• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.3. İSTANBUL’DA İÇKİ MEKÂNLARI

2.3.1. Meykede/Meyhaneler

2.3.1.2. Koltuk Meyhaneleri

verilmesi ve fakir olan Yahudi halkın korunması amacıyla, adı geçen meyhanelerin kime ait olursa olsun kapatılmasına, ihtiyacı olan Yahudilere uygun fiyatlarla kiralanmasına karar verilmişti. Tuğba Kara, III. Ahmed Devrinde İstanbul’da Sosyal ve Kültürel Hayat, (Basılmamış Doktora Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Samsun, 2014, s.119. Yahudi meyhaneleri Evliya Çelebi’de koltuk meyhaneleri içerisinde ele alınmış; “Yahudi

meyhaneleri: dükkân yüz, nefer altı yüz. Bunlar Rum meyhanecilerine rağmen ne kadar mahbubları ve ne kadar rakkasları varsa toplayıp kıyafet değiştirerek eşkıya tarzında ve serhad elbiseleri giyip iki tarafına halis şarab yerine fağfurî necef, mücevher kadehlerle şeker şerbeti dağıtarak geçerler. Bunlar Yahudi olduklarından alayda, geride kalırlar. Çünkü padişah alayının askerleri, lüzumlu olanları ileride gider. Bu Yahudi meyhanecileri hiçbir vakit başkalarından yiyip içmezler, kimseye karışmazlar, arkadaşlık edenler de yapmacıktır. Hatta şarab dedikleri mel’unu bile başkasından alıp içmezler. Onun için ayrı meyhaneleri vardır. Bu Yahudiler çok kâr ederler. Yirmi-otuz yıllık şarabların en âlâsı bunlarda bulunur. Bu yüzden başka bir alay ile geçerler. ” ifadeleriyle

geçmektedir. Çelebi, 1971, s.285-286.

151 Unkapanı’nda Tüfenkhane cıvarında iki meyhane, Cibali dışında üç meyhane, Balıkpazarı’nda

dört, Fener’de dört meyhane vardı. Meyhanelerin yer ve isimlerinin tespit edilmesindeki maksat yenilerinin açılmasına engel olmaktı. Bu amaçla çıkarılan kanunlarda da genellikle Yahudiler muhatap alınmıştı. Kara, 2014, s.120.

152 BOA, DH. MKT, Nr.1341/77 (H.12 Za 1300/14 Eylül 1883)

153 Gedikli meyhaneler Sultan Abdülaziz döneminde “Selattin Meyhaneleri” olarak anılmaya

başlanmıştır. II. Meşrutiyet döneminde gedikler kaldırılmış, ruhsat alma yükümlülüğü getirilmiştir. Cumhuriyet sürecinde esnaf ve balıkçı meyhanelerinin yerini sahil meyhaneleri alırken son dönemde çalgılı meyhaneler de yerini tavernalara bırakmıştır. Tavernalarla birlikte geleneksel meyhane anlayışı da tarihteki yerini almıştır. Zat, 2010, s.150-151.

154 Koçu, 1950, s.20; Çokuğraş, 2013, s.165-166; Tevfik, 2016, s.8, 25. 1880’lerde İstanbul’da

Koltuk meyhaneleri, gizlice içki satan, kaçak, gediksiz olarak çalışan, ayak takımının gittiği, ara sokak bakkal ve manavlarıydı155.

XIX. yüzyıl belgelerinde “koltuk meyhaneleri” sıkça geçmektedir. Belgelerde geçen “gediksiz gazino ve böyle tüccar ünvanlı fabrikacılara koltuk ünvanı verilerek”, “gediksiz müskirat mağazacılar ile fabrikacılar”, “…Balıkpazarı’nda üç adet gedikli, seksen-doksan bab gediksiz gazino ve fabrika ve lokanta ve mağaza…”, “Kumkapı’da kırk beş bab dükkân miyanesinde beş tane gedikli bulunup küsûrlarının gazino ve mağaza olup Langa’da altmış yedi bab gazino ve fabrika ve lokanta miyanelerinde yedi bab gedikli, Samatya’da doksan bab miyanında on-on iki adet gedikli bulunduğu ve bunlara mümasil Balat, Üsküdar ve Boğaziçlerinde on dükkânda bir dükkân gedikli olup küsûrları gediksiz gazino ve fabrika olup…” ifadeleri bu yüzyılda gediksiz dükkân ve mağazaların devlet tarafından resmen kabul gördüğünü göstermekteydi. Bu dükkânların varlığının kabullenilmesinde zaman zaman yasakların esnetilmesi, devletin vergi almak amaçlı olarak serbestlikleri genişletmesi etkili olmuş olmalıydı156. Ayrıca yayınlanan fermanlarda meyhaneler ve şerbethanelerle birlikte koltukların da kapatılmasının buyurulması devletin bu dükkânların varlığını kabullendiğini, kapatılması için -kurallara uymayıp kapatılması gereken gediklilerden daha fazla- uğraştığını göstermekteydi. Devletin engellemelerine rağmen kapatılamaması, gediklilerin de şikâyet sebebi olmuş, “üç bin beş yüzü aşkın koltuk dükkânının varlığının, asayişsizliklere ve gediklilerin itibarının azalmasına sebebiyet verdiği” ifade edilmişti. Hatta gediklilerin bu şikâyeti ve koltuk dükkânlarının kapatılması isteği 1277/1861 nizamnamesinin de hazırlanmasında etkili olmuştu157.

Yine benzer şekilde H. 1260-65/1844-49 dönemine ait zecriye defterinde Bakkal Koltuğu, Papaz Koltuğu, Baritan Koltuğu, Karabela Koltuğu, Panayot

155 Koçu, 2011, s.3; Zat, 2010, s.150. Her ne kadar koltuk dükkânları ruhsatsız, kaçak çalışan

meyhaneler olarak bilinse de Evliya Çelebi’de koltuk meyhaneleri esnafı ‘üç yüz dükkân sekiz yüz

nefer’ olarak geçmektedir. Ayrıca Mantran’ın “perakendeci küçük tüccarlar çoğu zaman koltuk adı verilen küçük dükkânlarda satış yapmak zorunda kalmakta ve sattıkları mal miktarı az olduğundan kazançları küçük olmaktadır” ifadesi, bu yargıya ters düşmektedir. Mantran, 1990, s.43; Çelebi,

1971, s.283.

‘Koltuk’ ifadesi izinsiz, kaçak olarak çalıştırılan kahvehaneler için de kullanılmıştı. III. Murad zamanında “Her kim ki fahim mertebesine vara, yani kömür ola, sırf haramdır” diye fetva verilmiş, ilk kahve yasağı çıkarak kahvehaneler kapatılmıştı. Bu nedenle mahalle aralarında, çıkmaz sokaklarda, bazı dükkânların ard kısımlarında gizli ‘koltuk kahveleri’ açılmıştı. Koçu, 1947, s.11.

156 BOA, DH. MKT, Nr.1341/77. (H.12 Za 1300/14 Eylül 1883) 157 BOA, İ.MMS, Nr.22/942. (H. 9 N 1277/M.21 Mart 1861)

Koltuğu gibi dükkân adlarıyla geçiyor olması bazı dönemlerde koltuk dükkânlarının da kayıt altına alındığını göstermekteydi158.

Koltuk meyhaneleri dışında, gedikli olmayan, ruhsatsız olarak çalışan “ayaklı meyhaneler” adı verilen seyyar içki satıcıları da vardı. Ayaklı meyhaneciler genellikle Ermenilerden oluşmaktaydı. Dükkânı, fıçısı, tezgâhı, ustası, sâkisi hep kendisiydi. Bellerine ucu musluklu içi rakı veya şarap doldurulmuş koyun bağırsağı sararlar, sırtlarında bir cübbe, cübbenin iç cebinde bir kadeh, omuzlarında da peşkirle satış yapmaktaydılar. Ayaklı meyhaneler en çok Bahçekapı ve Yemiş İskelesi, Galata ve cıvarında bulunurdu. Müşterilerini görünce etrafı kollayarak bir bakkal veya manava girer, kuşağının arkasındaki musluktan kadehini doldurup peşi sıra giren müşterisine vücudunun hararetiyle ısınmış içkiyi sunardı. Kadehi bir yudumda yuvarlayan baldırı çıplak ayyaş da bir üzüm tanesini yahut mevsimine göre bir meyvayı meze yapar, çoğu zaman da elinin tersiyle silip giderdi. Buna “yumruk mezesi” denirdi159.

XIX. yüzyılın sonlarına ait belgelerde meyhanelere dair dört farklı mekânsal tanımlama yapılmıştı. Bunlar, fabrikalar, lokantalar, gazinolar ve koltuk dükkânları idi160.