• Sonuç bulunamadı

2. BEKÂRET VE NAMUSUN CİNSİYET KÜLTÜRÜNE YANSIMALARI

2.1. Bekâret Anlayışında Kadın ve Erkek Rolleri

2.1.4. Kirlenmiş Beden Sorunsalı: Bekâret Kontrolleri

Ataerkil toplumların kadın bedenine dair kontrol mekanizmalarından en çok tutunduğu alan husus kuşkusuz bekâret ve bununla doğrudan ilişkisi olan kızlık zarıdır. Kadınların daha önce hiçbir erkek ile münasebetinin olmadığının göstergesi, kızlık zarının gerdek gecesi kanama yoluyla kendini ispat etmesidir. Bu aynı zamanda kadının ‘temiz’ oluşunun ispatıdır. Birçok kabile ve toplum bu anlayışı çeşitli ritüellere dökmekte böylece evlenilen kadının bakireliği tüm topluma ilan edilmektedir. Aslında bu bir onanma ritüelidir. Nesne ve eylemlerin kirli ya da temiz şeklinde yargılanmalarının altında sistemli bir kirlilik ve ahlak anlayışı yatmaktadır (Douglas, 2017).

Bekâret ve ona yüklenen anlamlar dâhilinde tıbbi sebepli olmayan tamamen sosyokültürel bekâret muayeneleri kadın cinselliğinin sınırlarına örnek olmaktadır. Gelenekselden modernizme kızlık zarı algısına bakıldığında çarşaf asma geleneğinden modern tıbbın kullanılmasına kadar namus kontrolünün farklılaştığını kanıtlamaktadır (Kalav, 2012:149-161).

Mary Douglas, kanın toplumsal algıdaki öneminden bahsederken; kızlıktan kadınlığa, oğlanlıktan erkekliğe bir geçiş sembolü olduğundan bahsetmektedir. Bu haliyle bekâret kanamsı toplumsal kirliliği sembolize etmektedir. Kan ritüellerde sıklıkla yer alırken, kurban kesme eylemlerinde de önemli bir semboldür (Douglas, 2017:100-108). Kurbanın Tanrı’ya adanması durumunda olduğu üzere, kadının da erkeğe adandığının göstergesi kan olmaktadır. Kızlık zarını erkeği için koruyan bir kadından bahsedilmektedir.

Toplumun bekâreti onaylaması ile uygun kadın ve uygun eş olunurken aksi bir durumda kadın çevresi tarafından ötekileştirilip toplum dışına atılmaktadır. Bu aşamadaki dışlama faaliyeti ise bir ‘kirlilik’ ritüeli haline gelmiştir. Kirlenme dediğimiz tabir bedenini korumamış, daha önce cinsel tecrübe yaşamış kadınlar için söylenmektedir. Malinowski, ilkel kabileler üzerinde yaptığı çalışmada; ergenlikteki kızların aile büyükleri tarafından kızlık zarlarının elle veya çeşitli aletlerle bozularak, kızların bu yükten kurtulmalarını sağladıklarını gözlemlemiştir. (Beauvoir, 2010:171-172) Ataerkil ve özellikle Müslüman topluluklarda ise kızlık zarı kadınların üzerindeki en önemli yük olmaktadır.

Kızlık zarının vücuttaki fizyolojik işlevi hakkında çoğu doktor işlevsiz olduğu yönünde yorum yaparken, bebeklik döneminden 11-12 yaşlara kadar dışkının vajinal yoldan bulaşmasını önlemek amaçlı bir işleve sahip olduğu da söylenmektedir. Fizyolojik işlevi tam olarak tanımlanamayan bu yapının toplumsal işlevi oldukça önemlidir. Kızlık zarının işlevini yitirdiği nokta, evlenilen zamanı temsil etmektedir ve son görevini evlendiği gece yerine getirmektedir (Gürsoy, 2017). Taşıdığı anlam bakımından kadınların evlenene kadar bekâretini koruması ve evlendiği kişiye teslim etmesi gerekmektedir. Bu gereği yerine getiren kadın temizliğini ispat etmiş sayılmaktadır. Kız olmak ile bekâretinin devam ettiği anlamı, kadın olmak ile de bu görevini tamamlamış olduğu anlamı ortaya çıkmıştır.

Kadının bedeni neden kirlenir sorusunun cevabı bedeni kirletende değil, kirlenende aranmaktadır. Öncelikle bekâretini ne şekilde olursa olsun evlilik dışı yitirmiş kadın, toplumun ahlaki kurallarını ihlal etmiştir. Freud, kadınların toplumca aşağı görülmesi konusunda, kadın cinselliği üzerindeki baskıya değinir. Ona göre kadın toplumun cinsellik konusunda yapılan baskılardan bıkmıştır çünkü bu baskı onu ahlaksı olmayla eleştirmektedir (Millett, 1987:317). Kadın kızlık zarının kayboluşu ile kirlenirken; toplum bu kiri temizlemek adına ceza kesmektedir.

Kirlilik ya da temizliğin belirleyicisi olarak kızlık zarı, kadının kazanacağı alt veya üst statüyü belirleme görevi üstlendirilmektedir. Bu sorunu doğuran yapı cinsellik ise başka bir sorunlu yapıdadır. Cinselliğin kadınlar için bu kadar bastırılırken, erkekteki kışkırtıcı yapısı toplumsal cinsiyet kadar toplumdan öğrenilen bir cinselliğin olduğunu da göstermektedir (Altınay, 2017). Cinsellikle ilgili ritüeller ve rol dağılımları biyolojik unsurların etkisinden uzaklaşarak toplumun etkisine girmekte ve cinsiyet rolleri empoze edilirken cinsellik de beraber aşılanmaktadır. Kadınlar cinsel rolleri ve sınırları öğrenirken, erkekler de korumacı nitelikte yetişip yine kadının sınırlarına hâkim olmaktadırlar.

Toplumlarda kadınların hem tahrik unsuru olması hem de cinsel irade açısından zayıf olmasından yola çıkılarak kamusal alanda sınırlamalara gidilmesi erkekleri masum ilan etme çabasından öteye gitmemektedir. Kadın bedeninin erkek faktörü ile üretkenlik kazanmasına toplumlar tarafından kutsallık yüklenmiştir. Tohum ve toprak ikilisindeki tarlaya ekilen ürün benzetmesi ile kadının üretkenlik boyutu benzerlik göstermektedir. Bu nedenle kadın ve erkeğin üreme yollarının da meşruluktan geçtiği düşünülmektedir (Delenay, 2009). Bu tarz gerekçelere ülkemiz dâhil birçok toplumda rastlanmakla beraber; tecavüz vakalarında kadının giyimindeki sözde davetkâr tarz hafifletici sebep sayılmaktadır.

Cinsiyet ayrımcılığının yarattığı sorunlardan biri de kızlık zarı muayenesi diğer bir ifadeyle bekâret denetimi olmuştur (Gürsoy, 2017). Namus algısındaki ön koşul temiz bir kadın bedeni iken; son yıllarda bekâret muayeneleri ve himenoplasti denilen kızlık zarı onarımı vakaları sıklaşmaktadır. Kızlık zarı muayenelerinin topladığı tepkilerin karşılığında gerekli olduğunu düşünen (1996-2001) Türk Tabipler Birliği Etik Kurul Görüşleri’nde bu konu açıkça ifade edilmiştir: Kızlık zarı ya da himen, bir patoloji durumu ya da "hastalığı" bulunmayan bir anatomik yapıdır. Dolayısıyla, insanın yapısı ile ilgili olan ve en başta anatomi alanındaki ders kitapları ve bilimsel yayınlarının dışında başka tıp yapıtlarında ondan söz edildiğine pek rastlanmamaktadır. Bu saptamanın ancak dolaylı bir iki ayrık durumu vardır: zarın doğuştan kapalı olduğu durumlarda ilk adet görme sırasında onun cerrahi yolla açılması zorunluluğu; ilerleyen plastik cerrahi teknikleri aracılığıyla, kız çocuklarında dış idrar yolunun (üretra'nın) eksikliğinde zarın onun yapımı için (ve belki benzeri cerrahi uygulamalar amacıyla) kullanılması. Böylece, klinik tıbbın genelinde bir "himen sorunu" ve konusu yok gibidir (www.ttb.org.tr/kutuphane/etik_gorus.pdf, 2001). Tıbbi açıdan sorun olarak tanımlanmayan yapının toplumsal alanda yokluğu sorun olarak tanımlanmaktadır.

Türkiye’de bekâret muayeneleri daima tartışmalı bir konu olmuştur. 1988’de Harita Genel Komutanlığı’nın istihdam edeceği kadınlardan bekâret raporu istemesi büyük tepki toplamıştır. Kadınların büyük tepkisiyle karşılaşan ilanın ardından 1980 yılından itibaren orduda bu uygulamanın yapıldığı bilgisine ulaşılmıştır. 1992 yılında ise bir okul müdürünün iki lise öğrencisinden bekâret raporu istemesi ve öğrencilerin kendilerini öldürmeleri hem ülke gündemini hem de uluslararası medyayı oldukça meşgul etmiştir. Bu tartışmaların üzerine ise 1995’te okul müdürlerinin öğrencilerden bekâret muayenesi isteme hakkını yönetmeliğe eklenmiştir. 1999 yılında da kadının rızası olmadan ve işkence usulüyle bu uygulamanın yapılması yasaklanmıştır. (Ergün, 2008:16-20).

TCK’nın 287. (1) Maddesinde genital muayeneye ilişkin; “yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler açısından yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz” ifadesi yer almaktadır. Ancak buna rağmen aile ve çevre baskısıyla bu kontrollerin yapılmaya devam edilmektedir (TCK-Parlar, 2007).

Kızlık zarı sorunu ile doktora başvurulması halinde, intihar ya da cinayete sebebiyet vermemek adına cerrahi işlem doktorlar tarafından önerilmektedir. Söz konusu bireyin yaşam alanı olduğu için ataerkil toplumlarda bu işleme onay verilmektedir (Kayaoğlu, Küçükkaya, 2016:52-60). Elbette kızlık zarı onarımı bazı çevreler tarafından eleştirilmeye devam etmektedir ancak erkek egemen bir yapıda bu karşı çıkışın nedeni egemen yapının zedelenmesi korkusudur.