• Sonuç bulunamadı

Kentsel Tasarım ve Ekoloji İlişkisine Bütüncül Bakış

3. EKOLOJİ KAVRAMI

3.5. Kentsel Tasarım ve Ekoloji İlişkisine Bütüncül Bakış

 

Planlama ve tasarım olgusunda fiziksel çevrenin, biyolojik, kültürel ve psikolojik boyutlarıyla ekolojik bütünün ve stratejilerin araştırılması önemlidir. Ekolojik değerler kentsel gelişmeyi yönlendirici bir anlam kazanmış, tasarıma başka bir boyut kazandırmıştır. Bu alanda vurgulanması gerekli önemli konu, doğanın, elemanlarının ve süreçlerinin, insan izdüşümünden uzak varolma değerlerine ilişkin yeni bir etiğin oluşturulmasıdır. Günümüzde gelinen nokta, planlama ve tasarım anlayışında temel bir değişime ihtiyaç duyulmasıdır. Ekolojik kaygılar açısından bu değişim doğayı kendi içinde bir değer olarak algılamaktadır. Bunun tasarıma yansıması ise, zaman ve mekan boyutu içinde ele alınarak gerçekleştirilebilir. Tasarım sürecinde, ekolojik değerleri, bileşenleri ve süreçleri dikkate alan bir eylem alanı oluşturmak ve alınan ilke kararları ile sürdürülebilirlik hedefine ulaşmak önemlidir(Şahin, Özer, 2002).

Ekolojik tasarım olarak da ifade edilebilen bu eylemin ortaya koyduğu ürünün toplumsal uzantısı da tasarımın önemli bileşenidir. Toplum tanımında mekânsal öğeler ve mekânsal metaforlar önemli girdiler olarak ele alınırsa, ekolojik tasarım ürünlerini kullanış biçimi ve talebi, ekolojik etiğin toplumsal yansıması olacaktır. Tasarımcı toplumun ekolojik etiğini tasarıma yansıttığı ölçüde toplumsal dönüşüme eko-etik yönünde katkıda bulunacaktır. Ekolojik sürdürülebilir sistemler yaratmak ve planlama kararları almak için, kentsel mekanın biçimlenmesine ilişkin en önemli tasarım aracı kentsel tasarım rehberinin hazırlanmasıdır. Rehber yerel özellikleri ve mekan karakterini ele alan, uyum, anlam bağlamında yol gösterici olan bir kaynaktır. Ekolojik araştırmalar, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem fonksiyonlarındaki bağlantı ve ekosistemlerde insanların etkinliği gibi ekolojik çözümler rehberin önemli verileridir. Ekolojinin temel ilkelerinden biri de süreçleri kontrol altına almaktır (Özer, Söylemez, 2011).

3.5.1. Ekolojik Kent Tasarımı

 

Kentsel ekoloji, kent içinde yer alan canlıların kendi aralarında ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceler. Kentsel alanlarda sürdürülebilirlik ve ekoloji yaklaşımının kentin tüm bileşenlerine entegre edilebilmesi gereklidir. Bu bağlamda bütüncül olarak ele alınan yönetim kararları ve politikalarında; kentin planlama ve tasarımında kurumsal, toplumsal ve bireysel ölçekte yapılacak sosyal sorumluluk projeleri ve benzeri çözümler üretilerek, bilinç sahibi olan tüm aktörlerin katılımı sağlanan ekolojik kent tasarım modeli gereklidir.

Kent bir ekosistemdir. Canlı ve cansız elemanların sistemini içeren kent aslında yaşayan canlı bir organizma gibidir. Çeşitli organlardan meydana gelen bir canlıda olduğu gibi, kentler de çok farklı fonksiyonları olan bölgelerden meydana gelir. Kentsel ekosistemlerde sistemi oluşturan elemanlar (arazi şekli, iklim, toprak, mikroorganizmalar, bitki ve hayvan varlığı, insan ve cansız varlıklar) bir denge kurarak sistemin sürdürülebilirliğini, yani yaşam döngüsünü sağlar.

Rüzgâr, akarsu ve iklim elemanlarının etkisiyle inorganik ve organik maddeler ayrışır, buna bağlı olarak ekolojik döngüler meydana gelir ve bu şekildeki doğal süreçlerle de sürekli bir madde alış verişi ve enerji akımı sağlanır. Böylece, yeryüzünden atmosfere, yeraltı sularından okyanuslara, mikroorganizmalardan insanlara kadar tüm canlı ve cansız doğal varlıklar arasında karmaşık bir etkileşim ve ilişkiler ağı oluşmaktadır. Bu ilişkiler ağı, yaşamsal düzeyde önemli olan duyarlı

bir denge üzerine oturmuş bulunmaktadır. Yaşanabilir bir dünya için yapı yaşam döngüsünde bu dengenin korunması gerekmektedir.

Ertürk’ün bahsettiği gibi, kentlerde, ekolojik sistemlerin taşıma kapasitesini dikkate almadan yoğunlaşan üretim ve tüketim etkinlikleri, ekosistemler üzerinde önemli baskılar yaratmaktadır. Özellikle de kentler, enerjinin yoğun olarak kullanıldığı, bu bağlamda dışa bağımlı ve çok miktarda artığın ortaya çıktığı ekosistemlerdir. Bir başka anlatımla kentler, “ekolojik ayak izi” diğer yerleşim alanlarına ve doğal ekosistemlere oranlara çok daha fazla olan ekolojik sistemlerdir. 20. yüzyılda kentlerin hızla büyümesi, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşen dengesiz kentleşme, kentlerdeki yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltmıştır. Kentler, yararlandıkları ekolojik sistemlerin taşıma kapasitesini dikkate almadan plansız ve kontrolsüz bir biçimde büyümektedir. Kentlerin plansız ve kontrolsüz bir biçimde büyümeleri, kent ekosistemleri üzerinde olumsuzluklar yaratmanın yanı sıra onları, ekolojik açıdan sürdürülebilir olmaktan uzaklaştırmaktadır. Sürdürülebilir kentler için, ekonomik ve toplumsal olanla ekolojik olanın birlikte ele alındığı, bütünsel bir planlama anlayışına gerek duyulmaktadır. Bu anlamda kentler, sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının, mekansal bir birleşimi olmaktadır. Sürdürülebilir kentler için de ekolojik planlama önemli bir araç haline gelmektedir (skb.org.tr/yeni-kent- ekolojisi).

Kentler yoğun yapılaşmalar nedeniyle ısı adaları konumundadır. Özellikle gece kentlerin ısı sıcaklıkları artar. Yeşil alanların yoğunluğu kentlerin bu ısı adası etkisini değiştirmektedir. Örneğin park alanları çevresindeki ısı değerleri ile konut çevrelerindeki ısı değerlerinin farkı ölçümlerle ispatlanmıştır. Park alanı 2,5 ha ve üzerinde olan yeşil alanlarda bu ısı farkının 1,5-4Cº arasında olduğu görülmüştür. Tabi ki bu farklı değerler açık yeşil alanın büyüklüğü, kentin topografyası, morfolojisi, iklim yapısı, yüksekliği ile de ilgilidir. Açık yeşil alanlar gün boyu güneş etkisi ve kentlerdeki yoğun yapılaşma ile oluşan sıcak havayı emerek kentsel ısı adalarında gün içinde serin, geceleri ise ısı adalarında oluşan sıcak havayı emerek serin hava ortamı sağlarlar. Böylece kentsel ısı adalarının oluşmasına ya da etkilerinin azaltılmasına sebep olurlar. Bu nedenle açık yeşil alanlar, kentsel tasarımda kent ekolojisi yaratmada çok önemli bir faktördür. Kentsel ısı adası kavramı yerel antropojenik iklim değişikliğinin en iyi bilinen formlarından biridir ve kısaca kent içindeki sıcaklığın eşzamanda, çevresindeki kırsal alandan daha yüksek olması olarak tanımlanabilir. Bu sıcaklık farkının nedeni ise, genelde kentsel alandaki arazi örtüsündeki değişikliklerdir (Gökalp,Yazgan, 2013).

Günümüzde ekoloji, kentin ve kentlinin yaşam kalitesi üzerine bir düşünce şekline dönüşmüştür. Yani doğanın korunması kaygısından öte, kentsel kalite üzerine düşünmeye doğru bir adım atılmıştır. Bu düşünme biçimi ise “Kentsel tasarımda kent ekolojisi”nin oluşum nedeni olmuştur. Kenti ve kentsel olguyu tanımada kent ekolojisinin önemi giderek artmıştır.

3.5.2. Mimarlıkta Ekolojik Yaklaşım ve Kentsel Sürdürülebilirlik

 

Küresel ısınmaya kentlerde çözüm ekolojik mimarlık ilkeleri ile yaklaşım olmalıdır. Kentlerde ise, tasarımcılar insanın ve doğanın birlikte yaşamının gerçekleştireceği, sağlıklı mekansal kurguyu oluşturmalıdır.

Mimaride bina olgusu, yıllarca yıl önce Vitruvius’un da bahsettiği gibi, insanı öngörülemez doğadan koruyan bir araçtır. Doğal çevre ortamı-dış ile yapay çevre-iç arasındaki sınır olarak kabul edilir (Vitruvius, 1990).

Sağlıklı bir kent dokusu, kentin yapıları, ulaşım sistem ve arterleri, açık ve yeşil alanlar arasında dengeli bir ilişkinin kurulabilmesiyle oluşabilir. Kentsel ilişkiler, bina formları, mekan organizasyonu, malzeme seçimleri yenilenebilir enerji kullanımı, su, hava ve atıkların geri dönüşümünün sağlanabilmesi geleceğin sağlıklı kentinin özellikleri olacaktır. Tek başına bir mimari yapıdan, sokağa, mahalleye, ilçeye, kente, bölgeye ve havzaya, bütün yaşam çevresine tutarlı ve bilimsel temelli politikalar ile kesintisiz ve ödünsüz olarak ekolojik duyarlılıkla bakmak zorundayız. Aksi halde yaşanmakta olan iklim değişikliklerinin olumsuz sonuçları bu duyarlılığı zorunlu olarak bizlere öğretecek, ancak geç olacaktır (Topal, 2009).

Topal’ın da ifade ettiği gibi canlılar ve onları çevreleyen, canlı ve cansız ortam ekosistemi oluşturmaktadır. Bu anlamlarda ekoloji, çevre kavramından çok daha geniş bir tanımlamayı içermektedir. Canlılara en iyi yaşam koşullarını sağlamak, çağdaş kent ortamlarında, doğal çevrenin, tarihsel kültürel varlıkların korunarak sürekliliğini sağlamak, sürdürülebilirlik anlayışının tanımıdır. Dünya üzerinde, yaşamın devam etmesi için enerji gereklidir. Yenilenebilir enerji kaynakları, sürdürülebilirliği sağlamanın yoludur.

Enerji, yaşam döngüsünün temel öğelerinden biridir ve yaşamın sürekliliği için gereklidir. Enerji tüketiminin önemli bir bölümünün binalarda gerçekleşmesi nedeniyle, bina ve yerleşim birimleri tasarımı, sürdürülebilirlik bağlamında önemlidir. Bu nedenle binalarda enerji korunumu sağlamanın yanı sıra binaların enerji

performansını arttırmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek kaçınılmazdır. (Topal, 2009,26).

Ekolojik sürdürülebilirlik, kaynakların tutumlu kullanılmasını, yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesini ve ekosistemlerin korunumunu içermektedir. Ekonomik sürdürülebilirlik yatırım ve kullanım maliyeti olarak ikiye ayrılmaktadır. Yapım süreçlerinin ve yapı elemanları ile malzemelerinin düşük maliyetli olmalarının yanı sıra, yüksek dayanıklılığa ve tekrar kullanılabilirliğe sahip olmaları önemli olmaktadır. Bu şekilde binaların yenilenerek tekrar kullanılabilmeleri yoluyla “kaynağın uzun vadeli verimliliği” sağlanmaktadır. Düşük kullanım giderleri, binanın enerjiyi tutumlu kullanması ve bakım ve işletiminin kolay olması ile sağlanmaktadır. Sürdürülebilirliğin sosyal ve kültürel boyutları ise sağlık ve konforun korunması ve koruma projelerinin temel amacı olan değerlerin korunmasıdır. Ekonomik, ekolojik ve sosyal/kültürel sürdürülebilirlik şeklindeki faktörler toplam sürdürülebilirliği oluşturmaktadır (Cole, 1999).

Benzer Belgeler