• Sonuç bulunamadı

KENTSEL BİR LABORATUVAR OLARAK İSTANBUL VE ÇEŞİTLENEN(!) KONUT ALANLAR

Cenk Hamamcıoğlu∗ Senem Zeybekoğlu∗∗

Giriş

Uygun iklimsel ve topografik özelliklerinin dışında kıtalararası jeopolitik konumu, önemli uluslararası ticaret ve ulaşım güzergâhları üzerinde yer alması, korunaklı kıyı özellikleri ve doğal liman oluşu köklü bir geçmişe sahip olan İstanbul’u bölgesinde lider bir kent kılmaktadır. Özellikle 20.yy’ın ikinci yarısından itibaren yaşanan sosyo-ekonomik ve politik gelişmeler metropol olma yolundaki kentte farklı süreçlerde ve nitelikte konut alanlarını ortaya çıkarmıştır. Bugün kent, geç eklemlendiği kapitalist düzene bağlı olarak gelişmiş batı kentlerinin uzun süredir deneyim sahibi oldukları süreçleri kısa bir zaman dilimi içinde bir arada yaşamaktadır (Keyder, 2000). Dolayısıyla kent mekânı, yalnızca geçmişe ait tarihsel katmanları değil, günümüzde eşzamanlı gerçekleşen farklı süreçlere ait katmanları da barındırmakta ve şekillenmektedir. Kentin katmanları tarihsel ve kültürel özelliklerinin yanında, ekonomik ve sosyal dinamiklerle de ayırt edilmektedirler. Bu eşzamanlılık, kent bilimcileri için ortaya çıkan süreçlerin yarattıkları sorunları, birbirleriyle olan ilişkilerini ve sadece İstanbul kentine özgü olabilecek sonuçlarını aynı anda gözlemleme ve bu sonuçlar arasında ilişki kurma olanağı tanımaktadır. Hızla gelişen-değişen ve günümüzde dönüşüm eğilimleri gösteren dinamik yapısının ışığında İstanbul Metropoliten Alanı ekonomi, iktisad, sosyoloji gibi farklı bilim alanlarında çalışanlara, meslek sahiplerine ve adaylarına kentsel bir laboratuvar olarak incelenecek zengin veriler sunmaktadır.

Tarihsel süreç içinde bakıldığında, tüm sosyo- ekonomik ve politik etkinliklerin kentsel mekanda birebir yansımasını bulduğu görülür. Bu bağlamda düşünüldüğünde kentsel alanda geniş alanlara yayılan ve toplumun farklı katmanlarına ait çeşitli ipuçlarını içeren farklı konut alanı anlayışlarının, tipolojilerinin kentin makroformuna ve üçüncü boyutuna (kent silueti) etkilerini bir arada değerlendirmeyi mümkün kılan kentsel bir laboratuar olanağı sunmaktadır. Bugün İstanbul Metropoliten Alanı’nda konut alanları ve tipolojileri ‘gecekondu’ olarak tanımlanan yasa dışı alanlarda derme-çatma yapılardan hisseli ifrazlı alanlarda gelişme gösteren yapılara, müteahhitler tarafından inşa edilmiş çok katlı yapılardan (apartman) planlı gelişen sosyal veya lüks toplu konut alanlarına, dikey mahallelerden (residence) tarihi çevrelerdeki eski yapılara değin çeşitlilik göstermektedir (Resim 1).

Ar. Gör., Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

∗∗ Ar. Gör., Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık

Fakültesi, Çevre Düzenleme Bilim Dalı

Özellikle Cumhuriyet dönemi sonrasında İstanbul bütününde bu çeşitliliğin ortaya çıkmasında etkili olan süreçlere bakıldığında;

• 1950’li yıllarda sanayi kenti olma yolunda gelişen kentin konut alanları ve

• 1980’li yıllardan itibaren dışa açılma politikaları ve küreselleşmenin de etkisiyle sanayi kentinden hizmetler kentine geçme çabaları içindeki kentin yaşamına giren yeni(lenen) konut alanları

olmak üzere iki ayrı dönem altında sınıflandırılabilir. Makale, daha önce üzerinde sıklıkla durulmuş olan İstanbul’da konut alanlarının gelişim süreçleri konusunu genel hatlarını vererek İstanbul Metropoliten Alanı’na ilişkin konut alanları tipolojilerinde bugün izlenen eğilimleri kentin gelecek için belirlediği vizyonu doğrultusunda kısaca ortaya koymayı hedeflemektedir.

Bu çalışma, 07-27 Mayıs 2005 tarihleri arasında Fransa’nın Nancy Mimarlık Okulu tarafından düzenlenen “The Suburban Phenomenon and Its Problems / Banliyö Fenomeni ve Problemleri” başlıklı uluslararası atölye çalışmasında farklı ülkelerden gelen katılımcılardan hazırlamaları istenen ‘kendi ülkelerinde-kentlerdeki banliyo-konut alanlarına ve gelişmelerine ilişkin’ sunum Cenk Hamamcıoğlu, Senem Zeybekoğlu, Serhat Başdoğan ve Esra Parlak tarafından gerçekleştirilmiştir.

Sanayi Kenti Olma Sürecinde İstanbul’da Konut Alanları

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde sanayi devriminin önemli icatları olan buharlı gemilerin ve trenlerin işletilmeye başlanması İstanbul’da Tarihi Yarımada odaklı olan konut alanlarında yaşayan sakinlerin zaman içinde çevre yerleşmelere (Boğaz köyleri, Anadolu Yakası’nda Kadıköy, Moda, Göztepe, Bostancı, Avrupa Yakası’nda Bakırköy, Yeşilyurt) taşınarak kentin yoğunluğu düşük, bahçeli konutlardan oluşan ilk banliyö yerleşmelerinin temellerini atmıştır. Ancak 1950’li yıllara gelindiğinde sanayinin hızla gelişmesi dönemin en önemli problemlerinden biri olan barınma sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda İstanbul’a kırsal alanlardan göç yoluyla gelenler ekonomik güçleri doğrultusunda ya kentin orta ve üst gelir gruplarının terk ettiği eski semtlere (Zeyrek, Cankurtaran, Süleymaniye vd.) yerleşmişler ya da konut problemlerini kendi olanaklarıyla (hazine arazileri üzerine yasa dışı inşa edilen derme-çatma kulübelerle) çözmeye çalışmışlardır. Kent dışından göç ederek gelenlerin inşa ettikleri ve özellikle sanayi bölgelerinin etrafında yoğunlaşan bu barınma alanları (Zeytinburnu, daha sonra Gaziosmanpaşa adını alan Taşlıtarla, Kağıthane vd.) 1940’ların sonlarından itibaren ‘gecekondu’ olarak telaffuz edilmeye başlanmıştır (Şenyapılı, 1998).

1950'li, 60’lı ve 70’li yıllarda diğer büyük kentlerde olduğu gibi İstanbul’da görülen değişimlerden biri, geleneksel kent dokusunun yerini ‘modern yaşamı!’ simgeleyen apartmanların almaya başlamasıdır. O dönemde henüz müteahhit adını kullanmayan ustaların arsa sahipleri ile (kat karşılığı olarak) anlaşarak, boş arsalar üzerine ya da aile yadigârı olan ahşap evleri yıkarak çok katlı ‘apartman’lar inşa etmeleriyle yık-yap-sat düzeni kentin gündemine girmiştir (Çeçener, 2003).

Yine bu dönemde, apartman yaşantısına özenme, çok haneli apartmanlarda yaşamayı bir sınıf atlama aracı olarak gören gecekondu sahipleri için de yaygın bir eğilim haline gelmiştir. Gecekondu sahipleri seçim döneminde yasalarla onanarak toprak üzerinde önemli bir yatırım aracı elde etmişler ve mülk sahibi olmuşlardır. Bu yasalardan biri olan 1966 tarihli 775 sayılı yasa, ‘gecekonduyu’ legal hale getirerek bu bölgelerin pek çok altyapıdan faydalanmalarına olanak tanımıştır. Bunun devamında da gecekondu sahipleri derme çatma yapılarını apartmanlara dönüştürme sürecine girmişler ve gecekondu alanları kentsel alana dâhil olmuştur.

Kentin mekânsal organizasyonundaki bir diğer önemli gelişme, 1960’lı yıllardan sonra farklı çıkar gruplarının kent çeperleri üzerinde oluşturmaya başladığı baskıdır. Kentin o dönemki çeperlerinde gelişmeye başlayan sanayi beraberinde yasa dışı barınma alanlarını da getirerek buralardaki az nüfuslu kırsal yerleşmelerin hisseli bölüntülü alanlarına sıçramasına neden olmuştur. Çeperlerdeki bu gelişimi takiben, kent merkezindeki düzensizlikten ve kalabalıktan uzaklaşmak isteği farklı grupları da kredi olanakları ve kooperatifler aracılığıyla (Levent yerleşmeleri, Ataköy Toplu Konutları, Etibank Yapı Kooperatifi, Petrol İşçileri Yapı Kooperatifleri vd.) merkezden çıkararak çeperlere yöneltmiştir. Ancak otomobil sahipliliğinin artmasıyla İstanbul hemen yakın çevresinde bulunan banliyö yerleşmelerine doğru yayılarak hızla birleşme sürecine girmiştir.

Dışa açılmacı politikalar doğrultusunda uluslararası (küresel) ekonominin İstanbul’da varlığını hissettirmeye başladığı 1980’li yıllar ise “büyük sermaye gruplarının inşaat sektörüne ve gayrimenkule sistematik olarak yatırım yapmaya başladığı dönem” olmuştur (Bilgin, İ., 1998). Bu döneme değin konut sunum piyasasına hâkim olan kamu yatırımlarının yerini bundan böyle özel girişimler ve küresel ortaklı firmalar almıştır.

Küreselleşen İstanbul ve Yeni(lenen) Konut Alanları

Bugün nüfusu 12 milyona yaklaşan İstanbul “GaWC”nin dünya genelinde hukuk, bankacılık, muhasebe, reklâm sektörlerinde en yaygın firmaların yer seçimlerine göre belirlediği dünya kentleri listesinde ‘alpha’ ve ‘beta’ kentlerinin ardından kısmen

ekonomik belirsizliğin yaşandığı “gama” kentler grubunda yer almaktadır (Beaverstock, Smith, 1999). Konumu, tarihsel, kültürel ve ekonomik özellikleri ile İstanbul, yalnızca Türkiye için değil Güneydoğu Avrupa, Ortadoğu ve Karadeniz Havzası için uluslararası bir merkez konumundadır. Türkiye sanayisinin %45’ini barındırması İstanbul Metropoliten Alanı’nı 70 milyonluk ülke nüfusu için aynı zamanda finans, reklâm, turizm, kültür ve diğer alanlarda bir hizmet merkezi durumuna getirmektedir. İstanbul Metropoliten Yönetimi, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve OECD kentin sektörel stratejisinin (sanayinin desantralizasyonu) altını çizmekte, mekân yönetimi ve gelecekteki yeni projelerde İstanbul’un;

1) “bölgesel hizmet merkezi 2) bölgesel finans merkezi 3) turizm ve kültür kenti 4) bilim ve teknoloji kenti”

olması için teşviklerin sağlanması ve bu yönde vizyonunun belirlenmesini öngörmektedir (İstanbul Valiliği, 2005). Belirlenen bu vizyonuyla kent 21.yüzyıla yeni(den) yapılanma çalışmalarıyla girmiş, merkezde boşalan sanayi alanlarının yerine uluslararası etkinliklere hizmet edecek ve kentin yeni (küresel) imajını oluşturacak Haliç Kültür Vadisi, Galataport gibi birçok projeye ağırlık vermiştir. Çoğunlukla fiziksel çevrenin yeniden yapılandırılması olarak ele alınan bu çalışmalara ek olarak, örneğin 17. Kuzey Atlantik Paktı Toplantısı-2004 (NATO), 32. Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası-2001, Istanbul Formula Grand-prix 2005 gibi uluslararası öneme sahip, dünyanın dikkatini çekerek kent ekonomisine ve küresel ortamda ismini duyurarak tanıtımına katkı sağlayacak toplantı, yarışma gibi organizasyonlara da ev sahipliği yapmaya başlamıştır (Stupar, Hamamcıoğlu:2005). Ayrıca, metropoliten alanın farklı kesimlerinde (merkez-çeper) küresel yaşamı simgeleyen çok katlı finans, ofis, otel, alışveriş yapılarının yanında uluslararası toplantı, kongre, sanat, gösteri, sergi gibi kültürel aktiviteler ile spor müsabakalarına ev sahipliği yapacak Olimpiyat Köyü gibi çok fonksiyonlu ve geniş alanlara yayılan mekânsal projeler de yerini almaya başlamıştır. İstanbul, metropoliten alanında yukarıda kısaca değinilen uluslararası mekânlara kavuşurken otomobil sahipliliğindeki artışın devam etmesi ve yeni sosyo- ekonomik yaşam eğilimleri konut alanlarını da yer seçimi, tasarım, fonksiyon ve tiplojilerine bağlı olarak çeşitlenmeye yöneltmiştir. Yeni vizyonunun ve ekonomik düzenin gerektirdiği (süreci temsil eden) farklı kullanıcılara ve amaçlara yönelik;

• Kentin çeperlerinde otoyollarla ilişkili tek ve çok haneli orta-üst ve üst gelir gruplarına yönelik toplu konut (Ataşehir, Bahçeşehir vd.) ve prestij konut alanları (Beykoz, Çekmeköy, Göktürk, Ömerli, Zekeriyaköy vd.),

• Merkezde ve merkeze yakın konumda iş kulelerinin (ulusal-küresel) yer aldığı Şişli- Mecidiyeköy-Zincirlikuyu-Levent-Maslak

güzergahı üzerinde yükselen, oturan sakinlerine çeşitli sosyal aktivite mekanları sunan, çok katlı (residence olarak tanımlanan Akmerkez, Metrocity, Polat Tower, Kempinski ve Elit Residence vd.) “dik mahalleler” (domus m dergisi,2000) (Resim 1),

• Sanayinin merkezden desantralizasyonu ile boşalan alanların yeniden canlandırma- yeniden işlevlendirme-koruma projeleri sonucu yakın çevresinde değeri artan çöküntü veya kısmen çöküntü durumundaki eski konutların bulunduğu mahalleler (Cihangir, Galata, Fener-Balat vd.) ve tarihsel süreçte sosyal ve fiziksel anlamda da özgün kimliğini sürdürmeye çalışan dokuların bulunduğu semtler (Kuzguncuk, Arnavutköy, Nişantası vd.)

metropoliten alan içinde yeni(lenen) yaşam alanları olarak yerini almaktadır. Kapital ekonomi, gelişen ulaşım ilişkileri, koruma düşüncesi ve küresel yaşam biçimi merkezden çepere çıkma ve çeperden merkeze geri dönme hareketlerine hız kazandırmakta;

• kentin yoğun gürültüsünden ve karmaşık yapısından uzakta, doğa ile bütünleşik daha sakin ve güvenli bir çevre içinde yaşamak, • yüksek tempolu bir yaşam içinde

küreselleşen merkezdeki aktivitelere yakın olmak,

• tarihi ve belirli özellikleri olan bir çevrede yaşamak

gibi talep-tercih farklılıklarına göre yeni(lenen) konut alanlarının kentsel mekana yansıması olarak, eşzamanlı süreçte karşımıza çıkmaktadır. Ancak küreselleşme ile ortaya çıkan bu tercihler ekonomik açıdan orta-üst ve üst gelir gruplarına yönelik yapılanan veya yine aynı grupların süreç içinde yenilediği (tarihi özelliği olan konutlar) konut alanlarını temsil etmektedir. Dolayısıyla yeni ekonomik koşullar sosyal yaşamda (toplum) farklı gelir grupları arasında kutuplaşmayı körüklemekte ve fiziksel (konut alanları) çevrede de etkilerini göstermektedir. Söz konusu etkilerden biri de çeperlerde, İstanbul Metropoliten Alanı’nın ekosisteminde önemli yeri olan doğal eşiklere (orman, su havzaları vd.) yerleşen ve izole bir yaşantı süren prestij konut alanlarının doğal alanlara verdiği tahribattır (Resim 2). Bunun yanında, kent içinde (merkez ve merkeze yakın konumda) iç içe yaşayan farklı gelir gruplarına ait konut alanlarının arasında yükselen sınır duvarlarının da bu gruplar arasında varolan ve giderek büyüyen uçurumun sembolleri haline gelmesidir.

Resim1. Konut Alanlarında Zıtlık, Çarpıklık ve Dik Mahalle Anlayışı

Resim 2. Orman Alanlarının Müdahaleye Uğraması

Sonuç

Tarihte farklı uygarlıkların egemenliğine giren kentlerin yapılı çevrelerinin özellikle sosyal ve fiziksel faktörlere dayalı bir biçimde gelişme gösterdiği bilinir. Ancak sanayi devrimiyle her anlamda değişim sürecine giren kentlerin geçmişte olduğu gibi sosyal ve fiziksel faktörlerden ziyade ekonomik ve kısmen politik faktörlere göre biçimlenmeye başladığı görülmektedir (Şekil 3).

Resim 3. Kapitalin Egemenliği

Bugün metropol bir kent olan İstanbul, son yarım yüzyıl içinde pek çok değişimi ve gelişimi bir arada yaşamıştır. Dünyadaki diğer gelişmekte olan ülkelerin metropollerine bakıldığında benzer bir eşzamanlılık görülecektir. Ancak İstanbul’un tarihten gelen konumu ve ekonomik altyapısının yanında yeni ekonomik ve politik düzenlere ayak uydurma biçimi bu süreçlerin İstanbul’a özgü sonuçlar ortaya çıkarmasına neden olmaktadır. İstanbul, sanayi kenti olma yolunda dışarıdan göç yoluyla gelen (zaman içinde kontrol edilemez bir durum alan) işgücünün istihdamıyla ilgili konut ihtiyacına ilişkin ekonomik engellerin ve yasal boşlukların yaşandığı bir kent olmuştur. Bu gerçeğin yaşanmasında sanayinin gelişimini destekleyen merkezi ve yerel yönetimlerin öngörülen ekonomiye ilişkin işler bir konut politikasının olmayışı yatmaktadır. Bu nedenledir ki kaçınılmaz bir sonuç olarak yasa dışı konut alanlarına göz yumulmuştur. İstanbul, fiziki mekânına dair ekonomik ve politik kararlara ilişkin en acı deneyimlerinden birini bu tür barınma alanlarının gelişiminde tecrübe etmiştir.

1980’lerden itibaren açık pazar ekonomisi ile İstanbul yeni bir yapılanma döneminin (küreselleşme) içine girmiştir. İstanbul’un fiziksel çevresini etkileyen bir dinamik olarak da kent siluetinde temsilleri olan ‘kapital imgelerini’ yaratmıştır. Bu yeni ekonomik düzenin etkileri, bir taraftan kentte özellikle üst gelir

gruplarına yönelik dışarıdan ithal edilen yeni yaşam ideolojilerinin ürünlerinin kentin yapılı çevresinde (dik mahalleler, prestij konut alanları, vd.) inşa edilmesi olarak yansımakta, bir taraftan da mimari üslupları açısından çeşitlilik gösteren yapı tipolojilerini yaratmaktadır. Bu süreç aynı zamanda kenti küresel pazarda ön plana çıkarabilecek kentsel planlama, tasarım ve kentsel dönüşüm projelerini de gündeme getirmektedir. Ekonomik yapının öngördüğü- biçimlendirdiği sosyal katmanların uç noktalardaki görüntüleri çeperde çoğunlukla doğa içinde (yayılma), merkezde ise varolan diğer konut alanları içinde (yükselme) kendine yer aramakta, böylece yeni bir yer seçimi savaşıyla beraber farklı gruplar arasında bir önceki döneme göre daha farklı kırılmaları gündeme getirebilecek bir süreci başlatmaktadır.

Kentin bu derece değişken kutup noktalarını bir arada bulundurarak eşzamanlı gelişen yapısı ve etkileri her disiplinden araştırmacılar için birebir incelenecek bir laboratuar imkanı sunmakta ve bu çalışmaları kentin geleceği için gerekli olmanın ötesinde ivedi kılmaktadır.

Kaynakça

Beaverstock & Taylor, P.J., Smith, R.G.(1999) “A Roster of World Cities”, vol.16, No:6, Great Britain, s. 445-457

Bilgin, İ. (1998) Modernleşmenin ve Toplumsal Hareketliliğin Yörüngesinde Cumhuriyet’in İmarı”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları, s. 255-272.

Çeçener, H.B. (2003) Evden Apartımana, Mimarist, TMMOB İstanbul Mimarlar Odası, İstanbul, 47-49. Domus m, (2000) Elit Residence, Aralık-Ocak sayısı, İstanbul, s.136-140.

İstanbul Valiliği (2005) http://www.istanbul.gov.tr Keyder, Ç. (2000) İstanbul: Küresel ile Yerel Arasında, İstanbul, Metis.

Stupar, A., Hamamcıoğlu, C. (2005) “Modifying the Urban Essence, Boosting the City Economy?” 41. IsoCaRP Congress 2005, Bilbao.

Şenyapılı, T. (1998) Cumhuriyetin 75. Yılı Gecekondunun 50. Yılı, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları, s. 301-316.

Fotoğraflar

Resim 1, Ekonomist Dergisi, İstanbul Fotoğrafları CD eki

Resim 2, Ekonomist Dergisi, İstanbul Fotoğrafları CD eki

Resim 3, http://www.artislamic.com/z-e-card-views-t- bo-rumeli01.html

İSTANBUL’DA ULAŞIMIN İYİLEŞTİRİLMESİNE