okuduklarına dikkat çekmiştir. Menderes, Türkçe ezan okunması konusunda ısrar etmenin “vicdan hürriyetine karşı bir taassup

teşkil edeceğini”, partinin programında kabul ettiği laiklik anlayışına göre; din ve vicdan

özgürlüğünün benimsendiğini, laikliğin prensiplerle korunacağını, bağnazlık ve gericilikle savaşılacağını söyledikten sonra; “Tekrar edelim ki irticaa, taassuba,

gericiliğe karşı mücadeleyi ancak prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalmakla mümkün görüyoruz. Bu izahın milletimize mal olmuş inkılâplarımızın tamamıyla korunacağı anlamını taşıdığını da ayrıca açıklamaya lüzum görmekteyim.” demiştir.229

Aynı gün Menderes’in Cumhuriyet’te bir açıklaması yer almıştır. Başbakan bu açıklamada, kanununun Demokrat Parti Meclis Grubu’na götürülerek, burada alınacak karara göre hareket edileceğini söylemiştir.230

Demokrat Parti Ankara milletvekili, Zafer’in sahibi ve başyazarı M. Faik Fenik de “İnkılâba Sadakat ve Vicdan Hürriyeti” başlıklı yazısında, Menderes’i desteklemiş ve Arapça ezanın bir politika meselesi değil, bir fikir meselesi olduğunu kabul etmek gerektiği görüşünü savunmuştur. Fenik; Menderes’in devrimlere sadık olduğunu, Arapça ezan okunmasının asla bir irticaa yol açmayacağını, bu konuda Demokrat Parti’yi eleştirenlerin türbeleri açtıklarını, okullara din derslerini koyduklarını, İlahiyat Fakültesi kurduklarını, halbuki Menderes’in bu konuyu seçimler öncesinde bir sömürü aracı olarak kullanmadığını ileri sürmüştür.231

228Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları, s.46-47.

229Zafer, 7 Haziran 1950, s.1-6; Albayrak, Demokrat Parti, s.195. 230Cumhuriyet, 5 Haziran 1950, s.1.

231M. Faik Fenik, “İnkılâba Sadakat ve Vicdan Hürriyeti”, Zafer, 7 Haziran 1950, s.1-6; Albayrak, Demokrat Parti, s.195.

Hükümet programı hakkında konuşan milletvekillerinin çoğu, programın eksiklikleri ve ayrıntıları üzerinde durmuşlardır. Bu konuşmacılardan Demokrat Parti’nin muhafazakar kanadına mensup olanlar dil, din, gericilik, ırkçılık, Arapça ezan, Müslüman devletlerle yakın ilişki kurulması, Doğu bölgesine önem verilmesi, halkevlerinin yeniden düzenlenmesi gibi konular üzerinde dururlarken; liberal kanat ise daha çok anti- demokratik yasaların kaldırılması, özel girişime ağırlık verilmesi, işkence ve partizanca hareket eden memurlardan hesap sorulması, ırkçılık, gericilik ve komünizm ile mücadele edilmesi, toprak dağıtımının özellikle devlete ait arazilerden yapılması ve Batı dünyası ile ilişkilere ağırlık verilmesi, işçi haklarının geri plana itilmemesi, pahalılıkla mücadele edilmesi gibi iç sorunlara ağırlık verilmesini istemişlerdir.232

Menderes ve diğer Demokrat Parti yöneticileri seçim kampanyaları sırasında kendilerine halk tarafından gelen en büyük talebin ezanın yeniden Arapça okunması olduğunu söylemişlerdir. Bu nedenle bu yasağın anlamsız olduğunu belirterek, bu talebin görüşülmesi için konuyu 13 Haziran’da Demokrat Parti Grubu’na taşıdıklarını belirtmişlerdir. Demokrat Parti Grubu aynı gün, Ceza Kanunu’nun beş yüz yirmi altıncı maddesinden; Arapça ezanın okunması ve kamet kelimesi hakkındaki şartın da kaldırılması suretiyle istenildiği gibi okunması için, gerek hükümet tarafından getirilecek tasarının, gerekse arkadaşları tarafından getirilecek tekliflerin kabul edilmesini oybirliğiyle ve alkışlarla kabul etmiştir (16 Haziran 1950 tarih ve 5665 sayılı kanun). Grup kararından sonra Kayseri milletvekili İsmail Berkok, Tokat milletvekili Ahmet Gürkan ve on altı arkadaşının hazırladığı yasa tasarısı 16 Haziran’da TBMM’ye sunulmuştur. Tasarı, Demokrat Parti’nin yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi’nden de büyük destek görmüştür.233 Cumhuriyet Halk Partili birçok milletvekili Arapça ezan

yasağının kaldırılmasına taraftardır. Muhalefet lideri İsmet İnönü bu durumla bizzat yakından ilgilenmiştir. Mesele din bakımından ziyade, inkılap taraflısı bir parti için prensip ve özellikle bir kültür davası olarak ele alınacaktır.234

Türkçe ezan uygulaması sırasında yaşanan tartışma ve sıkıntılar yasağın kalkması ile sona ermemiş günümüze kadar devam eden bir süreçte gündemde kalmıştır. Dini çevreler Adnan Menderes’i ve Demokrat Parti’yi “Ezan Kahramanı” olarak

232Albayrak, Demokrat Parti, s.188. 233Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.198. 234Cumhuriyet, 16 Haziran 1950, s.1-3.

gösterirlerken karşı taraf, bu kararın o yıllarda İsmet Paşa’nın başında bulunduğu Halk Partisi’nin karşı koymasına rağmen alındığını söylüyordu.235

Menderes, kendisini dinsizlikle suçlayan Halk Partililere, sen sadece beni değil bana oy veren bütün halkı dinsizlikle suçluyorsun diyerek cevap vermiştir.“Bu milyonlar

mı imansız kafilesini teşkil ediyor? Sizler mi hiçbir şeye inanmadan partimizin saflarını teşkil etmiş bulunuyorsunuz? İmanlıların sadece yer aldığı iktidarın eteği ve saçağı mıdır? Biz mücadele ederken karşımızda Halk Partisi’ni değil, hala hükümeti görmekteyiz. Dimdik kaya gibi ayakta duran Halk Partisi değil, fikrimce bu hükümet olsa gerektir. Arkadaşlar! Fikir, iman ve prensip partisi olmadığımız ileri sürülüyor. Biz de kendilerine aynı şeyleri tekrar edebiliriz.”236

Ezanın Türkçe veya din dili ile okunması bugün sadece bir görüş meselesidir. Bu konu hakkında fikirler ileri süren kişiler, demokrat hükümetlerin Atatürk inkılâbına daima bekçilik edeceğini söylemektedirler. Demokrat Parti’nin ezan meselesini ilk işlerden biri olarak ele alması iktidar çevresinde de bazı tartışmalara yol açmıştır. Bu tartışmalar Demokrat Parti Meclis Grubu’na da yansımıştır.237

Türkçe Ezan Kanunu’nun kaldırılmasıyla ilgili genel olarak Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Parti’sinin adına Sinan Tekelioğlu ve Cemal Reşit Eyüboğlu bazı konuşmalar yaparlar.

Sinan Tekelioğlu (Demokrat Parti Adana Milletvekili), eğer Atatürk yaşasaydı şüphesiz o da ezanın Arapça okunmasını isterdi diyerek ezanın Türkçe okunmasına karşı çıkar. Ezanın Müslüman dili kurallarına göre camilerde ancak din dili ile okunması gerektiğini söyler.238

Cemal Reşit Eyüboğlu (Cumhuriyet Halk Partisi Trabzon Milletvekili), bu memlekette milli devlet ve milli şuur politikasının, Cumhuriyet ile kurulduğunu ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu politikayı takip ettiğini söyler. Bu politika gereği ezan meselesi bir dil meselesi ve milli şuur meselesi olarak kabul edilmiştir. Milli devlet politikası her yerde Türkçenin kullanılmasını emreder. Türk vatanında ibadete çağırmanın da öz dilimizle yapılmasını tercih ederiz diyerek ezanın Arapça okunmasına karşı çıkar.239

235Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi”, s.98. 236Cumhuriyet, 26 Aralık 1949, s.3.

237Mekki Said Esen, “Arapça Ezan”, Cumhuriyet, 8 Haziran 1950, s.3.

238TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 9, C. XIX, 9. Birleşim, 16 Haziran 1950, s.183. 239TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 9, C. XIX, 9. Birleşim, 16 Haziran 1950, s.182.

Nadir Nadi “Ezan” isimli köşe yazısında, hükümetin iş başına gelir gelmez ezan meselesini ele almasını eleştirir. Yirminci yüzyılın ortasında demokratik seçimlerle iş başına gelen hükümetin daha önemli meseleleri varken hemen ezan konusunu ele almasını garip karşılar. Bu meseleyi tartışmak hükümetin değil, din adamlarının görevidir diyerek hükümeti eleştirir. Laiklik konusunu ezan cephesinden ele alan Menderes hareket noktasını yanlış seçmiştir. Ezan meselesini ileri sürerek Demokrat Parti’nin yarın fes giyilmesine, öbür gün Arap alfabesinin kullanılmasına müsaade edeceğini iddia edenlerin haklı çıkmasından korkar. Demokrat Parti’nin buna hiç ses çıkarmadığını söyler. Bu durum özellikle aydınları kızdırmıştır. Demokrat Parti’nin kendini yanlış tanıtan propagandalar yaptığını iddia eder. Nadi, her iki tarafın da seçimlerde başarılı olabilmek için laiklikle bağdaşmayan şeylere başvurduğunu söyler. Bu hususta ilk adımı Halk Partisi atmıştır. İlkokullara din dersini koyduran, İlahiyat Fakültelerini kurduran, türbeleri açtıran Halk Partisi’dir. Atatürk’ün giriştiği inkılâp hamlelerinden her biri, hatta ezanın Türkçe okunması bile bu ülkede fikir ve vicdan hürriyetini kökleştirmek amacını gütmektedir. Bu amaç gerçekleştikten sonra bazı yasaklar üzerinde ısrar etmek anlamsızdır.240

Nadir Nadi “Milli Birlik” adlı yazısında, Celal Bayar’ın 21 Nisan’da yayınlanan demecinin ülkenin her yerinde iyi karşılandığını vurgular. Ülkede karışıklık çıkarmak isteyen kişilerin ümitlerinin boşa çıktığını, Celal Bayar’ın ülke demokrasisine büyük hizmetlerde bulunduğunu söyler. Atatürk inkılâpları sayesinde genel seviye bundan kırk elli yıl öncesine oranla çok yükselmiştir. Dünya işleriyle ahiret işlerini birbirine karıştırmanın yarattığı zararın halkımızı kötü etkilediğini ifade eder. Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen insanlar devleti her zaman zayıf noktasından vurur. O dönemde ülke içerisindeki halkın zayıf noktalarından biri ezan konusudur.241

Benzer Belgeler