• Sonuç bulunamadı

2.3. Öfke ve Düşmanlık (Hostilite)

2.3.3. Öfkenin Boyutları

Her insanın doğasında olan öfke duygusunun yaşanmasında ve ifade edilmesinde 3 temel boyut vardır (Kassinove ve Tafrate, 2002):

1. Fizyolojik boyut

2. Bilişsel ve duygusal boyut 3. Davranış ve tepki boyutu

2. 3. 3. 1 Öfkenin fizyolojik boyutu

Öfke vücudumuzda bu öfkeyi ortaya çıkaran durumlar oluştuktan itibaren ortaya çıkan farklılıkları barındırır. Bireylerin öfke, düşmanlık, heyecan gibi çeşitli duygularımız ile alakalı temel yönetim karargâhları limbik sistem adı verilen bir sistem ve bu sistemin içinde bulunan hipotalamus bezinde yer almaktadır. Hipotalamus uyarıldığı vakit öfke, saldırı, düşmanlık, cezalandırma tepkilerinin oluştuğu belirtilmektedir (Stearns, 1972).

Şayet öfke duygusu dışa aktarılırsa bireyin vücudu öfkeden evvelki his ve bedensel duruma geri döner. Ancak birey tüm bu fizyolojik değişikliklere bağlı fiziksel enerjiyi harcayamayıp gerginliği boşaltamadığı zaman bedeni eski dengesine geri dönemez.

Bu durumda beden hala aşırı uyarılmış bir biçimde kalır ve sonuçta fiziki rahatsızlıklar yaşanır. Yaşadığı yoğun öfke ve düşmanlık duygularını uygun bir biçimde karşı tarafa aktaramayan bireyler migren, ülser, ürtiker gibi psikosomatik rahatsızlıkların yanında

kalp-damar hastalıkları, baş dönmesi, bayılma gibi çeşitli sorunlar da yaşayabilir (Yılmaz, 2004).

Karadal’a göre (2009), duyguların yarattığı heyecan halinin yeniden etkin olması esnasında meydana gelen bedensen değişiklikler bireyi gerekli olacak bir hareket için hazırda bekleyen otonom sinir sisteminin, vücudun enerji tüketimini hızlandıran sempatik bölümünün aktive olmasının sonucudur. Araştırmalara göre otonom sinir sistemindeki bu süreci başlatan limbik sistem ve hipotalamus bölümleridir. Öfkeyi yaşarken insan vücudunun birçok parçası, etkili değişimlerin olduğu bir durum içerisine girer.

2. 3. 3. 2 Öfkenin bilişsel ve duygusal boyutu

Olayları algılama ve değerlendirme biçimimiz düşünce yapımız duygularımıza önemli derecede etki eder. Bizim yapımızı ve benlik bütünlüğümüze zarar veren, rahatsız eden, inciten herhangi bir uyarıcının tehdit olarak görülmesi öfke duygusunu ortaya çıkarabilmektedir (Yöndem ve Bıçak, 2008).

Canbuldu’nun (2006) belirttiğine göre, Özer (1994), yaptığı çalışmasında öfkeli insanların üç ana düşünce yapısının olduğunu belirtmektedir:

• Kendisinin ya da başkasının hata yapmasına karşı tahammül edememe

• Diğer insanların nezdinde edindiğini düşündüğü değeri kaybetmemeye çalışma

• Olumsuz benlik algısının üstesinden gelmek için öznel bir doğruyu desteklemenin daha doğru olduğuna inanma.

Öfke ve düşmanlık, sempatik uyarılmayı içeren fizyolojik boyut, otomatik ve akılcı olmayan inançları içeren bilişsel boyut ve jest-mimik, sözel ifade etmeyi içeren davranış boyutu olmak üzere üç farklı boyuttan oluşan çok yönlü bir yapıdan teşkildir (Yılmaz, 2004). Bazı bilişsel kuramcılara göre duyuşsal alan bilişsel alana göre daha etkindir ve ön plandadır. Bu araştırmacılara göre bir duruma önce hislerimizle bir karşılık verir, daha sonrasında bilişsel süreçlerle onu anlamlandırmaya çabalarız. Bazı araştırmacılara göre ise, bir olay ya da durum ile ilgili öncelikle düşünsel süreçlerin işleyip bunun ardından duygusal süreçlerin işlediği yönündedir. Bu görüşe göre, duygusal tepki oluşmadan evvel o olay veya durum ile ilgili ilk önce algı, kavrama, düşünme, ilişki kurma gibi süreçlerin yaşanması gereklidir (Feldman, 1998).

Ayrıca bilgilerin zihinde oluşması sürecinde kişi olay ve durumlarla alakalı zihninde otomatik düşünceler içeren bir şema meydana getirir ve bunun sonucunda düşmanlık düşünceleri açığa çıkar. Eğer birey karşı taraf tarafından yapılan bir davranışın kendini engelleyici ve ona zarar verici olduğunu düşünürse, şayet bu davranış öyle olmasa bile, o kişinin kafasındaki bu otomatik düşünceler içeren şemalar sebebi ile öfke ve düşmanlık duygularına hatta saldırgan davranışlara da yol açabilir (Krahe ve Möller, 2004).

2. 3. 3. 3 Öfkenin davranış ve tepki boyutu

Öfkenin davranış boyutu bizlere bireylerin öfkelendikleri zaman bunu karşı tarafa nasıl ifade ettiği, ifade edip etmeme konusunda sıkıntı yaşayıp yaşamadığını gösterir.

Öfkenin karşı tarafa aktarılış şekli insandan insana, kültürden kültüre değişiklikler gösterebilir. Bazı kimseler öfkelerini bastırma veya içe yöneltme yolunu seçebilir.

Psikolog ve araştırmacılara göre kişilerin öfkesini bastırması sağlıklı bir yol olarak görülmemektedir. Öfkesini bastıran ya da içine atan bireylerde hem bedensel hem ruhsal sıkıntılar meydana gelebilmektedir. Yapılan bazı çalışmalar tansiyon, kalp, mide, bazı deri hastalıkları gibi rahatsızlıkların öfke duygusunun yanlış bir biçimde ortaya konmasından kaynaklı ortaya çıktığını belirtmiştir (Ellis, 1992).

Öfke duygusunun bastırılması ve kişinin içine atarak bunu dindirmeye çalışması öfkeden kaynaklı ortaya çıkan problemlerin etkili bir çözümü olmamaktadır. Öfke duygusunun devamlı içe atılması farklı ruhsal ve bedensel sorunlara sebep olmaktadır.

Öfkeyi bu şekilde içe atmak kişide sürekli hale geldiğinde ise bireyler arası ilişkilerde sıkıntılar oluşmasına neden olur ve bu sorunların sürmesini sağlar. Bireylerin bu şekilde biriktirdiği öfke duygusu bireyler arasındaki ilişkilerde, kişinin anlık ve beklenmedik sert öfke tepkilerine, küskünlük ve dargınlık gibi durumlara ve bunların sonucunda da daha istenmedik ve büyük problemlere yol açabilir (Yılmaz, 2004).

Freidman, Sears ve Carlsmiths’e (1993) göre öfkenin dışa vurulma şekli ve başa çıkma türleri birçok etmene göre değişebilir. Bu değişkenler yaş, cinsiyet, anne-baba tutumları, eğitim durumu, toplumsal ve kültürel yapılar, kişiye yapılan yükleme ve atıflar gibi sıralanabilmektedir. Çeşitli toplum ve kültürlerde bireyler kendinden daha üst mevkide bulunan veya kendinden daha güçlü olarak gördükleri insanlara karşı öfke gibi olumsuz gördükleri duygularını açık ve rahat bir şekilde ortaya koyamamaktadırlar.