• Sonuç bulunamadı

2.2 GÜRCÜ ABHAZ ÇATIŞMASINDA ETKİLİ OLABİLECEK ETNİK ÇATIŞMA

2.2.2 Ayrımcılık

Etnik çatışmaların nedenlerinden bir diğeri de “ayrımcılık”tır. Ayrımcılık, dominant etnik grup ile azınlık konumundaki etnik grupların eşit haklara sahip olamaması şeklinde kendini göstermektedir. Bireyler üç alanda ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Bunlardan birincisi Yasal ayrımcılıktır. Yasal ayrımcılıkta bireyler kanun önünde eşit statüde bulunmamakta, aynı siyasal haklara sahip

olamamaktadırlar. Dominant etnik grup üyeleri siyasal ve hukuki gücü elinde bulundururken, azınlık konumundaki etnik grubun üyeleri seçme-seçilme ya da kamu hizmetlerinde görev alma gibi olanaklardan mahrum kalabilmektedirler.

İkinci olarak ayrımcılık Kültürel alanda uygulanmaktadır ki bu en yaygın ve giderilebilmesi en zor olanıdır. Kültürel ayrımcılık, sosyal hayatta uygulama alanı bulduğundan ve kanun düzenlemeleri ile engellemenin güçlüğünden bireyler üzerinde negatif psikolojik etkiler bırakabilmektedir. Belli bir gruba ait bireylerin, televizyon programlarında sürekli kötü ya da alt sınıftan gösterilmesi, dillerinin ya da şivelerinin alay konusu edilmesi kültürel ayrımcılık örnekleri olarak verilebilir.

Ekonomik ayrımcılık diğer bir ayrımcılık şeklidir. Dominant etnik grup ekonomik gelirden odukça büyük bir pay alırken, azınlıklar sadece küçük bir bölümle yetinmek zorunda bırakılabilmektedirler ya da ekonomik kalkınmayı sağlayacak koşullardan mahrum bırakılabilirler.

Dominant grup tarafından uygulanan ayrımcılık politikalarının amacı azınlık gruplarını sindirmek ya da asimile etmektir. Azınlık gruplar bu durumda ya asimile olurlar ya da etnik kimliklerini koruyarak dominant grupların kuralları ile yaşamaya devam ederler. Fakat uzun vadede genellikle bu politikalar azınlıkların isyanı ile sonuçlanır. Bu da etnik çatışmaların çıkış noktalarından birini oluşturur.

Abhazların da rahatsızlık duyduğu noktalarından biri ayrımcılıktır. Gürcüler tarafından kendilerine ayrımcılık uygulandığını hissetmeleri, Abhazlar ile Gürcüler arasında sorunları tırmandırmaya neden olmaktadır. Abhazlar hem SSCB döneminde, hem de SSCB’nin dağılmasından sonraki dönemde ayrımcılıkla karşı karşıya kaldıklarını ifade ediyorlar.

Etnik kimliğin ifadesi sorununda ele alınan; Abhaz dilinin ya da Abhaz yerleşim isimlerinin kullanımına yönelik kısıtlamalar da dahil pek çok konu aynı zamanda Abhazların hissettiği ayrımcılığın da örnekleridir.

Örneğin; Elis Argun, “Abhazya Cumhuriyeti, Stalin döneminde çok küçük bir devlet olduğu iddasıyla Gürcistan’a ilhak edilmiştir. Bu süreç itibariyle tamamen Abhaz halkınının asimile edilmesi üzerine bir politika izlenmiştir. Bir halkın sahip olması gereken haklar Abhaz halkının yavaş yavaş tamamen ellerinden alınmıştır. Abhaz okulları kapatılarak anadilde eğitim yasaklanmış, halk Gürcüce öğrenmeye zorlanmıştır. Göçürülen Gürcülerin sayısı sürekli arttırılarak Abhazlar kendi topraklarında azınlık haline düşürülmüş, dolayısı ile tüm söz hakları ellerinden alınmıştır. Halkın bu

haksızlığa, ezilmeye direniş göstermesine önderlik edebileceklerini

düşündükleri Abhaz aydınlarının çoğu öldürülmüş veya sürülmüştür. Abhaz halkı bir çok zulüm yaşadığı bu süreci atlatmış bulunsa da hala etkisi olan anadil ve nüfus sorununu yaşamaktadır” diyerek yaşanan yasal ve kültürül ayrımcılığa dikkat çekmiştir.

Yine Şafak Nart; “Tüm kademelerde Abhaz kökenlilerin hakları ellerinden alınmaya çalışıldı. Abhaz kökenlilerin hiçbir faaliyette yönetici olamaması için dönemin korku ve baskı imkanları da kullanılarak hak ve imkanlar kısıtlandı” diyerek Abhazlar tarafından hissedilen yasal ve ekonomik ayrımcılığı dile getirmiştir.

Muhittin Ünal; “Abhazya, SSCB’nin kuruluşu aşamasında kurucu üye olarak Lenin tarafından kabul edilmiş olmasına karşın, Stalin bu statüye engel olup, daha sonra Gürcistan ile eşit konumda “Anlaşmalı Federatif Devlet” statüsüyle katılıma zorladı. Lenin öldükten ve iktidarını pekiştirdikten sonra da Abhaz halkına sormadan re’sen ve diktatörlüğünü kullanarak Özerk Cumhuriyet statüsüne dönüştürüp Gürcistan’a bağladı. Doğrudan bağlı bir Cumhuriyet ile silah zoruyla o Cumhuriyete bağlanmış özerk bir Cumhuriyetin ekonomik imkanlar dahil, kaynaklardan eşit faydalanması mümkün olabilir mi? Kaldı ki, her fırsatta başkaldıran ve bağımsızlığını arayan Abhaz halkına eşit imkan tanınabilir miydi? Tanınmadı, Abhazca yasaklandı, okullarda

Gürcüce okuma zorunluluğu getirildi. Yerleşme yerlerinin adları

Gürcüleştirilip, çok sayıda Gürcünün taşınması sağlandı. Aydınlar bir bir ya sürüldü ya da yok edildi. Özetle, Abhaz kökenli insanlar ikinci-üçüncü sınıf

konumunda muameleye tabi tutuldular.” diyerek ayrımcılığın ne denli güçlü ve yaygın bir alanda uygulandığına dikkat çekmektedir.

Abhazlar önemli idari makamlarda görev alamamış, dolayısıyla da hem siyasi iktidara sahip olamamış, hem de ekonomik gücü ellerinde bulunduramamışlardır.

SSCB döneminden itibaren Abhazlar ve Gürcüler arasında yaşanan ayrımcılık iki grubu birbinden uzaklaştırıcı etkiler yaratmıştır. Ayrımcılık uygulanması, çatışmalardan önce dahi iki toplumun birbirine düşmanca duygular beslemesine neden olacak derecede etkili olmuştur. Şiddet yaşanmış olmaması toplumların barış içerisinde yaşadıklarının göstergesi olamaz. Gerçek anlamda barışın sağlanmasının ön koşulu toplumların biririne kardeşçe duygular beslemesidir ki ayrımcılığın mevcut olduğu ortamda bu duygulardan söz edilemez.

Nitekim, bu ortamda zaman içerisinde Abhazlar’ın Gürcülere olan negatif hisleri artış göstermiş, hatta Gürcülere ve Gürcü yönetimine karşı saldırgan, düşmanca tavırlar ortaya çıkmıştır. Son noktada olaylar şiddete dönüşmüş, pek çok insanın hayatını kaybetmesi ile neticelenmiştir.