• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.2. KİMLİK YAKLAŞIMLARI

Kimliğin oluşumuna dair çalışmaların genellikle ilkçi ve inşacı yaklaşımlar tarafından konu edindiğini söyleyebilmek mümkündür. Kimliğin doğal verili özelliklerine vurgu yapan ilkçi yaklaşım, etnik kimlik ve bu kimliği oluşturan bağların niteliğini inceleyen çalışmalarda görüldüğünden kimlik kavramını etnik gruplarla ilgili çalışmalardan bağımsız ele almak pek mümkün görülmemektedir.122 Kimliğin yakın zamana kadar göz ardı edildiğini ileri süren inşacı yaklaşımın ise kimliği daha çok ulusal kimlik ve milliyetçilik bağlamında ele aldığı söylenebilmektedir.123

117 Kellas, a.g.e., s. 25.

118 Smith, (2002), a.g.e., s.78.

119 Anthony D. Smith, Milli Kimlik, çev. Bahadır Sina Şener, 7. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2014, s. 43.

120 Smith, (2002), a.g.e., s. 123.

121 Kellas, a.g.e., s. 25.

122 Joldoshov, a.g.m., s. 107.

123 Sarı Ertem, a.g.m., s. 181.

16 1.2.1. İlkçi Yaklaşıma Göre Kimlik

Kimlik sorunsalını etnik kimlik bağlamında ele alan ilkçi görüşün öncül savunucuları konuya iki farklı açıdan yaklaşmakta, kimliğin doğal olarak verili biyolojik özelliklerine vurgu yaparak dil, din, tarih, gelenekler gibi ortak özellikler etrafında şekillendiğini ve bireyin içinde doğduğu toplum vasıtasıyla bu özellikleri doğuştan elde ettiğini ileri sürmektedirler.124 İlkçi görüş etnisiteyi kan bağı algısına dayanan bir toplumsal kategorize etme biçimi olarak tanımlar ve gruplar arası farklılıkları kan bağı ile açıklar.125 Kan bağı bireyin etnik, ulusal, siyasal ve kültürel kimliğinin temel belirtecidir, doğuştan verili olduğundan bireyin, dolayısıyla içine doğduğu toplumun kolektif kimliği zaten doğal olarak vardır.126 Buna göre, grup üyeleri arasında kan bağı ve akrabalık ilişkileri ön plana çıkar, yani grup üyelerini birbirine bağlayan, aidiyet duygusunu birinci derecede önemli kılan, “biz” vurgusu yapan ve kısmen de olsa bireysel davranışların belirleyicisi olan bu güçlü his, kan bağı sayesinde oluşmuştur.127 Bir etnik topluluğun üyeleri arasında varlığının sorgulanması bile mümkün olmayan ve birinci derecede öneme haiz olan sadakatin kaynağı bu hisse atfedilmektedir.128

İlkçi görüşün diğer savı da merkezine biyolojik özellikleri almasına rağmen akrabalık ilişkileri ve sadakat konularında öncül savlardan farklılık göstermektedir, buna göre, akrabalık ilişkilerinin belirteci, aynı genetik özelliklere sahip olmanın yanı sıra bir grubun içeride tutulup diğerlerinin dışlanmasının sebebi karşılıklı çıkarlardır.129 Akrabalık seçiminin kaynakların paylaşımında avantaj sağlaması sebebiyle sadakatin de düşmanlıkların da çıkarlar çerçevesinde şekillendiği, keza kendi varlığını sürdürmesine herhangi bir katkı sağlamayacak olan organizmalar için fedakârlık yapmanın insanın fırsatçı yapısına aykırı olduğu öne sürülmektedir.130

İlkçi görüşün etnisiteyi biyolojik temelde açıklaması, dolayısıyla kimlik oluşumunu bu temel üzerinden yorumlaması etnisite ile ırk kavramının eş anlamlı gibi

124 Raymond C. Taras-Rajat Ganguly, Understanding Ethnic Conflict, 4th ed., Boston, Longman, 2010, s. 3.

125 Şener Aktürk, “Etnik Kategori ve Milliyetçilik: Tek-Etnili, Çok-Etnili ve Gayri-Etnik Rejimler”, Doğu Batı, Yıl: 9, Sayı: 38, Ağustos/Eylül/Ekim 2006, s. 25.

126 Joldoshov, a.g.m., s. 107.

127 Appandurai, a.g.e., s. 140.

128 Eriksen, a.g.e., s. 63.

129 Ferguson, a.g.e., s. 19

130 Öztoprak Sağır, Akıllı, a.g.m., s. 11.

17 algılanmasına yol açmaktadır, oysaki iki kavramın da içerikleri birbirinden farklıdır.131 Irk kavramı, en basit şekilde, bir canlı türünde herhangi bir grubun genetik, antropolojik ve biyolojik açıdan aynı karakteristik özelliklere sahip olması, fakat aynı zamanda, türün diğerlerinden farklı özellikler sergilemesi ve bunların bir nesilden diğerine aktarılması şeklinde tanımlanabilir.132 Tanımda da belirtildiği gibi ırk genetik özellikleri, etnisite ise sosyolojik özellikleri kategorize eder.133 Etnisite bir tür toplumsal örgütlenme biçimidir ve örgütlenmenin ana kaynağı biyolojik özelliklerden ziyade kültürel özelliklerdir, dolayısıyla etnisitenin genetik açıdan değerlendirilerek ırk kavramıyla eş anlamlı olduğunun savlanması yanıltıcı olacaktır.134 Kaldı ki insanoğlu toprağa sabit bitkiler gibi değildir, yüzyıllardır hareket halindedir.135 Herhangi bir etnik topluluğun varlığının yüzyıllar öncesine dayandığı kanıtlansa bile savaşlar, göçler, istilalar ve en çok da ticari etkileşimler ırkların birbirleriyle temasına zemin hazırlamış, ırklar arası evlilikler de genetik özelliklerin kuşaktan kuşağa aktarılması konusunda, dolayısıyla kolektif yapıların oluşmasında soru işaretlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.136 Bu durumda Barbara Fields’in de vurguladığı gibi artık ırkın bireyin genetik özelliği olduğuna, kimliğinin buna göre belirlendiğine ve bunun bireyler arasında herhangi bir üstünlük sağladığına inanmanın Noel Baba, Easter Bunny veya diş cinlerinin de gerçek olduğuna veya Dünya’nın yerinde dururken Güneş’in döndüğüne inanmakla eş değer nitelikte olacağı düşünülmektedir.137

1.2.2. İnşacı Yaklaşıma Göre Kimlik

Uluslararası ilişkiler alanında görece yeni bir düşünüş biçimi olan inşacı yaklaşıma göre kimlikler sabit veriler olmayıp iletişim süreçleriyle değiştirilebilen ve dönüştürülebilen bir niteliğe sahiptir.138 Buna göre kimlik, insanoğlunun tercihleri ve

131 Semra Somersan, “Babil Kulesi’nde Etnilerden Ulus-Devletlere”, Doğu Batı, Yıl: 11, Sayı: 44, Şubat/Mart/Nisan 2008, s. 87.

132 Semin Töner Şen, Uluslararası Hukukta Soykırım, Etnik Temizlik ve Saldırı, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2010, s. 87.

133 Etienne Balibar, Immanuel Wallerstein, Irk, Ulus, Sınıf: Belirsiz Kimlikler, çev. Nazlı Ökten, 5.

Baskı, İstanbul, Metis Yayınları, 2013, s. 97.

134 Eric J. Hobsbawm, 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik: Program, Mit, Gerçeklik, çev.

Osman Akınhay, 5. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2014, s. 84.

135 Goytisolo, a.g.e., s. 11.

136 Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, 5. Baskı, Ankara, Doğu Batı Yayınları, 2015, s. 262.

137 Jacqueline Stevens, Devletin Yeniden Üretimi, çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2001, s. 53.

138 Ebru Çoban Öztürk, “İnşacı Kuram Gözüyle Ulusal Kimlik”, Ermeni Araştırmaları, Sayı: 47, 2014, s. 87.

18 eylemleri sonucu dizayn edilmiş, kalıcı olmayan, yine gücü elinde tutan seçkinler tarafından tercihlere göre yeniden şekil değiştirebilecek olan bir sosyal yapıdır.139

Sosyal bilimlerde inşacı yaklaşım, 1980’lerde yaşanan değişimler sonucu gelişmiş olmasına rağmen kuramsal olarak 18. ve 19. yüzyıl düşünürlerinin söylemleriyle benzerlik göstermektedir. Rousseau’nun bir grubun diğerini egemenliği altına almasını önleyecek bir yapıya ihtiyaç olduğu söylemi, Renan’ın milletin ortak irade sonucu hatırlama ve unutma yoluyla ortaya çıkan ve her gün tekrarlanan bir plebisit olduğunu vurgulaması veya Weber’in etnisiteyi tanımlarken grup üyelerinin aynı soydan geldiklerine dair inancın önemine dikkat çekmesi bu benzerliğin örneklerindendir.140

İlkçi görüşün kimliğin verili olduğu savına karşılık inşacı yaklaşım, bir grup kimliğinin toplumsal düzenin sağlanması, liderlerin politik tavırlarının desteklenmesi veya bir çatışma söz konusu olduğunda topluluk üyelerinin harekete geçirilmesi gibi belirli bir kasıtla o grubun aydınları veya grubun üyesi olmayanlar tarafından topluluğa empoze edilerek oluşturulan ve zaman içerisinde değişebilen inşa edilmiş sosyal yapılar olduğunu öne sürmektedir.141 Buna göre, özellikle sanayi devrimi sonrası modernleşme sürecinin bir uzantısı olarak ortaya çıkan modern toplumların çoğunda gücü elinde tutan siyasi elitler ve dini otoriteler arasında ekonomik, sosyal, kültürel düzenin sağlanmasına yönelik hiyerarşik bir ittifak vardır. Bu ittifak örgütlenerek siyasal bir yapıya dönüşmekte ve kitleleri harekete geçirebilecek toplulukları tasarlamaktadırlar.142 Modern insan kitleler halinde bu örgütlenmiş ittifakın inşa ettiği sınırlandırılmış birimlerde otoritenin kendi tekelinde tuttuğu ve dilediği gibi şekillendirdiği eğitim ve iletişim vasıtasıyla kendilerine empoze edilen kimliklerle yaşamaktadır.143

İnşacı yaklaşım tıpkı kimlikler gibi kültürün de otorite tarafından şekillendirildiğini ve kimliğin bekası için bir araç olarak kullanıldığını savunmaktadır.144 İnşacı yaklaşımın önemli savunucuları olarak kabul edilen Eric J.

139 Philip Spencer, Howard Wollman, Nationalism: A Critical Introduction, London, Thousand Oaks;

California, Sage, 2002, s. 59.

140 Öztoprak Sağır, Akıllı, a.g.m., s. 17.

141 Harf, Gurr, a.g.e., s. 97.

142 Pieterse, a.g.e., s. 34.

143 Ernest Gellner, Uluslar ve Ulusçuluk, çev. Büşra Ersanlı, Günay Göksu Özdoğan, 3. Baskı, İstanbul, Hil Yayın, 2013, s. 132.

144 Taras, Ganguly, a.g.e., s. 5.

19 Hobsbawm ve Benedict Anderson toplumsal kimliklerin inşası sürecinde kültürel unsurların otorite tarafından nasıl biçimlendirildiği konusunda benzer fikirler öne sürmektedirler.145 Hobsbawm, otoritenin sağlanması için modernizmin bir uzantısı olarak, gelişmiş ülkelerin şehirleşen toplumlarında geleneksel grupların direnişlerine ve göçler sonucu oluşan diasporalara karşılık yeni toplumsal katmanların oluşmasının ve yeni toplumların “icat edilmesi”nin kaçınılmaz olduğunu savunmaktadır.146 Bu sebeple bir yandan eskiye bağlı gibi görünen fakat diğer yandan yeni durumlara göre biçimlendirilmiş, bir yandan da zorla tekrar edilmesi sağlanarak kendi tarihini oluşturması, günün şartlarında karşılığını bulması sağlanmış geleneklerin icat edilmesi bir zorunluluk algısı uyandırır hale getirilmiştir.147 “Toplumsal mühendislik”

uygulamalarına dayandırılan bu yenilikler otorite tarafından görece modern toplumların devamlılığıyla ilişkilendirilmektedir.148 Anderson ise yeni bir cemaat tarzının kapitalizm, teknoloji ve dil çeşitliliğine olan mahkûmiyetin bir araya gelmesi sayesinde hayal edilebildiğini ve bu perspektife dayalı olarak “hayali cemaatler”in icat edildiğini öne sürmektedir.149 Kültürel yapıların, geleneklerin, hayali yapıların icat edilmesi ise ulusun kurucu unsurları arasında sayılabilmektedir.150