• Sonuç bulunamadı

E. HACI BAYRAM VELÎ

II. GÜVEN/SADAKAT

112

113

“Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır”429 gibi ayetler güvenin ve sözün arkasında durmanın önemine dikkat çekmektedir.

Yüce ve kudretli bir tek Allah'a iman eden mü'min, imanından aldığı emniyet duygusuyla, kendi güç ve yeteneklerini kullanabilecek enerjiyi kendisinde bulabilir. Allah'a gönülden bağlılık ve O'na karşı minnettarlık duymak, kişiyi rahatlatarak güven duygusuna ulaştırır.430

Güven duygusunun uzantısı olarak özgüven, büyük yükümlülükler için gerekli bir ihtiyaçtır. Kendine güvenin asıl kaynağı da ilahi boyutlu olarak Yaratıcıdan alınan güçtür. Kişinin imanı, ne kadar güçlü olursa karakteri de o kadar sağlamlaşır. Kendisiyle barışık olmayan insan, hayatın sıkıntılarıyla basa çıkamayacağı gibi, problemlerine de çare üretemez. İmanını güçlendirmeyen ve kendini geliştirmeye çalışmayanların başarılı olmaları da zordur. Ancak imandan beslenen güven duygusuyla gelişip yetişilebilirse; kişi hem kendisinin hem de toplumunun geleceğine ışık tutabilir. Kendi eksiklerini görebilen ve düzeltme gayreti gösteren insanlar güzelliklere ulaşabilirler.431

Özbilinç sahibi bireyler, kendilerini tanır, kendileri hakkında gerçeği hisseder ve duygularının farkında olurlar. Bu kişiler, duygularını ifade edebilir;

duygu, düşünce ve inançlarını güvenle dile getirebilirler. Allah'a inanmak, sorumluluk bilinci içinde yasamayı, bu da kötülükten uzaklaşmayı, yalandan kaçınmayı, aldatmamayı, kısacası güvenilir bir insan olmayı beraberinde getirir. Öyle insanlar vardır ki, daha ağızlarını açmadan, insanlar onun önemli ve değerli bir insan olduğunu sezerler. Bu güç, ferdin kişisel bütünlük içinde olmasından kaynaklanır.

Kişisel bütünlüğü yüksek olan insanın bakışı, oturuşu, duruşu kendine özgü bir gücü ifade eder. Özgüveni gelişen imanlı insan, bakışı, sözü, varlığı, tutum ve davranışlarıyla çevresindeki insanlara da değer ve onur verir.432

429 Ra’d, 13/20

430 Akto, a.g.e., s. 207

431 Sert, “Kur'ân-ı Kerîm Işığında Güven Duygusunun Kaynağı Olarak Müslümanlık Bilinci”, s. 203

432 Sert, a.g.e., s. 204.

114

İnsanda meydana gelen sükûnet, iç huzur ve güvenlik ifadesidir. Yani sükûnet ve güvenlik ihtiyacının karşılanmış olmasının bir eseridir. Kendisine güvenen, içinde yaşadığı ortamdan korkmayan, ürkmeyen, her türlü tehlikeden uzak olduğuna inanabilen bir insan kolay kolay telâşlanmaz. Ufak tefek işlerden müteessir olmaz. Üzücü olaylar karşısında soğukkanlılığını kaybetmez. Bir başka deyişle korku, kaygı, telaş gibi duygu ve heyecanlar güvenlik eğilimine eşlik eder.

Güvenliğin tehlikeye düştüğü anda bu gibi heyecanlar belirir, güvenlik sağlandığında ise, kaybolurlar. Sevgi, sevinç gibi duygular da güven içinde olmanın bir eseridir, sevgi de güvenin... Sevgi olmayınca, insanlar arası ilişki olumlu, sağlıklı ve sürekli olmaz, güven duyulmaz. Bir insanın güvenliği gerçek ya da imgesel bir tehditle karşılaştığında hissedilen hallerden birisi de anksiyetedir. Tehlikenin önemine göre anksiyetenin yoğunluğu değişir.433

Erikson, kişilik gelişimine yönelik görüşlerinde temel güvene karşı güvensizlik duygusunu birinci aşamada ele alır. Bunu da ilk başta anne-çocuk ilişkisi üzerinden açıklar. Annelerin çocuklara güven duygusunu çocukluk döneminde verdiğini belirtir. Anne-çocuk ilişkisinde sağlam bir kişilik için güven duygusunun kazanılması çok mühimdir. Buradan hareketle Allah-kul ilişkisinde de güven sağlam bir kişilik için çok önemli olarak görülmüştür. “Eğer mü’minler iseniz ancak Allah’a güvenin.”434 “Yine onlar (o mü’minler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.”435

Marcia’nın “Bağlanma-Kişilik Gelişimi” Kuramı’nda başarılı kimlik statüsüne sahip olan kişiler bir karara varıp bu kararda bağlanmış kişilerdir.

Dolayısıyla kendileri verdikleri karardan ötürü güvende oldukları gibi etraflarına da güven telkin ederler. Marcia, kimlik ile psikolojik iyi olma arasında bağlantı olduğunu belirtmiştir. Psikolojik olarak iyi olma durumuna göre düşükten yükseğe doğru sıralandığında moratoryum (ertelenmiş), dağınık, ipotekli ve başarılı kimlik statüsüdür. Başarılı kimlik statüsündeki bireylerin çevreye uyumlarının yüksek olması nedeniyle en sağlıklı statü olduğunu ileri sürülmüştür.436 Bu kimlik statüsünde

433 Kasapoğlu, Kur’an’da Kişilik Psikolojisi, s. 29.

434 Mâide, 5/23.

435 Mü’minûn, 23/8.

436 Atak, a.g.e., s. 189.

115

olanlar bir kimlik krizi atlatmışlar ve neye inandıklarına ve hangi hedeflerin peşinden koşacaklarına ilişkin kişisel kararlar vermişlerdir. Yine başarılı kimlik statüsüne sahip kişiler yakın ilişkiler kurabilmekte, çoğunlukla ahlak gelişim düzeyleri daha yüksek olmakta ve daha güvenli bağlanmalar gerçekleştirebilirler.

Mü’min için gerçek dayanılıp güvenilecek olan makam ve mevki, bizzat Hz.

Allah’tır. Nitekim Kur’an: “Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler437 ifadelerine yer verir. Kur’an-ı Kerim’de, bunun gibi, tevekkül ile ilgili birçok ayet vardır ve bu ayetlerde tevekkül imanın bir gereği olarak sunulmuştur: “Gerçek mü’minler ancak o mü’minlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.”438 Mü’minler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar”439 ayeti ile mutlak dayanak noktasını ilan etmektedir. Fakat bu güvenme, gerekli sebeplere müracaat ettikten sonra olacaktır.440

Tevekkül kavramının kader ile çok sıkı bir ilişkisi vardır. Kadere, yani olagelen her şeyin belli bir plan ve program dâhilinde, belli bir ölçüyle ve Allah’ın bilgisi dâhilinde meydana geldiği inancı da imanın konularından biridir. Mü’min imanı dolayısıyla kaderin varlığına inanır ve ona göre hareket eder. Eğer insan evrendeki düzene daha doğrusu düzenin yaratıcısına inanmazsa kâinatın ve etrafında cereyan eden olayların tesadüfen işleye geldiğini ve kontrolsüz olarak gelişen bu olayların her an başına bir musibet açabileceğini düşünerek her şeye müdahale etmek isteyecek bunun için yeterli gücü ve yetkisi olmadığı için de güvenden yoksun ve tevekkülsüz bir şekilde dengesiz bir kişilik tipi oluşturacaktır.441 Yüce Allah inananları bu konuda eğitmek maksadıyla şu ifadeleri kullanır: “Başa gelen hiçbir musibet (olay) Allah’ın izni olmaksızın olmaz. Allah’a kim inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir.”442

437 Âl-i İmrân, 3/160.

438 Enfâl, 8/2-4.

439 Âl-i İmrân, 3/160; Mâide, 5/11.

440 Sert, “Kur'ân-ı Kerîm Işığında Güven Duygusunun Kaynağı Olarak Müslümanlık Bilinci”, s. 210.

441 Çelik, a.g.e., s. 49.

442 Tegâbün, 64/11.

116

Kadere inanmak bir anlamda geminin kaptanına inanmak gibidir. Evrenin varoluşu da buna benzer. Hayatta yaşayış, evren ve varoluşa ilişkin yeri ve göğü kontrol eden bir gücün varlığına iman etmek kişiye “özgür” iradenin bir rahatlık sunmasını sağlar. Yanlış yapıldığında yaratıcının merhametine sığınıp tevekkül etmek, kötü durumlarda ise onun olaylardan haberdar olduğunu bilmek insanı rahatlatır. Buradaki teslimiyet/tevekkül ile beraber gelen kader bakışı, insana iç huzur verir.443

İmanın, tanımlarda ve açıklamalarda hem güven hem de bağlanma anlamına geldiğini ifade etmiştik. Dolayısıyla Allah’a olan iman, insan-Allah ilişkisinde güvenli bağlanma olarak da tanımlanabilmektedir. Bowlby ise bağlanma ile ilişkili olarak dört çeşit bağlanma tarzı geliştirmiştir. Bowlby, geliştirdiği bağlanma türleri olan güvenli bağlanma, saplantılı bağlanma, kayıtsız bağlanma ve korkulu bağlanma içerisinde en sağlıklısının güvenli bağlanma olduğunu ifade etmiştir.444 Bu çerçevede psikolojik açıdan sağlıklı bir kişilik için insanın özünde var olan güven ve bağlanma ihtiyacının iman ile sağlanması gerekmektedir.