• Sonuç bulunamadı

“Kişilik, bireyin kendine özgü olan değişik durumlarda ve zaman içinde duygu, düşünce ve davranış örüntüsü olarak tanımlanabilir” (Morris, 2002). Bireyi diğerlerinden ayıran ve onu kendisi yapan farklılıkları kapsayan kişilik, birçok kurama göre farklı şekillerde ele alınmış ve incelenmiştir. “Psikodinamik kuramlar; kişiliğin temeline bilinçdışı ve genelde cinsel olan güdü ve çatışmaları koyarken; insancıl kuramlar, kişiliğin şekillenmesinde potansiyelin gerçekleştirilmesi ve olumlu büyüme örüntülerini vurgularlar. Ayırıcı özellik kuramları, kişiliklerin birbirinden farklı yönlerini tanımlar ve kategorilere ayırırlar. Bilişsel ve sosyal öğrenme kuramları ise;

34

kişiliğin temelini, insanların çevrelerini algılamaları, düşünmeleri ve tepki gösterme biçimleri üzerine kurarlar” (Morris, 2002).

Kişiliği boyutsal olarak ele alan pek çok kuramcı kişiliğin temellerini ve temel özelliklerini anlamaya çalışmıştır. Kişiliğin ayırıcı özelliklerini anlayabilmek için yapılan ilk çalışmalar Gordon Allport ve Henry Odbert tarafından, sözcülerden hareketle, kişilik özelliklerini ifade eden kelimelerin niteliği üzerine yapılmıştır. “Raymond Cattell (1965), faktör analizi adı verilen istatistiksel bir yöntemle insan kişiliğinin karmaşıklığını açıklayan 16 kişilik özelliği saptamıştır” (Morris, 2002). “Eysenck ise kişiliğin, nörotisizm-stabilite, içe dönüklük-dışa dönüklük, psikotisizm olarak adlandırılan üç temel boyutunu tanımlamıştır” (Çarkçı, 2014). “Tupes ve Christal (1961) ise ayırıcı özellik sayısını beşe indirebileceklerini göstermişlerdir” (Morris, 2002). Costa ve McCrae ise yaptıkları çalışmayı genişletmiş ve beş faktör modelini ortaya koymuşlardır. “Bu faktörler; nörotizm, dışa dönüklük, yaşantıya açıklık, vicdanlılık, uzlaşmacılık olarak tanımlanmıştır. Büyük beş faktör, kişilik bozukluklarını normal kişilik özelliklerinin basit ve aşırı varyasyonları olarak görmektedir” (Taymur, Türkçapar, 2012).

Kişilik özellikleri ve boyutlarına dair birçok farklı kuramsal sınıflandırma yapılmış ve bu kategorizasyonlar farklı bakış açılarıyla yorumlanmıştır. Bu çalışmada ‘bağımlı ve özerk kişilik boyutlarının’ diğer değişkenlerle ilişkilerinin incelenmesi hedeflendiğinden, çalışmanın bu bölümünde, bu kişilik boyutlarının psikopatolojik olarak sınıflandırıldığı DSM kriterleri ile otonom ve bağımlı kişilik örüntülerine dair bir sınıflandırma içeren, Beck’in sosyotropik ve otonomik kişilik boyutlarının daha detaylı bir şekilde incelemesi yerinde olacaktır.

2.3.1. Kişilik Boyutlarının Sınıflandırılması

2.3.1.1. DSM-V’de Kişilik Bozuklukları Sınıflandırılması

Bireyleri diğer insanlardan ayıran farklı kişilik özellikleri vardır ve bu özellikler geniş bir spektrum üzerinde farklı noktalarda yoğunlaşma gösterebilir. Bazı kişilik özellikleri; bireyleri, yaşadıkları ilişkilerde, mesleki ve sosyal uyumda önemli sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. Bu özellikler, bu bireylerin içinde bulundukları

35

kültürel beklentilerden önemli ölçüde sapmasıyla kendini gösterir ve bu kişilerin, farklı kişilik bozuklukları tanıları almalarına sebep olabilir.

DSM-V’de kişilik bozuklukları 3 ayrı grupta, 10 ayrı tip kişilik bozukluğu olarak incelenmektedir. Bu bozukluklar; A Kümesinde, Paranoid Kişilik Bozukluğu, Şizoid Kişilik Bozukluğu ve Şizotipal Kişilik Bozukluğu; B Kümesinde, Antisosyal Kişilik Bozukluğu, Narsistik Kişilik Bozukluğu, Histriyonik Kişilik Bozukluğu ve Borderline Kişilik Bozukluğu, C Kümesinde, Çekingen Kişilik Bozukluğu, Bağımlı Kişilik Bozukluğu ve Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu olarak gruplandırılmıştır. (APA, 2013) Kişilik bozuklukları birbirinden ayrılırken, kesin sınırlar çizilmesi çok zordur. Neredeyse tüm kişilik bozuklukları kişiler arası ilişki zorluklarıyla karakterizedir (Brennan, Shaver, 1998). İlişki zorlukları, kişilik bozukluklarının ortak belirleyici özellikleri olsada; ilişkiler diğer kişilere olan ‘bağımlılık’ çerçevesinde değerlendirildiğinde, bağımlı kişilik bozukluğu ve şizoid kişilik bozukluğu yaşayan kişilerin, zıt uçlarda kümelendiği gözükmektedir. Şizoid karakter, kişilerle etkileşime girmezken, bağımlı karakter kendini diğerlerine muhtaç hisseder (Brennan, Shaver, 1998).

Bağımlı kişilik bozukluğu, DSM-V’de yer alan kişilik bozuklukları tanı grupları arasında yer almaktadır. DSM-V’de, bağımlı kişilik bozukluğu tanı kriterleri; genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, uysal ve yapışkan davranışa ve ayrılma korkusuna yol açacak biçimde kendisine bakılma gereksinmesinin aşırı olması ve DSM-V’de sıralanan kriterlerden 5 tanesinin karşılanması olarak belirlenmiştir. (APA, 2013).

Şizoid kişilik bozukluğu ise DSM-V’de, erken ergenliğin başında başlayan ve toplumsal ilişkilerden kopma ile kişiler arası ortamlarda duygularını sınırlı gösterme ile giden aşağıdakilerden 4 ya da daha çoğunun varlığıyla ortaya çıkan yaygın örüntü olarak nitelendirilmiştir. (APA, 2013)

Bu kişilik yapılanmasındaki kişiler, sosyal hayattan kopuk ve içe dönük kişiler olarak tanımlanabilir. Sosyal beceri eksikliği, toplumdan izole yaşantı, ilişkilerde sıcaklık hissedememe, sınırlı duygulanım ve edilgenlik temel kişilik özellikleridir.

36

DSM-V’deki kişilik bozukluğu tanı kriterlerini tam olarak karşılamayacak nitelikte olsa da farklı alanlardaki işlevselliklerinde bozulmalara neden olabilecek yoğunlukta, diğerlerine bağımlı ya da diğerlerinden aşırı bağımsız kişilik özelliklerine sahip olan kişilerde de özellikle sağlıklı ilişki kurma, bu ilişkileri sürdürme ve toplumsal düzene ayak uydurma konusunda yoğun sıkıntılı yaşantılar ortaya çıkabilmektedir.

2.3.1.2. Beck’in Kişilik Boyutları Sınıflandırması: Sosyotropi-Otonomi

Benzer şekilde kişilik boyutlarını, pek çok farklı kuramcı farklı değişkenlere göre sınıflandırmışlardır. Kişiliği bağımlılık ve özerklik boyutlarına göre ele alan önemli bilişsel kuramcılardan Beck, kişiliğin iki boyutunu sosyotropi ve otonomi olarak ifade etmiştir.

“Beck’e göre sosyotropi; onay görme, ayrılmaktan kaygı duyma ve diğerlerini memnun etme, otonomi, kişisel başarıya sahip olma, özgür olma ve yalnızlıktan hoşlanma gibi kişilik özellikleri ile tanımlanabilir” (Balık, 2017).

Sosyotropi terimi, duygusal yakınlığa ihtiyaç duyan, eleştirilmeye ve reddedilmeye duyarlı, onaylanma ihtiyacı, sosyal kaygı ve bağımlılık düzeyi yüksek olan kişilik yapılanması için kullanılırken; otonomi terimi, kişisel başarıya verilen önem, yalnızlığa yapılan yatırım, kontrol ihtiyacı, kişilerarası problemler ile şekillenen kişilik boyutu olarak tanımlanabilir. Sosyotropi, kişilerarası ilişkilere aşırı bir yatırım şeklinde nitelendirilirken; otonomi, bireysel başarı ve kontrolle ilgili aşırı bir endişe çerçevesinde nitelendirilir (Sato, McCann, 2007). Sosyotropik bir kişi, kişilerarası ilişkilere yüksek derecede değer verir, başkalarından şevkat ve onay görebilmek için özveriyle hareket eder. Otonomik bir birey ise özerkliğini korumaya ve arttırmaya yönelik yatırım yapar (Bent, 2014).

Yapılan ampirik çalışmalarda sosyotropik ve otonomik kişilerin, kişiler arası ilişkilere dair; algı, kaygı, davranış ve sorunlarının farklılıklar gösterdiği saptanmıştır (Bent, 2014). Beck'e (1987) göre, sosyotropik ya da otonomik kişilik özelliği yüksek olan bireyler, kendi yatırım türlerine tekabül eden bir alanda bir tehdit ya da kayıpla karşı karşıya kaldıklarında depresyona açık olacaklardır (Sato, Gonzalez 2009). Beck (1983), yüksek sosyotropik bireylerin, özellikle kişilerarası bozulma veya kaybı içeren

37

yaşam olaylarına karşı savunmasız kalacağını; yüksek oranda otonom olan bireylerin ise, hedefe bağlı başarısızlık veya başarı engellerini içeren yaşam olaylarına açık olacağını belirtmiştir (Beck, 2003). Örneğin, birinin hayatında önem verilen bir insanın kaybı, sosyotropik bir bireyde depresyon oluşumuna neden olabilir, ancak özerk bir bireyde böyle bir etkiye sahip olma olasılığı daha düşük olacaktır. Öte yandan, kişisel bir görevi yerine getirmede tekrarlayan başarısızlığın özerk bir bireyde depresyona neden olması sosyotropik bir kişiden daha fazla olabilir (Sato, Gonzalez 2009).