• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: “BAĞIMLILIK İLİŞKİLERİNİ” AÇIKLAMA POTANSİYELİ

1.2. Kaynak Bağımlılığı Kuramı

1.2.1. Kaynak Bağımlılığı Kuramında “Bağımlılık” Olgusu

2003; Cox vd. 2002’den akt. Broman ve Karlsson, 2009: 2). Bağımlılık durumu örgütlerin eylemleri açısından birtakım sınırlılıklara neden olmaktadır. Örgütler, ihtiyaç duydukları kaynaklar üzerinde kontrolleri azaldıkça savunmasız (vulnerable) kalırlar ve zamanla söz konusu kaynaklar üzerinde takdir hakkı olan örgütlere bağımlı olurlar (Speakman ve Strauss, 1986’den akt. Gelderman ve Van Weele, 2004: 2; Pfeffer ve Salancik, 2003). Örgütler kendi kendilerine yetebilen aktörler değillerdir. İhtiyaç duydukları bütün kaynak ve şartları kendileri oluşturamazlar. Bu durum örgütleri kendileri dışındaki diğer örgütlerle bir takım ilişkilere girmeye zorlamaktadır. Örgütler bu ilişkiler temelinde ihtiyaç duydukları kaynakları sağlama ve şartları oluşturma yoluna gitmektedirler. Dolayısıyla örgütler kendi sürdürülebilirlikleri için kritik öneme sahip olan kaynaklara bu ilişkiler temelinde ulaşabilmektedir (Levine ve White, 1961: 586; Aldrich ve Pfeffer, 1976: 83; Pfeffer ve Salancik, 2003: 2). Örgütler arasındaki söz konusu bu ilişki ve etkileşimlerin birbirlerine olan bağımlılıklarından türediği varsayılmaktadır (Salancik, 1979: 375). Bu durum örgütleri, kendileri için kritik nitelikte olan ve kendilerinin sahip olmadığı kaynaklara kendisi dışındaki örgütler aracılığıyla ulaşma çabasına yöneltmektedir. Örgütlerin bu zorunlu eğilimleri, onlarla kendileri açısından kritik nitelikteki kaynakları sağlayan örgütler arasında bir bağımlılık ilişkisi meydana getirmektedir. Örgütler kendileri için kritik nitelikteki bu kaynakları temin ederken doğal olarak diğer örgütlerle bir bağımlılık ilişkisi içerisine girmektedir (Pfeffer ve Salancik, 2003: 43).

1.2.1. Kaynak Bağımlılığı Kuramında “Bağımlılık” Olgusu

Bağımlılık ilişkileri KBK’nin temel ilgi alanlarından birini oluşturmuş ve bunun doğal bir sonucu olarak da örgütler arasındaki bağımlılık ilişkisini konu edinen çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan ilki genel anlamda sosyal ilişkideki aktörler arasındaki bağımlılık ilişkilerini ele alan Emerson (1962) tarafından yapılmıştır. Emerson (1962), çalışmasında bağımlılık ilişkilerinin mantığını basit bir şekilde formülize etmektedir. Emerson (1962)’un çerçevesine göre birbiriyle bağımlılık ilişkisi içinde olan iki aktörden birinin gücü, diğer aktörün o aktöre olan bağımlılığına göre belirlenir. Diğer bir ifadeyle, iki aktör arasındaki güç-bağımlılık ilişkisinde güç ile bağımlılık arasında ters yönde bir ilişki vardır: A’nın B’ye bağımlılığı arttıkça, B’nin A üzerindeki gücü artar. Tarafların birbirlerine olan bağımlılığı; bir taraf için gerekli olan kaynak/kaynakların

18

kritikliği ve kritik nitelikteki kaynakların alternatif kaynak sağlayıcılarının bulunup bulunmamasına bağlıdır. Emerson (1962) bir aktörün (A) diğer bir aktöre (B) bağımlılığını “(a) A’nın B tarafından sağlanan kaynaklara olan ihtiyacı (güdüsel

yatırımı/motivational investment) ile doğru orantılı, (b) ve söz konusu kaynakların A-B ilişkisinin dışındaki başka aktörler (alternatif) tarafından sağlanabilmesi ile ters orantılı”

olarak tanımlamaktadır. A’nın B’ye bağımlılığı B’nin A üzerindeki gücünü ifade eder. Çünkü B, A’nın ihtiyaç duyduğu kaynakları kontrol eder. A o kaynaklar olmadan faaliyetlerine devam edemezse ve onları başka bir yerden temin edemezse B’ye bağımlı olur. Ancak aktörlerin birbirlerine olan bağımlılıkları onların belirli ilişkileri bağlamında gerçekleşmektedir. A’nın B’ye bağımlılığı A ile B arasındaki ilişkinin bir özelliğidir. Dolayısıyla A başka bir aktör (C) ile girmiş olduğu ilişkide o aktör üzerinde bir güce sahip olabilir (s. 32).

Emerson’un sosyal mübadele kuramını tanımlarken kullandığı “aktör” kavramı ile sadece bireyler değil, aynı zamanda bir topluluk, grup, örgüt veya kurum da kastedilmektedir (Cook, 1977: 63). Dolayısıyla mübadele ilişkilerinin analizinde örgütlerin ve alt birimlerinin de analiz birimi olarak kullanılması uygundur.

Blau (1964), Emerson’un fikirlerini yeniden ifade etmenin yanında genişletme çabasında bulunmuştur. Blau (1964), bir aktörün (A) ihtiyaç duyduğu kaynakları kontrol eden diğer bir aktörden (B) bağımsızlığını/özerkliğini arttırmak için dört koşul tanımlamıştır: (1) stratejik kaynaklar üzerinde kontrol (2) ihtiyaç duyulan kaynaklar için alternatif kaynak sağlayıcıların varlığı (3) bağımlı olunan/güçlü aktörün taleplerine karşılık vermeksizin ihtiyaç duyulan kaynakları elde edebilmek için yasa vb. gibi zorlayıcı güç kullanabilme yeteneği (4) güçlü aktörün sunduğu kaynaklara ihtiyaç duyulmaması (Blau, 1964: 118-125’den akt. Mindlin ve Aldrich, 1975: 383). Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Blau (1964)’nun bağımlılığı tanımlamak için kullandığı kriterler Emerson (1962)’un çerçevesi ile tutarlılık arz etmektedir. En nihayetinde yine kaynağın örgüt için önemi ve o kaynağı sağlayabileceği alternatifler üzerinde durulmaktadır.

Thompson (1967) de Emerson’un tanımlamasına benzer bir şekilde, bir örgütün görev çevresindeki aktörlere bağımlılığını “(a) örgütün o aktörün sağlayabileceği kaynağa6

6 Burada aktörün örgüt için sağlayabileceği bütün unsurlar “kaynak” olarak ifade edilmiştir. “Kaynak”, örgüte değer katan herhangi bir “şey”i kapsamaktadır (Cook, 1977: 64).

19

gereksinimi ile doğru orantılı (b) aynı kaynağı diğer aktörlerin sağlayabilmesi ile ters orantılı” olarak açıklamıştır (Thompson, 1967: 31’den akt. Cook, 1977: 65).

Jacobs (1974)’a göre, örgütler hayatlarını devam ettirebilmek için sabit bir şekilde faaliyet döngülerine (girdi-süreç-çıktı) devam ederler. Örgütler gelecekte de bu döngüyü devam ettirebilmek için çevreleriyle bir şekilde ilişki kurarlar. Bu noktada yazar bağımlılığın oluşabileceği beş farklı ilişki biçimi tanımlamıştır: “girdi temini, çıktıları

satma, sermaye temini, üretim faktörlerinin temini ve işgücü temini”. Jacobs (1974)

Emerson’un bağımlılık tanımındaki “A-B ilişkisinin dışındaki kaynak sağlayıcılara

ulaşılabilirlik” koşulunu alternatif kaynak sağlayıcıların sayısı şeklinde ifade etmiştir.

Emerson’un tanımında muhtemel bir tedarikçinin varlığı varsayıldığından tedarikçinin mutlak güçlü oldukları düşünülmektedir. Ancak belirli ürün ya da hizmetleri sağlayan birden fazla tedarikçinin varlığı durumunda, tedarikçilerin her biri pazarın küçük bir payını kontrol edeceğinden dolayı mutlak bir güçten bahsedilemez (Jacobs, 1974: 50). Jacobs (1974) Emerson’un bağımlılık tanımındaki “A’nın B tarafından yönlendirilen

hedeflere güdüsel yatırımı (motivational investment)” koşulunu ise örgütlerin

çevreleriyle mübadele ilişkilerindeki asimetriyi ele alabilmek için farklı şekilde kavramsallaştırmıştır. Bu koşulu “zorunluluk” ve “ikame edilebilirlik” kavramlarıyla açıklamaya çalışmıştır (Mindlin ve Aldrich, 1975: 383; Dastmalchian, 1984: 228). Emerson’un tanımındaki A’nın B tarafından yönlendirilen amaçlardaki motivasyonel yatırım koşulu, A’nın ilişki içinde olduğu örgütü (B) ikame etme istekliliği ile ilgilidir. İkame edilebilirliğin ölçütü ise belirli bir örgüt için bir mal veya hizmetin ne kadar gerekli olduğudur. Eğer herhangi bir mal veya hizmet bir örgüt için çok gerekli değilse kolaylıkla ikame edilebilir. Buna karşılık, herhangi bir mal veya hizmet bir örgütün işleyişi için çok gerekli ise kabul edilemez maliyetlere maruz kalmadığı müddetçe ikame edilemez (Jacobs, 1974: 50).

Pfeffer ve Salancik (1978, 2003)’e göre de örgütün çevresindeki diğer aktörlerle girdiği ilişkilerde meydana gelen “bağımlılığın” esasında iki temel dayanağı vardır: (a) başka bir örgüt veya çevresel unsurla alışverişe konu olan kaynağın örgütün faaliyetleri açısından ne derece öneme sahip olduğu, (b) ve örgütün faaliyetleri için gerekli olan kaynağı temin etmek için o kaynağa sahip olan alternatiflerin sınırlı olmasıdır (Pfeffer ve Salancik, 2003: 51). Kaynağın önemli olmasının göstergesi; o kaynağın örgütün faaliyetleri içindeki oranı

20

ve o kaynağın örgütün faaliyetlerinin devamlılığı açısından ne kadar kritik olduğudur. Söz konusu kaynağın olmaması durumunda örgütün faaliyetlerinin devam edip etmemesi o kaynağın kritikliğinin göstergesidir (Pfeffer ve Salancik: 2003: 46). Bu bağlamda, örgütler arasında farklı şekillerde bağımlılık ilişkilerinin varlığı ve bu ilişkilerin örgütlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olabileceği muhtemel gözükmektedir. Dolayısıyla kritik nitelikteki kaynaklara ve alternatif kaynak sağlayıcılara/alıcılara sahip olan örgütler güçlü konumdayken, kritik nitelikteki kaynakları talep eden ve alternatif kaynak sağlayıcı/alıcılara sahip olmayan örgütler de bağımlı durumdadırlar. Güçlü olan örgütler kendilerine bağımlı konumda olan örgütlere karşı taleplerde bulunurlar ve baskı uygularlar.

Görüldüğü üzere, örgütler diğer örgütlerin de var olduğu bir çevre içinde faaliyet göstermekte ve onlarla ilişki içindedirler. Çünkü ihtiyaç duyulan kaynaklar örgütün de içinde bulunduğu çevredeki diğer örgütler tarafından kontrol edilebilmektedir. Bu nedenle örgütlerin hayatta kalabilmeleri için sadece kendi belirlemiş oldukları amaçlara ulaşmaları yeterli olmamakta, aynı zamanda faaliyetleri için gerekli olan kaynakları temin edecekleri diğer örgütlerin, bağımlı oldukları örgütlerin, taleplerini karşılayıp karşılayamamaları da belirleyici olmaktadır. Dolayısıyla örgütlerin yapı ve davranışlarında sadece kendi amaç ve istekleri değil, aynı zamanda dış çevrelerinden gelen baskı ve kısıtlar da belirleyicidir (Pfeffer ve Salancik, 2003: 2; Aldrich ve Pfeffer, 1976: 83).

Örgütlerin birbirlerine bağımlılığının temelinde açık sistem mantığı yatmaktadır. Açık sistem mantığıyla beraber, örgütler arasındaki mübadele ilişkileri meydana gelmiştir. Örgütler, faaliyetlerinin sürekliliği için ihtiyaç duydukları kaynakları elde edebilmeleri için çevrelerindeki aktörlerle birtakım işlemler gerçekleştirmektedirler. Örgütler arasındaki mübadele ilişkilerinin ortaya çıkmasında birbirleriyle ilişkili olduğu düşünülen başlıca iki sebep vardır: (1) kaynak kıtlığı (2) işbölümü ve uzmanlaşma (Cook, 1977: 64). Kaynak kıtlığı örgütlerin faaliyetlerini sınırlandırarak örgütler arasında iş bölümünün yapılmasına sebep olmuştur. Kaynakların kıtlığı örgütleri sınırlı sayıdaki belirli fonksiyonları icra etmeye zorlamaktadır (Levine ve White, 1961’den akt. Cook, 1977: 64). Kaynak kıtlığının sebep olduğu sonuçlardan birisi de rekabettir. Örgütler çevrelerindeki kıt kaynakları paylaşırlar ve bu nedenle rekabet içindedirler. Örgütlerin kıt kaynakları paylaşmak zorunda olmalarından dolayı girmiş oldukları rekabet birinin

21

diğerine bağımlı olması sonucunu beraberinde getirmektedir (Mindlin ve Aldrich, 1975: 382). Dolayısıyla örgütler arasındaki rekabet de bağımlılığın göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir.

Kaynak kıtlığının bir sonucu olarak ortaya çıkan “işbölümü ve uzmanlaşma” neticesinde örgütler genellikle spesifik fonksiyonları icra etmeye başlamıştır. Faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için gerekli olan elementleri elde edebilmek ve kendi icra ettikleri faaliyetleri de pazara sunmak amacıyla diğer örgütlerle mübadele ilişkileri yapmak zorunda kalmışlardır (Cook, 1977: 64). Bu zorunluluğun doğal bir sonucu olarak örgütler kendileri için hayati öneme sahip olan elementlere ulaşmada birtakım belirsizlik ve sınırlılıklarla karşılaşmaktadır. Bu durumun süreklilik arz etmesiyle birlikte örgütler arasında bağımlılık ilişkileri meydana gelmektedir (Aldrich, 1974’den akt. Cook, 1977: 64). Bu durumda, kaynak kıtlığı ve onun bir sonucu olarak ortaya çıkan artan işbölümü ve uzmanlaşmanın örgütler arasında bağımlılığın oluşmasına sebep olduğu söylenebilir. Örgütler arasında işleme konu olan kaynak üzerindeki kontrolün yoğunluğu ve kaynağın örgüt için önemi, birlikte, bir örgütün diğer bir örgüt, grup veya aktöre olan bağımlılığı üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Bu durumda belirli bir kaynağın örgütün girdi veya çıktısı için önemli olması ve söz konusu kaynağın görece az örgüt tarafından kontrol edilmesi bağımlılığın düzeyini belirleyen faktörlerdir. Burada önemli olan, her iki şartın da birlikte vuku bulmasıdır. Her iki şart birlikte vaki olmadığı müddetçe bir bağımlılıktan söz etmek zor olacaktır. Dolayısıyla bağımlılık esasen örgütlerin çevreleriyle mübadele ilişkilerinden kaynaklanmaktadır (Pfeffer ve Salancik, 2003: 52).

Bağımlılık kavramı örgütlerin çevrelerindeki aktörler tarafından nasıl yönlendirildiğini de açıklamaktadır. Örgütler, bağımlılık durumlarında, kendi eylemlerini bağımlı oldukları örgütlerden gelen talepler çerçevesinde şekillendirmektedirler (Pfeffer ve Salancik, 2003: 54). Herhangi bir örgütün diğer örgütlerin taleplerine ne ölçüde karşılık verdiği ve o örgütler tarafından ne kadar etkilendiği o örgütün diğer örgütlere bağımlılık düzeyi ile açıklanabilir. Bu durumda bağımlılığı açıklamada “diğer örgütlerden etkilenme (influence)” de bir kriter olarak kullanılabilir.

KBK çerçevesinde yapılan açıklamalardan görüldüğü gibi, bağımlılık kavramının tanımlanmasında kullanılan kriterlerde herhangi bir değişikliğin olmadığı görülmektedir. Bu nedenle, bağımlılığa ilişkin anlayışın geliştirilmesi için oluşturulan bu bölümde

22

KBK’ye ek olarak diğer örgüt kuramlarının açıklamalarından bağımlılık ile ilgili anlayışı geliştirecek ve/veya özellikle de araştırmanın sorusu odağında “bağımlılığın stratejik bir seçenek olabileceğine” dair tespitler yapılmaya çalışılmıştır. Bu minvalde, ilerleyen kısımlarda, diğer kuramların açıklamalarından bağımlılığa ilişkin ima ve tespitler sunulmuştur.