• Sonuç bulunamadı

2. SÜRYANİ TOPLULUKLARI, SÜRYANİLİĞİN TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ

2.3. Süryani Toplumunun Tarihteki Yeri

2.3.2. Konsüller ve Anlaşmazlıklar

Hıristiyan dini liderleri, var olan kiliselerin hiyerarşik düzenlerini belirlemek amacıyla tarihin belli dönemlerinde “Konsil”ler düzenlemişlerdir. Bu konsillerde kendi iç düzenlerini, imanın esaslarını, kutsiyetlerini ve diğer dinsel rütiellerinin gereklerini görüşmüşlerdir. Hıristiyanlık çıkış noktası olarak özünde tek Tanrı inancını barındırmasına rağmen, başlayan teolojik tartışmalar ve kristolojik yorumlar sonunda, İsa’nın sadece vahiy getiren bir peygamber mi yoksa Tanrının oğlu olması sebebiyle onun da bir Tanrı mı olduğu konusunda Hıristiyan dünyayı iki farklı gruba ayırmıştır. Bu monofizit – diyofizit tartışmaları ana kiliseden kopmalara neden olmuştur. Süryaniler MS 451’de toplanan Kadıköy Konsili’ne kadar diğer Hıristiyan gruplar ile görüş birliği içindeydi. Bu süreçte baş gösteren teolojik tartışmalar sonunda kiliseler arasındaki görüş birliği sonlanmış ve Süryani Killisesi de Grek – Latin Hıristiyanlığından kopmuştur222. Bunun Akabinde 11. Yüzyılda Grek

Ortodoksluğu Roma Katolikliğinden ayrılmış 16. yüzyıla gelindiğinde ise yine bir grup, Katoliklerden ayrılıp Protestanlık ekol ya da mezhebini oluşturmuşlardır. Bu ayrılıkçı gruplar arasına, Katolikleşen ve az da olsa Protestanlaşan Süryaniler de eklenebilmektedir223.

Anlaşmazlıkları tetikleyen unsurlar, her ne kadar teolojik (kristolojik) kökenli olsa da zamanla siyasi nedenler daha fazla kendini hissettirmeye başlamıştır224.

Bazı önemli siyasi nedenler ise özetle şu şekilde sıralanabilir225;

 Devletlerin kiliseleri örgütleme ve idare etme çabası,

 Kiliselerin dini liderlik mücadeleleri (özellikle İskenderiye ve İstanbul Kiliselerinin Doğu Hıristiyanlığının lideri olma isteği),

 Devletlerin özellikle Kadıköy Konsülü sonrasında kilise sorunlarına müdahil olması,

 Devletlerin kiliselere halkın benimsemediği kişiler ataması,  Devletlerin bölge halkına karşı zaman zaman güç kullanması,

 Devlete karşı oluşan tepkinin dil, kültür ve düşünce farklılıklarının da etkisi ile milliyetçilik algısını ortaya çıkarması,

221 Mehmet Çelik, Süryani Tarihi, s.63. 222 Yıldırım, a.g.e., s.43.

223 Yakup Tahincioğlu, Tarihleri, Kültürleri ve İnançlarıyla Süryaniler, Butik yayınları, İstanbul, 2011,

s.49

224 Sarı, a.g.t., s.126.

225 Grzegorz Leopold Seidler, Bizans Siyasal Düşüncesi, Çev. Mete Tunçay, V Yayınları, Ankara,

50

 Doğu ile batının farklı toplumsal çıkarlarının olması.

Tarihsel bütünlüğü korumak adına, toplanan konsillere kısaca da olsa değinmekte fayda vardır.

2.3.2.1. İznik Konsülü (MS 325)

Hıristiyanlar Roma İmparatorluğu döneminde, Pagan tanrıları reddettikleri için, baskı ve işkencelere maruz kalmışlardı. Ancak, dört parçaya ayrılmış Roma İmparatorluğunu birleştirmek ve artan Hıristiyan nüfus karşısında iç düzeni korumak isteyen İmparator Konstantin, MS 313 yılında yayınladığı Milan Bildirgesiyle Hıristiyanlığı serbest hale getirmiş ve böylece Hıristiyanlar artık, birer Roma vatandaşı sayılmışlardır. MS 325’te ise, İmparator Konstantin, İznik'te ilk Hıristiyan "Genel Konsülünü" toplamıştır226. İznik Konsülü ile Hıristiyan inancının, “iman

temelleri” belirlenmiş, İsa’nın bir insandan (Meryem) doğmasının yanında, Tanrı olduğu da kabul edilmiştir. Yine İznik konsülünde kiliselerin hiyerarşisi, Roma, İskenderiye ve Antakya kiliseleri olacak şekilde düzenlenmiştir227.

2.3.2.2. İstanbul Konsülü (MS 381)

Hıristiyan değerlerini ve kiliseler hiyerarşisini görüşmek üzere toplanan İznik konsülünün üzerinden yaklaşık yarım yüzyıl geçmiş, anca teolojik tartışmalar ve mezhepleşmeler arası problemler artarak devam etmiştir. Bunun üzerine yeni bir konsülün toplanmasına karar verilmiştir. MS 381’ de toplanan yeni konsülde; Kutsal Ruhun, Baba ve Oğul gibi Tanrı olduğu kavramı üzerinde durulmakla birlikte bir önceki konsülün aldığı kararda mutabık kalınmıştır228. Hatta Roma İmparatoru

I.Theodosius, Konsülün aldığı kararların uygulanması konusunda garanti verip uymayanları sapkın ilan ettirip cezalandırmıştır229. Bu süreçte, Süryanilerin

yönetiminde olan Antakya Kilisesinin etkinlik alanı daha da genişlemiştir. 2.3.2.3. Efes Konsülü (MS 431)

MS 431'de toplanan Efes Konsülünde; İsa’nın Tanrısal ve insani olmak üzere birbiriyle iç içe geçmiş bir “tabiata” sahip olduğu kabul edilmiştir. Yani İsa’nın, insan ve Baba (Tanrı) ile aynı ve tek tabiattan olduğu, bunların birbirinden ayrıştırılamayacağı (Monofizit görüş) ve Meryem’in de, “ Tanrıyı doğuran (Teokodos)” diğer bir deyişle “Tanrı Ana” veya “Tanrının Anası” olduğu konuları Hıristiyan inanç sistemine girmiştir. Bu kristolojik tartışmalar Hıristiyan dininde ayrışma yaratmış; “Doğu – Batı”, “Süryani – Yunan”, “Semitik – Bizans”, “Diofizit –

226 Çelik, a.g.e., s.109

227 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Nüve Kültür Merkezi, Konya, 2005, s. 713 228 Mehmet Çelik, Ortadoğu Mozayiği Süryaniler-Nasturiler, s.35.

51

Monofizit” ve “Nasturi – Ortodoks” gibi birbirine zıt ve liderlik mücadelesi veren gruplar ortaya çıkarmıştır230.

2.3.2.4. Kadıköy (Kalkedon) Konsülü (MS 451)

Kadıköy Konsülüne kadar toplanan konsüllerin toplanmasındaki neden, daha çok Teolojik temelliydi. Hıristiyan öğretiler arasında yaşanan tartışmalar, belli bir çerçeveye oturtulmaya çalışılmış ancak Efes Konsülüyle şiddetli bir ayrışma yaşanmıştı. Baba – Oğul ve Kutsal Ruh üçlemi bu tartışmaların ürünüdür. Ancak İskenderiye Kilisesine bağlı olan Cyrill tarafından savunulan ve MS 431 Efes Konsülünde kabul edilen, Monofizit görüşe karşı artan eleştiri ve devam eden tartışmalar üzerine Kadıköy (Kalkedon)’de yeni bir konsül toplanmasına karar verilmiştir231. MS 451 yılında toplanan Kadıköy Konsülünde; Efes Konsülünde

(MS 431) kabul gören ve benimsenen Monofizit görüş reddedilmiş ve İsa'nın şahsında birbiriyle birleşmez iki farklı ve ayrı tabiatın, yani bir tanrısal ve bir de insani tabiatın bulunduğunu savunan Diofizit görüş benimsenmiştir. Bu durum Hıristiyan dünyasındaki ayrışmayı daha da derinleştirmiştir. Kadıköy Konsülü Süryaniler için oldukça önemli sonuçlar doğurmuştur. Doğu Hıristiyanlığı Batı Hıristiyanlığından kopmuş ve akabinde de Antakya Süryani Ortodoks Kilisesi parçalanmış ve Doğu Kiliseleri adına bağımsız Patrikliğini ilan etmiştir. Bu süreçte, sadece Antakya Süryani Kilisesi değil; Mısır'daki Kıpti Kilisesi, Habeşistan Hıristiyanları ve Ermeni Kiliseleri Kadıköy Konsülünün kararlarını kabul etmeyerek kendi kiliselerini kurmuşlardır. Ancak, bu ayrışmalar sonrasında, Kadıköy Konsülünde alınan kararları kabul etmeyenler, Roma ve İstanbul merkezleri tarafından baskı ve zaman zaman da katliama uğratılmışlardır. Süryaniler de bu durumdan maalesef kendilerini kurtaramamışlardır232. Konsülün kararlarının

arkasında duran Roma ve İstanbul ise Hıristiyan dünyasına liderlik yapmış ve Katolik mezhebini teşkil etmişlerdir. Ancak 1054 yılından sonra İstanbul Merkezi, İstanbul’da “Patrik Mihael Cerularius” ve Roma’da da “Papa Kardinal Humbert” in bulundukları dönemde, aldığı bir kararla Katolik merkezden ayrılarak Ortodoksluğa tekrar geri dönmüştür. Geri dönüş kararını ise “Roma’nın ekonomik ve siyasi sebepler ile dini kullanması” olarak açıklamışlardır233.

Hıristiyan dininin, temelden ikiye bölünmesi, Ortodoks ve Katoliklik olmak üzere iki ayrı mezhebin ortaya çıkmasıyla birlikte, İstanbul Patrikliği (Ortodoks) ile Roma Papalığı (Katolik) arasında düşmanlık boyutuna varacak çekişmeler boy

230 Kadir Albayrak, Keldaniler ve Nasturiler, s.68-75.

231 Gündüz Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998, s. 98-99

232 Gabriyel Akyüz, Tüm Yönleriyle Süryaniler, Kırklar Kilisesi Yayınları, Mardin, 2005, s.186-187. 233 Akyüz, a.g.e., s.186

52

göstermiş ve akabinde de mezhep savaşları yaşanmaya başlamıştır234. Kadıköy

Konsülü sonrasındaki gelişmeler de Süryaniler ve Süryani tarihi açısından oldukça önemlidir. Kadıköy Konsülü kararlarını tanımayan Antakya Süryani Kilisesi taraftarlarının protestoları isyana dönüşmüş ve bu isyanlar da İmparatorluk tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır235. Roma’nın baskılarına dayanamayan

Süryaniler, Roma’ya rakip olan Sasani İmparatorluğundan yardım istemişler ve yavaş yavaş Sasani tabiiyetini kabullenmişlerdir236. İmparatoriçe Teodora,

Süryanilerin Sasani egemenliğine girmesine engel olmak adına bazı siyasi-dini planlamalar yapmıştır. Süryani dini liderlerinden Yakup Baraday’ı, İskenderiye Patriği Teodosius'a takdis ettirmiş ve Baraday’ı Monofizitlerin başına geçirmiştir. Bu yolla İmparatoriçe, Süryanileri yanına çekmeye çalışmıştır. Yakup Baraday’ın Süryani Kilisesini tekrar diriltmesine karşın, bu sefer de Süryani topluluk kendi içinde kristolojik kavgalarla parçalanmaya başlamıştır237. Yaşanan bu tartışmalar

sonucunda, Yakup Baraday’ın etrafında birleşen taraftarlarına "Yakubi" denilmeye başlanmıştır. Ancak, Baraday taraftarları bu şekilde isimlendirmeyi kabul etmemişler ve kendilerine “kadim” denmesini daha uygun görmüşlerdir238.

Bu dönemde, siyasal gücün dayattığı baskı, ulusçuluk duygusunu doğurmuş ve kilisenin de yönlendirmesiyle Musul'un batısından Ruhâ'ya doğru, Diyâru Rabîa, Halep, Hıms ve Hama ve zamanla da Tikrit Süryanilerin faaliyet gösterdikleri yaşam alanları haline gelmiştir. Bizans İmparatoru Herakleios’un, 627’de “Ninova Savaşında” Sasanileri yenip doğu sınırlarını tekrar ele geçirmesiyle Süryaniler, Roma’ya tekrar tabii olmuşlar. Ancak 630’lu yıllarda bölgenin Arap işgaline uğramasıyla bu kez Süryaniler, Arap idaresinde yaşamaya başlamışlardır.