• Sonuç bulunamadı

2.2 ÜNİVERSİTELERİN TARİHSEL GELİŞİMİ

2.2.1 Kilise Merkezli Üniversite

Ortaçağda yüksek öğretim de dahil olmak üzere eğitim kilisenin etkisi altına girmiştir. Bu dönemde yüksek öğrenim genellikle katedrallerde yapılmıştır. Zamanla kadetrallerdeki akademisyen ve öğrenci sayısının artması bir kısım akademisyenin eğitim faaliyetlerini katedral dışındaki mekanlarda yürütmesine neden olmuş ve bu durum sonradan üniversitelerin kurumsallaşmasını sağlamıştır.

8 Timur, a.g.e., 2000, s.19. 9 y.a.g.e., 2000, s.34.

10 Gürüz ve diğerleri, a.g.e., 1994, s.57.

11 Tekeli a.g.e., 2003, s.53, Oktar Türel, “Türkiye’de Yükseköğretimin (Yeniden) Kurumsallaşması Üzerine Düşünceler”, Mülkiye Dergisi, Sayı:242, Cilt:XXVIII, 2004, s.153.

Katedrallerde yapılan bu eğitim, İslam dünyasında camilerde yapılan eğitime benzemektedir. Kiliselerde olduğu gibi camilerde de eğitim için bir oda ayrılmış ve bu odaya medrese adı verilmiştir. Medreseler de, Batı’da olduğu gibi zamanla camiden ayrılmış ve kurumsallaşmaya başlamıştır.

Avrupa’da ortaçağda loncalar şeklinde örgütlenen akademisyenler ve öğrenciler yüksek öğretim faaliyetini gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu süreçte Avrupa’da iki farklı lonca modelinin oluştuğu görülmektedir12. Bunlardan ilki öğrencilerin önderliğinde 1088 yılında kurulan Bologna Üniversitesi’ dir. Bologna Üniversitesi eğitim görmek isteyen öğrenciler tarafından finanse edilen ve rektörün yine öğrenciler tarafından seçildiği bir üniversitedir. Ancak zaman içinde öğrencilerin kaynaklarının yeterli olmaması farklı kaynaklara gidilmesine yol açmış ve Bologna Üniversitesi’nin yapılanmasında Paris Üniversitesi modeli etkili olmaya başlamıştır.

Paris Üniversitesi 1160 yılında kurulmuştur ve akademisyenlerin

denetiminde olan bir lonca modelidir. Akademisyenlerin yönetiminde olan bu kurum Katolik Kilisesi tarafından finanse edilmiş ve ruhban sınıfı yetiştirmeyi amaçlamıştır. Paris Üniversitesi, Bologna Üniversitesi’ne kıyasla çok daha etkili olmuş ve uzun sürmüştür. Bu dönemde üniversiteler ayrıcalıklı birer kurum olmuş ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yayılmaya başlamıştır.

Paris modelinin hakim olmasında dönemin gelişmeleri de etkili olmuştur. Aydınlanma çağı öncesi Avrupa’da yaşanan feodal dönemde skolastik düşünce egemen olduğu için dine dayalı bir eğitim modelinin benimsenmesi çok doğal karşılanmaktadır. Kilise merkezli bir üniversite modelinin karşımıza çıktığı bu dönemde üniversite eğitiminin taşıdığı özellikler şunlardır13:

12 Tekeli, a.g.e., 2003, s.52, Gürüz ve diğerleri, a.g.e., 1994, s.57. 13 Tekeli, a.g.e., 2003, s.53.

• Öğrenci ya da kilisenin finansmanı sağlaması • Latince dilde eğitim

• Uzmanlaşmanın çok sınırlı olması • Papalığın denetimi

• Üzerinde uzlaşılmış ve her yerde geçerli bir müfredat

Kilise merkezli üniversite modelinde, Ortaçağ Avrupa’sında gerçek anlamda bir fikir özgürlüğü bulunmadığı için üniversiteler özerk olamamış, yüzyıllar boyunca kilisenin etkisi altında eğitim verilmiştir. Bu nedenle aydınlanma çağında yaşanan gelişmelerde, bilim ve felsefenin oluşumunda üniversitelerin katkısı olmamıştır. Bilimsel gelişmelerin öncüsü olması gereken üniversiteler bu gelişmelerin dışında kalmıştır14.

Coğrafi keşifler Avrupa’da yepyeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Yepyeni kıtaların ve kültürlerin keşfedilmesi Avrupa’da yeni bir çağın başlamasına neden olmuştur. Coğrafi keşiflerden sonra yaşanan rönesans ve reform hareketleri bütün kurumları olduğu gibi üniversiteleri de etkilemiştir. Bu dönemde rönesansın etkisi ile hümanizma düşüncesi gelişmiş ve sanat akademileri kurulmaya başlamıştır. Bilimsel düşünce bu akademilerde gelişmeye başlamıştır. Ancak bu gelişmelere rağmen üniversiteler bu dönemde skolastik düşünceyi temsil etmeye devam etmiştir15.

Ulus devletlerin oluşumu ve skolastik düşüncenin kırılması sonucu üniversiteler üzerinde kilisenin etkisi azalmış ve devletin etkisi artmaya başlamıştır. Ancak bilimsel düşünce ve araştırmanın merkezi olması gereken bu kurumların bilimsel gelişmelere açılmaları, kendilerini geliştirmeleri ve topluma uyumlu hale gelmeleri zaman almıştır. Bilimsel gelişmelere açılan üniversiteler daha çok kent yönetimlerince kurulan üniversiteler olmuştur16.

14 Timur, a.g.e., 2000, s.50. 15 Tekeli, a.g.e., 2003, s.55. 16 y.a.g.e., 2003, s.55.

Toplumsal koşulların değişmesi ve yeni bir döneme girilmesi yeni üniversitelerin kurulmasını gerekli kılmıştır. Özellikle 1789 yılında Fransa’ da yaşanan ihtilal ülkedeki aristokrat kesime yönelik üniversitelerin kapatılmasına neden olmuştur17. İktidarı ele geçiren burjuvazi üniversiteleri de kendi istekleri doğrultusunda şekillendirmiştir. Bunun sonucunda aydınlanmayla birlikte üniversitelerin asıl görevi burjuva devriminin ilkelerine ve ideolojisine katkı yapmak ve bu ideoloji doğrultusunda insan yetiştirmek olmuştur18.

Sanayi devriminde öncü bir ülke olan İngiltere’de bile teknolojik gelişmeler üniversite dışında gelişmiştir. Üniversiteler kilise ve krallık için ehil kişiler yetiştiren kurumlar olarak algılanmıştır. Bu ülkede üniversiteler geleneksel yapılarını korumuştur. İngiltere’de hala bazı üniversiteler gelenekçi yapılarını korumaktadır.

İngiltere’ye karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi sonrası kurulan Amerika Birleşik Devletlerin’ de de üniversitelerin kuruluşunda teolojik yaklaşımın egemen olduğu görülmektedir19. Amerikan Üniversiteleri başlangıçta Avrupa’daki Üniversiteleri model alsa da ekonomik yapıdaki hızlı değişim üniversiteleri de farklılaştırmıştır. Amerikan Üniversiteleri Avrupa Üniversiteleri’nden pek çok açıdan ayrılmaktadır. Bunun en önemli nedeni Amerika’nın oldukça hızlı bir kapitalistleşme süreci geçirmiş olmasıdır. Bu nedenle Amerikan üniversitelerinde öğrenci taleplerine duyarlı esnek bir sistem benimsenmiştir. Amerika’da üniversitelerin yönetiminde iş adamlarının ağırlıkta olduğu “mütevelli heyetler” bulunmaktadır. Bu sistem zamanla özellikle de ikinci dünya savaşından sonra Avrupa Üniversitelerini de etkilemiştir. Ancak bu döneme geçmeden önce modern üniversitenin öncüsü kabul edilen Alman Üniversiteleri ve Von Humboldt üzerinde durmak gerekecektir.

17 Timur, a.g.e., 2000, s.64.

18 Demirer ve diğerleri, a.g.e., 2000, s.15. 19 Timur, a.g.e., 2000, s.79.

2.2.2 Ulus Devlet Üniversitesi/ Von Humboldt Üniversitesi

Üniversiteleri etkileyen ve biçimlendiren diğer bir önemli gelişme ise ulusçuluk akımıdır. On beşinci yüzyıldan sonra yaşanan gelişmelere bakıldığında bilimsel alanda yapılan araştırmaların ve faaliyetlerin üniversite dışındaki dernekler ve akademilerde gerçekleştiği görülmektedir. On sekizinci yüzyıla gelene kadar gerçek bir üniversite eğitimi yapılmadığı anlaşılmaktadır. Eğitim sistemi daha çok genel eğitim şeklindedir. On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise bilime dayalı teknoloji ve sanayi gelişmeye başlamıştır. Pek çok bilimsel buluş yapılmış ve bunun sonucunda üniversitelerde fen ve mühendislik eğitimi verilmeye başlanmıştır20.

Bu dönemde modern üniversite sisteminin oluşmasındaki en önemli gelişme 19. yüzyıl başlarında Almanya’da görülmektedir. 1809 yılında Wilhelm Von Humboldt, Prusya eğitim sistemini düzenlemek ve Berlin üniversitesi’ni kurmakla görevlendirilmiştir21. Von Humboldt’ un görev süresinde üniversitelerle ilgili yaptığı düzenlemeler günümüz üniversitelerini kalıcı bir şekilde etkilemiştir. Bu düzenlemeler şu şekildedir.

• Eğitim ve araştırma birliği ilkesi benimsenmiştir. Araştırma faaliyetleri üniversiteler bünyesinde kurumsallaşmaya başlamıştır. Araştırma ve eğitim faaliyetlerinin birleştirilmesi o dönemde Alman üniversitelerini dünyanın en çok tercih edilen üniversiteleri haline getirmiştir22.

• Üniversitenin sahibi ulustur, bu nedenle üniversitelerde akademik özgürlük sağlanmalı ve üniversiteler hem bilimsel hem de örgütsel özerkliği elde etmelidir. Bu dönemde öğretim üyelerinin bilimsel faaliyette bulunmalarını kolaylaştıracak iş güvencesi sistemi olan tenür sistemleri kurulmuştur.

• Uzmanlaşmaya önem verilmiş ve üniversitelerde kürsüler kurularak, bilimsel faaliyetlerde toplu halde çalışma ilkesi benimseniştir.

20 Gürüz ve diğerleri, a.g.e., 1994, s.59-60. 21 y.a.g.e., 1994, s.62.

22 Gerard Delanty, “The Üniversity and Modernity. A History of the Present”, Ed: Kevin Robins and Frank Webster, “The Virtual Üniversity”, Oxford University Pres, New York, 2002, s.34-35.

Bu dönemde Almanya’da ulusçuluk akımının gelişiyor olması üniversitenin rollerinde farklılaşmaya neden olmuştur. Üniversite, devlet tarafından finanse edilen ve ulus bilinci aşılaması gereken bir kurum olarak görülmüştür23. Kültür oluşturucu bir işlev üstlenen üniversiteler egemen kültürün aktarımında ve vatandaşlık bilincinin oluşturulmasında kilit rol oynamıştır. Yeni gelişmekte olan devletin kültürel kimliğinin oluşmasında üniversiteler aktif rol almıştır24. Bu doğrultuda Alman Üniversiteleri kendi ulusal dilleri ile eğitim vermiş ve toplumun her kesimindeki öğrenciye eşit şartlarda eğitim ilkesini benimsemiştir.

Avrupa’da bu dönemdeki en ileri üniversite eğitimine sahip ülke olarak Almanya gösterilmektedir. Fransa’da Napolyon döneminde tüm üniversiteler devlete bağlanmış ve eğitim ile araştırma faaliyeti birbirinden ayrılmıştır. Bu politikalar sonucunda Fransız Üniversiteleri Alman Üniversitelerinin gerisinde kalmıştır. İngiltere’de ise bu dönemde daha çok geleneksel disiplin sistemi ile yönetilen üniversiteler (Cambridge, Oxford vb.) görülmüştür ve bu üniversitelerdeki hakim değerler modernleşme eğilimli değildir25.

Sonuç olarak bu dönemde Almanya’da üniversite eğitimine, ulus devletin oluşumu ve gelişiminde kültürel ve sosyal boyutta önemli roller verilmiştir. Üniversite kurumunun önemi artmıştır. Modern fakültelerden oluşan ve araştırma ile eğitim faaliyetlerinin birleştirildiği bir üniversite modeli oluşmuştur.