• Sonuç bulunamadı

2.2. Kişilerarası Duyarlılık

2.2.1. Kişilerarası Duyarlılık Kavramının Tanımlanması

Derogatis, Lipman ve Covi (1973) kişilerarası duyarlılığı, kişinin kendisi ile diğer bireyler arasında yaptığı karşılaştırması sonucu hissettiği yetersizlik ve değersizlik duygusu olarak tanımlamışlardır. Bir başka tanım ile kişilerarası duyarlılık, başkaları hakkında doğru bir şekilde farkına varma, algılama ve onların bireysel, kişilerarası ve sosyal çevresine uygun bir şekilde yanıt verme becerisidir (Bernieri, 2001, s. 3). Bu tanımlara göre; kişilerarası ilişkilerde duyarlılığa sahip olmak, kolaylıkla kırılma ve incinebilme, diğer bireyler tarafından değer verilmediğine, önemsenmediğine ve bunun yanında kötü davranıldığına inanma, kendini diğer bireylerden daha da alt

seviyede görme, diğerlerinin yanında bulunduğu zaman hatalı işler yapmamaya çaba sarf etme gibi davranışlara sebep olarak kişilerarası ilişkilerde çeşitli sorunlar yaşanmasına yol açmaktadır (Boyce ve diğerleri, 1991).

Kişilerarası duyarlılığı yüksek olan bireylerin öne çıkan özelliklerinden biri sosyal kaçınma davranışlarıdır çünkü kişilerarası duyarlılığı yüksek olan bireylerin kendi yetersizlikleri ve diğerleri tarafından önemli olmadıkları ya da değersiz görüldüklerine dair kanıta dayanmayan inançları sebebiyle insanlarla etkileşimlerden kaçındıkları görülmüştür (Boyce ve Parker, 1989; Davidson, Zisook, Giller ve Helms, 1989).

Kişilerarası duyarlılığa sahip olan kişiler için önemli gördüğü kimselerin sözel ya da sözel olmayan iletişim şekilleri, düşünce, duygu ve davranışları yüksek derecede önem arz etmektedir. Bunun sebebi kişilerarası ilişkilerinde duyarlı olan bireyler, ilişkilerinde önemli gördüğü kişiler için aslında çok da önemli olmayan sorunlara kolaylıkla kırılabilen; sıradan, çözülmesi gayet kolay sorunları büyüterek ve içinden çıkılması güç bir hale dönüştürerek ilişkinin ilerlemesinde engelleyici bir tutum sergileyen, hassas bireylerdir (Boyce ve Mason, 1996).

Kişilerarası duyarlılık diğer kişilerin düşünce ve davranış şekillerine yersiz ve aşırı hassaslık ve farkındalığı içerir. Bu yapı diğer kişiler tarafından algılanan ya da gerçek eleştirilme kaygısı ve diğer kişilerin düşünce ve davranışları hakkında gittikçe yükselen korku ve diğer bireylerin hareketlerine dair denetimli davranışlar şeklinde genel bir duyarlılık hali olarak açıklanmıştır. Aslında bu kavram; kişisel bir yetersizlik hissi, çoğunlukla diğer kişilerin davranışlarını yanlış bir biçimde değerlendirme, güvenli olmayan davranış ve kişilerarası kaçınma gibi diğer kimseler ile birlikte bulunulan çevrelerde huzursuzluk hissedilmesi ile biçimlenmektedir (Boyce ve diğerleri, 1992).

Kişilerarası duyarlılık ile ilgili yapılan çalışmalar ve açıklanan özellikler bir bütün olarak ele alındığında bazı davranış örüntüleri ortaya çıkmaktadır. Kişilerarası duyarlılığı olan bireylerde kolay incinme, sosyal yetersizlik, topluluk önünde kendini rahat hissetmeme, çoğunlukla diğer bireylerin davranışlarını yanlış yorumlama, kişilerarası ilişkilerden kaçınma, atılgan olamama, (Boyce ve Parker, 1989; Davidson, Zisook, Giller ve Helms, 1989) durumları gözükmektedir. Ayrıca diğerlerinin tepkilerine karşı sürekli tetikte olma, eleştirilmekten aşırı derecede kaygı duyma ve bu nedenle ortamdaki ipuçlarını da yanlı toplama (Wilhelm, Boyce ve Brownhill, 2004), reddedilmeye karşı aşırı duyarlı olma (Harb, Heimberg, Fresco, Schneier ve

Liebowitz, 2002) kişilerarası duyarlılığa sahip olan kişilere özgü özellikler arasında değerlendirilebilir,

Riggio ve Riggio’ya (2001) göre kişilerarası duyarlılık iki kavrama ayrılmaktadır;

bunlar duygusal duyarlılık ve sosyal duyarlılıktır.

Duygusal duyarlılık duyguya ilişkin sözel olmayan ipuçlarının doğru bir biçimde değerlendirilme yeteneği olarak tanımlanır (Carney ve Harrigan, 2003). Sözel olmayan mesajlar kültürlerarası iletişime taşıyabilecek birçok işlevi yerine getirmektedir. Ekman ve Friesen (1969) sözel olmayan mesajların beş işlevinin altını çizmiştir. Bir mesajı tekrar edebilirler, ya da tersine sözel olmayan sözel mesaj ile çelişebilir. Üçüncü olarak sözel bir mesaj ile yer değiştirebilir ve sözel olmayan mesaj gönderilen sözlü mesajı tamamlayabilir. Son olarak da sözel olmayan mesajlar; mesajı güçlendirmek veya düzenlemek için sözlü mesajın bir kısmını veya çoklu çeşitlerini vurgulayabilir. Duygusal duyarlılığın rolü sözel olmayan ipuçlarını algılayıp içeriğe dayanarak doğru bir şekilde değerlendirmek ve iletişim kuranın altta yatan duygularını belirlemektir. Sözel olmayan ifadeler kültürden kültüre farklılık göstermektedir.

Swenson ve Casmir’e göre (1998) kültürel benzerlikler azaldıkça duyguların sözel olmayan ifadelerinin deşifre edilmesi de zorlaşmaktadır. Sözel olmayan mesajlar reaktif ve kasıtlı olabilir. Onlar bizi güvenli olan şeylere yaklaştırıp tehlikeli olanlardan uzaklaştırma işlevinde olduklarından önemlidirler (Swenson ve Casmir, 1998).

Sosyal duyarlılık duygu, kişilik ve sosyal rolü içeren evrensel sosyal bilgilerle ilgili olan bir kavramdır (Carney ve Harrigan, 2003). Lopes ve diğerleri’ne göre (2005) sosyal duyarlılık; sosyal beceri, kişilik özellikleri, güdülenme ve birey-doğa uyumu gibi birçok faktörden etkilenmektedir. Kişilerarası duyarlılığın bu öğesi diğerlerinin duygu, biliş ve kişiliklerini yargılama becerisi ile birlikte sosyal olayları okuyabilme yeteneği ve diğerlerinin sosyal davranışlarına duyarlı olmayı gerektirir (Riggio ve Riggio, 2001).

Şu çok açıktır ki duygusal ve sosyal duyarlılık birbiriyle ilişkilidir. Ambady, Hallahan ve Rosenthal’in (1995) duygusal duyarlılık ve doğru yargıda bulunma ile ilgili bir çalışmasında sözel olmayan duyarlılık noktasında iyi performans gösteren bireylerin sosyal ipuçlarını daha iyi kavradıkları bulunmuştur. Swenson ve Casmir’in (1998) çalışmasında duygusal ipuçlarının algılanması ilişkileri biçimlendirme konusunda gerekli görülmektedir. Kültürlerarası uyuma maruz kalan bir birey sözel olmayan ipuçlarını doğru bir şekilde algılamak ve yanıt vermek için duygusal duyarlılığı

kullanmak zorundadır. Swenson ve Casmir (1998) insanların diğerlerinin yüzüne onların duygularını yorumlamak ve kişilerarası etkileşimin daha etkili uyum sağlamasına yardımcı olabilmek için baktıklarını öne sürmüştür.

Keltner ve Haidt (2001) duygular insanların düşünce ve niyetleri ile ilgili bilgileri taşıyarak ve sosyal karşılaşmaları koordine ederek iletişimsel ve sosyal işlevleri yerine getirmektedir. Bu yetenek doğal değil bilhassa öğrenilmiştir. Swenson ve Casmir’e (1998) göre yaş, konuşulan dil sayısı ve eğitim düzeyi yükseldikçe bireyin sosyal duyarlılığı yükselmektedir. Matsumoto ve diğerleri (2007) duyguların kültürlerarası deneyimlerin başarılı veya başarısız olmasında anahtar bir görev üstlenip merkezde yer almakta olduğunu söylemiştir. Yoo, Matsumoto ve LeRoux (2006) da kültürlerarası uyumun tanımlama ve düzenlenmesinde duyguların gerekliliğini vurgulamıştır.