• Sonuç bulunamadı

Kentleşme Ve Planlama Sürecinde İstanbul 1718–

İSTANBUL’UN PLANLANAMAMA GELENEĞİ VE İMP

I.2. Kentleşme Ve Planlama Sürecinde İstanbul 1718–

İlk modernleşme deneyimi olarak görülebilecek ve modern imar hareketlerine sahne olan Lale Devri kısa süre sonra sona ermiş olsa da izleyen dönemde etkileri görülmüştür. Giyim, kuşam ve gündelik hayatta modernleşme ve batılılaşmanın görüldüğü dönemde birçok ilk gerçekleşmiştir: ilk itfaiye ve posta teşkilatının kurulması, nüfus sayımı yapılması, sanayileşmenin temellerinin atılması, mühendislik ve haritacılık eğitimine başlanması, planlama girişimlerinin başlaması, kat yüksekliklerinin ciddi biçimde düzenlenmesi, ilk buharlı gemiyle deniz ulaşımının geliştirilmesi, kent için büyük öneme sahip su yollarının gerçekleştirilmesi, ilk anıtın dikilmesi, gazetenin yayınlanması, Kağıthane’de iskan için ucuz arsaların dağıtılması, yeni saray ve bahçeler gibi büyük kentsel projeler ve yenilikler gözlenir.

1850’lere kadar İstanbul’un temel sorunları yangınlar, salgın hastalıklar ve altyapı hizmetleri olmuş, buna yönelik planlar ve düzenlemeler yapılmıştır. Yine bu tarihlere kadar İstanbul’un yaya ulaşımlı bir Osmanlı kenti olduğu söylenebilir. 19. yüzyıl başlarında

İstanbul kentinde mülkiyetin büyük bölümü vakfiyelerden oluşmaktadır.

Dünyada 1850’lere kadar bir kent planlama anlayışından söz etmek gerekirse kentlerin, sağlık sorunlarının, sosyalist ve ütopist akımların etkisinde devlet adamları ve düşünürlerin söylemiyle şekillendiği söylenebilir. Dönem itibariyle, İstanbul’un bu akımların etkisini hissettiğini söylemek olanaklı değildir.

1836–1890

Osmanlı’nın batıdan etkilenmeye başlaması büyük ölçüde 19. yüzyılın başlarında Tanzimat Fermanı ve dünya ekonomisine açılma girişimleriyle olmuş; bu gelişmelerin kentin yapısına etkileri büyük ölçüde 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir.

Bu dönem dünyada daha çok sanayi devriminin etkisiyle sanayi kentinin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bir yandan yeni işlevlere göre mekan dönüştürülürken, bir yandan salgınlarla kırılan kentleri sağlıklaştırma çabası vardır. Ütopist plancı yerini modern kenti yaratacak teknokrat ya da uzman plancıya bırakmaktadır. Ama kent planlama bu dönemde de daha çok yangınlara endekslidir ve haritacılık işi olarak görülmektedir. Bu dönem yasalar ve yönetmelikler şehirciliği olarak anılmaktadır. Döneme damgasını vuran “Haussmann”cılık akımı İstanbul’u da etkileyecektir.

Bu dönemde, İstanbul için sanayi işlevlerinden çok bu sağlıklaştırma etkileri daha geçerli olmuştur ancak atlı tramvay, tren, metro, vapur, arabalı vapur, vb. gelişmelerin etkisi kent formunda etkili olurken yasal düzenlemelerde ihtiyaç olarak belirmekte ve birbirini izlemektedir. İlmuhaber, Enbiye nizamnameleri, tapu ve mülkiyete ilişkin kanunlar çıkarılmış, ilk imar planları çizilmiş, belediye teşkilatı kurulmuş, parklar, sokak aydınlatmaları, telefon, evlere su tesisatı gibi kentsel hizmetler yapılmış, kent hayatı balo, tiyatro, opera ile renklenmiş, barok ve rokoko üslup görülmeye başlamış, oteller ve üniversiteler yapılmış, narhın kaldırılması, ticaret odasının kurulması vb. ile serbest piyasa ekonomisine geçiş ortamı yaratılmıştır. Yine de kent planlamanın dünyada ulaştığı düzey yakalanamamıştır.

1890–1923

Bu dönem dünyada modernizmin yıkıcılığına tepkilerin geliştiği dönemdir. Bahçe Kent, Güzel Kent vb akımlar sanatçı ve mimarların önderliğinde gelişmiştir. Güzel kent, bahçe kent gibi mimari tasarım ağırlıklı dönemin eleştirisiyle ortaya çıkan kapsamlı planlama anlayışına koşut Etkin Kent, Pratik Kent akımlarının yaygınlaştığı dönemdir. Otomobilin yaşama girmesi ve kentin işleyişinin karmaşıklaşması söz konusudur. Haritalama giderek önem kazanmıştır. İstanbul’da da nirengi şebekelerinin kurulması ve sigorta haritalarının yaygınlaşması görülür. Büyük maliyetli projeler içeren bu tür planlama akımlarına İstanbul’da da öykünülecek ancak yeterince uygulanamayacaktır. Bouvard’ın İstanbul resimlerine bakarak çizdiği perspektifler bu akımla ilintilidir.

Henüz İstanbul'da Kent-Kır ve Kent-Doğa çelişkileri yaşanmamaktadır. Ancak teknoloji kente damgasını vurmaya başlamaktadır. Bu dönemde İstanbul’un sorunları ve ihtiyaçları: merkezi iş bölgesinin yeniden yapılandırılması, konut alanlarının farklılaşması, yeni konut alanları, altyapı ve yangına karşı önlem alınması ihtiyacı kısmen karşılanmıştır.

İstanbul’da 1880’lerden sonra sıra evler ve apartmanlar görülmeye başlanır. Mühendis mimarlar cemiyetinin kurulması, çimento fabrikasının açılması, elektrik santralleri, barajlar, rıhtım ve saat kulelerinin yapımı ile imar hareketlerinin yeni bir döneme girdiği görülebilir.

1923–1948

İstanbul’un Başkentliğini ve nüfusunu kaybetmesiyle başlayan dönem ülke çapında reformların gerçekleştirildiği bir dönemdi. Belediyeler, Hıfzısıhha ve Belediye Bankası gibi kanunların çıkarıldığı dönem Şehircilik literatürünün ve eğitiminin geliştiği yıllardır. Dönem teorik ve hukuki açıdan bir hazırlık dönemi gibi görülebilir.

Hala süren Güzel kent anlayışının da etkisiyle planlama haritacılardan mimarlara doğru kaymıştır. Kenti bir bütün olarak görme çabaları başlamıştır. Ancak bunların doğrudan uygulamalarını görmek olanaklı değildir. Yatırım kararlarının ağırlıkla Anadolu’ya yönlendirildiği dönemde Atatürk’ün de İstanbul’a adeta küserek yıllarca gelmemesi dikkate değerdir.

Yoğun imar faaliyetleri gözlenmese de, bu dönem, tüm kent ve imar yasalarının değiştiği, İstanbul Planının yarışmaya açıldığı, yapılan sanayi kalkınma planlarıyla Anadolu’nun güçlendirildiği, pek çok yabancı uzmanın geldiği, planlı kentleşme çabalarının başladığı bir dönemdir. Birçok askeri kurumun sivilleştiği, özel kentsel hizmetlerin devletleştiği görülür.

Proust ile özdeşleşen bu dönemde, Lütfi Kırdar’ın 1939–1948 arasında hem Vali hem de Belediye

Başkanı olmasıyla da sağlanan istikrar sonucu, kararlı bir imar operasyonu uygulanmıştır. Erken Cumhuriyetin ulusal kalkınma anlayışına koşut olarak İstanbul'da hızlı nüfus artışı yoktur. İstanbul’un doğal, tarihi ve kültürel değerleri ve eşsiz silueti korunmuştur. Parklar ve meydanlar düzenlenmiştir. Ulusal mimari akım ürünü yapılar göze çarpmaya başlamıştır. Planlamaya ise daha çok Alman ekolü hakimdir. Ancak eleştirel bir değerlendirmeyle bu dönemde de İstanbul’un geleceğinin planlanamadığı söylenebilir. 1948–1960

Kentin hızla dönüştüğü bir dönemdir. Marshall yardımının doğurduğu nedenlerle birlikte kente gelen yığınlar bir yandan, iş bitirici devlet adamları diğer yandan farklı biçimlerde de olsa kenti şekillendirmişlerdir.

Şehirleşmenin hızlanmasıyla birlikte gecekondulaşma ve sanayileşme yaşanmaya başlamış; kaçak ve toplu konut alanları ortaya çıkmaya başlamıştır. Gecekonduların ve ardından imar aflarının görüldüğü bir dönemdir. Yoğun göç baskısı karşısında hazırlıksız yakalanan kentlerdeki arsaların işgali bir tür yeniden dağıtım aracı olarak görülmüştür. Kent içinde tramvaylar kalkmış, dolmuş ve otomobiller yaygınlaşmış, liberalizmin etkisi açılan zincir mağazalar, oteller vb. ile gözlenmiştir. Belediyelerin Valilikten ayrılması ve Mimar ve Mühendislerin örgütlü hale gelmeleri dönemin önemli gelişmeleridir.

Gönderilen Proust’un yerine Türk Plancılarından kurulu revizyon ve müşavirler heyeti çalışmaları yürütmüştür. Çok başarılı olamamalarına karşın, istifaları, planlama geleneğinin kurumsallaşamamasına neden olmuştur. Ardından yine yabancı uzmanlara görev verilse de, en çok Menderes’in imar operasyonlarının damgası hissedilmiştir.

Bir anlamda Metropolleşme dönemidir. Yeni imar, istimlak yasaları ve büyüyen belediye sınırları ile birlikte Menderes’in ulusal bütçeyi zorlayan imar operasyonu başlamıştır. Dönemin planları siyasetçilerin ve mühendislerin inisiyatifinde gelişmiştir. Sahil yolları ile kentin denizle ilişkisi kopmuştur. Tarihi doku büyük ölçüde yok olmuştur. Barbaros Bulvarı bu dönemde, 1958’de açılmıştır. Bu Haussmann benzeri uygulamalar modernizmin yıkıcı yüzünü göstermiştir. Ancak bu olumsuz gelişmeler, kent planlamasının mimarlıktan bağımsız bir bilim olarak görülmeye başlamasına neden olmuştur. Alman Högg ve İtalyan Piccinato gelmiş, metropoliten alan planlama çalışmaları başlamıştır.

1960–1980

Özgürlükçü bir anayasa ile planlı kalkınma dönemi yıllarıdır. Bu dönemde kent lineer gelişmeye yönlendirilmiştir. Yoğun göç baskısı altındaki kentte yeşil alanlar üretmek yerine var olanın korunmasına dönük çalışmalar yapılmıştır. Gecekondulaşmanın yoğunlaştığı ve gecekondu mahallelerinin ortaya çıktığı dönemlerdir.

Bir taraftan kontrolsüz gelişmelere rağmen diğer yandan kapsamlı planlama anlayışına ilgi duyulan bir dönemdir. Planlama eğitiminin başladığı, Şehir Plancılarının örgütlendiği, DPT’nin kurulduğu, bölge planlarının yapılmaya başlandığı, Büyük İstanbul Nazım Plan Bürosunun kurulduğu, birçok plan, etüt, araştırmanın yapıldığı, kanalizasyon projelerinin yapıldığı, sit alanı ve koruma konusunda büyük ilerleme sağlandığı bir dönemdir. Bugüne kadar olan planlama deneyiminden faydalanılarak yapılan ve daha sonra yapılacak planlara yol gösterecek olan 1/50.000 Metropoliten Alan Nazım Planı 1980’de onaylanmıştır, ancak tüm bunlarda geç kalındığı görülmektedir.

Planlamanın kuramsal ve hukuki gelişmesine karşın DPT’nin etkinliği azalmış, Bölge Planlama çalışmaları durmuştur. İstanbul kentsel gelişmesinin temel belirleyicisi olan Boğaz köprüsü yapılmıştır. Ekonomik kriz yaşanmaktadır. Öte yandan holdingler ve 5 yıldızlı otellerin yapılmaya başladığı görülür. Dönem askeri müdahale ile sona erer.

1980–2003

Demokrasiye yapılan bir müdahaleyle ve kurumsallaşmaya başlayan planlama sistemine vurulan bir darbeyle başlayan dönem, imar aflarıyla geçilmiştir. İstanbul gecekondularının apartmanlaştığı, kaçak mahalle ve ilçelerin ortaya çıktığı bir dönem olmuş, plandan çok eyleme yönelik etkinlikler yapılmıştır. İNPB’nin lağvedilmesiyle planlama sahneden çekilmiştir de denilebilir.

Megapolleşme dönemi, Dalan’lı, 3030’lu dönem ya da “kafadaki planlar” dönemi olarak bilinen bu yıllar İstanbul’un çehresinin en hızlı değiştiği dönemdir. Park Otel ve Gökkafes’le başlayan Turizm Merkezlerinin resmi gazetede ilanları bu dönemin ürünüdür. Sermaye inisiyatifindeki planlama, birbiri ardına ürettiği gökdelenler ve yaptığı yıkımlarla kentin yüzlerce yıllık coğrafyasını dönüştürmüştür. Türkiye’nin tüketim toplumuna İstanbul’un da bu anlamda yeniden başkentliğe soyunduğu dönemde kentsel kültür de Özalizm’e kurban gitmiştir.

Ardından Sosyal demokrat ve İslami popülizm dönemleri gelmiştir. 1994’te 10 yıllık plansızlığa son verilmiştir ancak 1980’lerin bir prototipi olan plan ülke gerçekleri karşısında çaresiz kalan bir belge olmaktan öteye gidememiştir. Dönemin sonunda hukuki geçerliliğini yitirmiştir. Sermayenin öne çıktığı, gecekonduların Belediye Başkanlarını çıkararak kente damgalarını vurduğu, 1994 planının önce revize sonra iptal edildiği, su havzaları ve üçüncü köprü tartışmalarının gündeme geldiği, küresel kent olma söylemlerinin yaygınlaştığı dönemdir.

2003 sonrası

İstanbul’un kentsel rantlarının yükseldiği ve ulusal, uluslararası sermayenin yanı sıra, yerel ve merkezi yönetimlerin bu rantlardan elde edilebilecek rantlara ilgisini iyice arttırdığı, sürekli büyük kentsel projeler ve dönüşüm projelerinin gündeme geldiği, yabancı mimar ve plancıların da İstanbul için proje ürettiği, diğer

yandan İstanbul’un hızı yavaşlasa da büyümeye devam ettiği, yeni yoksulluk hallerinin gözlemlendiği bir dönem olmaktadır. İstanbul boğazını denizin altından geçecek olan Marmaray bu dönemin en önemli projesidir. İstanbul için yeniden plan üretmek üzere kurulan İMP’nin kentin geleceğini belirleyecek politikalar üretip üretemediğini ise zaman gösterecektir.

I.3. İstanbul’da Planlama Girişimleri: Aktörler Ve