• Sonuç bulunamadı

“ْ َّۜ ٍْ٤َنُْفِْ ُّظُجََّْْٝۜ حكُِْطْحََُْٜٔ٘٤َذْحَكِِْظُ٣ْ َْٕجْحَِْٰٜٓٔ٤ََِػَْـحَُ٘ؾْ َلََكْ حػجٍَْػِجْ َْٝجْ جَُٞشُْٗحَِِْٜؼَذْ ِْْٖٓ ْصَكحَنْ زَجٍَْٓجِِْٕجَٝ َّْٰاللّْ َِّٕحَكْجُٞوَّطَضَْٝجُِْٞ٘ٓكُضْ ِْٕجَْٝ ََّّۜفُّشُجْ ُُّلَْٗ ْلْجِْشٍَِؼ ْقُجَٝ

ْ جٍ٤۪رَنْ ََُِْٕٞٔؼَضْحَِٔذْ َٕحًَْ - Eğer bir kadın kocasının,

kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endiĢe ederse, uzlaĢarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. UzlaĢmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elveriĢli) kılınmıĢtır. Eğer iyilik eder ve Allah‟a karĢı gelmekten sakınırsanız, Ģüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisâ; 128) âyetini müellifimiz Hz. AiĢe (ö. 58/678) annemizin

görüĢlerine de yer vererek Ģu Ģekilde açıklıyor: Hz. AiĢe annemiz diyor ki bu âyetin anlamı Ģudur; “Ġki eĢi olan bir adamın eĢlerinden biri yaĢlı ve güzel değil diye kocası sevmiyor veya boĢamak istiyor. Ama bu kadın; „yeter ki beni bırakma ben bazı haklarımdan ferağat ediyorum.‟ diyor.” ĠĢte Allah da böyle durumlarda olanların uzlaĢması ayrılmalarından daha iyidir buyuruyor.149

Örnek 2:

“ٟ ٍْٰرٌُـُْجِِّْٚذٌَِْشحَ٣ٰجْ ِْْٰٖٟٓجٌَْْىَوَُ - Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir

kısmını gördü.” (Necm; 18) âyetini açıklarken müellifimiz Allah‟ı görmek baĢlığı

altında birçok sahabenin görüĢünü Ģu Ģekilde aktarmaktadır: Acaba Hz. Muhammed (sav) Allah‟ı gördü mü? Yoksa görmedi mi? Sahabeden Mesruk (ö. 21/642 yılı civarı) ; “Ben bunu annemiz Hz. AiĢe‟ye sorduğumda, “Hayır Resulullah Allah‟ı

147ُْ ّٰاللَّْْٝ ٌَََََُُُّّْْْٰۜٚٞٝاللّْجُٞؼ٤ ۪ؽَجََْٝزٞ ًَُُّٰجْجُٞضٰجََْٝزَِّٰٞظُجْجُٞٔ٤ْ۪هَحَكْ ٌُْْْ٤ََِػُْ ّٰاللّْ َخحَضَْٝجَُِٞؼْلَضَُْْْْْيِحَكْ ٍَّۜشحَهَىَطٌُْْْ٣ ْٰٞؿَْٗ ْ١َىَ٣ْ َْٖ٤َذْجُِّٞٓىَوُضْ َْٕجُْْْطْوَلْشَجَء

ََُُِْْٕ۬ٞٔؼَضْحَِٔذْ ٍ٤۪رَن “BaĢbaĢa konuĢmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da, sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekatı verin, Allah‟a ve Resülüne itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Mücâdele; 13)

148 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, V, 119. 149 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, I, 494.

görmedi, iki defa Cebrail‟i (as) asli haliyle gördü.” dedi. Ben bu iki (Necm 13 ve Tekvir 13.) âyetin anlamını sorduğumda ise Hz. AiĢe; Resulullah‟ın bizzat kendisi; bu iki âyet de Cebrail‟i (as)‟ görmekten bahsediyor buyurdu.” dedi. Nitekim Ġbn Mes„ûd rivâyeti, Ebu Hureyre (ö. 58/678) ve baĢka birkaç sahabe de böyle diyor.150

Örnek 3:

“ْ ُِۚءحَٰٓشَ٣ْحَُْٓنُِْهَ٣َّْۜ سَرْ٤َْشَْٝ حلْؼَػٍْزَُّٞهِْىْؼَذْ َََِْْٖٓؼَؾَُّْْغْ زَُّٞهٍْقْؼَػِْىْؼَذْ َََِْْٖٓؼَؾَُّْْغٍْقْؼَػْ ٌَُِْْْْٖٓوََِنْ١ ًَُّ۪جُْ ّٰ َاللّ ُْْجُْْ٤َِ۪ؼُْجََُْٞٛٝ

ٍُْ٣ ۪ىَو - Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç

veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaĢlılık verendir. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” (Rûm; 54) âyetini açıklarken

müellifimiz gramere iliĢkin bazı tespitlerde bulunuyor ve Ġbn Ömer‟den (ö. 73/692) bir alıntıyla tespitlerini Ģu Ģekilde destekliyor: Ġkinci seferde “ح لْؼِػ” lafzı nekre gelmiĢtir ki yaĢlılık çağındaki yaĢlılığın baĢtaki zayıflıktan farklı olduğunu gösteriyor. Zira nekre lafzın tekrar edilmesi Marife Ayni Evvel (ٍََّْْٝجْ ٢ِْ٘٤َػْ َفٍِْؼَٓ)‟dir. Ancak buradaki tekrar nekre ise Marife Ğayri Evvel (ٍََّْْٝجٍِْْ٤َؿْ َفٍِْؼَٓ)‟dir. Nitekim Ġbn Ömer “ْْ﴾ٙ﴿ْ َّۜ جٍُْٓ٣ٍُِْْٓؼُْجَْغَْٓ َِّٕجْ﴾٘﴿ْ جٍُْٓ٣ٍُِْْٓؼُْجَْغَْٓ َِّٕحَك” âyetleri için demiĢtir ki “ْ ٍُْٓػْ َدِِْـَ٣ْ َُْٖ ِْْٖ٣ٍَُْٓ٣ - Tek sıkıntı iki kolaylığı elde etmez (getirmez)”151

Örnek 4:

“َْٖ٤۪هِوحَطُْْْْطًُْْ٘ ِْٕجِْء َٰٓلْ ُُ۬إِْٰٰٓٛءحََْْٰٓٔحِذْ٢۪ٗ ُ۪۫إِرَْٗجٍَْحَوَكِْسٌَِثَُِْٰٰٓٔجْ٠ََِػَُْْْٜػٍََػَُّْْغْحًَََُِّْٜءحََْْٰٓٔ ْلْجََّْوٰجَََِّْْػَٝ - Allah

Âdem‟e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.”

(Bakara; 31) âyetini açıklarken müellif bazı sahabelerden alıntılar yaparak konuya Ģu Ģekilde geniĢlik kazandırıyor: Ġbn Ömer ve Ġbn Abbas diyorlar ki; “Allah Âdem‟den 2000 yıl önce cinleri yaratmıĢtır. Ancak onlar bozgunculuk yaparak birbirlerinin kanını döktüler. Allah‟ın emriyle melekler onları denizlerin ortasındaki bir ülkeye (adaya) sürmüĢ ve onları oraya hapsetmiĢtir.152

150 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, V, 12. 151 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, III, 783-784. 152 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, I, 57.

III. KUR‟AN‟I TABĠÛN SÖZÜYLE TEFSĠRĠ

Sahâbeden sonra tefsir sahasında en önemli rolü Tâbiîn nesli üstlenmiĢtir. Ġslâm âlimlerinin, Tâbiîn tefsirinin kaynak değeri taĢıyıp taĢımadığı hususundaki görüĢlerini ise kısaca Ģu Ģekilde özetlemek mümkündür: “Ġçtihadın mümkün olduğu konularda, tabiilerin de diğer müfessirler gibi hata ve isabet etme ihtimalleri vardır. Ancak herhangi bir konuda tabiilerin ittifakı söz konusu ise, orada hata ihtimali yok denecek kadar azdır. ĠĢte bu tür bir ittifak sonucu ortaya çıkan görüĢ ve düĢünceler büyük ölçüde hatadan uzak olduğu için tefsirde tereddütsüz bir Ģekilde kullanılabilirler.”153

AnlaĢılıyor ki tabiin tefsiri bağlayıcı bir nitelikte değilse bile çok önemli bir kaynak konumundadır.

Örnek 1:

“ْ ٍَُُٕٝطَْٓ٣ْ حََْٓٝ ََِِْوُْجَْٝ ٰٕٓ - Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır

yazdıklarına ki,” (Kalem; 1) âyetini açıklarken müellifimiz Mücahid‟in (ö. 103/721)

görüĢleriyle âyeti Ģu Ģekilde açıklıyor: Mücahid diyor ki “ََِْْْه” ifadesinden maksat Kur‟an‟ın yazıldığı kalem; “ٍَُُْٕٝطَْٓ٣ْ حَٓٝ” ifadesinden maksat ise Kur‟an‟dır. Yani Allah kalem ve Kur‟an-ı Kerim kitabına yemin ediyor.154

Örnek 2:

“ِْشجٍَْ٤َهُْحِذْ نِذحَْْ َُِْْْْٜ٘ٓٝ ِۚ ىِظَطْوُْٓ َُِْْْْٜ٘ٓٝ ِِْ۪ۚٚٓلَُِْ٘ ُِْْحَظْ َُِْْْٜ٘ٔكْ ِۚحَِٗوحَرِػْ ِْْٖٓحَْ٘٤َلَطْطجْ َٖ٣ ًَُّ۪جْ َخحَطٌُِْجْحَْ٘غٌَ َْٝجْ َُّْغ ٍَُّْۜ٤۪رٌَُْجْ َُْؼَلُْجْ َُْٞٛ َيُِ ٰيْ َِّۜ ّٰاللّْ ِْٕيِحِذ - Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere

(Muhammed‟in ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah‟ın izniyle hayırlı iĢlerde öne geçenler vardır. ĠĢte bu büyük lütuftur.” (Fâtır; 32) âyetine istinaden Allah‟ın

Muhammed Ümmeti‟ni üçe ayırdığını savunan müellif bu tasniften sonra Hasan Basrî‟nin görüĢleriyle bu üç grubu Ģu Ģekilde izah ediyor: Allah bu âyette Muhammed Ümmetini üçe ayırmıĢtır.

Müfessirlerin çoğu bu üçü de O‟nun ümmetidir, demiĢtir. 1) “ِِْْٚٓلَُِْ٘ ُِْحَظ”: Ümmetinin günahkarlarıdır.

153 Demirci, “Tefsirin DoğuĢu ve Tedvîni”, s. 96. 154 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, V, 241.

2) “َْٕجٍَْ٤َهُْحِذْ نِذحَْ”: Ümmetinin takva sahipleri ve iyileridir. 3) “ْ ى ِظَطْوُٓ”: Bu da ikisinin arasında yer alanlardır.

Hasan Basrî diyor ki; birinci kısım günahı daha çok olanlar, ikinci kısım günah ve sevabı eĢit olanlar, üçüncü kısım ise sevabı daha çok olanlardır.

Bu üç kısım da eninde sonunda cennetliktir.155

Örnek 3:

Müellif Maide Suresi 5. âyetinde156

geçen “ِْشحََ٘ظ ْكَُُْٔج” lafzını açıklarken Tâbiîn âlimlerinin görüĢlerine Ģu Ģekilde yer veriyor: “ِْشحََ٘ظ ْكَُُْٔج” lafzı için Ġbn Abbas diyor ki; “Yahûdi ve Hıristiyan kadınlar eğer darul harp olmayan bir Ġslam diyarındaysa Müslümanlarla evlenmesi caizdir. Ancak Saîd b. Müseyyib (ö. 94/713) ve Hasan Basrî ise hükmün umumi ve her zaman geçerli olduğunu söylüyorlar.157

Örnek 4:

“ْ َُٕٞوَّطَضْ ٌََُِّْْؼَُْ ٌُِِْْْرَهْ ِْْْٖٓ َٖ٣ ًَُّ۪جَْٝ ٌَُْْوََِنْ١ ًَُّ۪جْ ٌَُُّْذٌَْجُٝىُرْػجْ ُِحَُّ٘جْحَُّٜ٣َجْحَٰٓ٣ - Ey insanlar! Sizi ve

sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah‟a karĢı gelmekten sakınasınız.” (Bakara; 19) âyetinde ise Ģu Ģekilde Tâbiîn âlimlerinin görüĢlerini

zikrediyor:

Kadı Beyzâvî diyor ki, Alkame (ö. 62/682) ve Hasan demiĢtir ki;158

“ْحَُّٜ٣َجْحَٰٓ٣ ُِْحَُّ٘ج” Ģeklinde baĢlayan âyetler Mekke‟de inmiĢtir. “ْ جَُٰٞ٘ٓجْ َٖ٣ ًَُّ۪جْ حَُّٜ٣َجْ حَٰٓ٣“ Ģeklinde baĢlayan âyetler ise Medine‟de inmiĢtir. Yani Alkame ve Hasan diyor ki, bu âyet Mekke‟de inmiĢtir. Dolayısıyla bu hitap da Mekkeli müĢrikleredir. Ama aslolan Ģudur ki Bakara Suresi son iki âyeti hariç Medine‟de inmiĢtir.159

155 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, IV, 129-130.

156ْ َٖ٣ ًَُّ۪جْ َِْٖٓ ُشحََ٘ظْكُُْٔجَِْٝشحَِْْ٘ٓإُُْٔجْ َِْٖٓ ُشحََ٘ظْكُُْٔجَْْٝ َُُُْْْٜۘ َِقْ ٌُُْْٓحَؼَؽَْٝ ٌَُُْْْْۖ َِقْ َخحَطٌُِْجْجُٞض ُ۪۫ٝجْ َٖ٣ ًَُّ۪جُّْحَؼَؽَْٝ َُّۜشحَرِّ٤َّطُجٌَُُُْْْ ََِّقُجََّْْٞ٤َُْج

َْجْ١ ًِٰ۪ٓهَّطُْٓ َلَْْٝ َٖ٤ ۪كِكحَُْٓٓ ٍَْ٤َؿْ َٖ٤ِ۪٘ظْكُْٓ ٌََُُّٖٛٞؾُجْ َُُُّٖٛٞٔطْ٤َضٰجْجَٰٓيِجْ ٌُِِْْْرَهْ ِْْٖٓ َخحَطٌُِْجْجُٞض ُ۪۫ٝج ْ٢ِكْ ََُْٞٛٝ ََُُُِۘٚٔػَْؾِرَقْ ْىَوَكْ ِٕحَٔ٣ ْ۪لْحِذْ ٍُْلٌَْ٣ْ ََْْٖٓٝ ٍَّٕۜجَىْن

ْ َِْٖٓ ِزٍَِنٰ ْلْج

َُْٖ۬٣ ٍِْ۪حَهُْج - Bu gün size temiz ve hoĢ Ģeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mü‟min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkar ederse bütün iĢlediği boĢa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır.” (Mâide; 5).

157 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, I, 534.

158 Herhalde Tâbiînden Hasan Basrî kastedilmektedir. 159 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, I, 44.

Örnek 5:

“ْ حكٍُْٝؼَْٓ لَْْٞهَُُْْْْٜجُُُْٞٞهًَُُْْْْٝٛٞٓجَْٝحَٜ٤۪كُُْْْٛٞهٌَُْجَْٝ حٓحَ٤ِهٌَُُُْْْْ ّٰاللَََّْؼَؾْ٢۪طَُّجٌَُُُْْجََْٞٓجَْءحَٰٜٓـَلُُّٓجْجُٞضْإُضْ َلَْٝ -

Allah‟ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.” (Nisâ; 5) âyetinde

de müellifimiz yine Tâbiîn müfessirlerinin görüĢlerine Ģu Ģekilde yer veriyor: Eğer bu iftirada bulunan gönülden tevbe edip bunu davranıĢlarına da yansıtırsa artık onları bağıĢlayın diyor. Tabi eğer bu mahkemeye ulaĢmamıĢsa. Eğer mahkemeye ulaĢmıĢsa artık ona ceza vacip olur. Zira Peygamberimiz (sav) “Eğer bana ulaĢtırılırsa artık

ona ceza vacip olur.” buyurmuĢtur. BaĢkaları (Kādî ġüreyh (ö. 80/699[?]), Saîd b.

Müseyyeb, Hasan Basrî v.b.) “َْٖ٣ًُِّجْ َّلِْئ” sırf son kısmı kapsamaktadır, diyor. Yani yalnız fasıklıktan kurtulmuĢ olur yoksa ceza da alır, Ģahitliği de kabul edilmez.160

IV. NÜZÛL SEBEBĠ

Müellif hemen hemen her surede nüzûl sebebine değiniyor. Bazen sure giriĢlerinde bilgi paylaĢırken de nüzûl sebebine değinse de çoğunlukla surenin akıĢı içinde ilgili âyet veya konu geldiği zaman değiniyor. Bazen de âyetin son kısmında nüzûl sebebini aktardığını görmekteyiz. Müellif nüzûl sebebini aktarırken neredeyse tamamını “Nüzûl Sebebi” baĢlığı altında okuyucuya sunuyor.

Müellif âyet ve konuyla iligili farklı nüzûl sebepleri olduğu zaman bunları peĢi sıra bir arada naklediyor. Çoğu zaman sadece bunları aktarmakla yetinen yazarımız çok nadir olarak bu rivâyetler hakkında bir yorum veya tercihte bulunmaktadır. Bunu da diğer âlimlerin görüĢünün ıĢığında yapmaktadır.

Eğer sebebi nüzûller genel değil de sadece sure veya âyet içindeki bir konu veya bölümle ilgili ise müellif bunu da açıkça belirtmektedir.

160 Licevî, Beyanu‟l-Kur‟an, III, 381.