• Sonuç bulunamadı

3. SUÇ VE KENT GÜVENLİĞİ

3.1. Suç Ve Suç Teorileri

3.1.2. Belli başlı suç teorileri

3.1.2.1. Anomi ve yabancılaşma teorileri

Sözlük anlamı olarak normsuzluk ve kuralsızlık anlamına gelen anomi ilk kez Durkheim’in “Toplumsal İş Bölümü” isimli klasik eseriyle ortaya atılmış ve daha sonra da 1897 yılında yazdığı “İntihar” isimli klasik eseriyle daha da olgunlaştırmış, toplumlardaki suç oranlarındaki değişimi açıklamak için kullanılan bir kavrama dönüştürdüğü görülmektedir (Dolu, 2011, s.302).

Durkheim insan doğasının temel olarak bütün toplumlarda aynı olmasına karşın, insan ihtiyaçlarının ve arzularının, sanki dipsiz bir okyanus gibi sonsuza kadar uzandığını ve belli bir sınırının olmadığını söylemektedir. Belli ihtiyaçların karşılandıktan sonra bile insanın daha fazlasını, daha lüks ve daha üst bir hayat standardını arzulamasına sınır koyabilecek ne organik, ne psikolojik, ne de dışsal bir sınırlayıcı yapının bulunmadığını, dolayısıyla da hedefi sonsuzluk olan insanın ne kadar yürürse yürüsün aslında pek de bir yol almamış olacağını vurgulamaktadır. Alınan mesafelerin verdiği tatmin duygusunun ise sadece bir aldatma olduğunu belirtmektedir (Dolu, 2011, s.302).

Durkheim insan “ne kadar çok şeye sahipse o kadar çok ister; zira elde edilen tatmin, ihtiyaçları gidermekten ziyade insanı daha fazla şeyi istemek için kamçılamaktan başka bir işe yaramaz” demektedir. İhtiyaçlar ve lüks sayılan ihtiyaçlar ekonomik değişikler ve toplumun ahlaki değerlendirmelerindeki değişimlerle paralel olarak değişiklik göstermektedir. Toplumların gelişim süreci içinde belli bir dönemde lüks olarak sayılan ve yalnızca ayrıcalıklı insanların istifadesine sunulmuş olan şeylerin bir süre sonra ekonomik ve sosyal değişime paralel olarak toplumun diğer katmanlarına da yayılarak vazgeçilmez bir ihtiyaç hale gelmesi görülmemiş bir durum değildir. Toplumların gelişimleri her zaman belli bir yumuşak seyir içinde gerçekleşmeyebilir. Ekonomik krizler, ekonomik patlamalar, doğal afetler ve savaşlar gibi olağanüstü hadiseler neticesinde meydana gelen toplumsal değişim ve hareketlilikler ile toplumsal hayatı düzenleyen normlar, değerler ve kurallar arasında uyumsuzluklar baş gösterebilir. İşte bu düzensizlik ve kriz zamanlarındaki kuralsızlık halini Durkheim anomi olarak adlandırmaktadır (Dolu, 2011, s.303).

33

Durkheim anomi fikrini intiharlara uygulayarak intihar oranı ile anomi arasında bir ilişki olup olmadığına dair araştırmalar yapmıştır. Anomik zamanlarda insanların ortaya çıkan yeni durumlara uyum sağlamaları iyice güçleştiğinden dolayı intihar oranlarının bu dönemlerde en yüksek seviyeye çıktığını düşünmektedir. İşte tam bu noktada Durkheim fakir insanların imkânları kısıtlı olacağından dolayı da doyumsuzluk hastalığına tutulmalarının daha düşük bir ihtimal haline geleceğine inandığı için fakirliği bu tür bir varlık içinde doyumsuza tercih ederek insanların ne kadar az şeye sahip olurlarsa o kadar az şey talep edeceklerine öne sürmüştür. Bu mantık içinde fakirlik insanları intihara karşı koruyan en etkin güvencelerden birisi haline geldiğini belirtmektedir (Dolu, 2011, s.304).

Tolan anomiyi, “Normların geçerliliğini ve yaptırım gücünü yitirmesi, hızlı toplumsal değişme dönemlerinde değer ve normlar hiyerarşisinin bozulması ve değersel bir kargaşanın topluma egemen olması gibi durumlarda anomi, yani normsuzluk hali doğacaktır. Kuralları geçerliliğini yitirmiş ve herkes tarafından benimsenecek yeni kurallar yaratamamış bir toplumda, bireyleri toplumsal bütüne bağlayan bağların kopması hali” olarak tanımlamaktadır (Tolan, 1985, s.260).

Zamanımız insanı, sanayileşme dönemi ile başlayan ve her yöne hızla sirayet eden değişimlerin toplum üzerinde oluşturduğu etkiler psikolojik yönden oluşturduğu sıkıntılar, insanların ruhi yapılarında derin ve zor giderilecek rahatsızlıklara yol açmıştır. Sanayileşme dönemiyle beraber ortaya çıkan teknolojik gelişmeler, içtimaî teşekküllerde, kültürel oluşum ve örgütlenme şekillerine bağlı olarak değerlerinde köklü değişimlere yol açmıştır. Bu değişimlere benzer olarak insanın tabiat, beriki bireyler ve toplumla münasebetlerinde gözlenen sarsıntı ve düş kırıklığı durumu gittikçe ehemmiyet kazanmıştır. Maddi durumun iyi olması bire bir yeterli olamayacağı görüşü yaygın görüş olmuştur. Günümüzdeki sorunlar, siyasal düzenleri, gelişmişlik düzeyleri ve aralarındaki kültürel ayrılıklar ne derece olursa olsun, değişik manzaralar altında, bütün toplumlarda mevcudiyetini duyurmaktadır (Tolan, 1985, s.295).

Yabancılaşmayı, Marx; insanın çevresine, doğaya, diğer insanlara ve hatta bizzat kendi öz varlığına yabancı kalması şeklinde tanımlamaktadır. Rousseau da benzer şekilde, yabancılaşmayı, insanın tabii çevresinden kopması olarak ifade etmektedir. Hegel’e göre yabancılaşma; yabancılaşma marazi değil, doğal bir olgudur. Doğa, insan ve

34

toplum var oldukça, yabancılaşma da var olacaktır. Yabancılaşma, insanın fiziki anlamda varoluşu ile ruhi anlamdaki varlığı arasındaki mesafedir (Tolan, 1985, s.300). Parsons, anominin analitik özelliklerini belirtirken bireyin toplumsal yapıya uyum sağlayamamasını vurgulamıştır. Gerçekten de anomi, bireyin kurumsal modeller ile bütünleşememesi olarak anlaşılabilir. Böylece hem bireyin kişilik yapısındaki denge ve sürekliliği bozulmuş oluyor, hem de toplumsal sistemin düzenli çalışmasını tehlikeye düşürüyor. Bu uyum güçlülüğünün yine psikolojik düzeyde beliren, fakat genel olmaları nedeniyle dikkate alınabilecek başlıca dört göstergesi bulunmaktadır. Bunlar, 1-Hedeflerin belirlenmemiş olması, 2-Davranış ölçütlerinin belirsiz ve kararsız niteliği, 3-Çatışma beklentilerinin varlığı, 4-Açık bir biçimde ortaya konmuş somut simgelerin kullanılmaması (Tolan, 1985, s.63-64).

Merton’un Anomi kavramını yeniden ele alması, aynen Durkheim gibi anomi kavramını kullanarak antisosyal davranışları anomi ile açıklamaya çalıştı. Robert K. Merton “Sosyal Yapı ve Anomi” adlı makalesinde, suçu açıklamak için anomi kavramını kullanmıştır. Cullen ve Anew’e göre Merton bu eseriyle iki soruya cevap vermeye çalışmıştır (Dolu, 2011, s.304).

a) Neden bazı kültürler/milletler diğerlerine kıyasla daha yüksek suç oranlarına sahiptir?

b) Neden aynı kültürdeki/toplumdaki bazı gruplar diğerlerine kıyasla daha yüksek suç oranlarına sahiptir?

Merton için anominin (kuralsızlığın) başlıca göstergesi, bireyin amaçlara ulaşmadaki yeteneksizliğidir. Bu yeteneksizlik durumunda birey ya hedeflerinden vazgeçecek, ya da normları bir kenara itip sapma davranış içine girecektir. Anominin sonucu olan sapıcı eylem, toplumun meşru araçlarla ulaşılabilecek başarı amaçlarına götürecek kültür araçlarıyla sözü geçen amaçlar arasındaki çatışmadan doğar. Sosyal baskılar sebebiyle normlar ve değerler arasında ihtilaflar meydana gelir. Merton bu durumu, bireyin istek ve özlemlerini tatmin etmesini önleyen bir durum ve bu durumun yarattığı psikolojik bir eksiklik olarak ifade etmektedir (Sezal, 2002, s.663).

Toplum bireye sosyalleşme yoluyla istek ve hedeflerden oluşan kültürel hedefler aşılar. Birey bu hedeflere meşru yollardan ulaşmak için birtakım normlara uymak durumundadır. Herkesin başarı, para, meslek gibi belirli amaçlara ulaşmak ve bunlar için mücadele etmek gereğine inandırıldığı, böylece sosyalleştirildiği bir toplumda

35

amaçlara ulaşmak için bir takım meşru normlar vardır. Ancak herkesin bu amaçlara meşru yollarla ulaşabilmesini sağlayacak araçlar sınırlanmıştır (Tolan, 1985, s.70).