• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2. İnsan Hakları Kavramı

İnsanlığın yüzyıllardan beri kullandığı insan haklarını açık ve net olarak tanımını yapmak oldukça zordur. Kamun otoritelerinin veya sivil kişi ve kurumların insan hakları tanımı ve algılaması farklılaşmaktadır.

Klasik insan hakları kavramı, doğal hukuk ve bunun bir parçası olan doğal haklar düşüncesine dayanmaktadır. İnsanlar tarafından oluşturulan hukuktan ayrı ve ona üstün bir doğal hukuk düşüncesi, köklerini, Antik Yunan felsefesinde ve Roma hukuk düşüncesinde bulmaktadır. Özellikle Stoa felsefesinde ve kısmen de Roma hukuk anlayışında, insanın rasyonel doğasının gereği olan ve evrensel nitelik taşıyan birtakım doğal yasaların bulunduğu ve bunlara herkesin uyması gerektiği düşüncesi egemen olmuştur.194

İnsan haklarının Anabritanica'da yazılı sözlük tanımı şu şekildedir "İnsan hakları temelde devlet gücünü sınırlar; hem yasal, hem de ahlaksal düzenlemelerin kapsamına

girer, hem olanı,hem de olması gerekeni dile getirir. Özünde genel ve evrensel niteliktedir; bütün insanların, hatta bazı durumlarda henüz doğmamış olanların her yerde sahip olması gereken haklardır."195 Bu tanıma yakın bir açıklama da Bülent Tanör tarafından yapılmıştır. "Hak tanımının başına getirilen insan sözcüğü ile yaratılan insan hakları tamlaması da pozitif hukuk tarafından tanınmış olsun olmasın, belli bir tarihsel aşamada insanların sahip olması gerekli sayılan bütün hak ve özgürlükleri ifade eder. Pozitif hukukun dışında ve üstünde bir anlam taşır, yalnız olanı yani kamu otoritelerince tanınanı değil,olması gerekeni de içine alır."196

Yıllarca insan hakları savunuculuğunu yapan Hüsnü Öndül ise insan hakları kavramına insan onurunu katarak bir tanımlama yapmaktadır. İnsan hakları, tüm insanların doğuştan sahip olduğu haklardır. Bu kabul, genelde paylaşılan bir düşüncedir. Fakat bunun açıklığa kavuşturulması gereken yönleri var. "İnsan hakları" dediğimiz şeyler nedir ki, bunlara bir "sahiplikten" üstelik "doğuştan" sahip olmaktan söz ediyoruz? İnsan haklarının her biri, birer "değeri" ifade eder. İnsan onuru dediğimizde de insanın değerinden söz ediyoruz.197 Kuçuradi ise insan haklarını, her şeyden önce bir fikir, bir düşünce, insanların tarihe getirdikleri, çok farklı değere sahip çeşitli düşüncelerden biri olduğunu belirtmektedir.198

İnsan haklarını kısaca şu şekilde değerlendirebiliriz: İnsan hakları, bireylerin yalnızca insan olmakla kazandıkları haklardır. İnsan olmak yeterlidir. Başka hiçbir gerekçe aranmaz. Tanımı ve sınırları konusunda her zaman bir anlaşmaya varılmasa da, temel bazı haklar üzerinde anlaşıldığını söyleyebiliriz. İnsan hakları, insanlar arasındaki farklılıklar ne olursa olsun, ahlaki değer bakımından onları eşit görür. Bu anlamda insanın kendisi en değerdir. Kişilerin ırkı, dili, inancı, cinsiyeti ya da kişilik özellikleri farklı olabilir. Ancak insan hakları bütün bu farklılıkların ötesinde kişinin yalnızca insan olmasından dolayı sahip olduğu haklardır. Böyle olunca da insan hakları evrensel nitelikte ve gerekli olan en önemli ilkeler olmaktadır.

195 Anabritanica. Meydan Larousse. Felsefe Ansiklopedisi-O.Hançerlioğlu.

196 Tanör, Bülent, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yayınları, İstanbul, 1994, s. 16 197 Öndül, Hüsnü, İnsan Hakları ve İnsan Onuru, www.ihd.org.tr, 28.08.2009, sf. 1 198 Kuçuradi, İoanna, Etik İlkeler ve Hukukun Temel İlkeleri Olarak İnsan Hakları

İnsan hakları, bireyin özgürleşmesini sağlayan demokratikleşmeye bağlı dinamik bir süreçtir. Tarihsel açıdan da insanın insanlaşmasına katkı yapan önemli bir değerdir. İnsan hakları düşüncesi, tarih boyunca ilerleyerek gelişmiş ve çeşitli evrelerden geçerek günümüzdeki özüne kavuşmuştur. Bu nedenle insan hakları da, demokrasi gibi toplumsal gelişmeye bağlı sürekli bir evrim içindedir.

İnsan hakları dinamik bir kavramdır ve zamanla dönüşerek genişler. İnsan hakları, tüm insanlığın evrensel haklarına işaret eder. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak, bir aradalığı sağlama mekanizmalarına başvuran ve bunu hukuki çerçeveye oturtan, bunu yaparken de tek tek bireylerin, zımni kararlarla veya zorla da olsa rızasını alan tek varlıktır. Bu sürecin sürdürülebilirliğinin sağlanması için de çeşitli aygıtlar, yapılar, örgütlenmeler organize eder. İşte bu organizasyonlar (devletler, cemaatler veya farklı devletlerin birlikteliğiyle oluşturulan yapılar, örneğin Avrupa Birliği, dinî grup ve / veya otoriteler), savunmasız bireylerin temel haklarını korumakla yükümlüyken, bu hakları ihlal eden yapılardır da. Yukarıda da vurguladığımız gibi, insan hakları savunuculuğu, bu yapılara karşı yürütülür. 199

İnsan hakları kavramının evrenselliği, onun ırk, dil, din, cinsiyet vb… gibi farklılıkları ölçüt almaması, ülke sınırları içinde sınırlanamamasını beraberinde getirmiştir. İnsan hakları savunucuları ve kurumları, yalnızca kendi ülkeleriyle ilgili değil, insan hakları ihlallerini sistematik olarak uygulayan tüm ülkelere karşı yürütürler. Bugün herhangi bir insan hakları sorunu ülkelerin iç işi olarak değerlendirilmemektedir.200

İnsan hakları kavramı, günümüzde siyasal meşruluğun bir ölçütü olarak kabul edilmektedir201. Buna göre, yasama organlarının tasarrufları, yürütme organlarının icraatları ve yargı organlarının kararları, insan haklarını temel referans aldıkları ölçüde meşruluk kazanmaktadırlar. Buna göre insan hakları, başka kavram ve ideallerin bir aracı değil, başlı başına bir “amaç” olarak ortaya çıkmaktadır. Sözgelimi, çağdaş dünyanın popüler kavramları olan “demokrasi” ve “hukuk devleti”, insan haklarını

199 Erol, Merve, Ed. Türkiye’de Hak Temelli STK’lar Sorunlar ve Çözüm Arayışları s. 17-18 www.stgm.com.tr 200 Anar, Erol, İnsan Hakları Tarihi, Çivi Yazıları, İstanbul, 2000, s. 311-312.

201 Donnelly, Jack, Teoride ve Uygulamada Evrensel İnsan Hakları, Çev. Mustafa Erdoğan-Levent Korkut), Yetkin

korumanın ve güvence altına almanın birer “araç”ı olarak kabul edilmektedirler. Farklı bir deyişle, çağdaş demokrasi ve hukuk devleti anlayışı, insan hakları kavramı eksenli olarak tanımlanmakta ve ancak bu çerçevede evrensel kabul görmektedir. 202

İnsan hakları kavramı modern ve politik bir kavramdır ve bu kavramın devlet aygıtıyla birlikte ortaya çıktığını, tartışılmaya başlandığını söylemek güç. Zira devlet aygıtının oluşumu sürecinde, yönetilenlerin tabi kişi ve grupların hak bilincini edinmesi yüzyıllara yayılan bir süreçtir. Son kertede insan hakları düşüncesi, modern çağda kişilerin devlet aygıtının baskılarından kendilerini korumak ve şiddet tekelini elinde bulunduran bu aygıtla ilişkilerini sürdürülebilir kılmak için ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla evvela şu ayrımı ortaya koymak gerekiyor: İnsan hakları, insanların devlet aygıtı karşısındaki haklarını ifade eder. İktidarın, yönetimin var olduğu her toplumsal yapıda, insan hakları kavramı gündemdedir. Zira tek tek insan hakları, iktidarın sınırına da işaret ettiği, fakat iktidar bu sınırı zorlama hevesinden feragat etmediği için, modern çağın temel problematiklerinden biridir. İnsan hakları kavramı, ne yazık ki çeşitli bağlamlarda yersiz ve / veya yanlış kullanılıyor. İnsanlar bazen bu kavrama “olması gerekenleri” yüklerken, bazen “iyi” olan her şeyi insan hakları olarak nitelendiriyor.203

İnsan Hakları Derneği eski genel başkanı Hüsnü Öndül’ün bu konudaki yorumu şöyle: “İnsan hakları, tüm insanların doğuştan sahip olduğu haklardır. (…) İnsan haklarının temel özelliği, kaynağını sözleşme ya da yasaya dayanmaksızın açığa vurmasıdır. İnsan hakları hayatın içinde, ihtiyaçtan, ihtiyaç sahiplerinin istemlerinden kaynağını bulur. Tarihin tüm dönemlerini kapsayacak şekilde, otorite karşısında ihtiyaç sahiplerinin taleplerini şekillendirmeleridir. Kendisini ve kendi geçim araçlarını bilinçli olarak üreten ve güzellikler yaratan, bu olanağa canlı türleri içerisinde sahip olan insanın eylemidir, yaşama durumlarıdır insan haklarının kaynağı. O nedenle, insan hakları evrimcidir. Sürekli gelişir. O nedenle de insan hakları listesine son nokta konulamaz. İnsanın ürettikleri ve yarattıklarıyla bir bütün oluşu, onun değerini oluşturur. İnsan onuru dediğimiz şey, ürettiği ve yarattığı ile bir bütün olan canlı türünün, tüm biçim ve çeşitleriyle ve her eylemde-işlemde, bir muamele beklentisini

202 Erdem, Fazıl Hüsnü, İnsan Hakları Düşüncesinin Evrimine Genel Bir Bakış, Batman Barosu Dergisi, Sayı 2,

2003, s. 2

ortaya koyar. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin tüm insanların onurda ve haklarda eşitliğini vurgulayan 1. maddesinin insan onurunun altını çizdiğini belirtmeliyiz. Bildirinin anahtar kavramı insan onurudur. Tüm insanlar insan olma onuru bakımından eşittirler.”204

İnsan haklarının çıkış noktası, yaratılmış önenebilir ve mücadeleyle bertaraf edilmesi gereken acılara (işkence, keyfi hapis, açlık vb.) ilişkin deneyimdir. Bundan başka, ardından bu acıları önlemek için ne gibi hukuksal, devletsel ve toplumsal yapıların oluşturulması gerektiği sorusu sorulur. Bu nedenle insan hakları genel ideolojilerin ve dinlerin yaptığı gibi tamamlanmış bir dünya tasarımı sunmazlar; aksine insan onurundan hareketle devlete (uluslar arası) topluma ilişkin eleştirel sorular ortaya atarlar. Dolayısıyla asgari kurallar olarak belli ölçülerde mütevazı bir iddiaya sahiptirler.205