• Sonuç bulunamadı

2.2 GÜRCÜ ABHAZ ÇATIŞMASINDA ETKİLİ OLABİLECEK ETNİK ÇATIŞMA

2.2.1 Etnik Kimliği İfade İsteği

Etnik çatışmaların ortak noktalarından biri etnik kimliğin yeterince ifade edilememesidir. Bu sorun, etnik grubun kendi dilini her alanda yeterince kullanamaması, gruba yönelik politik kısıtlamalar ya da etnik kültürün sınırlanması gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Aynı sınırlar içinde etnik gruplardan bir ya da daha fazlasının dominant konumda olması, diğer grupları politik güce ortak etmemesi ve etnik kimliklerini ifade etmelerinde sınırlamalar getirmesi etnik çatışmalara zemin hazırlamaktadır.

Günümüz dünyasında yaşanan etnik çatışmalara bakıldığında genellikle dil ve din, etnikliğin bir ölçütü olarak ön planda bulunmakta ve çatışmayı tetikleyici bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda dil ve din farklılığına dayalı farklı kişilik ve etnik kimlik bilinci Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan sosyal ve kendine saygı gereksinimleri arasında sayılabilir ve etnik kimliği ifade edememenin sonucu olarak bu gereksinimlerin karşılanmaması ise bireylerin olumsuz duygular yüklenmesine yol açabilmektedir (Usta, 2009:91).

Etnik kimliği ifade etmedeki kısıtlamalar, Gürcü-Abhaz çatışmasında etnik gruplardan azınlık konumunda olan Abhazlar’ın önemle üzerinde durdukları bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de yaşayan Abhazlar’dan olan ve daha önce bir dönem Abhazya’da yaşamış, avukat Şafak Nart’ın; “Çatışmalar öncesinde Abhaz kimliğinin Gürcistan’a zorla bağlanmış bir Abhazya’da ifade edilmesi çok tehlikeli idi. SSCB’nin ‘halkların kimliğine saygı’ şeklinde süren politikası altında dahi Gürcüler tarafından Abhaz kimliğinin baskılanması için faaliyetler acımasız örneklerle yürütülüyordu. Abhaz kökenli bir kişinin kimliğini inkar etmeden yüksek bir mevkiye gelebilmesi mümkün, görülebilir bir durum değildi” sözleri etnik kimliği ifadenin ne derece ciddi boyutta engellendiğini ortaya koymaktadır.

Balıkesir Üniversitesi Bandırma İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyelerinden Yrd.Doç.Dr. Sima Nart, Türkiye’de yaşayan bir Abhaz olarak bu konudaki düşüncelerini; “Gürcistan Yönetimi, Moskova'nın

da desteğini alarak 11 Şubat 1931'de Abhazya SSC'yi, Stalin'in iradesiyle Özerk Cumhuriyete dönüştürmeyi ve Gürcistan SSC bünyesine katmayı başardı. Abhazya'nın egemenlik haklarının kısıtlanması en çok Abhazların ulusal bilinci için kötü oldu. Abhazya'da hızlı ve yoğun bir tempoyla Gürcüleştirme politikası uygulandı, okullardaki öğretim Abhazca'dan Gürcüce'ye çevrildi, Abhaz alfabesine yeni bir Gürcü grafiği empoze edildi, eski Abhazya yer adları Gürcüce adlarla değiştirildi, Abhaz kökenlilerin sosyal gelişimi güçleştirildi” biçiminde dile getirmekte, etnik kimliğin ifade edilmesindeki şekillerden olan, azınlık grubun kendi dilini kullanabilmesi ve kendilerini sosyal ve kültürel alanda ifade edebilmeleri yönünden karşılaştıkları kısıtlamalara değinmektedir.

Abhazya’da yaşayan ve kamu sektörü çalışanı olan Elis Argun ise etnik kimliğin ifadesi ile ilgili yaşadıkları kısıtlamaları; “Abhaz okulları kapatılarak anadilde eğitim yasaklanmış, halk Gürcüce öğrenmeye zorlanmıştır.” şeklinde ifade etmektedir.

Emekli tarih öğretmeni ve Kafkas Dernekleri Federasyonu genel koordinatörü, aynı zamanda Abhazya vatandaşı olan Cumhur Bal, Gürcistan’da izlenen politikanın Abhaz halkının etnik kimliği üzerine etkilerini, bu konudaki uygulamalar “yer isimlerinin değiştirilmesi, insan isimlerinin, dükkan-işletme isimlerinin tabelaların değiştirilmesi, Abhaz alfabesinin değiştirilmesi ve Gürcü alfabesine geçilmesidir ki bu gerçekten tarihi bilinç anlamında bir yok oluştur. Abhazlara uygunlanan neredeyse bir asimilasyon politikasıydı. Bir süre sonra Gürcistan yönetimi, şunu demeye başladı: “Abhazya diye bir yer yok, bir bölge yok, orası Gürcistan toprağıydı. Abhaz diye bir halk yok”. Bu politikanın son noktası buraya gelir. Yani siz artık yoksunuz, yok kabul ediliyorsunuz.” sözleri ile dile getirmektedir.

Kafkas Araştırma Kültür Dayanışma Vakfı (KAFDAV) yönetim kurulu başkanı, emekli öğretmen Muhittin Ünal bir Abhaz olarak, Abhazların yaşadığı etnik kimliği ifade sorununu dönemsel olarak şöyle ele alıyor. “1931 de başlayan ve 1963 yılına kadar olan dönemde her türlü haksızlığa muhatap olan Abhazlar, Brejnev döneminde ve 1977’de değişen Rusya Anayasası ve ona uyumu sağlanan Gürcistan ve Abhazya Anayasaları çerçevesinde

nisbeten kendi kimliğiyle okuyup yazma ve öz kimliğini ifade etme açısından bir gevşeme (kısmi düzeltmeler oldu) dönemine girdi. Ancak SSCB’nin dağılma sürecinin başlamasıyla beraber Gürcü politikacıların emperyalist ve şovenist yaklaşımları sonucu yeniden yok sayma süreci Z.Gamsahurdiya dönemiyle had safhaya ulaştı. Tiflis Üniversitesi’nde alınan kararlarla da dönüşü olmayan bir dönem başlatıldı. ‘Abhazlar diye bir halk tarihte yoktur, Abhazya diye bir devlet de tarihte olmamıştır. Sadece Abhazeti vardır. Onlar da bir Gürcü koludur’ sloganı ile fanatikleri sokaklara döken mantalite oluşturuldu... Abhazca yasaklandı, okullarda Gürcüce okuma zorunluluğu getirildi. Yerleşme yerlerinin adları Gürcüleştirilip, çok sayıda Gürcü’nün taşınması sağlandı.”

Pek çok Abhaz’ın ifadelerinde değidikleri ortak nokta, etnik kimliğin ifede edilebilmesi için gerekli olan ana dilin kullanımı, sosyal, politik ve kültürel anlamda kendini ifade edebilme, geleneklerini özgürce yaşatabilme konusunda kısıtlamalar yaşadıklarıdır. Gürcistan yönetiminin asimilasyonu amaçlayan politikalar izlediği inancı iki toplum arasında gerginliği arttırmakta, sağlanabilecek barış ortamına engel olmaktadır.

Etnik kimliği ifade isteği, genel kanının aksine, çoğu zaman ekonomik koşullar gibi etkenlerden bağımsızdır. Daha iyi şartlarda başka bir etnik grubun egemenliği altında yaşamaktansa daha kısıtlı imkanlarla bağımsız yaşamak tercih edilebilmektedir.

Abhazlara yönelttiğimiz, “Tüm ekonomik, kültürel ve siyasi haklarınız en iyi düzeyde sunulmuş olsa, Gürcistan bünyesinde sorunsuz yaşamanız mümkün olur muydu?” sorusuna aldığımız cevaplar bu tezi doğrular niteliktedir. Örneğin; Yrd.Doç.Dr. Sima Nart’ın ifadeleri şu şekildedir: “Tarihi olaylar dikkate alındığında Abhaz halkının Gürcistan bünyesinde sorunsuz yaşaması diye bir durum söz konusu olabileceğini düşünmüyorum. Zaten gelinen bugünkü durumda Abhazya 1993 yılından beri tüm devlet teşkilatlanmasını yerine getirmiş bir biçimde bağımsız bir devlettir.”

Elis Argun da “Abhazlar tüm zulümlere ve haksız politikalara rağmen savaşı çıkaran taraf olmamışlardır. Savaşta çok büyük kayıplar veren

Abhazya savaşın yaralarını yeni sarabilmiştir. Kaldı ki komşu ülke(Gürcistan) hala saldırgan bir tavır içerisindedir. Bütün bunları ele alırsak böyle bir durumun asla olamayacağını net bir şekilde söyleyebiliriz” diyerek bu konuya bakış açısını belirtmiştir.

Abhazların çoğu ne pahasına olursa olsun bağımsızlığı tercih etmektedirler. Bu da etnik kimliği ifade arzusunun ekonomik koşullardan bile bağımsız olabilmesinden kaynaklanmaktadır.

Bununla birlikte aksini düşünen, bağımsızlık isteğinin mevcut koşullarla doğrudan ilişkili olduğuna inananlar da vardır. Örneğin Cumhur Bal, “Şu anda Adige Cumhuriyeti, Karaçay Çerkes Cumhuriyeti, Kabartay Balkar Cumhuriyeti, İnguşetya Cumhuriyeti, Kuzey Osetya Cumhuriyeti; Rusya Federasyonu içindeki bu özerk cumhuriyetlerin hiçbiri bağımsızlık istemiyor. Halk da istemiyor, yönetim de istemiyor. Neden istemiyor? Çünkü diyorlar ki, ‘biz kendi kaynaklarımızın ötesinde federal bütçeden kaynak alıyoruz. Kendi kültürümüzü yaşatmada bir engel yok. Oysa bugün bağımsızız desek bizim nüfusumuz %20, yapılacak ilk seçimlerde nüfusu %30 ya da 40 kimse o kazanacaktır. Dolayısıyla biz bir sürü halkın yaşadığı büyük bir federal yapının içerisinde bu tür hakları en iyi kullanan olarak kalmayı tercih ediyoruz’ diyorlar. Bu konuda söylenebilecek şu; eğer bir halk kendi dilini, kültürünü yok olmayacak güvencelerle yaşatabiliyorsa o yapının içerisinde; o büyük yapı kendisine güven veriyorsa o yapının içerisinde kalıyorsunuz, hissetmiyorsanız bir şekilde ayrılmayı tercih ediyorsunuz. Yoksa bağımsızlık olmazsa olmaz diye bir kaide yok. Kendinizi orada güvende hissediyorsanız, karnınız toksa, kültürel haklarınızı yaşıyorsanız, bağımsızlık dediğiniz nedir ki, daha geniş coğrafyada haklarınızı kullanıyorsanız küçük bir yer olmanın çok fazla bir anlamı yok. Dolayısıyla Abhazya için de o dönemlerde, 14 Ağustos’ta Gürcü yönetiminin geri çekilmeye davet edilmesinin nedeni de buydu. Bunlar mümkün olabilirdi tabi. Artık mümkün değil.” diyor. Abhazya’da söz konusu olumlu koşulların ve etnik kimliği ifade özgürlüğünün, Abhazlar için yeterli seviyede olmamasından dolayı böyle bir ortak yaşamın artık söz konusu olmadığına işaret ediyor.

Etnik kimlik, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Üçüncü Dünya ülkelerinde de etkisi hissedilir bir kavrama dönüşmeye başlamıştır. Bunda en önemli neden hızla gelişen teknolojidir. Artan iletişim ve ulaşım teknolojisiyle etnik gruplar hem kendi grupları hem de yabancı gruplar hakkında daha kolay bilgi sahibi olabilmektedirler. Kendi içlerinde paylaşım ve dayanışmayı arttırırken, diğer gruplarla olan farklarını daha kolay algılayabilir hale gelmişlerdir.

Bununla birlikte, yine teknoloji ile beraber yaygınlaşan eğitim sayesinde, etnik gruplarda bilinçlenme hızlanmış, milliyetçilik anlayışı tüm dünyada oluşmaya başlamıştır.

Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından itibaren Sömürge imparatorluklarının yıkılması ya da Batılı devletlerin işgal girişimlerinin ardından yapılandırılan hemen her Üçüncü Dünya Ülkesi, dominanat durumdaki etnik grupların liderliğinde tesis edilmiştir.

Bu durumda azınlık konumundaki etnik gruplar ya asimile edilmiş ya da merkezi otoriteye boyun eğmek zorunda bırakılmışlardır. Böylece pek çok ülkede etnik çatışmalar için uygun zemin hazırlanmıştır.

Gürcistan da SSCB bünyesinde kendi içinde farklı etnik grupları barındıran bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyet konumunda iken, SSCB sonrası yeni devletlerin kuruluşu sırasında, etnik gruplar içinde dominanat konumda olan Gürcülerin yönetiminde yapılandı. Gürcü yönetimi tarafından Abhazlara asimileci politikalar uygulandı. Bu durum, kendilerini Gürcistan içerisinde azınlık olarak görmek istemeyen Abhazların isyanı ile sonuçlandı.