• Sonuç bulunamadı

İSTANBUL’UN GELECEĞİNDE SANAYİNİN YERİ Cengiz GİRİTLİOĞLU

Ferhan Gezici- İstanbul için ön gördüğünüz vizyon nedir? Genel olarak ya da sanayi sektörü yürütücüsü olarak sektör bakımından gelecekte nasıl bir İstanbul düşünüyorsunuz? Buna bağlı olarak da İstanbul’un öncelikleri ve vazgeçilmezleri nelerdir?

Cengiz Giritlioğlu- İstanbul bir dünya şehri ve 3000 yıllık bir tarih, bir kültür şehri, doğa harikası bir yerleşim. Çok değişik sıfatlarla İstanbul’u nitelemek mümkün ama bu çerçevede İstanbul Türkiye’nin en büyük metropolü. Metropol içerisinde barındırdığı tüm güzellikler doğal ve beşeri güzellikler yanı sıra bir de Türkiye’nin ekonomisini taşıyan bir şehir, gerçekten modern Türkiye’nin göstergesi olarak nitelendirilecek bir yaşam tarzının belirli bir oranda sergilendiği bir şehir. Türkiye’nin 1950’den 2000–2006 ya kadar geçirmiş olduğu değişim ve gelişim sürecinin her safhasını kendi bünyesinde yaşamış ve yaşamaya devam eden bir şehir. Dolayısı ile gerçekten çok zengin niteliklerle İstanbul’u tarif etmek mümkün. İstanbul’un vizyonu ne olmalıdır; İstanbul gerçekten Türkiye’nin ve aynı zamanda dünyanın sayılı kentleri arasında tüm özellikleriyle ve tüm yaşayan nitelikleriyle yer almaya devam etmesi gereken bir şehirdir yani İstanbul bir kültür şehri olmak zorundadır, İstanbul bir turizm şehri olmak zorundadır. İstanbul ekonomik yapısı güçlü bir şehir olmak zorundadır, taşıyıcı lokomotif bir şehir olmak zorundadır, lokomotif olma niteliği hem ekonomik hem sosyal konularla ilişkili olarak taşıyıcı bir şehir olmak zorundadır. Tüm bu niteliklerle beraber kaybetmemesi gereken en önemli özelliği gizemli güzelliğini yitirmemesidir. Bunu eğer biz zedeleyecek her hangi bir girişimde bulunursak o zaman İstanbul gerçekten İstanbul olmaktan çıkar herhangi bir şehir haline dönüşür. İstanbul büyüleyici olma niteliğini kaybetmemelidir her yönüyle.

Şu anda her standarttaki yaşam tarzı ile bu büyülü ve gizemli yanını muhafaza eden bir yerleşme niteliğindedir, dolayısı ile bu özelliklerini kaybetmemelidir. İyileştirme doğrultusunda, iyileştirme kelimesini de çok dikkatle ve özenle kullanmamız lazım, çünkü yapılan tüm iyileştirme girişimlerinin çoğu zarar verici nitelik taşımıştır. Zarar veren bir nitelik taşımayan bir gelişme süreci içerisinde İstanbul korunmalıdır. İstanbul’u ve Türkiye’yi yaşatan ekonominin çekici özelliğini taşıyan, lokomotif olma niteliğini taşıyan tarafı da ihmal edilmemesi gereken bir husustur, yani sanayi sektörü kesinlikle İstanbul’da varlığını devam ettirmelidir. Ancak nasıl devam ettirmelidir? İleri sanayi teknolojilerini kullanan, öncü sanayi kuruluşlarının bulunduğu ve çevre dostu olan bir yaklaşım ile arazi kullanım prensipleri çerçevesinde ve uygun alanlarda tüm sanayi yer seçimi kriterlerini yerine getirecek çok hassas bir çalışma sonunda verilecek kararlarla ve yönlendirilecek uygulamalarla

bu fonksiyonunu da sürdürmesi gereken bir şehirdir. Bu çerçevede, tabi şehir içerisinde eski teknolojiyi kullanan birçok kuruluş vardır bunlar rehabilite edilmelidir, sağlıklaştırılmalıdır, buralara yeni fonksiyonlar İstanbul’un gizemini, sihirli yönünü zedelemeyecek fonksiyonlarla yeniden değerlendirilmelidir. Taşınma hadiseleri, süreçleri kesinlikle yaşanacaktır, yalnız çok ciddi bir şekilde yasal ve kurumsal dayanakları hazırlanmak suretiyle bu süreçlerin uygulamaya sokulması kaçınılmazdır, aksi halde bir takım yıpranmalar ve yanlış uygulamalar söz konusu olabilir. Yeni sanayi alanları açılmamalıdır. İstanbul ve İstanbul yerleşme bütünü içerisinde dışarıya taşınması gereken sanayi türleri gerek teknoloji eskimesi nedeniyle gerek çevre ilişkileri nedeniyle, gerekse alan ihtiyacı ve istihdam olanakları itibariyle, şehir dışında yer alması gereken sanayi türlerinin yerleşebileceği rezerv alanların ayrılması şarttır ve gereklidir. Bunun için de bizim grup olarak önerdiğimiz; batı kesiminde Çerkezköy ve yakın çevresinde, doğu kesiminde Gebze ve yakın çevresinde OSB’ler, OSB’lerin içerisinde rasyonel kullanmayan alanların değerlendirilmesi ve gerekirse OSB yakın çevresinde bulunan rezerv alanlardan gerekli olan hesaba bağlı olarak alanların tahsis edilmesi suretiyle bu öncü durumunun da korunması kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Tabi o sanayinin, mevcut olan sanayinin yerleşme içerisindeki durumu, taşınması, organizasyonu, koordinasyonu, alt yapısı, değişimi, dönüşümü, bir sürü planlama kavramlarıyla ve içerikleriyle ifade edilecek süreçler var. Bunlar her biri çok hassas, özel, yasal tabanlara oturtulmak suretiyle ve de gelişi güzel, üstün körü ve ben böyle istiyorum, onun için böyle yapacağım yaklaşımlarıyla değil de, gerçekten bilimsel nedenlere ve gerekçelere bağlı olarak yapılacak hassas çalışmalarla bu süreçler kontrol altına alınmalıdır. Bunun için gerekli otorite, etik otorite, denetleme sistemi sağlanmalıdır, sağlanmadığı takdirde girişimlerin başarıya ulaşması olasılık dışına çıkar, son gelişmeler de hüsranla biter, diye özetlemiş olayım.

Şunu ilave etmek lazım; İstanbul ve yakın çevresinin olmazsa olmazları var. Bunlar kesinlikle ama kesinlikle korunması gereken değerler. Doğal veriler, su kaynakları ve yakın çevreleri havzalar, faunası, florası, gerçekten ekosistem içerisindeki yeri ve önemi öncelikle değerlendirilerek, o gizemini yaratan özü zedelemeden bu işlerin yapılması lazım.

F.G.- İMP’de sizin yürüttüğünüz sanayi sektörü çalışmalarının kapsamından bahseder misiniz? C.G.- 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı çerçevesinde bizden istenen şey sanayi sektörünün analitik etütlerinin yapılmasıydı, bu çalışmayla ilgili gerçekten çok yoğun bir çalışma yaşandı. Nasıl yaşandı, bir defa eski planlar gözden geçirildi, tüm verileriyle gözden geçirildi. DİE verileri maksimum düzeyde toplanmaya gayret edildi ve yoğun bir şekilde bu bilgiler elde edildi, Sanayi Odası ve Ticaret Odası ile diyalog kuruldu ve maksimum düzeyde alınabilecek

bilgiler oralardan da alındı. Bütün bu ve buna benzer çalışmalar yanı sıra 3100 civarında noktasal ankete başvuruldu ve bu anket değerlendirmeleri sonunda ortaya çıkan sayısal değerler, bütün içerisindeki değerleri de dikkate almak suretiyle sistematik bir yaklaşımla sanayi sektörü hareketliliği ve iç dinamikleri konusunda değerlendirilmeye sokuldu. Ayrıca günümüz teknolojisinin sunduğu olanak ile uzay fotoğraflarından yararlanmak suretiyle neredeyse bire bir ölçekte sanayi kuruluş yerleri tespit edildi, leke olarak haritalara geçildi, planlar üzerine yerleştirildi. Sektör analizleri yapıldı, hangi yakada, hangi alanda, hangi sektör, hangi yoğunlukta, hangi oranda yer almıştır, birbirleriyle olan ilişkileri incelendi. İlçe ve belde belediyeleri ile tek tek görüşmek suretiyle hem mevcut durum hem de geleceğe dönük yönetim ve organizasyonun yani belediyelerin ön görüleri ve plan ve programları hakkında bilgi alındı. Tüm bu bilgiler tartışıldı değerlendirildi.

Ayrıca bir kuruluştan alınan ek destek ile yine sanayi sektörleri arasında rekabet analizi, firmalar arasındaki ilişkilerin ne olduğu, nasıl olacağı konusunda bir araştırma da yaptırıldı. Bütün bu bilgiler ışığında 2020 yıllarının İstanbul’u için tüm bilgi ve birikimlerimizden de yararlanmak suretiyle bir sentez çalışması yapıldı, bu sentez çalışmasında 4 ilke kararı benimsendi;

1- Dönüşüm ve yeni fonksiyonlar yüklenecek alanlar

2- Teknolojileri uygun, çevre ilişkileri çok zararlı olmayan, sağlıklaştırılacak ve üretime devam edecek olan kuruluşlarla ilgili alanlar

3- Kullanılmayan potansiyeli kullanılabilir hale getirilmek üzere istihdam yaratma imkanı veren alanların yeniden değerlendirilmesi 4- Ayrıca bir de hem çevre kirliliği, hem istihdam

yoğunluğu, hem de teknoloji ve yapı eskimesine uğramış olan sanayi alanlarının yeni gelişen ve değişen koşullara bağlı olarak yeni işlevlere yer bırakıp kendisinin dışarıya; daha öncede ifade ettiğimiz gibi doğu ve batı rezerv alanlarına taşınmasını (belirli bir zaman içerisinde, tabi hemen bugünden yarına değil, belirli bir süreç içerisinde aşamalı olarak taşınmasını) tavsiye etmek üzere kriterler saptandı ve bu kriterlerin gerçekleştirilebilmesi için de hangi stratejilerden yararlanılabileceği belirtilerek bunlar bir rapor olarak İMP Başkanlığına sunuldu.

Sanayi sektörü analitik etütleri, sentez ve raporlarından sonra İMP’de hazırlanan plan, yapılan üç veya dört toplantıda tartışılarak eleştirildi. Planın üretiminde sanayi sektörü öngörülerinin ne kadarını kullandıkları, ne kadarını kullanmadıkları ve kullanmadıklarından dolayı ortaya çıkacak olan rizikolar, hatalar ve yanlışlıkların neler olabileceği konusunda tavsiyelerde bulunuldu, bunlardan bir kısmı dikkate alındı, belki %80 i dikkate alındı, diyebiliriz. Sentez çalışmasının plana yansıması ile ilişkili olarak yapmış olduğumuz kritikler çerçevesinde

%80 oranında bir revizyon kabul edildi İMP tarafından, ona göre bir plan revizyonu yapıldı ama hem fikir olmadığımız bir %10-%15’lik durumda halen mevcut, biz eleştirilerimizin doğru olduğunu düşünüyoruz. Örneğin, Silivri, Kıraç ve Kınalı ile ilgili tahsisler konusunda bizim öngörülerimizde bu tür tahsislerin olmadığı yönünde görüşlerimizi bildirdik. Hadımköy’de ise gerçekten bizim önerilerimize uygun hale getirilmek üzere epey bir revizyon yapıldı.

F.G.- Genel olarak planın ortaya çıkış süreci ve bu süreçte nasıl bir katılım sağlandığını değerlendirebilir misiniz?

C.G.- Evet, şimdi o konuda benim şahsen gördüğüm kadarı ile samimi, tarafsız herhangi bir düşünceyi direkt olarak empoze etmeyen bir yönetim koordinasyonu sağlanmaya gayret edildi. Direkt olarak etki etmeyen diyorum, en direkt olarak belki edilmiş olabilir, onu hani açık bırakmak için söylüyorum ama kesin olarak söyleyebileceğim bir şey, direkt olarak şunu şöyle yapmanızı istiyoruz veya böyle olursa bizim isteğimize uygundur şeklinde emredici bir tavır yahut belirleyici, karar verici bir tavırla direkt olarak karşılaşmadık ve kendi kararlarımızı kendimiz verdik. Sektör olarak, kendi aramızda tartıştık, hala tartıştığımız konular var. Sanayi sektör çalışma grubu olarak Cengiz Giritlioğlu, Mehmet Ocakçı, Ferhan Gezici, Mehmet Ali Yüzer, Elif Alkay, Hatice Ayataç, Gülden Demet Oruç. Şimdi bu kendi içimizdeki durumdur, bir de sektörler arasındaki ilişkiler demin söylediğim gibi, hiç bir şey dolaylı ya da dolaysız olarak yukarıdan empoze edilmedi. Sektörler arasındaki koordinasyonu ve entegrasyonu sağlayacak ortamı yaratmaya çalıştılar. Haftada bir, on beş günde bir toplantıya çağırdılar, her sektör ya da çalışma grubunun bilgilerini paylaşmak için bir ortam sağlanmaya çalışıldı. Biz de bulunabildiğimiz kadar hepsinde bulunmaya gayret ettik ve dilimizin döndüğü, aklımızın erdiği kadar da doğruları söyledik, yanlış gördüğümüz şeyleri de acımasızca eleştirdik doğrusu ve böyle bir ortam yaratılmaya çalışıldı ve bence çok da yararlı oldu. Amaç, planın belirli bir oranda olgunlaşmasına katkıda bulunmaktı, o sağlanmaya çalışıldı diye düşünüyorum; ama yeterli mi değil, yeterli değil.

Bu ortak toplantılar dışında, her sektör kendi içinde çalışma durumunda kaldı; bir defa zaman çok sınırlı olduğu için. Halbuki sektörler arasında o çalışma süreci içerisinde toplu olarak değil de bire bir ilişkilerin kurulması çok yararlı olurdu ama bu zaman darlığı nedeniyle o kadar işlemedi doğrusu. Onun dışındaki katılım konusunda da bir gayret sarf edildiğini duyduk, gördük. Mesela sivil toplum örgütleri temsilcileri çağırıldı, belediye başkanlarına ve temsilcilerine odalar tahsis edildi, gelin burada çalışın, katkıda bulunun, kritiklerinizi verin şeklinde olanak sağlanmaya çalışıldı yönetim tarafından. Öyle tahmin ediyorum. Ama herhalde zaman sınırlı olduğu için ve

Türkiye konu zengini bir ülke olduğu için gelişme dinamiği içerisinde olması nedeniyle sivil toplum örgütleri de aslında çok önem verdikleri halde bu planlama sürecine istenilen düzeyde bilimsel katkıda pek bulunamadılar. Onun dışında kullanıcının katılımının sağlanması konusunda da çok fazla bir yol alınabilindiğini iddia etmek mümkün değil. Mesela gerçekten her sektör veya İMP bütünü içerisinde, her ilçede ve her ilçenin belki birkaç mahallesinde belirli aralıklarla aydınlatma toplantıları yapılmak istendi, yapılabilseydi halk ile bire bir bu işler görüşülebilseydi konuşulabilseydi ve sorunların neler olduğu konusunda bir görüş alınabilseydi, çok daha düzeyli, en az reaksiyonla veya dirençle karşılanacak bir plan stratejisi yönetmek mümkün olabilirdi. Fakat bu tabi kolay değil, yani hem zaman olarak kolay değil, hem kaynak olarak kolay değil, hem de mekan olarak kolay değil.

F.G. İMP’nin yapılanması ve izlenen planlama süreci açısından ne tür yararlar ve problemler söz konusu?

C.G.- İMP gibi bir planlama kuruluşu gerçekten İstanbul ve İstanbul gibi şehirler, metropoller diyeceğim ama metropollerde değil sadece, büyük şehirler için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu planlama bürolarının kurulması, buraların kadrolarının oluşturulması lazım, bu kadrolar belediye kadrolarından oluşabilir, onların katılımıyla ve dışarıdan alınacak kadrolarla zenginleştirilebilir. Ama sorumluluğu ve yetkisi olan ve yasal dayanağı ve kaynağı olan kurumlar olarak bunlar gerçekleştirilmeli ve çalışmalarına başlamalıdırlar. Aksi halde gerçekten bu ölçekteki sorunları belediyelerin halletmesi, her belediyenin plan yapması veya yaptırması ve bunu uygulamaya sokması mümkün değildir. Komşu

yerleşme birimlerini, belediyeleri dikkate almadan plan yapmak da önemli değildir. Diyelim ki yaptınız planları; belirli bir oranda değişen koşulları da dikkate almak suretiyle ekonomik, sosyal ve diğer koşulları; sonra uygulama olanağını ve denetleme mekanizmalarını kurma olasılığını, dayanağını ve otoritesini gerçekleştirmek şart. Şimdi bizde maalesef her seçim döneminde bir yerel yönetim değişimi söz konusu. Gelen başkan eski başkanın yaptığı çalışmaların, neredeyse tamamını yok kabul eden bir anlayışla sorunlara yaklaşırsa hiç bir şey yapılamaz. Bunu söyledik birçok toplantıda. Bunu ifade ettik. Bu iş için harcanan zamanın, harcanan emeğin ve de paranın gerçekten yararlı olabilmesi için sürekliliğinin sağlanması şarttır dedik, değişik platformlarda. Ve bunun da gerçekleşmemesi halinde yapılan tüm çalışmaların boşa gideceğini anlatmaya gayret ettik. Zaten bilinen bir gerçektir bu. Fakat bu konuda herhangi bir gelişme olduğunu zannetmiyorum. Maalesef her kurumda olduğu gibi bir yetki kargaşası veya karmaşası bu düzen içerisinde de zaman zaman yaşandı, bizler de bir takım tartışma konularının ortaya çıktığını en azından izledik. Tabi bu bizi etkilemedi ama şu bakımdan etkili olabilir diye endişe ettik: bu sürtüşmeler böyle devam ederse İstanbul için önemli olan bu kurumlaşma arayışları ve planlama çalışmaları zarar görebilir ve ondan sonra, bu kadar emek ve bu kadar bilgi birikimi boşa gider diye endişe ettik, üzüldük doğrusu. Ve hala aynı üzüntüyü taşıyoruz. Bunu önlemek lazım. Değişen politik kararlar ve yetkilerle bu tür çalışmalar sonlanmamalı. Planlama, gelişmeler ve değişimler, akılcı, adil ve sürekliliği savunulabilir gerekçelere bağlı plan ve planı uygulayacak otorite ve kullanıcıların işbirliği ve bilinçli olmasıyla sonlanmalı diye düşünüyorum.

İSTANBUL’UN KÜLTÜR ENDÜSTRİLERİ ÜZERİNE