• Sonuç bulunamadı

İçkiden Alınan Vergiler ve Vergilerle İlgili Şikâyetler

II. BÖLÜM

2.5. İÇKİ İLE İLGİLİ SUÇ VE CEZALAR

2.6.1. İçkiden Alınan Vergiler ve Vergilerle İlgili Şikâyetler

Osmanlı Devleti’nde, kamu hizmetlerinin sağlıklı şekilde yürütülmesi için vergi alınan kalemlerden biri de içkilerdi. Devlet vergiyi, gayrimüslimlerin elde ettikleri ürünlerin, şahsi kullanımlarına ait olan kısımlarından290 talep etmemekte;

284 “Amasya sancağı dâhilindeki Ladik kazasında, ahali, işrete olan düşkünlüğünden dolayı kaza kaymakamı Mustafa Bey’den şikâyetçi olmuşlar, görevinden alınmasını talep etmişlerdi. Bu durumda, gerekli tahkikatın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştu.” BOA, DH. MKT, Nr. 1564/90. (H.

11 Ra 1306/M. 15 Kasım 1888)

285 BOA, DH. EUM. MEM, Nr. 124/59. (H.12 B 1332/M. 7 Haziran 1914)

286 “Hüdavendigar vilayetinde geceleri sokağa çıkıp sarhoş olarak nara ve silah atarak dolaşan, yani belediye ve zabıtaya muhalif harekette bulunanlardan ceza kanunnamesinin ilgili maddesine bağlı olarak ceza-yı nakdi alınması uygun bulunmuştu.” BOA, DH. MKT, Nr. 1290/29. (9 Ş

1326/M. 6 Eylül 1908)

287 Dârülmaârif, 1850’de Tanzimat’ın getirmiş olduğu zihniyet değişikliği ve devlet hayatındaki yeni

teşkilatlanmanın gerektirdiği formasyona sahip memur yetiştirmek üzere, rüştiyelerden daha ileri seviyede açılmış olan okuldur. M. Hüdai Şentürk, “Dârülmaârif”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, (C.8, s. 548).

288 BOA, MF. MKT, Nr. 27/6. (H. 2 Ra 1292/8 Mayıs 1875) 289 BOA, A.DVN. MHM, Nr. 1/22. (H.29 Z 1259/M. 20 Ocak 1844) 290 “Kifaf-ı nefs” için belirlenen miktar 200 kıyye idi.

ihtiyaç fazlası, satış yapılan kısımlarından almaktaydı. Devletin kurulduğu ilk dönemlerde üzüm suyu ve şırasından “şıra resmi”; sonra ise “ondalık” ve “salarlık” adlarıyla vergi alınmıştı. Bu vergiler bağbozumundan sonra subaşılar tarafından toplanmaktaydı. H.1000(1592) tarihinden itibaren müskirattan “zecriye” adıyla vergi alınmak istenmişti. Fakat şikâyetler üzerine devam edilememiş, cizyelere yüzde elli zam yapılarak bu vergi kaldırılmıştı. III. Selim döneminde İrad- ı Cedid hazinesi için yeni kaynaklara ihtiyaç duyulunca, zecriye resmi yeniden yürürlüğe konulmuştu. Merkezde “Zecriye Gümrüğü Emaneti” ve sonra “Zecriye Nezareti”, taşrada ise “Zecriye Muhassıllıkları” oluşturulmuştu. Vergilerin belirlenmesi işine mahalle ileri gelenleri, gayrimüslim cemaat başkanı ve kocabaşıların oyuyla karar veriliyor, toplanması işine de mültezimler bakıyordu291. Ticari yönden ise, müskiratın tüketim ve satışının yapıldığı yerlerden, “gedik” adı verilen ruhsat karşılığı vergi tahsil edilmekteydi. (Önceki kısımlarda incelendiği üzere zaman zaman gediksiz işyerlerinden de -koltuk meyhaneleri, bozahaneler, şaraphaneler gibi- vergi alınmıştı.) Devletin, meyhaneler açılmaya başlandığı XVI. yüzyıla kadar olan dönemde de Hrıstiyanların şarap ihtiyaçlarını karşıladığı, ihtiyaç fazlası kısımdan vergi alındığı görülmüştü. Mardin kanunnamesine göre Mardin’de meyhane olmadığı yıllarda şehre gelen şarap yükünden dizdarlık, melikü’l-ümeralık ve asesiye gibi isimler altında belirlenmiş miktarda vergiler alınmaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki Hrıstiyan halka şarap dağıtımı ve vergilendirmesi için meyhane açılması şart değildi. Meyhane bu işin daha kurumsal bir nitelik taşımasını sağlamıştı. Meyhaneler açıldıktan sonra, belirtilen isimler altında alınan vergilerin hepsi kaldırılarak reayanın şarabının meyhaneye getirip mühürlenmesi ve akçesinin verilmesi istenmişti. Büyük ihtimalle kaçakçılığı önlemek ve tüketimi daha sağlam esaslar üzerinden vergilendirebilmek amacıyla şehir sakinleri tarafından meyhaneye getirilen şaraplarla birlikte köylerdeki şaraplara da el konulması gerektiği belirtilmişti. Yani tüketime sunulacak şarabın meyhaneden dağıtımı amaçlandığı için üreticilerin kendi ihtiyaları fazlası olan şarabı meyhaneye yönlendirmeye çalışılmıştı292.

291 Abdurrahman Vefik Sayın, Tekâlif Kavaidi(Osmanlı Vergi Sistemi), TC. Maliye Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Yayın No:1999/352, Ankara, Haziran 1999, s.642-643; İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilât ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, 3. Baskı, Ankara, 2008, s.479.

XIX. yüzyılda tımar sisteminin kaldırılmasıyla, vergi konusunda yeni düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştu. Merkeziyetçilik temelli başlatılan düzenlemeler, mültezimlerin baskı ve zulümleri nedeniyle başarıya ulaşamamıştı. Tanzimat’ın ilanıyla daha önceden “tekalif-i şer’iyye” adı altında çok çeşitli oranlarda alınan vergiler kaldırılmış, yerine zirai ürünlerden onda bir oranında “öşür”, koyunlardan “ağnam”, gayrimüslimlerden “cizye” alınması esası getirilmişti. “Tekalif-i örfiyye”de ise pek çok tür ve tahsil şekli olan muhtelif vergiler birleştirilmiş, herkesin ticaret ve kazancı dikkate alınarak tahsil edilen genel bir vergi düzenine geçilmişti293.

Tanzimat döneminde içkiye dair ilk düzenleme 1275(1859) tarihlidir. Bu düzenleme ile Osmanlıda imal edilen ve dışarıdan ithal edilen hamr, arak, şampanya misüllü her çeşit müskirattan zecriye, reftiyye, idhaliyye gibi farklı adlarla alınmakta olan vergiler birleştirilerek “rüsum-ı müctemi’a” adıyla tek vergi kalemine dönüştürülmüştü. Bu resim, içeride üretilenler için yüzde yirmi, dışarıdan gelecek müskirat için tarifesi gereği farklı oranlarda alınacaktı.294 1278(1861) Nizamnamesinde, “rüsum-ı müctemia” lağvedilerek yüzde on oranında “resm-i mirî” alınmasına karar verilmişti295.

Devlet, diğer yandan satış yapılacak dükkân ve mağazalar için de vergiler belirlemişti. 1277(1861) Nizamnamesine göre işyeri sahipleri işyerlerinin kirasının yüzde on beşi oranında “ruhsatiye resmi” ödeyeceklerdi296. 1282(1866) Nizamnamesi ile bu vergi kaldırılmış, “bey’iyye resmi”ne dönüştürülmüştü. Bu oran, işyerlerinin senelik kira değerinin yüzde otuzu oranında olacaktı. Bu verginin

293 Ayşe Özdemir Kızılkan, “Osmanlı Vergi Düzeninde Temettuat Uygulamaları Üzerine Bir

Değerlendirme”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 20, Nisan 2008, s.59; Tanzimat Fermanı ile vergiler, merkezden gönderilen muhassıllar aracılığıyla toplanacaktı. (Dolayısıyla daha önceden görevli olan voyvoda ve mültezimlarin işleri de son bulmuştu.) Bu nedenle Tanzimat’ın ilk yıllarında en önemli görev muhassıllarındı. Mali reformları gerçekleştirmek üzere 1840 yılı başlarında Tanzimat’ın uygulandığı tüm bölgelere gönderilen muhassıllar, kaza ve sancaklara bizzat padişah tarafından müstakil olarak atanıyorlardı. Böylece eyalet yönetimi dışında merkeze bağlı ayrıcalıklı statüleriyle muhassıllar, vergilerin doğrudan doğruya devlet hazinesi adına tahsil edilmesini sağlayacaklardı. Bunlar mali işlerde vali ve ayanların yetkilerini devralıyor, Tanzimat’ın getirdiği yenilikleri taşrada tanıtmakla vazifeli oluyorlardı. Amaç vergi tahsili işlerinin vali ve ayanların kontrolünden kurtararak sebep oldukları su-i istimallere engel olmaktı. Ayrıca maliye işleri ile ilgili her türlü gelirin merkez adına toplanması, her türlü giderin de yine buradan ödenmesi esasa bağlanmıştı. Burada da amaç merkeziyetçi yapıyı güçlendirmekti. Ancak, yetkilerinin belirsizliği, eşraf ve ayanın tepkileri, muhassılların yeni sisteme tam anlamıyla uymamaları nedeniyle kısa süre sonra kaldırılacaklardı. Abdullah Saydam, “Tanzimat Devri Reformları”, Türkler Ansiklopedisi, 2002, (C.12, s.1338); Halil İnalcık, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri”, Belleten, C. 28, S.112, Ankara, Ekim 1964, s.628.

294 Sayın, 1999, s.643.

295 Düstur, 1.Tertip, C.2, s.564; Sayın, 1999, s.643.

tayin ve takdirini Zecriye Nezareti yapacaktı297. 1298(1881)’den sonra yine bir nizamname ile gelirler önce Rüsum-ı Sitte İdaresi’ne, sonra da Muharrem Kararnamesi ile Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne aktarılmıştı298.

Tanzimat döneminde, Osmanlı gayrimüslim tebaasının, ürettikleri içki konusunda şikâyetçi oldukları konuların başında ürünlerinin ve işyerlerinin vergilendirilmesi meselesi geliyordu299. Vergilendirmedeki şikâyetler konusunun, özellikle XIX. yüzyıl Osmanlı reformlarının etkisiyle daha fazla vurgulanmaya başladığı anlaşılmaktaydı. Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın öngördüğü yeniliklerin vergilendirme konusundaki prensipleri taşrada anlaşılmaya ve uygulanmaya başlandıkça bu konudaki şikâyetler de artmıştı300. Örneğin Sultan Abdülmecid’in Rumeli gezisi esnasında, Selanik, Siroz ve Manastır sancakları dâhilinde bulunan Eğribucak, Priştine ve Serfiçe kazalarındaki gayrimüslim halk Padişah’a sundukları arzuhallerinde, ürettiği içkiden bazı yerlerde gümrük vergisi301, ihtisab vergisi ve kapı parası gibi adlarla çeşitli vergiler alındığından şikâyetçiydi. Dahası hukuken hiç vergi alınmaması gereken kendi ihtiyaçları için

297 BOA, İ.MMS, Nr.31/1294. (H.12 Za 1282/R.17 Mart 1282/M.29 Mart 1866) 298 BOA, İ.DUİT, Nr.89/57. (H.29 N 1298/ M.25 Ağustos 1881); Sayın, 1999, s.645.

299 Tanzimat’la getirilen “herkesin gelirine göre vergi ödemesi” maddesi, fakir köylüyü daha az

ödeyeceği için memnun ederken bazı kitlelerin memnuniyetsizliğine ve isyanına neden olmuştu. Bağ sahibi olan çorbacılar ve zengin Hrıstiyan köylüler, şarap ve rakıdan alınan vergiye itiraza devam etmekle kalmadılar, bağlarını kullanılamaz hale getireceklerini, reayaya artık iş vermeyeceklerini ve onların üzümlerini de almayacaklarını söyleyerek köylüyü tahrik edip -zecriye ve orman vergilerini de Padişahın affettiğini söyleyerek- ödemek istemediklerini belirtmişlerdi. Bu durum isyanların çıkmasına, başıbozuk Arnavut askerinin çatışmalara katılmasına, birçok köyün yakılıp yıkılmasına, köy sakinlerinin de köylerini boşaltmak zorunda kalmasına sebebiyet vermişti. Sorun, sadece iç mesele olarak kalmamış, Rusya, Fransa, Avusturya devletlerinin durumu kötüleyen notalar vermesine ve Osmanlı’nın içişlerine müdahale etkeni olarak kullanmalarına neden olmuştu. Osmanlı ise bu olay kaynaklı olarak Avrupa Devletleri’nin Osmanlı’ya olası müdahalesini önleme telaşına düşmüştü. İnalcık, 1964, s.643-644.

300 Reşit Paşa’nın Hatt-ı Hümayun’la getirdiği vergi reformu İmparatorluk içinde ciddi sarsıntılara

sebebiyet vermiş, Rumeli’de ayaklanmalara neden olmuştu. Mesela Niş İsyanı’nda, isyancıların beş temel başlıkta toplanan şikâyet konularından ikisi içki ile alakalıydı: 1.Şarabın okkasından dört, rakıdan sekiz para resmin affedildiğini Padişah fermanı ilan ettiği halde bu vergilerin toplanmasına devam olunmaktadır. 2. Zecriyye resminin toplanmasına eskisi gibi devam olunmaktadır. Osmanlı makamları da bunları teyit etmişlerdir. İnalcık, 1964, s.646.

301 Osmanlı devletinde ekonomik anlayışının bir ürünü olan ve klasik dönem uygulamalarından birisi

olan iç gümrük rejiminin çeşitli şekil veya vesilelerle uygulanmaya çalışıldığı anlaşılmaktaydı. Kaldırılmış olmasına karşın gayrimüslimlerin ürettikleri içkiden yerel idareci ve vergi memurlarının gümrük vergisi almaya devam ettikleri görülmekteydi. Muhtemelen Sünnî bir İslam toplumu ve devleti olarak görülen Osmanlı Devleti’nde hukuk dışı toplanmasına rağmen meşrulaştırılabilecek en marjinal vergilerden birisi, olsa olsa içki üzerinden alınabilirdi. Çeşitli adlarla vergi alınmaya devam edilmesi bu anlayışın sonucu olmuş olmalıdır.

ürettikleri içkilerden “rüsum-ı müctemia” adıyla vergi istendiğini beyan etmişlerdi302.

Tanzimat, ülkenin her yerinde aynı zamanda uygulamaya koyulmamıştı. Önce Rumeli’de Elviye-i Selâse’de (Yanya, Tırhala, Manastır), Anadolu’da Diyarbakır ve Erzurum’da uygulanmış, sonra da bütün vilayetlere yaydırılmıştı303. Aradan on yıl kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, Tanzimat’ın tüm ülkede uygulanabildiği söylenemezdi. Saraybosna’da bulunan Yahudiler Tanzimat sonrasında yeni usulle vergi alınmasına itiraz etmişler, eskiden beri vergilerini muntazaman vermelerine karşın, birkaç senedir artan vergi talep ve tahsiline, kanuna aykırı olduğunu öne sürerek karşı çıktıklarını ifade etmişlerdi. Yahudi halk, Bosna Eyaleti’nin Tanzimat’ın uygulandığı bir yer olmadığını, buradan alınan cizye gibi vergilerin eski usule göre alınması gerektiğini belirtmişlerdi. Ayrıca Bosna Eyaleti kazalarının zecriye vergisinin, Bosna Eyaleti’nden oluşturulan redif birliklerinin ihtiyacının karşılanmasına ayrıldığını; eğer yeni usule göre veri alınmaya devam edilirse vergilerini ödeyemeyeceklerini ve redif birliklerinin ihtiyaçlarını da karşılayamayacaklarını bildirmişlerdi304.

Benzer şikâyetler Anadolu’dan da gelmişti. Maliye Nezaretine gönderilen yazıda Merzifon kazasında bulunan Ermeni manastırının bağlarının mahsulünden üretilen şarap ve rakı için - patrik ve meclisleri tarafından- vergi istenmemesi talep edilmişti305.

Gayrimüslim halkın şikâyet ettiği konulardan birisi de öşrünü ödedikleri içkilerinin muayenesi esnasında, rüsum-ı müctemia memurlarının, evlere girdiklerinde kötü davranıp eziyet etme davranışlarına yönelikti306. “Harput kazasında oturan Ermeni ahalinin kendi ihtiyaçları için üretmelerine rağmen,

302 BOA, A.MKT. UM, Nr. 382/10. (H.04 Ca 1276/M.29 Kasım 1859). “Durumun soruşturulması, sadece ‘rüsum-ı müctemia’ adıyla yüzde yirmi oranında vergi alınması, bunun dışında hiçbir verginin alınmaması, ihtiyaçları için üretilen şaraplardan da vergi alınmışsa iadesi emredilmişti. BOA, A.MKT. UM, Nr. 397/78. (H.B 1276/M. Şubat 1860)

303 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri(1789-1856), C. 5, Türk

Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1994, s.191-192.

304 BOA, C.ML, Nr. 64/2932. (H.25 M 1266/M.11 Aralık 1849)

305 BOA, HR. MKT, Nr.283/49. (H.29 Ş 1275/M.3 Nisan 1859) Belgeden, manastırların şarap

üretim hakkının olduğu ve onlara ait bağların vakıf gibi düşünüldüğü, bu nedenle vergi alınmadığı; patrikhanenin de bu konuya müdâhil olduğu anlaşılmaktaydı.

306 “Tebaa-i gayrimüslimin hanelerinde üretilen müskiratı muayene etmek üzere rüsum-ı müctemia memurları hanelerine girdikleri o anda bir takım eza ve te’diyatta bulunduklarından, memurların kanuna aykırı hareketlerinden men’i…” BOA, A.MKT. UM, Nr. 392/57. (H.03 B 1276/ M.26

ellerindeki hamr ve arakdan her beş kıyyede bir kıyye olmak üzere vergi talep ve tahsil olunduğu, ayrıca hanelere girildiğinde rencide edici şekilde davranıldığı, bu muamelenin kanuna aykırı olduğu ifade edilmişti307.

Bu şikâyetlerin giderilmesi hususunda devlet yetkilileri kayıtsız kalmamış bazı tedbirlerin alınmasını istemişlerdi. Tanzimat ve Islahat Fermanlarının maddelerine de uymak amacıyla kötü muamelede bulunmama konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmesi için emirnameler gönderilmişti. Örneğin Rumeli’den gelen fazla vergiler konusundaki şikâyette “Adı geçen bölgeden gümrük, zecriye gibi farklı adlarla başka vergilerin alınmaması, müskirat için belirlenen yalnızca yüzde yirmi oranında verginin alınması, ayrıca kendi ihtiyaçları için ürettiklerinden vergi alınmaması” istenmişti. Gönderilen cevabi yazıda, bu konuda tarafsız bir şekilde tahkikatın yapılması, kanuna aykırı şekilde ve defalarca alınmış miktar var ise tamamen sahibine ödenerek bundan böyle kanunun belirttiğinin dışında vergi alınmaması; kesinlikle kötü muamelede bulunulmaması istenmişti308. Devlet, Tanzimat’ın getirdiği müslim-gayrimüslim tüm tebaanın eşitliği prensibinin ülkenin her eyaletinde uygulanması konusunda hassas davranmakta, bilhassa Islahat Fermanı ile haklar tanınan gayrimüslimlerin şikâyetlerini göz ardı etmemekte ve tahkikatların yapılması suretiyle tedbirler alma yoluna gitmekteydi. Amaç, üreticinin ve yerli halkın korunması, Osmanlı bütünlüğünün sağlanmak istenmesiydi. Buna rağmen şikâyetlerin olmasında dilediklerince davranma ve hareket etme alışkanlığında olan yöneticilerin çıkarılan yasa ve yönetmeliklere uymak istememeleri, olageldiği gibi davranmayı yeğlemeleri, yüzyıllardan beri süregelmiş alışkanlıklardan kolayca vazgeç(e)memeleri etkili olmuştu. Tanzimat yeniliklerinin tatbiki sürecinde yenilikleri benimsemiş, uygulamak için çaba gösteren bir kadro, başlangıçta oluşturulamamıştı309.

Bir yandan Tanzimat’ın getirdiği tüm Osmanlı vatandaşlarının kanun önünde eşitliği temelli, esnek, hukukun üstünlüğüne yönelik prensipler

307 BOA, HR. MKT, Nr. 309/71. (H.21 Ra 1276/M.18 Ekim 1859) 308 BOA, A.MKT. UM, Nr. 382/10. (H.04 Ca 1276/ M.29 Kasım 1859)

309 Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın Uygulanmasında Karşılaşılan Bazı Güçlükler”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu, Ankara:31 Ekim-3 Kasım 1989, s.296; Reşit Paşa fermanın

ilanından sonra, halktan kanunsuz aidat toplayan veya angarya yükleyen, rüşvet alan idare adamları, vali, muhassıl ya da kaza müdürlerini yeni ceza kanunnamesine göre azletme, para cezasına çarptırma veya hapis yollarından birini uygulamaktan taviz vermemiştir. Azledilenler arasında yeni tayin edilen muhasıllar da az sayıda değildi. Zira bunlardan bazıları eski memurlar olup eski alışkanlıklarını devam ettirmek istemişlerdi. İnalcık, 1964, s.630.

uygulanmaya çalışılırken, diğer yandan devlet İslami kimliğini de göz ardı etmek istememekteydi. 23 Zilkade 1256 (17 Ocak 1841) tarihli Kıbrıs muhassılı Mehmet Tal’at Efendi tarafından yayınlanan buyrulduda, ayetler ve hadislere de başvurarak şarap içmek gibi kendini bilenlere yakışmayan şeylerin İslamiyet’e sığmadığı ifade edilerek yasal bir dayanak oluşturulduktan sonra kişilerin tespiti için emir verilmekteydi. İçki içtiği tespit edilen Müslümanlar hakkında; eğer ilk kez meyhaneye girdiği ve çıktığı işitilir veya sarhoş olarak orada burada dolaştığı tespit olunur ise ilkinde on beş gün, tekrarı durumunda bir ay hapis, üçüncüsünde ise Tuzla iskelesinde ömür boyu hapis ve kürek cezasına çarptırılacağı belirtilmişti310. Bu hüküm Osmanlı klasik dönemindeki şer’i hükümlerin Tanzimat döneminde de uygulanmaya devam edildiğini göstermekteydi. Çeşitli dönemlerde yayınlanan kanunnamelerde şarap içenlere verilecek cezalarla ilgili hükümlerin yer alması Osmanlıların şer’i devlet olmanın gereklerini yerine getirmekteki ciddiyetini ve kararlılığını ortaya koymaktaydı311. Bunda gayrimüslim halka verilen müsaadeden hoşlanmamış olan Müslüman ahaliye İslami kimlik vurgusuyla, Tanzimat’ın İslam devleti kimliğimizden taviz vermek olmadığını anlatma düşüncesi etkiliydi. Tanzimat, kendinden önce yapılmış yenilik hareketlerinin bir tekrarı olmadığı ve yeni prensipler getirdiği için genel bir ilgi uyandırmıştı. Bütün imparatorluk halkı ve hatta yabancı devletler bu prensiplerin yürürlüğü karşısında Tanzimat lehinde veya aleyhinde bir tavır takınmak mecburiyetini duymuşlardı312.