• Sonuç bulunamadı

KELĠMENĠN LÜGAT MANASINI ĠZAH EDENLER

Bu Ģekilde de bazı örnekler eserde mevcuttur. Bir kaç tanesini aktarıyoruz:

Örnek 1:

“َُْٕٝىَطُْْٜٓ َُْْْْٛٝ َُْٖٓ ْلْجَُُُْْْٜ َيِثُٰٰٓ ُُ۬ٝجْ ٍُِْْظِذَُْْْٜٗحَٔ٣۪جْجُِٰٞٓٓرَِْ٣ََُْْْْٝجَُٰٞ٘ٓجْ َٖ٣ ًََُّ۪ج - Ġman edip de imanlarına

zulmü (Ģirki) bulaĢtırmayanlar var ya; iĢte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuĢ olanlar da onlardır.” (En‟âm; 82) âyetinde geçen “ْ ٍُِْْظِذ - zulüm” kavramını

direkt bir hadisle Ģu Ģekilde açıklıyor: Bu âyet inince sahabe korktu ve peygambere gelerek; “Ya Resulullah ameline zulüm karıĢtırmayan kim vardır ki?” dediler. Efendimiz “Siz yanlıĢ anlıyorsunuz burada bahsedilen “zulüm” Ģirktir. Tıpkı Allah‟ın Lokman Suresi‟nde „ْ ْ٤ ۪ظَػْ ُِْْظَُْ َىٍِّْشُجْ َِّٕجْ َِّۜ ّٰللّحِذْ ْىٍِْشُضْ َلْْ َّ٢َُ٘ذْحَ٣ُُْٚظِؼَ٣ْ ََُْْٞٛٝ ِْ۪ٚ٘ذ ِلْْ ُٖ ْٰٔوُُْ ٍَحَهْْيِجَٝ - Hani

Lokmân oğluna öğüt vererek Ģöyle demiĢti: “Yavrum! Allah‟a ortak koĢma! Çünkü

117

Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, IV, 57.

118 Mansur Ali Nasıf el-Huseynî, Tâc, V, 145; Tirmizî, Deavât, 100/3546; Ahmed, I, 201. 119 Süyûtî, Camiu‟s-Sağir, IV, 44.

120 “ ح ض َلَ

َطْ َّ٠ََِػْ ٍَُُْْٛػًْأِْسَٓحَ٤ِوُجْ ََّْٞ٣ْ٠ِذِِْحَُّ٘جْ٠َُْٝأْ َِّٕئ - Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavat okuyandır.” “ُْ ّاللّْ٠ََِّطْ زَىِقجََّْْٝ٠ََِػْ٠ََِّطْ َْٖٓ ج ٍْشَػْحَِٜذِْْٚ٤ََِػ - “Kim bana (bir kere) salat okursa Allah da ona on salat okur.” “ْ٢َُِ٘ٗٞـَِِّرُ٣ْْ َٖ٤ِقحَّ٤َْْ سٌَِت َلََِْٓ َّ ِللّْ َِّٕئ ٢ِطَُّٓأْ ِْْٖٓ َّ َلَََُّٓج - Yeryüzünde Allah‟ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selamını bana ulaĢtırırlar.”

ortak koĢmak elbette büyük bir zulümdür.‟ (Lokmân; 13) buyurulduğu gibi” Ģeklinde

açıkladı.121

Örnek 2:

“َُْٕٞؼَْٔؿَ٣ْ حَِّْٔٓ ٍْ٤َنْ َُْٞٛ َّۜجُٞقٍَْلَ٤َِْكْ َيُِ ًِٰرَكْ ِ۪ٚطَْٔقٍَِذَْٝ ِ ّٰاللّْ َِْؼَلِذْ َُْه - Söyle onlara,

(sevineceklerse) Allah‟ın lutfu ve rahmetiyle, evet bununla sevinsinler; çünkü bu, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha değerlidir.” (Yûnus; 58) âyetinde geçen

“ِّْٰاللّْ َِْؼَك” ve “ْ ِ۪ٚطَْٔقٌَ “ lafızlarını müellifimiz yine direkt bir hadisle Ģu Ģekilde açıklıyor: Ubey b. Ka‟b diyor ki Resulullah bu âyeti okuduktan sonra dedi ki “ „َِْْؼَك ِّْٰاللّ‟ den maksat Kur‟andır, „ ِْطَْٔقٌَْ ۪ٚ ‟den maksat ise Ġslam‟dır.”122

Örnek 3:

“َْٖ٤۪طِٗحَهِْ ِّٰللّْجُُٞٓٞهَْٝ٠ٰطُُْْْٞجْ ِزَِّٰٞظُجَْٝ ِشجَََِّٞظُجْ٠ََِػْجُٞظِكحَق - Namazlara ve orta namaza

devam edin. Allah‟a gönülden boyun eğerek namaza durun.” (Bakara; 238) âyetinde

geçen “٠ٰطُُْْْٞجْ ِزَِّٰٞظُجَٝ – orta namaz” lafzının ikindi namazı olduğunu savunan müellifimiz bunu hendek SavaĢı günü ikindi namazını savaĢ dolayısıyla kaçıran peygamberimizin bundan dolayı Mekkelilere beddua ettiği hadiste ikindi lafzını aynı anlamda kullandığını delil göstererek Ģöyle açıklıyor: Resulullah Hendek SavaĢı günü savaĢ hengamesinden dolayı fırsat bulup da ikindi namazını kılamadı ve KureyĢlilere Ģu Ģekilde beddua etti; “ ِْز َلََّظُجْ َِٖػْحََُِٗٞـَشْحًََْٔج ٌحَْٗ ٌَُُْْٛٞرُهْ َْٝ َُْْٜضُٞ٤ُذْ ِْْْٜ٤ََِػُْ َّاللَّْ َلََْٓ َُّّْْٔشُجْ ِصَذحَؿْ ٠َّطَقْ ٠ِطُُْْْٞج – Bizi güneĢ batıncaya kadar oyalayarak ikindi namazını

kılmamıza engel oldukları için Allah onların evlerini ve kabirlerini ateĢle doldursun.”123 Nitekim bunun ardından Peygamberimiz (sav) akĢam namazını kıldıktan sonra ikindi namazını kaza etmiĢtir.124

121

Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, I, 680-681.

122 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, II, 351. 123 Buhârî, Câmiu‟s-Sahîh, 7, 325. 124 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, I, 228-229.

II. KUR‟AN‟I SAHABE SÖZÜYLE TEFSĠRĠ

Kur‟ân ve tefsîri açısından sahabe, Hz. Peygamber‟den sonra en önemli tabakadır. GörüĢ ve kararlarının dikkate alınması son derece lüzumludur. Çünkü onlar vahye, vahyin iniĢ yerlerine, vahyi önceleyen tarihi olay ve Ģartlara Ģahitlik etmiĢ olan mümtaz insanlardır. Ġslâm‟ın bütün aĢamalarına sadece Ģahit olmakla da kalmamıĢ, deyim yerindeyse müdahil de olmuĢlardır. Ayrıca kendi düĢünceleriyle ulaĢamayacakları bilgileri Hz. Peygamber‟den duymuĢ olmaları da her an mümkün olan bir durumdur.125

Aslında Hz. Peygamber‟in vefatının ardından Kur‟ân‟ı tefsîr etme göreviyle karĢı karĢıya kalan sahâbileri, bu husustaki yaklaĢımları itibariyle iki gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan bir grup, özellikle müteĢâbih nassları tefsir etme konusunda oldukça çekingen davranarak re‟y ile tefsîre karĢı çıkıyordu. Bu anlayıĢta Allah Resûlü‟nün: “Kim bilgisizce Kur‟ân hakkında bir Ģey söylerse cehennemdeki yerine

hazırlansın”126

, “Kim sırf kendi içtihadıyla Kur‟ân hakkında bir Ģey söylerse isabet

etse bile hata etmiĢtir”127

Ģeklindeki tehdit dolu sözlerinin etkili olduğu söylenebilir. Buna mukabil bir kısım sahâbî de naklin bulunmadığı yerde kendi içtihâdlarıyla Kur‟ân‟ı tefsîr etme cihetine gidiyordu. Bu durumdaki sahâbîler, herhangi bir âyeti tefsîr ederken öncelikle Kur‟ân‟a, sonra da Resûlullah‟ın sünnetine baĢvuruyorlar; Ģâyet aradıklarını bu iki kaynakta bulamazlarsa, o takdirde kendi içtihadlarıyla tefsîr ediyorlardı. Ġçtihadî tefsîrlerinde de genel olarak ya dil ya da din konusuna önem veriyorlardı. Çünkü Kur‟ân, kendi ana dilleriyle nâzil olduğu için onun lafız ve terkiplerini ve bu terkiplerin inceliklerini iyi biliyorlardı.128

Sahâbe vahyin iniĢine bizatihi Ģahit olmuĢ bir nesildir. “Dolayısıyla onlar, vahyin tabii bağlamına ve mahiyetine vakıftılar. Çünkü Kur‟ân hem kendi dilleriyle hem de kendilerinin içinde yer aldığı bir „Ģimdiki zaman‟ içinde nazil olmuĢtu. Bu nedenle onlar dili ve bağlamı öğrenmek gibi bir sorun yaĢamadıkları gibi, Kur‟ân‟ı

125

Ünver, “Temel Tefsir Yöntemleri”, 113.

126 Tirmizî, “Tefsir”, 1.

127 Ebû Dâvud, Muvatta, “Ġlim”, 5.

anlamak noktasında da sonraki nesillerin karĢılaĢtıkları türden bir anlama problemiyle karĢılaĢmadılar”.129

Ayrıca üstün bir idrak gücüne ve üstün bir imana sahip olmaları, Arap dilinin üslup ve inceliklerini, örf ve adetlerini iyi bilmeleri, eski kültür ve felsefi cereyanların etkisinden uzak yaĢantılarından dolayı zihinlerinin berrak oluĢu, Peygamber‟in (s.a.v.) vahiy ve onunla ilgili izahlarına ve sebebi nüzûllere birinci elden vukufiyetleri gibi hususlar, Kur‟ân‟ı tefsir etme konusunda onlara özel bir statü ve paye kazandırmıĢtır. Bu nedenledir ki, Sahâbenin bu konudaki Ģifahi rivâyetleri “tefsir tarihi açısından -Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟a dair beyanlarından sonra- ikinci sırayı almaktadır”.130

Sahabe tefsirinin bağlayıcılığı meselesine gelince; “Sahâbeden nakledilen hükmen merfu haberlerin bağlayıcılığı konusunda ilim adamları arasında fazla bir ihtilaf yoktur. Bundan dolayı Ġslâm âlimlerinin ekseriyeti, bu nitelikteki sahabe sözlerini hüccet olarak kabul etmektedir”.131

“Ancak içtihat edilmesi ve fikir yürütülmesi mümkün olan ve aynı zamanda Resulullah‟a herhangi bir yolla isnad edilmeyen durumlarda ise, Ebû Hanîfe‟nin de içinde bulunduğu çoğunluğun kanaatine göre sahabe tefsiri, tercih sebebi olmakla birlikte bağlayıcı değildir”.132

Müellifimiz Mehdi Licevî de sahabe tefsirine büyük önem atfetmektedir ki baĢta Abdullah b. Abbas olmak üzere bazı sahabelerin görüĢüne yer vermektedir. ġimdi ilgili örnekleri aktaralım:

A) ABDULLAH B. ABBAS