• Sonuç bulunamadı

Çalışmanın yazım aşamasının ilk adımı, Türkiye ve İsrail’e ait rol konseptlerinin birincil kaynakların nitel içerik analizine tabi tutularak tespit edilmesidir. Çalışma bu amacı gerçekleştirmek için, ulusal rol konseptlerinin tasarlanmasında önemli rol oynayan dış politika karar alıcılarının geniş kapsamlı dış politika konuşmalarının nitel analizine yönelmektedir. Çalışmanın teori kısmında da bahsedildiği üzere, nitel içerik analizine tabi tutulan dış politika konuşmalarında alter-part’a nazaran ilgili ülkenin dış politika davranışları üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olan ego-part’a dair söylemler keşfedilmeye çalışılacaktır. Araştırmanın zaman diliminin başlangıcı olan 2000 sonrası yıllarda dış politika karar alıcılarının konuşmalarından her yıl için ikişer tane konuşma seçilmiştir. Aktöre yoğunlaşan bir perspektifle bu iki bölgesel aktörün güvenlik ve dış politikalarının hangi aktörlerin

etkisinde kaldığı ve belirlendiğiyle alakalı yeni bulgulara ulaşmak mümkün görülmektedir.

Çalışmanın bir diğer amacı, Türkiye ve İsrail’in rol konseptleri arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tespit etmeye yardımcı olacak kategorilerin geliştirilmesidir. Çalışma için önem arz etmeyen içerikleri filtrelemeyi ve çıkış noktası olan materyale en yüksek seviyede yakınlık sağlanmasını mümkün kılması nedeniyle bahsi geçen kategorilerin tespiti için tümevarıma dayanan bir metot izlenmiştir. İçerik analizi yapılırken ilgili siyasi konuşmaların içerisindeki dış politika konseptleri ve ilgili ülkenin bölgesel düzlemde sorumlulukları ve görevlerine değinen söylemleri kodlanmış ve bir kategori çerçevesinde sınıflandırılmıştır. Kodlanmış kategoriler tümevarım yöntemi aracılığıyla aşağıda belirtilen tekrarlamalı bir süreçten geçirilmiştir: Öncelikle geçici etiketler tanımlanmış, test edilmiş, sonrasında gereken düzenlemeler yapılmış ve gerekli ise kategoriler tekrardan formüle edilmiştir. Her iki ülke için karar alıcılar tarafından yapılan konuşmalar birbirinden bağımsız bir şekilde kodlandıktan sonra, benzer alanlar tespit edilmiş ve konuşmalardaki tematik benzerlikler bir araya getirilerek etiket tanımlamaları yapılmıştır. Bu yöntem, Türkiye ve İsrail’in rol konseptleri arasındaki benzerlik ve farklılıkların tespit edilmesine ve karşılaştırılmasına olanak sağlamaktadır.

Yukarıda bahsedilen kodlama süreci iki adımda gerçekleştirilmiştir (Bkz. Şekil 2). Birinci adımda karar alıcıların yapmış olduğu konuşmalar birbirinden ayrı olarak analiz edilmiş ve bu esnada geçici alt kategoriler oluşturulmuştur. Geçici alt kategorilerin belirlenmesinde, ilgili karar alıcıların kendi devletlerinin bölgedeki rolü, görevleri ve sorumlulukları ile alakalı beklentilerinin mümkün olan en iyi şekliyle yansıtılması amaçlanmaktadır. Geçici alt kategorilerin belirlenmesinden sonra elde bulunan tüm yazılı materyal açıklık ve tutarlılığın sağlanması açısından tekrardan analiz edilmiştir. Son aşamada ise, kodlanmış kategorilerin tümü güvenilirliği ve doğruluğu açısından test edilmiş ve gerekli görülen son düzenlemeler yapılmıştır.

İkinci adımda ise, nihai olarak oluşturulan kategoriler diğer bir deyişle ulusal rol konseptleri oluşturulacaktır. Bu işlem, bir taraftan iki ülkenin rol konseptlerindeki

benzerlikler ve farklılıkların tespit edilmesi ve karşılaştırmasını, diğer taraftan ilgili ülkelere ait olan toplam rollerin (role set) karşılaştırabilir öğelerinin meydana çıkarılmasını mümkün kılmaktadır. Bahsi geçen kategoriler yapılan konuşmalardaki tematik benzerlikler ve benzer alanların tespit edilmesi sonucu oluşturulacaktır. Bu esnada fikirler ve konseptler arasındaki farklılıklar da göz ardı edilmemelidir. Karar alıcıların kendi devletleri ile alakalı beklentileri tematik benzerliklerin tespit edilebilmesi için tematik olarak benzer yönlere bakılarak düzenlenmelidir. Tümevarımsal geliştirilen kategoriler en nihayetinde bu zamana kadar rol teorisi ile çalışılmış çalışmalardaki kategoriler ile karşılaştırılarak son bir kontrole tabi tutulmaktadır. Bunun uygulanmasının sebebi hangi kategorilerin yeterli olduğunun keşfedilmesidir. Bu şekilde yapılan bir karşılaştırma sonrası gerekirse son düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Analiz edilecek konuşma metinlerinin seçilmesinde, diğer rol teorisi çalışmalarında da kullanılmış ölçütlerden çalışma için uygun olanların seçilip değerlendirilmiştir: a) Kolay erişim ve ulaşılabilirlik analiz edilecek metinlerin seçilmesinde başta gelen ölçütlerdir. b) Daha önce güvenlik ve dış politika tanımlarının yapıldığı bölümde de ifade edildiği üzere, devletlerin güvenlik politikalarını genişletişmiş bir güvenlik anlayışı ile uygulamaya koyması ve bu durumun Türkiye ve İsrail içinde farklı olmaması nedeniyle, dış politika karar alıcılarının güvenliğin hem dar anlamını hem de geniş anlamını kapsayan konuşmaları analiz edilecektir. c) Konuşmaların seçimindeki üçüncü kriter, bu konuşmaların ilgili ülkenin yakın bölgesindeki sorumluluk ve görevleri ile alakalı tanımlamalarına atıfta bulunmasıdır. Bu üçüncü ölçüt, çalışmanın çerçevesini sınırlandırmak amacı ile pratik anlamda varsayılan katkısı nedeniyle konulmuştur. Bu bağlamda konuşma metinleri içerisinde bölgesel meseleler ile alakalı söylemlerin bulunması kolay gözükmemektedir. Bu nedenle bu ölçütün altına bir alt ölçüt daha belirlemek gerekmektedir. Bu sebeple, iki ülkenin karar alıcılarına ait konuşma metinleri içerisinde aşağıdaki anahtar kelimeleri içeren pasajlar filtre edilecek ve analize hazırlanacaktır: bölge, bölgesel, komşu, komşular, komşuluk, Orta Doğu, Yakın Doğu ve bu kelimelerin İngilizce versiyonları olan “ region, regional, neigbor, neighbors, neighborhoad, Near East, Middle East ”.

Burada çalışmada yukarıda bahsi geçen bölge kavramının iki ülke için nasıl algılandığına değinmek gerekmektedir. Burada öncelikle birbiriyle yer yer kesişen üç farklı bölge kavramından bahsetmek gerekmektedir. Öncelikle, Türk Dil Kurumu sözlüğünde bölge kelime olarak “sınırları, yönetimsel ya da ekonomik birliğe, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerliğine ya da üzerinde yaşayan insanların aynı soydan gelmiş olmalarına göre belirlenen toprak parçası” olarak tanımlanmaktadır (TDK, Türkçe Sözlük, 1998). Bölge kavramı aslen doğal ve beşeri özelliklerin birbirleriyle olan ilişkisinin daha iyi algılanmasını sağlamak amacıyla coğrafya bilimi tarafından ortaya konulmuş bir kavramdır (Koç ve Aksoy, 2012: 321). İkinci olarak, bölge kavramıyla alakalı kullanılmakta olan coğrafi bölge kavramı ise yeryüzünün doğal, beşeri ve ekonomik özelliklerine göre belirlenmiş bir bölümü olarak tanımlanmakta olup (Atalay ve Mortan, 1997: 5) TDK sözlüğündeki bölge kavramı ile yakınlaştığı görülmektedir. Bir diğer kavram olan siyasi bölge kavramı ise devlet işlerini düzenleme ve yürütme üzerindeki görüşlerin; sınırları yönetimsel ya da ekonomik birliğe veya üzerinde yaşayan insanların soy birliğine göre belirlenen toprak parçasına yansıması olarak tanımlanmaktadır. Coğrafi ve siyasi bölge kavramları birbiri ile karşılaştırıldığında coğrafi bölge kavramını belirleyen kriterler doğal, beşeri ve ekonomik özelliklerin tümünü içermekte iken, siyasi bölge kavramını belirleyen kriterler sadece yönetim, dil, kültür gibi beşeri özelliklerle tanımlanmaktadır (Özey, 2006: 22).

Bu çerçevede bölge kavramının sadece coğrafi yakınlıklar ve bağımlılıklar aracılığıyla tanımlanabilecek sığ bir kavram olmadığı görülmektedir. Bu zorluklarla birlikte bölge kavramının çerçevesine dair tartışmaların zaman içerisinde değişime uğraması, devletlerin bölgesel aidiyetleri üzerinde konuşmayı daha da zorlaştırmaktadır. Bu durum Türkiye ve İsrail’in bölgesel aidiyeti için de geçerlidir. Bu durum çalışmanın seyri esnasında göz önünde bulundurulacak ve bazen siyasilerin dahi bölgesel aidiyetlik konusunda farklı söylemlerde bulunabildiği gerçeğinden de yola çıkılarak çok katı olmayan esnek bir yaklaşım biçimi

izlenecektir. Türkiye ve İsrail’in çalışma için tercih edilen zaman aralığı içerisinde baskın olan bölgesel aidiyet bakış açıları detaya inilmeden kabaca tarif edilecektir.

Siyaset Bilimi araştırmaları ve medyada Türkiye’nin ve İsrail’in Orta Doğu bölgesine dâhil edildiği çalışmalar olmakla birlikte (Çopur, 2016; Kalın, 2009; Bunzl, 2008; Kappel, 2008) bazı çalışmalar böyle bir coğrafi aidiyetlik olgusu oluşturmaktan kaçınmaktadır. Orta Doğu yahut Yakın Doğu olarak ta isimlendirilen bölgenin coğrafi sınırları ile alakalı farklı yaklaşımlar mevcuttur. Doğu kavramı antik döneme kadar gitmekte olup coğrafi bir tanımlamadan ziyade Avrupa dışındaki yahut karşısındaki kültürel dünyanın tanımlanması için kullanılmıştır. (Özalp, 2011: 5). Avrupa’nın güneyi yahut güneydoğusundaki bölgeler için bugüne kadar bundan başka tanımlamalarda kullanılmıştır: Sabah Ülkesi, Arap Dünyası gibi. Bu tanımlamalar kavramsal olarak tam olarak ne ifade ettiği belirtilmeden eşanlamlı kavramlar olarak beraber ya da birbirinin yerine kullanılmıştır. Soğuk Savaşın bitmesi ile beraber bu anlamdaki belirsizlik daha da artmış Büyük Orta Doğu, Genişletilmiş Orta Doğu, İslami Orta Doğu gibi yeni kavramları bahsi geçen kavramlar kümesinin içerisinde yerini almıştır (Özalp, 2011: 5; Fürtig, 2012). Kültürel ve dini benzerlikleri açısından Türkiye’de ki siyasi karar alıcılar çalışma için seçilen zaman dilimi esnasında Orta Doğu’yu Türkiye’nin hinterlandı olarak tanımlamaktadır (Davutoğlu, 2004: 129). Birçok bölge ile beraber Orta Doğu coğrafyasını da kapsayan bir toprak parçasında hâkimiyet kuran Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin batıya dönük bir siyaset izlemesi nedeniyle bu bölge uzun süre Türkiye’nin stratejik çıkar alanının dışında tutulmuştur.

2000’lı yılların başında gerek siyasi gerek ekonomik ve kültürel açıdan bir geri dönüş yaşanan Orta Doğu bölgesi ve Orta Doğu ülkeleri Türkiye’deki siyasi elitler tarafından aşağıdaki şekilde algılanmaktadır: Ortak sınırlarının olduğu yahut yaşadığı siyasi gelişmelerden doğrudan etkilendiği ülkeler. Bu tez çalışmasında da bu tanımlamaya uygun bir Orta Doğu tanımı takip edilecektir. Bununla birlikte Türk dış politikası karar alıcılarının Türkiye’nin coğrafi aidiyeti ile alakalı olarak 2000’li yıllara kadar dünya kamuoyunda tercih edilen batı ile doğu arasında köprü ülke

tanımlaması yerine, kültürel ve tarihi kökleri ve bununla bağlantılı olarak çok taraflı manevra kabiliyeti olduğuna atıfta bulunularak (Turkishtime, 2004) coğrafi olarak bir merkez ülke (Davutoğlu, 2008: 78) tanımlamasını tercih ettikleri görülmektedir.

Coğrafi aidiyet meselesinin İsrail’deki dış politika karar alıcılarının söylemlerine nasıl yansıdığına bakılacak olursa, geriye dönüp İsrail’in kuruluş sürecine bakmak gerekmektedir. İsrail devleti kuruluşunu ilan ettikten sonra Arap devletlerinin boykotu nedeniyle bölgede yaşamış olduğu siyasi izolasyonunu kırmak ve dış politikadaki amaçlarına uygun bir şekilde istikrarını ve güvenliğini korumak adına, yakın ve genişletilmiş bölgesinde sürekli yahut geçici ortaklıklar kurmaya gayret göstermiştir. Kuruluşuna has özellikleri nedeniyle İsrail’in yakın bölgesindeki ülkeler olan Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn ve Yemen ile herhangi bir diplomatik ilişkisi bulunmamaktadır. İran ve Umman’ın ise geçmişte İsrail ile kurmuş olduğu ilişkiler günümüzde kesintiye uğramıştır (Israel Ministry of Foreign Affairs, 2017). Buna karşılık İsrail yakın çevresindeki ülkeler olan Türkiye (1949’dan beri), Mısır (1979’dan beri), Ürdün (1994’ten beri) ile inişli çıkışlı olmakla birlikte diplomatik ilişkiler yürütmektedir.

İsrail’deki karar alıcıların coğrafi olarak aidiyet atfettikleri bölge, öncelikli olarak ortak sınırının olduğu ve diplomatik ilişkisi olsun yahut olmasın ilgili ülkelerin yaşadığı siyasi gelişmelerden doğrudan etkilendiği ülkeler olarak tanımlanabilir, zira diplomatik ilişkilerin gelişimi veya varlığı üzerinden siyasi karar alıcıların bölge kavramına dair tespitlerde bulunmak kolay görünmemektedir. Bu çalışmada İsrail için bu tanımlamaya uygun bir Orta Doğu tanımı takip edilecektir. Bu çerçevede bu tez bölge kavramı altında her iki ülkenin dar ve geniş anlamda aidiyet hissettikleri bölgeye atıfta bulunmaktadır.