• Sonuç bulunamadı

Demokratik Ulusun Geleceğine Dair

I. BÖLÜM

1.4. MODERN ULUSAL KİMLİĞİN OLUŞUMU

1.4.5. Demokratik Ulusun Geleceğine Dair

Bir yönetim biçimi olarak demokrasinin değerleri kabul edilirken ve yaşama geçirilirken ulus devlet, ulusal egemenlik ilkesine dayandırılmıştır.448 Bir zamanların aristokratik ulusları artık halk uluslarına dönüşmüş ve bireyler gittikçe artan bir şekilde siyasi açıdan bilinçlenerek siyasi sürece katılmaya başlamışlardır.449 Demokratik değerleri benimsemiş olmanın etkisiyle çağın insanları ne kadar iyi olursa olsun artık bir başka ülkenin bir başka sınıfın ya da bir başka çevrenin himayesi altında olmaktansa sertlikle de olsa kendi değerlerine kendi uluslarına ya da kendi sınıflarına mensup olanlar tarafından yönetilmeyi tercih etmektedirler.450 Yeni asrın insanı bir hükümdarın ya da bir inanç kurumunun yerine demokrasinin ve kendini ait hissettiği kültürün değerlerine sadakatle bağlanmayı kabul edebilmektedir.451

Ulus fikrinin modasının geçtiği, ulus devletin geleceğinin hem içeriden hem de dışarıdan tehdit edildiği, küreselleşmenin etkisiyle gerçek karar ve kontrol gücünün hızla büyük çok uluslu birimlerin ellerinde yoğunlaştırılan modern teknolojik gelişmeler tarafından zayıflatıldığı iddiaları epeydir geniş çapta tartışılmaktadır.452 Ulusların doğum yeri olarak kabul edilen Avrupa’da kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) 1964 tarihli kararında yer alan “topluluk yeni bir uluslararası hukuk düzeni oluşturur ve bu düzen sadece üye devletleri değil bunların vatandaşlarını

444 Furtado, a.g.e., s. 10-11.

445 Thiesse, a.g.e., s. 170.

446 Furtado, a.g.e., s. 10-11.

447 Thiesse, a.g.e., s. 170.

448 Erözden, a.g.e., s. 130.

449 Schulze, a.g.e., s. 198.

450 Schnapper, a.g.e., s. 162.

451 Gellner, a.g.e., s. 113.

452 Carr, (1993), a.g.e., s. 57.

51 da kapsar” ilkesi hak yaratan devletin egemenliğinin azaltıldığı algısına sebep olurken Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması aynı iddiaları çürütür nitelik sergilemektedir.453 Ancak ulus ve demokrasi aynı paranın iki farklı yüzü gibidir, tüm bu iddialara rağmen çağa özgü bir ortamda ulus devlet demokrasi ve parlamenter yönetimin hâlâ tek garantörü olarak kabul edilmektedir.454

Ulus devlet, küresel çaptaki gelişmeler ve artan karşılıklı bağımlılık sebebiyle bireylerin nazarında belki de gerçekten önemsizleşmiş olabilir ama gereksizleştiği henüz pek tartışmaya açık görülmemektedir.455 Ulus aracılığıyla bütünleşmek ve buna benzer fikirler sıklıkla gündemde yer etmektedir.456 Fakat ulusal egemenlik ilkesine dayalı bir devlet yapılanmasından daha uygun bir yapılanmanın henüz mevcut olmadığı da inkâr edilemez nitelikte bir gerçektir.457 Ulus hâlâ kolektif kimliğin ve tarihi sürekliliğin ayrıcalıklı mekânlarından biri olmayı sürdürmektedir.458 Ulus devletin çeşitli siyasi ve hukuki işlevlerine ve idari organlarına hâlâ ihtiyaç duyulmakta ulus devletin çatısı altındaki kurumlar bireyler için bir kalkan vazifesi görmeye devam etmektedir.459 Bir siyasi iktidarın meşruiyetinin tek kaynağı hâlâ ulusun ortak iradesidir.460 Ulusun vatandaşlarının sayesinde tanımlandıkları vatandaşlık hakkı ile bireyler hâlâ dışarıdakilerden farklı kılınmakta, ülkeler tarihlerine ve ulusal düşünce anlayışlarına göre birbirlerinden ayrı birimler olarak düşünülmektedir.461 Bu minvalde tüm insanlık düzeyinde evrensel bütünleşmeye geçiş fikrinin uzakta olduğu ve ulus devletin en azından yakın gelecekte varlığını sürdüreceği düşünülmektedir.462

453 Schnapper, a.g.e., s. 197-198.

454 Schulze, a.g.e., s. 198.

455 Schulze, a.g.e., s. 312.

456 Schnapper, a.g.e., s. 193.

457 Erözden, a.g.e., s. 130.

458 Schnapper, a.g.e., s. 198.

459 Schulze, a.g.e., s. 312.

460 Erözden, a.g.e., s. 130.

461 Schnapper, a.g.e., s. 198.

462 Erözden, a.g.e., s. 130.

52 II. BÖLÜM

ORTA ASYA’DA ULUSAL KİMLİK VE ULUS İNŞA SÜREÇLERİ Orta Asya terimi ile Asya kıtasını çevreleyen okyanus ve deniz havzalarının en uzağındaki bölge kastedilmektedir.463 Ancak terimin kastettiği coğrafyanın sınırları hakkında net bir uzlaşı mevcut değildir.464 Coğrafi, siyasi ya da kültürel yaklaşımlara göre değişkenlik gösteren Orta Asya’nın sınırlarının farklılaştığına, sadece Maveraünnehir’e indirgenebildiği gibi İstanbul’dan Çin’in Sincan bölgesine kadar da genişletilebildiğine tanık olunmaktadır.465 Minimalist yaklaşımla ele alındığında Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından bağımsızlığını ilan eden beş cumhuriyetin yüzölçümünün, maksimalist açıdan bakıldığında ise Akdeniz’den Çin’e doğru uzanan büyük kara kitlesinin tarif edildiği Orta Asya terimi ile her hâlükârda çöller, bozkırlar, vahalar ve dağların oluşturduğu yaklaşık beş milyon kilometre²lik muazzam bir coğrafi alandan bahsedilmektedir.466

Bir yanında yüksek sıradağlara diğer yanında derin çöküntü alanlarına rastlanılan geniş bozkır ve çöllerin işgal etmesinin yanı sıra, bolluk içinde yüzen vahaların da bulunduğu ve sıcaklık farklarının hâkim olduğu, karasal iklimin hükmünü sürdürdüğü bu muazzam coğrafya, adeta bir zıtlıklar diyarıdır, burada doğa insanoğlunun müttefiki değil en inatçı karşıtlarından biridir.467 Ancak Orta Asya’nın güçlü düşünce akımlarının, dehaların, bilim ve sanatın hayat bulduğu, kendileri yok olsa bile adları halen yaşayan muazzam şehirlerin kurulduğu sosyal, siyasal ve kültürel geleneklerin geçmişten geleceğe yaşatıldığı gerçeğini yok sayarak, onu sadece iklimsel özellikleri ya da kapsadığı kara kitlesi bakımından değerlendirip sıfatlandırılmak aldatıcı bir yaklaşım olacaktır.468 Pek çok imparatorluğun biçimlenmesinde bir basamak olan, medeniyetlerin kurulmasına ev sahipliği yapan bu coğrafya, kara imparatorluklarının yayılma alanlarına merkezlik etmiştir.469 Bunların en çarpıcı örnekleri olan Cengiz ve Timur’un kurduğu imparatorluklar ve onların

463 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 34. Baskı, İstanbul, Küre Yayınları, 2009, s. 456.

464 Jean-Paul Roux, Orta Asya Tarih ve Uygarlık, çev. Lale Arslan, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2009, s. 14.

465 Oliver Roy, Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi, çev. Mehmet Moralı, 3. Baskı, İstanbul Metis Yayınları, 2009, s. 29.

466 Djalılı, Kellner, a.g.e., s. 25-26.

467 Djalılı, Kellner, a.g.e., s. 27.

468 Roux, a.g.e., s. 17-19.

469 Davutoğlu, a.g.e., s. 456.

53 ardılları kendilerine has geliştirdikleri, benimsedikleri ve dönüştürdükleri imparatorluk teknikleriyle Avrasya’nın bir ucundan diğerine bağlantılar kurarak hâkimiyetlerini sürdürmüşlerdir.470 Yönetim tekniklerini kendilerini izleyen politik yapılara aktararak siyasal yapılanmanın içeriğinde köklü değişimleri başlatmışlardır.471

Tarih sahnesinde ilk başrolü oynayan dünyayı fetheden atlılar bu coğrafyadan çıkmış, kâşifler ve halklar buradan yürümüş, yeryüzünün başka yerlerinde birbirini boğazlayan evrensel dinlerin müminleri burada uyum içinde birlikte yaşanabileceğinin örneğini sergileyerek hem dünyaya hoşgörü dersi vermişler hem de Orta Asya’nın kültürel birikimine sağladıkları önemli katkılar ile yeni sentezler oluşturmuşlardır.472 Açık denizlerin ve okyanusların uzağındaki Orta Asya, tarih boyunca Çin, Türk, Rus, İran, Hint dünyalarının kesiştiği bir kavşak rolü üstlenerek bu dünyaların kültürel birikimlerinden etkilendiği gibi buradan dünyaya yayılan kendi birikimleriyle de hem bu kültürleri hem de diğer kültürleri etkilemişlerdir.473 Selçukluların İran’da, Gazneliler ve Babürlülerin Hindistan’da, Moğollar ve Kubilay’ın Çin’de, Timur’un Moskova prensliğine kadar uzanan engin stepler üzerinde ortaya çıkardığı siyasi ve kültürel hâkimiyet alanları Orta Asya merkezli bu etkinin en bariz sonuçlarındandır.474 Bugünün uluslararası sisteminde gerek bölgesel gerekse küresel bir güç olarak hatırı sayılır bir konuma sahip olan Orta Asya’nın bu konumu asırlar boyu biriktirdiği ve içinde yoğrulduğu sosyal, siyasal ve kültürel sentezlerin ürünüdür.475

Nehrin ötesinde yer alan manasında kullanılan antik çağ Yunanlılarının

“Transoksian”ı, Arapların “Maveraü’n-nehr”i, Rus işgali sonrasının ise Türkistan’ı ile bahse konu olan alan bugünün Orta Asya’sına karşılık gelmektedir.476 Fakat literatürde Orta Asya teriminin tanımı yapılırken ve sınırları belirtilirken hayli temkinli ve çekingen davranıldığı görülmektedir.477 Yaygın kabul Sovyet rejimi sonrası ortaya çıkan beş bağımsız cumhuriyetin kapsadığı alan olduğu yönündedir, bununla birlikte

470 Jane Burbank, Frederick Cooper, İmparatorluklar Tarihi Farklılıkların Yönetimi ve Egemenlik, çev. Ahmet Aybars Çağlayan, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 2011, s. 99.

471 Oral Sander, Siyasi Tarih İlk Çağlardan 1918’e, 9. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2001, s. 56.

472 Roux, a.g.e., s. 17-18.

473 Djalılı, Kellner, a.g.e., s. 27-28.

474 Davutoğlu, a.g.e., s. 459.

475 M. Savaş Kafkasyalı, “Orta Asya’da Güç ve Zihniyet”, (Ed.), M. Savaş Kafkasyalı, Bölgesel ve Küresel Politikalarda Orta Asya, Ankara-Türkistan, Ahmet Yesevi Üniversitesi, 2012, s. 46.

476 Roy, a.g.e., s. 29-30.

477 Roux, a.g.e., s. 14.

54 1993 yılında Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan Cumhuriyetlerinin kendilerini Orta Asya terimi ile tanımladıklarını resmen açıklamış olmaları bu kabulü kuvvetlendirmektedir.478 Bu minvalde çalışmanın içeriğinde Orta Asya terimi ile bu beş cumhuriyetin kapladığı alandan bahsetmenin uygun olduğu düşünülmektedir.