• Sonuç bulunamadı

36

Birey, kendini değerlendirmeye çalıştığında kişisel özelliklerini dikkate alır ve ona göre değerlendirme yapar. Bireyin, kendi kişisel özelliklerini değerlendirmesi, benlik saygısını oluşturur. Öte yandan benlik saygısı, bireyin içinde bulunduğu durumlardan da etkilenebilir. Bu bağlamda yaşanan olaylar ve alınan bilgiler/enformasyonlar, zaman zaman bireyin kendine ilişkin imajlarında olumlu veya olumsuz bazı değişiklikler yapmasına neden olabilir.103

37 2. Kişinin içinde yaşadığı kültür, 3. Kişinin olağanüstü deneyimleridir.

Bu üç kategori biçiminde ayrılan etmenlerin tümü kişiliği oluşturur.107 Burada kendimize soracak olursak: “şimdiki kişiliğimiz nasıl biçimlendi?”

Bir başka deyişle düşünmemizde, duymamızda, hal ve davranışlarımızda bize ait özellikleri kazanmak konusunda neler etkili oldu? Diğer insanlarla konuşmaktan hoşlanan dışadönük bir kişi isek, nasıl oldu da bu duruma geldik? Utangaç, sıkılgan, kendinden emin olmayan bir kişi isek neden böyle bir kişilik edindik? Bu soruları cevaplarken hem kalıtım yoluyla; hem de içinde yetiştiğimiz toplumsal çevre yoluyla neler kazandığımızı değerlendirmek zorundayız. Kişinin belirli özellikleri, annesinden ve babasından kalıtım yoluyla aldığı bir gerçektir. Ancak kişilik, büyük ölçüde, içinde yetişilen sosyo-kültürel koşulların özelliklerine bağlıdır. Büyürken çevresinde bulunan kişiler, kişinin kendisi hakkında nasıl düşüneceğini önemli ölçüde belirler.108

Çocuk büyüdükçe, çevreden daha çok sayıda mesajlar almaya başlar.

Davranışları büyükleri tarafından değerlendirilmeye başlanır. Çocuk bu değerlendirmelere dayanarak kendisi hakkında bazı yargılara ulaşır.109

İnsan yaşamı bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak 5 temel döneme ayrılabilir. Bu dönemlerin her birinden diğerine geçişte biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler belirleyici bir özelliğe sahiptir. İnsan yaşamı açısından bu dönemler içerisinde en belirgin olanı belki de ergenlik dönemidir. Cinsiyet ve yaş ile kişilik arasında sıkı bir ilişki kurulabilir. Cinsiyete göre belirlenen davranış kalıpları, kişiliğin oluşmasında belirleyici olacaktır.

Hem fizyolojik, hem psikolojik açıdan gerçekleşen değişimler hem de toplumsal açıdan bireyden beklenen görevlerin farklılaşması, ergenlik döneminin birey açısından zorlu bir dönem olmasına neden olur. Bu dönem bireyin, “ben kimim?” sorusuna cevap aradığı, yaşam içerisinde yürüyeceği yol ile ilgili

107 Zafer İlbars, “Kişiliğin Oluşmasındaki Kültürel Etmenler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 31, S. 1.2, Ankara, 1987, s. 209.

108 Doğan Cüceloğlu, Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992, s. 98-99.

109 Cüceloğlu, a.g.e., s. 101.

38

düşüncelerin oluşmaya başladığı dönemdir. Bu oluşan düşünceler temelde ergenin kimliğini ortaya koyma, şekillendirme düşünceleri ile ilgilidir.110

Bireyin boyu, göz rengi, saç rengi, vb. özellikleri doğuştan getirdiği genetik niteliklerdir. Bu nitelikler bir taraftan insanın kendisini beğenisinde ve kabulünde etkili olurken diğer taraftan da çevresindeki insanların bireye yaklaşımını ve bakışını etkilemektedir. Bu etkileşim, benlik saygısına, dolayısıyla kişiliğinin gelişmesine etki eder.111

Vücut tiplerinin kişilikle ilişkili olduğundan hareketle Kretschmer kişiliği vücut tiplerine göre sınıflandırmıştır. Kretchmer’in sınıflandırmasını 1942’de Sheldon üç primitif embriyonik tabaka (endoderm, mezoderm ve ektoderm) ile uyumlu olarak düzenlemiştir. Endomorf olanların iyi gelişim özelliklerine sahip, sosyal görünümlü, etkin ve konforlarına düşkün olduğu; mezomorf olanların atletik bir vücuda sahip, baskın karakterde ve enerjik olduğu; ektomorf olanların ise ince ve zayıf fiziksel özelliklerle birlikte kendilerini sınırlayan, duyarlı ve utangaç kişiler oldukları tanımlanmıştır.112

Bireyin içerisinde bulunduğu yaş aralığı ile kişinin zihinsel ve bedensel yapısına göre şekillenen kişiliği arasında ilişki kurmak oldukça doğaldır. Hemen hemen tüm kişilik kuramlarında vücut yapısının kişiliği etkileyen ana umdeler olduğu belirtilmiştir.

İnsan topluluklarının temel davranışlarında o toplumun kültürünün şartladığı davranışlar vardır. Diğer bir deyişle adet üzerine yapılan bu davranışlar kültürel davranışlar ya da kültür değerlerdir. Bu kültür değerlerinin şartladığı davranışlar birtakım “yaptırım çeşitleri” olarak kendini göstermektedir. Bunlar, tabiat kanunlarının yapmaya veya yapmamaya zorladığı “tabiî yaptırım”, toplumsal hayatın gerekli kıldığı “sosyal ve hukukî yaptırım”, insanın kendi davranışlarını kontrol etmesi ve muhasebesini yapmasından kaynaklanan “vicdanî yaptırım”, ilahî

110 Emel Arslan ve Ramazan Arı, “Ego Kimlik Süreci Ölçeğinin Türkçeye Uyarlama Güvenirlik ve Geçerlik Çalışması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 20, Konya, 2008, s. 75.

111 Turan, a.g.e., s. 23.

112 Taymur ve Türkçapar, a.g.e., s. 157.

39

kitapların emir ve yasaklarından kaynaklanan “dini yaptırım” şeklinde özetlenmektedir. 113

Yaptırım çeşitlerinin ilk ikisi dıştan gelen bir yapıya sahipken, son ikisinin büyük çoğunlukla içten kaynaklanan bir yapılarının olduğu görülmektedir. Son iki yaptırım gücü temelde imana dayanmaktadır. Bu nedenle bunlara‚ imana dayalı yaptırım gücü demenin daha uygun olacağını düşünmekteyiz.114

Kültür ile kişilik kavramları arasındaki işlevsel ilişki, bir satranç oyununa benzer. Kültürü, fikirler sistemi olarak algılayıp bireyi de bu fikirler sisteminin bir taşıyıcısı olarak düşündüğümüzde, satranç oyunu ve bu oyunda kullanılan taşlar ile özdeşleşir. Bu anlamda kültür, satranç oyununun genel kurallarına benzer. Kişilik ise, bu genel kurallar etkisi altındaki taşlar gibidir.115

Anne ve baba faktörünün, kendi çocuklarının zihinsel yapısının şekillenmesinde etken olduğu saptanmıştır. Ailedeki bireyler, kendi çocuklarına aktardıklarından bilgi birikimi ve tecrübeden ötürü ailelerin yetiştirme biçimi de kişiliği belirleyici rol oynamaktadır.

Doğuştan gelen kalıtsal özelliklerle çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu insanların bir takım şahsiyet özelliklerine sahip olduğu psikologlarca kabul edilmektedir. Kişiliğin oluşumunda kalıtımın mı yoksa çevrenin mi daha baskın olduğu hep tartışılmıştır. Bu faktörlerden birisini kabul etmek, diğerini görmezden gelmek mümkün değildir. Her iki faktörün etkisi ve önemi açıktır. Kişilik; kalıtımın, çevrenin, eğitimin, din ve kültürün etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir kavramdır.

İnsanın doğumuyla birlikte, içinde bulunduğu toplumun gelenek ve töreleri bireyi şekillendirmeye başlar. Konuşmaya başlamasıyla da kişi içinde bulunduğu kültürün bir parçası olur. Yetişkinlik dönemine ulaşıp etkinliklere katılması ile artık o kültürün alışkanlıkları, inançları vb. artık bireyin alışkanlıkları, inançları olur. Bu anlamda bir toplumda doğan her çocuk bu kültürel öğeleri o toplumun diğer fertleri

113 İlbars, a.g.e., s. 201.

114 M. Sönmez, a.g.e., s. 118.

115 İsmail Engin, “Kültür-Kişilik İlişkisi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 33, S. 1.2, Ankara, 1990, s. 172.

40

ile paylaşırken bir başka toplumda doğan çocuk bu öğelerin az miktarına dahi sahip olamaz.116

Kendi kültüründen başkasını bilmeyenler kendi kültürünü anlamazlar.

Psikologlar da dâhil olmak üzere bilginlerin çoğu kültürün şartladığı bir çevrenin geliştiğini ve görev yaptığını fark etmeden tek bir kültür çevresi içinde yetişmiş bireyler üzerinde araştırma yaptıklarından, insan doğası hakkında yanlış düşünceler edinmişlerdir. Freud bile çoğunlukla reaksiyonlarda içgüdüleri almak hatasını yapmıştır. Ancak, son zamanlardadır ki reaksiyonları doğrudan doğruya kültür şartlanmasına bağlamak gereği ortaya çıkmıştır. Yani, kültür davranışları şartlamaktadır.117

Kısaca kültür, önce kişiliği etkilemekte, sonra da kişilikten etkilenmektedir.

Kültür-kişilik ilişkisi konusunda bireysel ve küresel ölçekte yansımalar şu şekilde özetlenebilir:

1. Birey, bir kültür çevresi içinde doğup, yetiştiğinden kültüre özgü davranış kalıplarını ve düşünceler sistemini, dolayısıyla da kimliği ve kişiliği kazanır.

2. Kültüre özgü bir düşünce sistemi kazanan birey, biyolojik güdülerini kontrol altına alır ya da bu güdüler, kültür tarafından bastırılır.

3. Kültüre uygun bir kişilik kazanan birey, kültürü etkilemeye başlar.118 İster dinî olsun, ister olmasın ferdin bütün davranışlarının şekillenmesinde aile önemli bir etkendir. Sosyal bilimcilerin pek çoğu da dini tavırların oluşumunda aile faktörünün önemli bir etken olduğunu açıklamaktadırlar. Şahsiyetin biçimlenmesinde en önemli çevresel etken ailedir. Aile, özel davranışların kazanılmasında rolü olan övgü ve cezaların kaynaklandığı ve kullanıldığı başlıca ortamdır. Ayrıca, özellikle ilk çocukluk yıllarında “gözleyerek öğrenme” eğitim için gerekli olan model ya da örnekleri sağlar.119

116 Turan, a.g.e., s. 82.

117 Zafer İlbars, a.g.e., s. 202.

118 İsmail Engin, a.g.e., s. 176.

119 Osman Kara, Kur’an’da İnsan Tipleri (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Sakarya, 2002, s. 44.

41

Bir çocuk için ilk sosyal çevre ailesidir. Çocuklar arasındaki bireysel farklılıklar, ailenin çocuğa yaklaşımını etkiler. Daha sıcak, daha sokulgan olan çocuk sokulgan ve sıcak olmayan çocuğa göre daha fazla ilgi görür. Ailenin çocuğa yaklaşımı çocukta güven duygusunun sağlıklı gelişimine etki eder. Böyle bir ortamda yetişen çocukların benlik saygısının yüksek olduğu bilinmektedir.120

Güven duygusunun gelişebilmesi için, aile şefkati gereklidir. Ailesi ve çevresi tarafından reddedilen, itilen, baskı altına alınan bireylerin benlik saygıları düşüktür. Ezilme, horlanma ve benimsenmeme sonucu yaralanan benlik saygılarını kazanabilmek için farklı yollara başvururlar. Kaybedilen benlik saygısını onlara kazandırmak için gerekli tedbirler alınmalıdır. Müslümanlık bilincinin hayatımızı güzelleştirmesi için buna ciddi ihtiyaç vardır.121

Çocuğun doğuştan getirdiği ve fıtratında var olan inanma, yüce bir yaratıcıya bağlanma duygusu anne ve babanın dini tutumuyla gelişir. Çünkü çocuklar dini tutumlarını geniş ölçüde aile içinde anne babalarının konuşma ve davranış modellerinden elde etmektedirler. “Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar; sonradan anne babası tarafından Yahudi, Hıristiyan ve Mecusî dinini seçerler.”122 Ayrıca Şems Sûresi’nde123 insanoğlunun iyilik ve kötülüğü ayırt etme eğilimi taşıdığı belirtilmektedir.

Bahsi geçen hadis-i şerifi ve “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir; fakat insanların çoğu bilmezler”124 âyeti çocuğun dinî tutum ve şahsiyetinin gelişmesinde ailenin etkisine dikkat çekmektedir.125 Bu ayet, dini anlama ve tebliğ konusunda tutulması gereken en doğru yolun insanın yaratılışında var olan değerlere yönelmek olduğunu imâ

120 Turan, a.g.e., s. 24.

121 Sert, a.g.m., s. 204.

122 Buhârî, Sahih, Cenâiz, 92; Müslim, Kader, 6.

123 Şems, 91/8.

124 Rûm, 30/30.

125 Osman Kara, “Kur’an’a Göre İnsan Şahsiyetine Etki Eden Faktörler”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 14, S. 25, Sakarya, 2012, s. 14.

42

etmekte ve insan kişiliğinin özelliklerini araştırmanın gerekliliğine de işaret etmektedir.126

Bir toplumun ekonomik, politik ve sosyal yapısı o topumun çocuk yetiştirme yöntemlerini etkiler. Çocuk yetiştirme biçimleri de kişilik oluşumuna etki eder. Ayrıca toplumun yaşam biçimi, o toplumda sosyalleşme süreçlerinin işleyişini belirler. Bu süreçler de o toplumda yetişen bireylerin sosyalleşme yöneliminin çerçevesini oluşturur.127

İnsan ve toplum davranışını tahmin edebilmek için, kişileri ve ortamın sosyo-psikolojik durumunu iyi bilmek gerekir. Bilindiği gibi belirsizlik endişeye, bilgi ve güven ise emniyet ve huzura götürür. Dünya hayatında maddi istek ve arzulara eriştiği halde huzur bulamayan modern insan, hayatın anlamını ve ruhunu aramaktadır. Değişim ve toplumsal bunalımlar karşısında, gücünü ruhî değerlerden alan iradeli insanlar, imanlarıyla güçlenen kişiliklerinin sarsılmasına fırsat vermezler.

Bu gibi üstün kişilik sahipleri, toplumları için de emniyet subabı vazifesi görürler.128 Kur'an-ı Kerim, sosyal uyumun ve buna bağlı olarak toplumsal normların kişilik oluşumundaki rolünü doğrular. Fakat Kur'an'ın öngördüğü bir “kişilik” için, toplumun İslâm toplumu, normların da İslâmî normlar olmasını şart koşar. Kur'an'ın koymuş olduğu değerlere ters düşen sosyal değerler hiçbir zaman mü’min bir kişiliğin tamamlayıcı unsuru olamazlar.129 Bu hakikati şu ayetler en güzel şekilde ifade eder: “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men’ eder ve Allah'a inanırsınız.”130 “Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan; seni Allah'ın yolundan saptırırlar.”131

126 Mehmet Şanver, “Dinî Tebliğ ve Eğitim Açısından Kur’an’da İnsan Psikolojisi ve Özellikleri”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, C. 10, S. 1, Bursa, 2001, s. 138.

127 Turan a.g.e., s. 24.

128 Sert, a.g.m., s. 211.

129 Kasapoğlu, Kur’an’da Kişilik Psikolojisi, s. 51.

130 Âl-i İmrân, 3/110.

131 En’âm, 6/116.

43