• Sonuç bulunamadı

Kavramsal Değişime Farklı Bakış Açıları

2.4. Kavramsal Değişim Yaklaşımı

2.4.2. Kavramsal Değişime Farklı Bakış Açıları

Kavramsal değişimde neyin değiştiğini tanımlamanın son otuz yılda değiştiğini söylemek önemlidir. İlk başlarda değişim kelimesi sıkça naif anlamda kullanılmaktaydı. Kavramsal değişim sıklıkla öğrencilerde var olan alternatif kavramın bilimsel görüşe uygun olanı ile yer değiştirmesi şeklinde algılanarak yanlış anlaşılmaktaydı. Fakat böyle bir yer değiştirmenin mümkün olmadığı kısa zaman sonra anlaşılmıştır (Duit vd., 2008).

Tarihsel süreç içinde kavramsal değişim için farklı tanımlamalar yapılmıştır.

Mortimer, (1995) çalışmasında, kavramsal değişim için kavramsal profil kavramına dayandırılan yeni bir modelden bahsetmiştir. Model Vygotsky‘in sosyal

öğrenme teorisine dayandırılarak oluşturulmuştur. Burada öğrenme, sosyal ortamda, öğrenenlerin ilgisi dahilinde ve öğretenlerin (sosyal ortam, aile, öğretmen, akran vb) rehberliğinde gerçekleşen bir durum olarak tanımlanmıştır. Ayrıca modelde yeni kavramın, önceki kavramın ya da alternatif kavramın yerini alması çok önemli değildir. Farklı alanlarda farklı düşünce şekilleri oluşabilir. Yani aynı kavramı iki farklı ortamda farklı anlamlarda kullanabiliriz. Buradaki modelde öğretim sürecinin, kavramsal değişime neden olmasa da kavramsal profilde değişime neden olabileceğinden bahsedilmiştir.

diSessa (1993), zihnimizdeki bilgilerin, yeterince organize olmamış, birbirinden bağımsız ve küçük parçacıklar halinde durduğunu savunmaktadır. Bu parçalar ilk olgulardır ve kısaca “p-prim” (phenomenological primitives) olarak adlandırılırlar. P- primler fiziksel gerçeklik hakkındaki yüzeysel açıklamalardır ve ayrıca fiziksel olguların açıklanmasında önemli rol oynarlar. diSessa’ya (1993) göre kavramsal değişim doğru yerde doğru p-primlerin kullanılması amacıyla öğrenenlerin bilgilerini düzenledikleri bir süreçtir.

Pintrich vd., (1993), Posner vd., (1982) tarafından ortaya konulan kavramsal değişimi gerçekleştirmek için olması gereken dört unsurun yeterli olmadığını, bunlara ek olarak sınıfın durumu ve motivasyonel faktörlerinde (amaç, hedef, niyet) dikkate alınması gerektiğini vurgulamışlardır. Pintrich vd., (1993) duygu, ilgi ve motivasyonun rolünün daha fazla araştırılması gerektiğini savunmuşlardır.

Günümüzde bilişsel ve duyuşsal özelliklerin kavramsal değişimde eşit oranda öneme sahip olduğu kabul edilmektedir (Zembylas, 2005; akt Duit vd., 2008).

Kavramsal değişim ile ilgili başka bir yaklaşımda Chi ve arkadaşlarının (1994) bilim öğreniminde kavramları ontolojik olarak kategorize etmeleridir. Chi ve arkadaşlarına, (1994) göre dünyadaki varlıklar ontolojik özellikleri birbirinden farklı olan 3 ayrı kategoriye (madde, yöntem, zihinsel durum) aittir. Bu üç kategoriden her biri de kendi arasında alt kategorilere ayrılmaktadır. Bu kategori ve onların alt kategorileri ontolojik yönden farklı özelliklere sahiptir. Madde kategorisinin elemanları renge, hacme, ağırlığa sahip olma vb, yöntem kategorisinin elemanları canlı olma vb,

zihinsel durum kategorisinin elemanları ise doğru olma vb gibi ontolojik özelliklere sahiptir. Chi ve arkadaşlarına. (1994) göre kavramsal değişim, kavramın bir kategoriden diğer bir kategoriye geçişinde meydana gelir. İki kavram ontolojik olarak uygunsa kavramsal değişim kolay olur, farklıysa kavramsal değişim zor olur. Bir kavramın yanlış ontolojik kategoriye konulması durumunda alternatif kavramlar ortaya çıkmaktadır ve bu bakış açısına göre de kavramsal değişim, kavramların uygun ontolojik kategorilere yeniden yerleştirilmesidir.

Chi’ye (2008) göre, karmaşık bir bilgiyi öğrenmek mevcut ön bilginin durumuna bağlı olmak üzere en azından 3 farklı durumda gerçekleşmektedir. İlk olarak; öğrencinin öğreneceği kavramla ilgili bazı kavramlara sahip olmasına rağmen bu kavramla ilgili hiçbir ön bilgisi olmayabilir. Bu durumda ön bilgi kaybolur ve öğrenme yeni bilgi eklendiğinde meydana gelir. İkincisi; öğrenci, öğreneceği kavramlar hakkında doğru bazı ön bilgilere sahip olabilir fakat öğrencinin bu bilgisi yetersiz olabilir. Bu yetersiz bilgi durumunda öğrenme, boşluğu doldurma gibi düşünülebilir. Ön bilginin kaybolduğu birinci durum ya da eksik bilginin doldurulduğu ikinci durum “zenginleştirme” evresini oluşturmaktadır (Carey, 1991, akt.; Chi, 2008). Üçüncü durumda da öğrenci hem okuldan hem de günlük tecrübelerinden fikirler elde edebilir. Fakat bu fikirler öğreneceği kavramla çelişebilir (Vosniadou, 2004, akt; Chi, 2008). Bu durum ise “kavramsal değişim” evresini tanımlamaktadır.

Sinatra’ya (2002) göre kavramsal değişim öğrencilerin bilgilerinin ve motivasyonlarının, çevresel ve sosyal bağlamın karmaşık bir biçimde birbirlerini etkilemesidir. Kavramsal değişim konusunu araştıranların kavramsal değişimin hem içsel (bilişsel ve motivasyonla ilgili) hem de dışsal (sosyal ve bağlamsal) yönlerini takip etmeleri ve bu etkilerin nasıl etkileşim içinde olduklarına özellikle dikkat etmeleri gerekmektedir (Sinatra, 2002).

Smith vd., (1993b), kavramsal değişimi, mevcut kavram yanılgılarının, yeni bilgilerle uyum sağlamak amacıyla gözden geçirilmesi ya da değiştirilmesi olarak tanımlamışlardır.

Smith vd (1993a) kavramsal değişimin ani kavramsal yenileme olduğu görüşünü öne sürmüşlerdir. Bu araştırmacılar değişim sürecini devrimci yerine gelişimci olarak tanımlamışlardır. Bu bakış açısına göre bilgi bir durumdan diğerine zamanla, yavaş bir şekilde geçer ve kavramsal değişim var olan düşüncelerin bilginin daha uyumlu biçimlerine dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkar.

Siegler (1996) çocukların tek bir olayla ilgili birleşik bir algı yerine birden fazla algı geliştirdiklerini açıklamıştır. Çocuklar bu farklı görüşler arasından çevreleriyle daha uyumlu olan görüşü seçtikçe değişim meydana gelmektedir (Sinatra, 2002). Halldén ve arkadaşları (2002), Siegler’in görüşünü destekleyen çalışmalarından birinde çocukların bir olaydaki her iki görüşü de aynı anda benimseyebildiğini ve bu iki modeli, göreve ve durumsal gereklere dayanan farklı problemleri çözmek için kullanabildiklerini göstermişlerdir. Aynı anda aynı olaya ilişkin iki çelişkili açıklama benimseyen pek çok insan vardır (diSessa ve Sherin, 1998). Bu örnekler orijinal algıların yok olmadığını, sadece harekete geçme gücünün azaldığını ileri sürmektedir (Sinatra, 2002).

Chinn ve Brewier’a (1993) göre, bireylerin önceki teorilerinin kalıcılığı, ontolojik inanışları, epistemolojik yorumları ve geçmiş bilgileri kavramsal değişimi etkilemektedir. Önceki teorilerdeki bir fikir ne kadar kalıcı olursa bireyi ikna etmek o kadar zor olur. Ontolojik inançlar değiştirilmeleri oldukça zor olan inançlardır. Epistemolojik yorumlar ise bilimdeki epistemolojik varsayımların bilimin ne olduğu ve iyi bir bilimsel teorinin nasıl olduğu hakkındaki görüşlerdir. Geçmiş bilgiler, farklı veriyi reddetmeye yol açabileceği gibi farklı verileri kabul etmeye de zorlayabilir.

Sinatra’ya (2002) göre kavramsal değişim süreciyle ilgili olarak ne bulduğumuz neye baktığımıza bağlıdır. 1980’lerde bilişsel bilgi işlemeyi kullanan kavramsal değişim araştırmacıları kavramsal değişimi bilgiyi var olan bilgi yapılarına uygun hale getirmeye ilişkin soğuk, bilişsel bir süreç olarak görmekteydiler. Fen eğitimcileri ise kavramsal değişimin bilimle ilişkili toplum tarafından üretilen bilimsel buluş sürecini özetlediğini düşünmektedirler. Günümüzde ise sosyokültürel kuramcılar değişimi kişisel bir süreç olarak değil bilginin sosyal ve kültürel etkinlikler yoluyla birleşik olarak yapılandırılması olarak görmektedirler (Sinatra, 2002).

Benzer Belgeler