• Sonuç bulunamadı

4. Đslâm Hukuk Usûlünde Emir ve Nehiy

1.2. Nehiy Hakkında Genel Bilgiler

2.1.3. Kelâm-ı Lafzî ve Kelâm-ı Nefsî

Đslâm felsefesinde ve kelâm ilminde üzerinde en çok durulan ve tartışılan kavramlardan birisi kelâm kavramıdır. Bu kavrama yüklenen mana, Đslam hukuk 249 Âmıdî, Đhkâm, III, 83. 250 Đbn Mâce, Talak, 16. 251 Âmıdî, Đhkâm, III, 82. 252 Hasebullâh, Usûl, s. 321. 253 Mâide, 5 / 38. 254 Âmıdî, Đhkâm, III, 84.

usûlünde de birtakım teorik tartışmaların yaşanmasına sebep olmuştur. Emir ve nehiy sîğalarının zıtlarına delâleti meselesinde de Ehl-i Sünnet ile Mutezile âlimleri arasında yaşanan tartışmaların odak noktasını, emir ve nehyin kelâmın çeşitleri olması sebebiyle, bu kavram oluşturmaktadır.255 Çünkü emrin ve nehyin gerçek mahiyetine ilişkin tartışmaların kaynağında, kelâmın mahiyeti ve tanımına ilişkin ihtilaflar vardır. Âlimler tarafından “kelâm” kavramı üzerinde uzun felsefî tartışmalar yapılmıştır. Bir usûl-u fıkıh araştırması olan bu tezin ilgi alanına girmediği için, bu tartışmalara girmeden kısa bilgiler vermeye çalışacağız.

Ehl-i Sünnet’e göre kelâmın hakîkati, konuşanın nefsindeki bir manadır. Her akıl sahibi kendi nefsinde böyle bir mananın varlığını zorunlu olarak bulur. Bu mana özü itibariyle tektir. Allah, bu kadîm nefsî kelâm ile emreder, nehyeder ve haber verir. Tek olan bu kelâm, ilişkili olduğu şeylere bağlı olarak emir, nehiy, haber ve istihbar kısımlarına ayrılır. Nasıl ki malumatın çokluğu, Allah’ın ilmin tekliğine engel teşkil etmiyorsa, aynı şekilde, kelâmın müteallaklarının çokluğu da Allah’ın kelâmının tekliğine engel değildir. Emir, nehiy, haber ve istihbar kelâmın kısımları değil vasıflarıdır.256Buna göre, “bir şeyin yapılmasını talep etme” olan emrin hakikati, aynı zamanda “bir şeyin yapılmamasını talep etme” olan nehyin hakikatiyle aynıdır. Dolayısıyla her emir, aynı zamanda emredilen şeyin zıddını nehiydir. Orucun emredilmesi, yeme-içmenin nehyedilmesidir. Yeme-içmenin nehyedilmesi orucun emredilmesidir. Zıtlık emir ve nehiyde değil, emredilen ve nehyedilen şeylerdedir.

Ehl-i Sünnet’e göre “kelâm” kelimesinin, nefiste bulunan mana için kullanımı hakikat, nefiste bulunan bu manaya delâlet eden sözler için kullanımı ise mecazdır.257 Söz yazı, işaret ve sembol gibi, nefiste bulunan manaya delâlet eden bir alamet, bir emaredir. Buna göre ezberleme fiili ile ezberlenen, okuma fiili ile okunan, yazma fiili yazılan birbirinden farklı şeylerdir. Ezberleme, okuma, yazma ve bunlara bağlı olarak sesler, harfler ve yazı kulun fiili olup hadîstir. Ezberlenen, okunan ve yazılan şey ise Allah’ın kelâmı olup kadîmdir.258

255 Semerkandî, Mîzân, I, 212.

256 Şehristânî, Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdülkerim (v.548/1153), Nihâyetü’l-Đkdâm fî Đlmi’l-Kelâm,

y.y. t.y. s. 291.

257

Taftazânî, Şerhu’l-‘Akâidi’n-Nesefiyye, Thk. Ahmed Hicâzî, Mektebetü’l-Külliyâti’l-Ezheriyye, Kahire 1408/ 1988, s. 42.

Mutezile’ye göre ise “kelâm” kelimesi, ister beşer kelâmı isterse Allah kelâmı için kullanılsın, lafzi anlamdadır. Yani kelâm, ses ve harflerden ibarettir. Allah’ın kelâmı, müşahede âlemindeki akledilebilir kelâm cinsinden olup, belli bir tertibe göre dizilmiş harfler ve kesik seslerden oluşur. Bu nitelikteki kelâm idrak açısından zorunlu olarak bilinir. Çünkü idrak edilebilir şeyler arasında, en açık olanlardan biridir. Bu yüzden kelâmullah, Allah’ın, işitilebilecek ve anlaşılabilecek bir şekilde cisimlerde yarattığı bir arazdır. Kadîm bir hareketin olmasının mümkün olmadığı gibi Allah’ın beşer kelâmından farklı, zatıyla kâim bir kelâmının olması da mümkün değildir. Kur’an mahlûk ve muhdestir. Önceden yok iken sonradan var olan, Allah’tan gayrı bir şey olup Allah’ın kullarının maslahatları gereği ihdas ettiği bir sözdür. Allah bunun benzerlerini yaratmaya kadirdir. O, bu Kur’an ile haber veren, söyleyen, emreden ve nehyeden olarak vasıflandırılır.259

Kelâmın nefsânî olduğu anlayışına sahip olan Ehl-i Sünnet âlimlerine göre dilde emir ve nehiy için konulmuş hususi bir sîğa yoktur. Emir “افعل” kalıbındaki söz değil, bu sözün delâlet ettiği konuşanın nefsinde bulunan manadır. Sîğa, nefiste bulunan emir manasına delâlet eder, emrin bizatihi kendisi değildir. Kelâmın lafzî olduğu anlayışına sahip olan Mutezile’ye göre ise emir bu sîğanın ta kendisidir. Nehiy ise " لا تفعل" kalıbındaki lafızdır.

Emir sîğasının zıddında nehye; nehiy sîğasının zıddında emre delâlet etmesi meselesinde, Mutezîle ile Ehl-i Sünnet arasındaki temel kırılma noktasını bu mezheplerin sahip olduğu farklı kelâm anlayışları oluşturmaktadır. Ehl-i Sünnete göre, bir şeyi emretmek, o şeyin zıddını nehyetmek; bir şeyi nehyetmek de o şeyin zıddını emretmektir. Çünkü Allah’ın kelâmı birdir ve müteallik olduğu şeylere göre emir ve nehiy ismini alır. Mu’tezîleye göre ise Allah’ın kelâmı lafzidir. Emrin ve nehyin kendilerine has sîğaları vardır. O halde bir şeyi emretmek o şeyin zıddını nehyetmek olmadığı gibi, bir şeyi nehyetmek o şeyin zıddını emretmek de olmaz.260

Kelâm-ı nefsinin hakikatini kabul eden Ehl-i Sünnet âlimleri, emir ve nehyin zıtlarına delâleti meselesinde üç görüş ortaya koymuşlardır.261

259 Bkz. Abulcebbâr, Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, Thk. Abdülkerîm Osman, Mektebetü Vehbe, Kahire 1416/

1916, s. 529; Basrî, Mu’temed, s. 9-10.

260 Abdulazîz Buhârî, Keşfu’l-Esrâr, II, 478. 261

Bkz. Sübkî, Takiyuddîn Ebu’l-Hasen Ali b. Abdülkâfî b. Temâm el-Ensârî el-Hazrecî ( v. 756) el-

Đbhâc fî Şerhi’l-Minhâc (Eserin bir kısmını oğlu Tâcüddîn es-Sübkî tarafından yazılmıştır.) Thk.

Birinci görüşe göre kelâmın hakikati zihinde tasavvur olunan mana olduğu için bir şeyin emredilmesi, o şeyin zıddının nehyedilmesidir. Çünkü aynı talebin hem emir hem de nehiy sîğasıyla ifade edilebilmesi mümkündür. Örneğin, bir kişiye “sâkin durma!” demek ile “hareket et!” demek arasında bir fark yoktur. Çünkü her iki ifadenin sahip olduğu mana aynıdır. Bu görüş Ebû’l-Hasan el-Eş’ârî ve Bakıllânî’ye nisbet edilmektedir.

Đkinci görüşe göre, emir zıddı hakkında nehiy değildir. Ancak iltizâm yoluyla zıddı hakkına nehyi gerektirir. Bu görüş Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğuna nisbet edilmektedir.

Cüveynî, Gazâlî ve Đbn Hâcib’e göre, emir hiçbir şekilde nehye delâlet etmez. Kelâmın hakikatinin lafızlar olduğunu düşünen Mutezîlenin bu meseledeki görüşleri ise şöyledir. Birinci görüşe göre, emir sîğası, hiçbir şekilde zıddında nehye delâlet etmez. Đkinci görüşe göre emir sîğası, iltizâm yoluyla zıddında nehyi gerektirir. Üçüncü görüşe göre emr-i îcab zorunlu olarak zıddının terkini gerektirdiği için zıddı hakkında nehye de delâlet eder. Ancak emr-i nedb için aynı şeyler söylenemez. Çünkü mendûbun terkedilmesi yasaklanmış değildir, mubahtır. Hem Ehl-i Sünnetin hem de Mutezîle’nin görüşlerinin ayrıntıları daha sonraki kısımlarda aktarılacaktır.