• Sonuç bulunamadı

3. SUÇ VE KENT GÜVENLİĞİ

3.4. Kentlerde Görülen Çeşitli Suç Türleri

Kentleşen toplumlarda, kas gücüne dayanan adam öldürme ve müessir fiil gibi suçlar azalmakta; mala karşı işlenen suçlar artmaktadır. Köylerde işlenen suçlardan biri olan çocuk düşürme veya öldürme, kentlerde çocuk aldırma şekline dönüşmektedir. Toprak ihtilaflarından kaynaklanan suçlar köye mahsustur. Kan davalarına bağlı suçlar köylerde işlense de, gecekondularda yaşayan kentlileşememiş bireyler arasında da kan davaları ve töre cinayetlerine rastlanmaktadır. Köyde insanlar törelere bağlı olduklarından ve herkes birbirini tanıdığından, söz atma, sarkıntılık gibi suçlar fazla işlenmez. Trafik suçları kente mahsustur. Kent hayatının insanın sinir sistemi üzerine olumsuz etkisi nedeniyle daha gergin ve tahammülsüz olmaları da suça itici neden olabilmektedir (Soyaslan, 1998, s.126).

Aynı ülke içinde büyük kentler, küçük kentler ve köyler arasında suçların işlenme yoğunluğu, şekil ve türleri itibariyle aralarında büyük farklar bulunduğunu yapılan araştırmalar ortaya koymaktadır. 1952 yılına ait verilerde İngiltere’deki suç istatistikleri incelendiğinde; Londra’ya yakın ve nüfus yoğunluğu fazla olan şehirlerde suç oranlarının yüksek olduğu, ikinci olarak limanların ve sanayi kentlerinin olduğu, en düşük orana da tarım ve madencilik kentlerinde rastlandığı görülmüştür (Dönmezer, 1994, s.170).

Almanya’daki 1996 polis istatistiklerine göre kent nüfusu ile suç miktarı arasında şu tablo ortaya çıktığı görülmüştür (Demirbaş, 2001, s.199).

55

20.000-100.000’e kadar olan yer. Yerleri. ...8207 100.000-500.000’e kadar olan yer. Yerleri. ...10.277 500.000 üzerinde olan yer. yerleri...14.150 Tabloda görüldüğü gibi nüfus yoğunluğu yüksek olan büyük kentlerde daha fazla suç işlenmektedir. Kentlerde işlenen diğer suç türleri;

3.4.1.Çocuk suçluluğu

Çarpık kentleşmenin getirdiği yetersiz imkânlar ve düzensizlik suç işlemede etken olabilmektedir. Göç nedeniyle meydana gelen kültürel farklılıklar, düşmanlık ve gerginlikler en fazla çocukları ve gençleri etkilemektedir. Yalnız başına veya ailesiyle kente gelen çocuk, renkli bir hayatı düşleyecek ve elde etmeye çalışacaktır. Fakat bu beklentileri yetersiz eğitim ve yetenek eksikliği gibi nedenlerle karşılanamayınca ve geleneksel aile normlarının zayıflaması ile bu boşluğu dolduracak bir kurumun bulunmaması, aile içerisinde var olan şiddet nedeniyle de çocuğun suça yönelmesi kolaylaşacaktır (Yörükoğlu, 1997, s.400). Hızlı sanayileşme ve kentleşme sonucunda, çocuğun iş hayatına erken yaşta karışması, onun çeşitli çevrelerle temasa geçmesi, ekonomik sorumluluğa vaktinden önce maruz kalması, okula gitmeyerek gerekli eğitimi alamamış olması, ailenin çocuk üzerinde gerekli kontrolü kuramaması çocuğu suça meyilli hale getirmektedir. Çocuğun manevi desteklerden de uzak olması da, çocuğun suça yönelmesini kolaylaştıracaktır (Dönmezer, 1994, s.297).

Eğitim ve suç arasındaki çeşitli neden-sonuç ilişkisine rağmen, pek çok kişi tarafından dile getirilen ise eğitimin suç miktarını azalttığıdır. Yetişkinler dışında gecekondulaşmanın yoğun ve sosyo-ekonomik düzeyin düşük olduğu kent bölgelerinde çocuk suçluluğunun da daha fazla olduğu görülmektedir. Gecekondu bölgelerindeki ekonomik olumsuzluk, gençlerin ve çocukların yeterince eğitilmemesi çocukların suçlu olabilme ihtimallerini arttırmaktadır (Yörükoğlu, 1997, s.401). Gecekonduların nüfus yoğunluğunun fazla olması, ekonomik zorluğa bağlı olarak aile yaşamının iç içe olması, çocuğun okul yerine işe verilmesi suç işleme potansiyelini artırmaktadır. Çocuğun eğitiminin aksaması, yaşam güçlükleri nedeniyle yeterli ilgi görmeyip disiplin ve eğitimin verilememesi, çocuğun kendisine ait dinlenebileceği, hayal gücünü ve düşünmesini geliştirebileceği, oyunlar oynayabileceği bir odadan

56

mahrum olması, çocuğun suçlu olabilme olasılıklarını arttıran etkenler arasında sayılmaktadır (Hancı, 1999).

3.4.2. Kadın suçluluğu

Sanayileşen bir bölgede suçluların cinsiyet yönünden ayrılmaları, kadın ve erkek suçluluğun birbirine olan oranı gözden geçirilmelidir. Çünkü sanayileşen ve kentleşen bölgelerde kadın suçluluğu artma yönündedir. Geleneksel değerlerin terk edildiği bir kent ortamında kadın üzerindeki sosyal kontrol mekanizmalarının etkisiz kalması kadın suçluluğunun artmasıyla sonuçlanmaktadır (Dönmezer, 1994, s.140). Simon, Amerika’da kadınların gittikçe artan oranlarda olmak üzere mülkiyete karşı suç işlediklerini açıklamaktadır. Kadınların iş gücü içerisindeki oranlarının artışı, suç işleme fırsatlarını da artırmaktadır. Kadınlara açık olan suç işleme imkânları arttıkça, sapıcı davranışları ve işledikleri suç tipleri gittikçe erkeklere benzemektedir. Çocuk düşürme, yeni doğan çocuğu öldürme, zehirleyerek adam öldürme ve hakaret gibi tipik kadın suçlarının yerini; büyük mağazalardan hırsızlık, çek suçları, dolandırıcılık, çocuklara karşı kötü muamele, küçükleri fuhşa teşvik, uyuşturucu maddeler ticaretinde yer alma, suça yataklık, gibi suç türleri almıştır. Kadınların, tipik erkek suçluluğu çerçevesinde yer alan terörizm ve organize suç örgütleri içerisinde de yer aldıkları görülmektedir (Dönmezer, 1994, s.128).

3.4.3. Siyasal suçluluk ve terörizm

Mağdur seçimi çok boyutlu, çok yönlü bir sosyal sorun olan, nedenleri ve yayılımı ortaya çıktığı yapının sosyo-kültürel, ekonomik ve politik özelliklerine göre farklılıklar gösteren terörizmin sosyal yapı ile ilişkisinde, sosyal değerlerdeki hızlı değişmeler, toplumda artan sapmalara ve uyuşmazlıklara neden olabilmektedir. Bu değişim döneminde yaşanan sıkıntı, buhran ve kaoslar, hem teröristleri ve şiddet yanlılarını beslemekte, hem de onların toplumu etkilemelerine neden olmaktadır (İçli, 2007, s.255).

Dönemimizde sanayileşmenin oluşturduğu karmaşık sosyal yapı da kişilerin şiddete yönelmelerini kolaylaştırmıştır. Özellikle hızlı ve plansız şehirleşme ile göç olguları sonucu görülen kültür değişmeleri ve sosyal çalkantılar suça olduğu kadar şiddet kullanımına da katkıda bulunmaktadır. Sosyal gelişme yanında iç ve dış göçler ile birlikte ortaya çıkan hızlı nüfus artışıyla toplumun yaşantısına yeni kültür grupları eklenmekte ve bu gruplar arasında bütünleşmenin sağlanamaması da yeni bunalımlara

57

kaynak teşkil etmektedir. Belirtildiği gibi kırdan kente hızlı ve plansız yapılan göçler, kentin yapısında önemli değişimler ortaya çıkarmıştır. Bu durum sosyal yapıda bazı gerilimler, çatışmalar ve zıtlıklara yol açan fonksiyon bozulmasını ortaya çıkarmaktadır (İçli, 2007, s.256).

Türkiye 1923-1950 yılları arasında durgun bir sosyal yapıya sahiptir. Ancak 1950’lerden itibaren çok partili dönemin başlaması ile birlikte tarımda makinelerin giderek artan oranda insan gücünün yerini alması ve köylerden büyük şehir yoğun nüfus akımı görülmeye başlanmıştır. Böylece 1950 sonrasında Türkiye’de görülmeye başlayan gecekondulaşma, 1980 sonrası iyice artmaya başlamış ve bu süreç 1990’lı yıllara gelindiğinde ülkenin sosyal, kültürel siyasal ve ekonomik yapısını etkileyecek boyutlara ulaştığı görülmektedir. Köyden kente göç eden Anadolu insanı, kültürel açıdan yabancılık duygusu çekmenin yanında, yoksulluktan da kaynaklanan nedenlerle kendini çaresiz, sahipsiz ve yalnız hissetmektedirler. Bu insanlar kendilerine kucak açan, değer veren ve onlara bir kimlik veren oluşumlara yönelirler. Bu bir dini grup, siyasal bir parti ya da bir terör örgütü de olabilmektedir (İçli, 2007, s.257).

1950-1970 yılları arasında, Güney Amerika ülkelerinde siyasal iktidarlara karşı terörist gruplar, kırsal bölgelerde güçlenerek, kentleri kuşatma stratejisini benimsemişlerdir. Fakat kırsal gerillacılığın yerini Che Guevera’nın Bolivya tecrübesi sonrasında kent gerillacılığı aldığı görülmüştür. Kent gerillacıları hangi ideolojiyi benimsemiş olurlarsa olsunlar büyük yerleşim merkezlerini tercih etmeye başlamışlardır. Bunun yanında siyasal iktidarları yıpratmak içi de büyük kentleri üs olarak kullanmaya başlamışlardır (Keleş ve Artun, 1982, s.33).

Siyasal şiddet eylemcilerinin genellikle kentleri hareket alanları olarak seçmelerinin arka planında şu amaçların varlığından bahsedilebilir.

a) Büyük yerleşim ve toplumsal hareketlilik birimleri olan kentlerde, eylemler daha kolay yapılabilir ve eylemciler göze çarpmadan gizlenebilirler.

b) Kentlerde insanların birbirlerini tanımamasından faydalanarak bir yerden bir yere daha kolay gidebilmekte ve güvenlik güçlerince takipleri ve yakalanmaları zorlaşmaktadır.

c) Kırsal bölgelerde halkın desteğini almak gerekirken büyük kentlerde böyle bir zorunluluk yoktur.

58

d) Nüfus ve yerleşim alanı büyüyen kentlerde halkın ihtiyaçlarının karşılanmasında yaşanılan zorluklar, toplumsal sorunların atması, eşitsizliklerin yoğunlaşması, terör örgütlerini bu mutsuz ve umutsuz kesimleri kullanma yoluna götürmektedir.

e)Toplumsal olaylar açısından büyükşehirlerin tercih edilmesinin nedeni kamuoyunun daha fazla dikkatini çekebilmektir (Keleş ve Artun, 1982, s.34).

Yukarıda bahsedilen tüm olguların yanında günümüzde, her şeyin değişime uğradığı gibi terör ve terörizm olgusunun da değişime uğradığı söylenebilir. Artık sanal terör örgütleri kurularak bir anda ortaya çıkıp, bir devletin organize olmuş güçleri tarafından, başka bir devlete zarar vereceği şekilde, zarar verebilmektedir. Yani savaş yaparcasına organize olabilmektedirler. Bu saldırılar genelde insan yoğunluğunun fazla olduğu kentlere yapılmaktadır. ABD ye yapılmış olan 11 Eylül saldırısı örnek verilebilir. Fakat bu terör saldırıları saldırıya uğrayan ülkeler için bir başka ülke veya ülkeleri işgal etmeleri için de araç olarak kullanıldığı izlenimini vermektedir. (Afganistan ve Irak’ın işgal edilmesi gibi)