• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: “BAĞIMLILIK İLİŞKİLERİNİ” AÇIKLAMA POTANSİYELİ

1.4. İşlem Maliyeti Kuramı

1.4.1. İşlem Maliyeti Kuramında “Bağımlılık” Olgusu

İMK’nin “bağımlılık ilişkileri” ile ilgili imaları kuramın açıklamalarındaki iki kavramın izi sürülerek bulunabilir: “varlıkların spesifikliği (sözleşmeye has yatırımlar)” ve “küçük sayılar sorunu”. Söz konusu kavramlar farklı iki kavram gibi gösterilse de esasen küçük sayılar sorunu, varlıkların spesifikliğinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır17. “Varlıkların spesifikliği”, herhangi bir örgütün sahip olduğu varlıkların ne derece belirli bir işleme özgü olduğu ile ilgilidir. Buna göre örgütler sadece alışveriş ilişkisi içinde olduğu örgütlerle yaptıkları sözleşmeler kapsamındaki işlemlere has kalıcı yatırımlar yapmaktadırlar. Söz konusu yatırımların başka bir alışveriş ilişkisinde değerinin (fırsat maliyeti) çok az olması ya da hiç olmaması beklenir (Williamson, 1996: 59). Örgütlerin bu tür sadece belirli bir alışveriş ilişkisine özgü yatırımları farklı şekillerde olabilir. Genel olarak bu yatırımlar gayrimenkul ve taşınmaz malları ifade eden “mekânsal”, makine ve teçhizatı ifade eden “fiziksel” ve sözleşmeye özgü yetiştirilen çalışanları ifade eden “beşeri” yatırımlar gibi farklı şekillerde görülebilir (Williamson, 1981: 555).

Örgütlerin işlemleri için potansiyel nitelikteki alternatif alışveriş partnerlerinin az olması

15 Sınırlı rasyonellik, bireylerin (çalışan ve yöneticiler) bilgiyi elde etme, depolama, yeniden düzenlemek ve işleme becerilerinin kısıtlı olmasından dolayı örgütlerin piyasada yaptıracağı işlemlere yönelik olarak bütün değişkenleri barındıran sözleşmeler yapma imkânlarının olmamasını ve belirsizliklerin olmasını ifade eder (Ouchi, 1980: 132).

16 Fırsatçılık, sınırlı rasyonellikten dolayı tüm şartları içermeyecek şekilde oluşturulan sözleşmelerdeki açıklardan yararlanarak taraflardan birinin, gerekirse hile ve karşı tarafı yanıltma yoluyla, kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini ifade eder (Williamson, 1985: 47).

28

işlem maliyetleri literatüründe “küçük sayılar sorunu” olarak isimlendirilmektedir (Williamson, 1973: 318). Küçük sayılar sorununun en ileri şekilde vuku bulmuş hali ise alışveriş ilişkisindeki tarafların sözleşmelere özgü yatırımlar yaparak varlıklarının yüksek derecede spesifik olması sonucundaki karşılıklı tekel durumudur (Williamson, 1971: 116). Varlıkların spesifikliği, küçük sayılar sorunu ve karşılıklı tekel kavramları arasındaki nedensel ilişkiler ve bu kavramların bağımlılığa dair imaları aşağıdaki gibi formülize edilebilir.

İşlem maliyeti kuramına göre piyasada gerçekleştirilen işlemler sözleşme ilişkilerinden meydana gelmektedir. Gelecekle ilgili yükümlülüklerin belirlenmesi için kullanılan yaygın araç “gerçekleşmesi bir duruma/koşula bağlı olan sözleşmeler (contingent claims contract)”dir. Bu sözleşmeler ile gelecekte gerçekleşmesi muhtemel tüm olaylar göz önünde bulundurularak alışveriş ilişkisindeki tarafların bütün yükümlülüklerinin ayrıntılı bir şekilde belirlenmesi beklenmektedir. Ancak geleceğin belirsiz/karmaşık olması, birey davranışlarındaki sınırlı rasyonellik ve fırsatçılık ve girdi fiyatlarında/teknolojide ani değişimin olduğu bir ortamda, bütün değişkenleri içerecek şekilde, tarafların bütün yükümlülüklerinin belirlenebildiği tam bir sözleşmenin hazırlanması mümkün olamamaktadır (Ouchi, 1980: 132). Ayrıca bu koşulların olduğu bir ortamda tedarikçi ve alıcı arasındaki uzun dönemli (long-lived) sözleşmeler; şartların oluşturulması, izlenmesi ve tarafları belirlenen sonuçları yerine getirmesi için zorlaması gibi örgütleri bir takım maliyetlere maruz bırakabilir (Joskow, 1988: 98). Dolayısıyla örgütler çok uzun bir geleceğe yönelik tek bir sözleşme (once-and-for-all) yapmak yerine, her biri gelecekteki olayların öngörülebileceği daha kısa vadeli dönemleri kapsayan, birbirini izleyen sözleşme yenileme yolunu (sequential spot contracts) tercih etmektedirler (Ouchi, 1980: 133).

Taraflar arasındaki sözleşme ilişkileri üretim zincirinin farklı aşamalarındaki işlemleri yerine getiren tedarikçi-alıcı arasındaki bir ilişki olarak değerlendirilebilir. Sözleşmedeki taraflar, kendi faaliyetleri için gerekli olan mal veya hizmeti (veya herhangi bir kaynak) temin etme arayışında olan “alıcılar” ve söz konusu mal veya hizmeti temin etmek için alıcılara teklif sunan “tedarikçiler” olarak düşünülebilir. Eğer herhangi bir mal veya hizmetin tedarikinde hem başlangıçta hem de sözleşme yenileme zamanlarında hemen hemen eşit nitelikte (denk) çok sayıda tedarikçi olursa, alıcı firmalar açısından alışveriş yapılabilecek çok sayıda alternatifin varlığından dolayı rekabet söz konusu olur ve

29

piyasadaki alışveriş cazip hale gelir. Ancak genellikle başlangıç aşamasında çok sayıda hemen hemen birbirine denk nitelikteki birçok tedarikçi olmasına rağmen, bu durum aldatıcı olabilir ve sözleşme yenileme zamanlarında tedarikçilerin sayısında bir azalma söz konusu olur (Williamson, 1973: 318).

Kısa dönemli geleceğe yönelik imzalanan ve belirli aralıklarla yenilenen sözleşmeleri başlangıçtaki işi (sözleşme) alan tedarikçilerin tekrar almasındaki belirleyici olan kriterler; alışverişe konu olan mal veya hizmetin kendine has özelliklere sahip olması (benzersiz) ve tedarikçilerin en etkin biçimde bu ürünü müşterilerine nasıl tedarik edeceğine ilişkin uzmanlaşmış bilgiye (teknik ve yönetsel süreçler, işleme özgü çalışan becerileri gibi) sahip olmasıdır. İşi ilk alan bu tedarikçiler söz konusu gerekli bilgiyi zamanla elde ederler ve böylece sözleşme yenileme zamanlarında potansiyel rakiplerine göre avantajlı bir konum elde ederler. Ayrıca, bu tedarikçiler “ilk giren avantajı” kazanırlar (Ouchi, 1980: 133).

Sözleşme yenileme zamanlarında başlangıç sözleşmesindeki birçok tedarikçi arasındaki denklik ilk giren avantajından dolayı ortadan kalkabilir, ki böyle bir durumda piyasaya ilk girenler başlangıç sözleşmesinde asıl işleri alarak sözleşme yenileme zamanlarındaki potansiyel rakiplerine göre önemli bir maliyet avantajına sahip olacaklar ve daha iyi teklif verebileceklerdir. Böyle bir koşulda, sözleşme yenileme zamanlarında, ilk işi alan tedarikçi ile potansiyel rakipleri arasında bir asimetri oluşacaktır. Bunları bilen potansiyel rakipler zamanını bu sözleşmelere teklif vermekle harcamayacaktır. Bu durum tedarikçi ve alıcıların alışverişlerindeki pazarlık şansını kısıtlayarak büyük olasılıkla “küçük sayılar sorununa” neden olacaktır (Williamson, 1973: 318). Ancak “sözleşmeye has yatırımlar” yapılmadığı takdirde, ilk sözleşmeyi alan örgütlerin diğer örgütler karşısında bir avantaja sahip olmaları beklenmez. Örgütler arasındaki denkliğin bozulmasının ve örgütün ilk giren avantajını elde edebilmesinin kriteri, yukarıda da ifade edildiği gibi, örgütün o sözleşmeye has birtakım yatırımlar yaparak spesifik varlıklara sahip olmasıdır (Williamson, 1985: 61).

Bu sebeplere ek olarak, alıcı ve tedarikçi arasında tesis edilen alışveriş ilişkisinin devam ettirilmesinde hem alıcılar hem de tedarikçiler için farklı sebepler olabilir. Tedarikçilerin böyle bir alışveriş ilişkisini devam ettirmek istemelerinin arkasındaki temel motivasyon çoğunlukla ekonomik kaygılardır. Söz konusu alışverişe özgü olan ve başka bir faaliyet

30

alanında herhangi bir değeri olmayan yatırımlar yapması onu bu ilişkiyi devam ettirmeye istekli kılıyor. Alıcılar için, çoğu zaman tedarikçiler için de, mevcut ilişkilerin devam etmesinin ve sözleşme yenileme zamanlarında potansiyel tedarikçilerin sayısındaki azalmasının arkasında birtakım psikolojik faktörler olabilir. “İlişkinin bağlamı” ile ilgili olan; bireyler arasındaki “güven” duygusu ve “ilişkinin devam ettiği süreyi” ifade eden “zaman” taraflar arasındaki ilişkilerin zamanla karşılıklı tekel haline dönüşmesinde etkileyici olan faktörler olarak değerlendirilebilir. Alıcı ve söz konusu avantajlara sahip olduğu ifade edilen tedarikçi arasında bir “güven” bağı olabilir. Tedarikçisine duydukları güvenin gelecekteki belirsizlik ve riskleri bertaraf etmesi sebebiyle alıcı söz konusu ilişkiyi devam ettirmek isteyebilirler. Nitekim belirsizlik ve risk de bir maliyettir. Ayrıca, alıcı ilişkilerin uzun bir “zamana” yayılmasının neticesinde tedarikçisiyle ilişkilerinin bir alışkanlığa dönüşmesinin etkisiyle “duyarsızlaşarak” yeniden birden fazla seçeneği bulmak, onları takip etmek ve karşılaştırmak gibi bir sürece dâhil olmak istemeyebilirler. Yine bütün bu eylemler de bir maliyettir ve bu kurama göre örgütler maliyetleri en az olan yönetişim mekanizmanın arayışındadırlar (Hwang, 2006: 424).

Bütün sayılan sebepler (varlıkların spesifikliği/sözleşmeye has yatırımlar, küçük sayılar, tedarikçiler için ekonomik kaygılar, alıcılar için psikolojik faktörler) zamanla taraflar arasındaki ilişkinin karşılıklı tekel durumuna dönüşmesine yol açar. Bu durum taraflar için bir “bağımlılık/kilit” etkisi yaparak, başlangıçta sözleşmelerle bir alışveriş ilişkisi şeklinde yapılan işlemler bu etkiyle beraber zamanla tarafların bütünleşmesiyle (vertical integration) sonuçlanarak hiyerarşi mekanizmasıyla yapılmaya başlanır (Williamson, 1971: 116). Varlıkların spesifikliği (sözleşmeye özgü yatırımlar), bunun sonucundaki küçük sayılar sorunu ve karşılıklı tekel durumunun nasıl bağımlılığa dönüştüğünün arkasındaki nedensel mantık da tartışılmalıdır. Varlıkların spesifikliği (veya ilerleyen aşamalarda küçük sayılar sorunu ve karşılıklı tekel) örgütler arasında bir “bağımlılığın” oluşmasına nasıl zemin hazırlamaktadır?

Sözleşmeye özgü yatırımlar sonucunda varlıkların spesifik nitelikte olması örgütlerin maliyet tasarrufu yapmasını sağlasa da aynı zamanda örgütleri birtakım zorluklar ve risklere de gebe bırakabilir. Eğer varlıklar spesifik nitelikteki işlemlere özgü olup o işlemin haricinde herhangi bir değeri olmaz veya çok az bir değeri olursa, tarafların birbirlerine karşı fırsatçı davranma eğilimlerinin ve sınırlı rasyonelliğin olduğu durumlarda, taraflar arasında bir bağımlılık ilişkisi meydana gelir (Nooteboom, 1993:

31

443). Varlıkların sadece belli bir amaç için kullanılmaya uygun olması ve alternatif alanlarda kullanılma imkânının kısıtlı olması ya da hiç olmaması o örgütü otomatikman sözleşme içinde olduğu diğer örgüte bağımlı hale getirecektir. Olası bir sözleşme feshi halinde varlıkların başka bir işlemde hiçbir değerinin olmaması ve kullanılamayacak olması bu durumu açıklamaktadır (Williamson, 1985: 54).

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, sözleşmeye özgü yatırımlar bağımlılığın “değiştirilemezlik (lack of replaceability)” yönüne ilişkin imada bulunmaktadır. Sözleşmeye özgü yatırımlar hem yatırımı yapan tedarikçiler hem de alıcılar için riskli durumlar meydana getirmektedir (Heide ve John, 1988: 22). Çeşitli şekillerde (know-how, mekânsal, işgücü vs.) sözleşmeye özgü yatırımlar yapan tedarikçilerin varlıkları sadece o sözleşme kapsamındaki işlemler için uygun olup durağan/devinimsiz (immobile) bir niteliktedir. Tedarikçilerin varlıklarının bu şekilde farklı kullanım alanlarına kaydırılmasının zor olması (immobility) tedarikçiler açısından riskli bir durumdur ve tedarikçileri bağımlı kılmaktadır. Buna karşılık, alternatif bir tedarikçi ile yeni bir sözleşme yapmak alıcılar için maliyetli olabilir (Monteverde ve Teece, 1982: 206). Alıcılar, yeni bir tedarikçiyi bulmak için katlanmaları gereken “değiştirme maliyetlerinden” dolayı mevcut sözleşmedeki partnerleriyle alışverişe devam etme eğiliminde olurlar. Dolayısıyla tedarikçiler için “varlıkların durağanlığı/devinimsizliği”, alıcılar için muhtemel “değiştirme maliyetleri”18 örgütler arasındaki bağımlılığın “değiştirilemezlik” boyutuna bir açıklama getirmektedir (Heide ve John, 1988: 22-23). Yukarıdaki açıklamalara ek olarak, tedarikçinin sözleşmeye (işleme) özgü varlıkları kullanması eşsiz nitelikteki veya en azından farklılaşmış bir ürün portföyüne (ürün farklılaşması) sahip olmaları sonucunu doğuracaktır. Böyle bir durumda taraflar arasındaki alışverişin (sözleşme) devam etmemesi her iki taraf için de riskli olabilir. Alıcı tarafın bağımlılığında tedarikçinin ürününün eşsiz olma düzeyi, talebin fiyat esnekliği, tedarikçinin sunduğu ürünün alıcı için özelleşmiş olup ikamesinin olmaması ve tedarikçiler arasında ürünün ne ölçüde farklılaşmış olduğu belirleyicidir. Alıcı taraf, hemen, eşdeğer nitelikte ürün sunabilecek alternatif bir tedarikçi bulamayabilir. Bu inkıta

18 Değiştirme maliyetleri, herhangi bir tedarikçi-alıcı (sözleşme) ilişkisinde, sözleşmenin bitmesi durumunda alıcı tarafın alternatif bir tedarikçi ile yeni bir sözleşme yapana kadar karşılaştığı maliyetleri ifade eder (Monteverde ve Teece, 1982: 207). Alıcı, aynı ürünü (kaynağı) sunan yeni tedarikçileri saptamak, söz konusu örgütlerin ürünlerinin kalitelerini ve fiyatları karşılaştırmak, karşı tarafla müzakere ve pazarlık yapmak gibi maliyetlerle karşılaşabilir (Klein, 2005: 436).

32

sebebiyle de daha az kaliteli veya daha maliyetli bir ürün tedarik süreciyle karşılaşabilir. Tedarikçinin bağımlılığının belirleyici ise ne ölçüde alternatif tedarikçilerin söz konusu tedarikçinin yerini alabilme potansiyellerinin olmasıyla ilgilidir: Varlıkların daha az spesifik olduğu farklı bir yol ile ürün yapılabilen veya daha esnek bir teknolojiye sahip olan alternatif bir tedarikçi var mıdır (Nooteboom, 1993)?

Şekil 1: İşlem Maliyeti Kuramında Bağımlılık Açıklaması

Varlıkların spesifik olması ve bunun sonucunda küçük sayılar sorunu ve taraflar arasındaki alışveriş ilişkisinde karşılıklı tekel ortamının oluşması, tarafların fırsatçı davranışlarının da etkisiyle, örgütler için bir “tıkanıklığa” sebep olmaktadır. Bir örgütün varlıklarının sözleşmeye özgü yatırımlar neticesinde spesifik olması, örgütü bir takım potansiyel tehlikelere maruz bırakmaktadır. Sadece mevcut sözleşmeye ilişkin işlemlerde değerli olan farklı kullanım alanlarında herhangi bir değeri olmayan varlıklar örgütler için bir tıkanıklığa, diğer bir ifadeyle bağımlılığa, sebep olmaktadır (Klein, 2005: 437). İşlem maliyetleri kuramına göre, bu sebeplerden dolayı ortaya çıkan bağımlılığın yönetilmesindeki çözüm yolu dikey entegrasyondur. Örgütler sözleşme ilişkileri neticesinde karşılaştıkları bağımlılıklardan kurtulabilmek için söz konusu işlemleri kendi bünyelerinde yapma kararı almaktadırlar. Dolayısıyla varlıkların spesifikliği, küçük

33

sayılar sorunu ve karşılıklı tekel sonucunda ortaya çıkan örgütler arasındaki bağımlılığın yönetilmesi, işlem maliyetleri kuramının açıklamalarında çoğunlukla dikey entegrasyon uygulamaları ile incelenmektedir (Klein vd. 1978; Klein, 1988; Joskow, 1988; Williamson, 1985).

İşlem maliyeti kuramının buraya kadarki açıklamalarının örgütler arasındaki bağımlılık ilişkilerine dair imaları açısından şöyle bir sıralama yapılabilir: Tedarikçi-alıcı ilişkilerinde belirli aralıklarla yapılan sözleşmelerin başlangıcındaki ilk sözleşmede herhangi bir tedarikçi işi alarak “ilk giren avantajı” kazanır. Ayrıca “sözleşmeye has

yatırımlar” yaparak sözleşme yenileme zamanlarındaki potansiyel rakipleri karşısında bir

takım avantajlar (teknik ve yönetsel süreçler, işleme özgü çalışan becerileri gibi) elde eder. Bu avantajların ve kendi dezavantajlarının farkında olan potansiyel rakipler sözleşme yenileme zamanlarında teklif verme hazırlığına girerek vakit harcamak istemezler. Bu durum doğal olarak başlangıç aşamasındaki çok sayıdaki tedarikçinin sözleşme yenileme zamanlarında azalmasıyla (küçük sayılar sorunu) sonuçlanmaktadır. Tedarikçilerin sözleşmeye özgü yatırımlarını arttırması sonucunda varlıkların spesifikliğinin derecesinin artmasıyla küçük sayılar sorunu “karşılıklı tekel” durumuna dönüşür. Bu durum tarafların fırsatçı davranışlar sergilemesine de zemin hazırlamaktadır. Karşılıklı tekel durumu zamanla örgütler üzerinde “bağımlılık” etkisine sebep olur. Kuramın söz konusu bağımlılığın giderilmesi yönündeki çözümü ise “dikey

entegrasyon”dur.