• Sonuç bulunamadı

Benedict Anderson: Yayın Kapitalizmi ve Hayali Cemaatler

1. MİLLİYETÇİLİK KAVRAMI, TARİHSEL SEYRİ VE KURAMLAR

1.2. Milliyetçilik Kuramları

1.2.2. Modernist (Araçsalcı) Ekol

1.2.2.5. Benedict Anderson: Yayın Kapitalizmi ve Hayali Cemaatler

Benedict Anderson, 1983 yılında yayınladığı “Hayali Cemaatler” adlı eserinde, Hobsbawm ve Gellner’in yaklaşımına paralel bir şekilde milliyetçiliğin modern süreçlerin ürünü olduğuna ve modern süreçlerin kültürel alanı şekillendirdiğine dikkat çekmektedir. Ona göre; millet, sınırları olan ve egemen olacak şekilde kurgulanmış siyasal bir topluluktur85. Ulusalcılık düşüncesine sahip olan toplumlar

vasıtasıyla ulus devletinin oluşturulabileceğini belirtmiştir86.

Anderson, milliyetçiliğin bir ideolojisi olması nedeniyle, herkesçe kabul edilir bir tanım yapılamadığını ifade eder. Ancak millet ve milliyetçiliğin, din ve akrabalık gibi olgularla bir arada değerlendirilerek bir tanıma varılabileceğini ifade etmektedir. Anderson’ a göre, din ya da akrabalık eksenli işlenen milliyetçilikler, modern zamanlarda daha etkilidir. Çünkü “unutulma korkusu” bireyleri, soyu ve toplumu aracılığıyla ölümsüzlük arayışına yöneltir. Oluşan bu dinsel-dilsel toplulukların varlığıyla, “hayal edilmiş siyasi bir topluluk ve hem egemen hem de sınırlı olan” milletin oluşabileceği toplumsal koşulları meydana getirmektedir. Milletler de köklü

85 Benedict Anderson, Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, Çev. İskender Savaşır,

Metis yayınları, İstanbul, 2007, s.20. 86 Anderson, a.g.e., s.21.

23

hanedanların çöküşü, din ve din orjinli ritüellerin ya da okumaların halk payesinde itibarını yitirmesi sonucunda bu olguların, toplumları birbirine kenetleyen harç olma özelliğini yitirmesi akabinde, “hayali bir cemaat” olarak ortaya çıkmaktadır87. Ona

göre, milletin oluşum sürecinde toplumsal hayattan dinin ayıklanması etkilidir88. Din

ile birlikte hanedanlıklar çökmüş, halk için itibarı da kalmamıştır.

Anderson’ a göre milletin ve milliyetçiliğin oluşmasındaki etkili unsurlardan biri de halk dillerinin yaygınlaşmasında etkili olan matbaa kullanımının artması ile başlayan “yayın kapitalizmi” sürecidir89. Bu süreç ile birlikte, kitap basımının artması

ve bu kitapların yerel dillere çevrilmesi, milli dilin etkisiyle toplumları kendi içlerinde bütünleştirmiş ve kendilerini millet olarak görmelerine veya hayal etmelerine olanak sağlamıştır. Bu bağlamda, milletin “yayın kapitalizminin bir ürünü” olarak görülmesine sebebiyet vermiştir. Modernitenin ürünü olarak yayın kapitalizmi, yayın kapitalizminin ürünü de millet olmuştur. Diğer bir deyişle Anderson; basılı yayınların (kitaplar, gazeteler vb.) artmasıyla aydınlanan bireylerin, kendilerini bir milletin bileşeni olarak hayal etmelerine neden olduğunu savunmaktadır. Bu şekilde ortak (milli) bir dil, kültür, bilinç ve kimlik oluşturulmuştur. Böylece yeni milletler oluşmuştur. Anderson, Avrupa’da milliyetçiliğin doğuşunu ise üç aşamada incelemiştir; ilk olarak dikey zaman kavramının yanında yatay zaman kavramının (eş zamanlılık) ortaya çıkması toplumsal hayatı köklü biçimde etkilemiştir. İkinci olarak, ‘anavatan’ düşüncesinin belirmesi ile birlikte uzun süre boyunca bir idari birim olarak var olma etkeni devreye girmiş, hayali bütünün oluşturulması için gerekli olan ikinci aşamaya geçilmiştir. Son olarak, eş zamanlılık düşüncesi ile kapitalist yayıncılığın bir araya gelmesi ile ortaya çıkan fikri atılımın kitleselleşmesi suretiyle dilde bir standartlaşma sağlanmıştır90. Burada Anderson, gazete ve romanların ortak bir

zaman algısını yaşamamızda etken olduğundan bahsetmektedir. Gazetelerin, monarşi ve din gibi kadim olguların yerine, uluslar gibi yeni “hayali cemaatlerin” inşa sürecinde ne denli önemli olduklarını söylemektedir. Anderson bu değişimin, Avrupa’da on sekizinci yüzyılda ortaya çıkan gazete ve roman gibi iki imgeleme (tahayyül) biçiminin incelenmesiyle, hayali bir cemaat olarak milletin varoluşu için neden önemli olduğunun daha kolay anlaşılabileceğini söylemektedir. Diğer bir deyişle; bu tahayyül biçimlerinin, milletin ne tür bir hayali cemaat olduğunu bilmenin ve onları temsil etmenin “teknik araçları” olduğunu belirtmektedir91. ‘‘Bir kurgu olarak

87 Anderson, a.g.e.,s.24. 88 Çilliler, a.g.t., s.28. 89 Çilliler, a.g.t., s.44. 90 Süleymanoğlu, a.g.t., s.48 91 Anderson, a.g.e., s.41.

24

gazetenin neredeyse eş zamanlı olarak tüketilmesi (tahayyül edilmesi)’’92 ile

toplumsal duygu, düşünce ve algıların hızlı bir şekilde topluma nüfuz ettirilmesini kastetmektedir. Bu unsurlar ile oluşturulan “eşzamanlılık” kavramı ise millet algısının oluşturulmasında önemli derecede etken olarak görülmektedir. Toplumda bu eş zamanlılık kavramının oluşmasında ise belli nesneler, kavramlar bulunmaktadır. Gazeteler veya dergiler aracılığıyla bireylerin, üyesi olmadığı bir toplumda veya hiç bilmediği bir yerde olan olaylar hakkında, haberdar olunur ve belki de ortak tavır geliştirip ortak hissiyat içinde bulunulur. Farklı toplumların bireyleri adına üzüntü veya sevinç hissedilebilinir. Okunan kitaplar ile aynı veya farklı fikirlere ulaşılabilinir.

Anderson, Avrupa’da meydana gelen coğrafi keşiflerin ve Avrupalıların dile bakışında yaşanan değişimlerin milliyetçiliğin gelişimini etkilediğini savunmaktadır. Bu sürecin aktif bir katılımcısı olmak zorunda hisseden aydınlar, zamanla halk dilini ve kültürünü benimsemiş ve geliştirmişlerdir. Bu durum ise milliyetçiliğe damgasını vuran önemli bir faktör olmuştur. Anderson ’un, milliyetçiliğin 18. yüzyıla ait bir olgu olduğundan hareketle milliyetçiliğin “kopya edilebilir” bir niteliğe sahip olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre, farklı tarihsel süreçlerin kesişmesiyle ortaya çıkan milliyetçilik, farklı coğrafi bölgelere uygulanabilir. Anderson, Asya ve Afrika’daki anti- emperyalist milliyetçiliklerin açıklanmasında “kopyalama” kavramını kullanmaktadır. Batı’da ortaya çıkan millet ve milliyetçilik modellerinden uygun olanlarının seçilmesi ve Asya ile Afrika toplumlarında, yerel durumlara uyarlanması gerektiğini savunan Anderson, Avrupa merkezli bir bakış açısına sahiptir. Burada; eğer milliyetçilikler, hayal edilmiş topluluklarını Batı’da ortaya çıkan kopya edilebilir modeller arasından seçecekse, her milletin hayali bir cemaat olması söz konusu olabilir mi? Sorusunu sormak gerekmektedir.