• Sonuç bulunamadı

Klasik sivil toplum tanımında, kamusal alanla aynı anlamda kullanılan sivil toplum, “erkek alanı” olarak hakların, eşitliğin, başarının ve mülkiyet ilişkilerinin de gerçekleştiği alan olarak kabul edildi. Buna karşın sivil topluma açılamayan ve kadınla bütünleşen özel alan, kan bağları ve doğal yakınlıklarla sınırlı bir alan olarak kabul edildi. Sivil toplumda, erkek, ailenin reisi; sahibi ve efendisi olurken kadın da onun emrine girer ve siyasal iktidar karşısında erkeği aracılığıyla temsil edilir. Hegel’e göre sivil toplum, aile ile devlet arasındaki aşamayı oluşturan alanlardır. Bu alanda yer alan Pazar ekonomisi, sosyal sınıflar, şirketler, bireyler ve devlete bağlı olmayan her tür kurum ve kuruluşlar, sivil toplumu oluştururlar.187 Hegel’ e göre sivil toplumun ve arkasından devletin oluşması, erkeğin doğasına borçludur.188 Hegel’e göre kadının doğası onun aile ile sınırlı kalmasını sağlarken, erkeğin doğası devleti gerçekleştirmesine ve yaşamını kamusal alanda sürdürmesine yol açar. Hegel’e göre Batıdaki çekirdek aile tipi ve iş bölümü, tarihsel olarak en doğru işbölümünü ortaya çıkarmıştır. Kısacası Hegel’de tabiatın insanlaşması süreci, sadece erkekler için işler.189 Kadın, tabiatını dışsallaştıramadığı için ve aile birliğini aşıp kendini sivil topluma, dolayısıyla devlete taşıyamadığı için tarihin akışının dışında kalır.190

Klasik sivil toplum teorilerinde kadın sadece sivil roplum alanının dışına değil; aynı zamanda siyasi hayatın da dışına itilmektedir. Klasik sivil toplum tanımında kadın, özel alan ile sınırlı tutulurken, siyasal alan ve onun ürünü olan siyasal gelişme, Devlet, tarihsel gelişme gibi kavramların temeline erkek oturtulmaktadır. Modern toplumda ise kadınların elde ettikleri ekonomik, sosyal ve siyasal haklar sonucunda kamusal alana erkek kadar girme hakkına ve erkekle eşit hukuksal statüye sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, modern toplumda ailenin fonksiyonlarının kamusal alana taşınmasıyla özel/kamusal ayrımı, eskiden olduğu gibi geçerliliğini koruyamamaktadır. Özel ile kamusal alanların birleşmesi, sivil toplum kavramını yeniden tanımlamayı gerekli kılmaktadır. Özellikle feminizm gibi bir sosyal hareketin varlığı ve kamusal alana

187 Çaha,Ömer, Feminizm ve Sivil Toplum, www.fatih.edu.tr/omercaha/Makaleler

188 Pelczynski Aleksander, “Introductiom”, The State and Civil Society: Studies in Hegel’s Political Philosophy,

Cambridge University Pres, London 1984, s.50.

189 Benhabib Seyla, “On Hegel, Women and Irony”, Feminist Interpretations and Political Theory, ed. Mary Shanley

ve Pateman Carol, Pennsylvania UP, Philadelphia 1991, s.114.

farklılıklarını kabul ettirerek açılma yönündeki talepleri karşısında bu kavramın yeniden formüle edilmesi zorunluluğunu pekiştirmektedir.191

Dünya tarihinin yakın aşamalarında sivil toplum kavramının tekrardan çok kullanılır hale gelmesi, dünyada önemli dönüşüm süreçlerine denk düşüyor. Modernizm, post-modernizm, vb. bir sürü şey, tartışılıyor bugünlerde. Bu dönüşüm sürecinin önemli olaylarından biri de, muhtemelen temsili demokrasi dediğimiz burjuva toplumlarının ortaya çıkmasıyla gelişen yönetim, katılım, vs. nin artık dünyada yavaş yavaş yetersizleşmeye başlamasıdır. O nedenle siyasete ilginin azalmaya başlamasıyla birlikte sivil alana ve sivil toplum örgütlerine yönelmede bir artışa rastlıyoruz.

Aslında sivil toplum örgütleri, siyasetin yerini alacak örgütlenmeler değildir. Bu arada sivil toplum denilen nesnenin de tanımı, anlamı, içeriği değişmeye başlıyor. Daha önceden genel tanıma uyan herhangi bir örgütlenme, STÖ kapsamına girebilirdi. Bugün Türkiye’de kapsamı geniş tutarak STÖ nedir diye bakarsak, herhalde en yaygın olanlarının “şurayı güzelleştirme derneği” gibi isimler taşıyanlar olduğunu görürüz. Şimdi artık yeni eğilim, yavaş yavaş bu gibi şeyleri, yani kanarya sevenleri, saka sevenleri çok fazla STÖ saymamak yönünde. Bir toplumun kendisinin çeşitliliğinin olması, bu tür şeylere bağlı. Ancak bugün Sivil Toplum örgütü lafını daha siyasi bir terminoloji içinde kullanıyoruz ve bu ismi kullanabilmek için bunlardan fazla bazı şeyler bekliyoruz. O da belirli ilkelere ve değerlere karşı o örgütün benimsediği tavırdır. Barıştan yana olmak gibi birçok şey sayılabilir. Bunları da dikkate alarak bunlar doğrultusunda uğraş gösteren derneklere, örgütlere STÖ, NGO, STK gibi isimler vermekteyiz.192

Günümüz dünyasında, insanlığın ve “sivil alanının” geçirdiği süreçlerle birlikte, üçüncü alan olarak tanımlanan sivil alanda örgütlenme meselesi, demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinden olagelmiştir. Sivil toplum örgütleri demokrasinin vazgeçilmez unsuru olup, bunların sayesinde toplumun, insan haklarının, mesleki oluşumların, çalışma hayatının sorunlarının çözülebilmesi yolları aranmaktadır. Bu çalışmaların

191 Çaha, Ömer, Feminizm ve Sivil Toplum, www.fatih.edu.tr-omercaha/Makaleler 192 Belge, Murat, Sivil Toplum ve Demokrasi, Konferans Yayınları, no. 1, 2003 sf. 19-20.

başarılı bir şekilde devam etmesi halinde halkın dinamikleri harekete geçirilmektedir. STÖ’ler, sonuç olarak, çağsaş demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarındandır.

Ancak Türkiye’de STÖ’lerin bazılarının devlet veya resmi otorite ile girift bir ilişkisinin olduğunu; bunun da olmazsa olmaz “özerklik” ilkesine ters bir durum olduğunu vurgulamak gerekir. STÖ’lerin özerkliklerini/bağımsızlıklarını yitirmeden kendilerini birer siyasal aktör olarak görmeleri ve etkileşimci bir siyasetin etkin aktörleri olarak ön plana çıkmaları gerekmektedir. STÖ’ler, politik kutuplaşma ve gerginliğe müdahil olmadan yeni bir demokrasi, yurttaşlık ve yeni bir siyaset üretme arayışı içine girmelidirler. Bu arayış, devlet-toplum ilişkisinin demokratikleşmesine katkı sağlayacaktır.193

II. BÖLÜM