• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE DAMGA TEORİSİ

1.1. Kavramsal Çerçeve

siyasal kültürün bir psikolojik kaynağı olarak ele alınarak, siyasal kültür ve Damga Teorisi arasındaki ilintinin açığa çıkarılması ise diğer bir hedef olarak ifadelendirilebilir. Bu önemli konunun teorik açıdan anlaşılmasını amaçlayan bu bölüm şu araştırma sorularının cevaplarına ulaşmayı hedeflemektedir: “Siyasal kültür nedir?”, “Siyasal kültürün kaynakları nelerdir?”, “Damga Teorisi nedir?”, “Damgalama ile siyasal kültür ve kimlik inşası arasında nasıl bir bağlantı vardır?”, “Damga Teorisi siyasal kültürün psikolojik kaynağı kapsamında değerlendirilebilir mi?”. Bu bağlamda ilk olarak, siyasal kültürün tanımı, çeşitleri ve kaynakları konusunda bir tartışma yapılarak, konu somutlaştırılmaya çalışılacaktır. Siyasal kültür, pek çok farklı kaynaktan beslenebilecek bir olgu olarak değerlendirilebilirse de bu çalışmadaki odaklanma, psikolojik kaynak üzerine yapılacaktır. Odaklanılacak bu psikolojik kaynak Damga Teorisi kapsamında ele alınarak, damgalamanın aktörler üzerindeki siyasal etkisi gözlemlenecektir. Damgalanmanın ya da damgalanmışlık algısının, siyasete ve dolaylı olarak da bireylerdeki siyasal kültür oluşumuna etkisinden hareketle teorik kurgu inşa edilecektir. Bu teorik bölümde, siyasal kültür ve Damga Teorisi arasındaki ilişki açıklanmak istenirken, damga olgusuyla siyaset arasındaki bağlantı da anlamlandırılmaya çalışılacaktır.

1.1.Kavramsal Çerçeve

Bir siyasal sistemin siyasal kurumlar ve siyasal kültür şeklinde iki ana unsurdan oluştuğu ifade edilebilir (Yılmaz, 2003: 35). Buna göre siyasal kurumlardan oluşan siyasal yapı, siyasal kültür ile anlam kazanırken; siyasal kültür de bireylerin siyasal sistem karşısındaki, inanç ve tutumlarıyla biçimlenmektedir. Bu durumda her siyasal sistemde, rejime, kurumlara ve bireylerin hareketlerine biçim ve yön veren bir değerler sisteminin varlığından bahsetmek yanlış olmayacaktır. Bu değerler sisteminin araştırılması ise toplumda, kimlik sorunları ve siyasal yapıyla ilgili problemler bağlamında açıklayıcı olabilir. Toplumdaki farklı grupların farklı siyasal değerleri olsa da yine de siyasal süreci belirli ölçüde biçimlendiren ve anlamlandıran ortak bir siyasal kültür her zaman için söz konusudur. Bu bağlamda siyasal davranışları belirleyen değerleri, siyasal idealleri,

20

siyasete egemen olan normları kapsayan siyasal kültürün incelenmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.

Yine tüm bunlardan siyasal kültürün, iktidara meşruiyet sağlayıcı özelliğinden kültür ve yapı arasındaki uyum neticesinde elde edilen toplumsal barışa kadar pek çok alanda etkili bir araç olduğu anlaşılabilir. Bundan dolayıdır ki Sidney Verba (d.1932), Gabriel Almond (1911-2002) ve Lucian Pye (1921-2008) gibi araştırmacıların, siyasal sistemde istenilen yapısal değişmeyi sağlayabilmek için önce siyasal kültürde bir değişimin gerçekleştirilmesi gereğine vurgu yapmaları anlamsız değildir. Siyasal kültürün bu denli önemli olması, bu alanda yapılan çalışmaların önemini artırırken, gelişen araştırma teknikleri ve konuya eklemlenebilen farklı araştırma alanlarıyla siyasal kültür çalışmalarının zenginleştiği de gözlemlenmektedir. Siyasal kültürün kavramsal çerçevesi noktasında ise; siyasal kültürün tanımı, tarihsel gelişimi, oluşum süreçleri, kaynakları ve konuyla ilgili yazınsal alandaki gelişmeler ön plana çıkmaktadır.

1.1.1. Siyasal Kültür Kavramı ve Çeşitleri

Siyasal kültür, çağdaş (modern) siyaset biliminin büyük bir gelişme gösterdiği İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemle birlikte giderek önem kazanan bir araştırma sahası olmuştur. Kavramın tanımı üzerinde tam bir uzlaşıdan bahsetmek mümkün değilse de, siyasal kültürün inanç, değer ve duygularla olan yakın ilişkisi noktasında bir hemfikirlilikten bahsedilebilir. Örneğin Samuel Beer'e (1911-2009) göre siyasal kültür, "iktidarın nasıl yapılanması ve ne yapması gerektiği konusunda bireylerin sahip olduğu değer, tutum ve duygularından oluşan inanışlar”dır (Kavanagh, 1972: 10). Bu açıdan siyasal kültürün "subjektif bir kitle fenomeni" olduğu söylenebilir (Silver ve Dowley, 2000: 2). Siyasal kültürün, “o ülkenin siyasi kurumlarının işleyişine yön veren temel ilkeler, değerler ve normlar” olarak da tanımlanabilmesi, konunun iç ve dış politikayla ilintisini kurmaktadır ki bu noktada siyasal kültürün siyasal karar vericilerin aldıkları kararlardaki etkisi ortaya çıkmaktadır (Efegil, 2012: 191). Kavramın bir başka tanımı olarak da Brian Silver ve Kathleen Dowley’in, "siyasal sistemin anahtar objelerine ve bireyin bu sistem içindeki rolüne yönelik sahip olunan inanç, tutum ve davranışlar” şeklindeki yaklaşımından da bahsedilebilir (Silver ve Dowley, 2000: 2). Alanın en önemli

21

araştırmacılarından Gabriel Almond (1911-2002) ve Sidney Verba (d.1932) için ise mikro ve makro siyaseti birleştiren bağlantı siyasal kültürdür (Almond ve Verba, 1963: 33). Bu açıdan siyasal kültür, bireysel siyasal eğilimlerin siyasal yapıyla ilişkisini incelemeye çalışan “ilk teşebbüs” olarak sayılabilir (Almond ve Verba, 1963: 34). Bu teşebbüs, yapı ve kültür arasındaki uyumu, araştırılması gereken en önemli sorunlardan biri olarak ortaya çıkarmaktadır. Bunun nedeni olarak bir toplumda oluşturulan siyasal yapının, o toplumun sahip olduğu siyasal kültürden farklı olduğu takdirde, bu yapının yaşamasının çok zor olabileceği gerçeği gösterilebilir. Bu siyasal yapıyı yaşatmak için toplumdaki siyasal kültürü değiştirmenin gereğine değinen çıkarımlar bu noktada önemlidir. Ancak siyasal kültürü değiştirmekle kamuoyunun fikrini değiştirmek arasındaki farkın iyi anlaşılması gerekmektedir. Çünkü genel kanının aksine siyasal kültür, kamuoyunun düşüncesinden farklı birşeyi ifade etmektedir. Başka bir ifadeyle siyasal kültür kamuoyundan etkilenen değil, kamuoyunu etkiler nitelikte bir olgudur. Kamuoyu, bireyler ve grupların güncel konular hakkında ne düşündüğü ile ilgiliyken, siyasal kültürün ise grupların siyasal sistemle ilgili genel eğilimleri ile ilgili olduğu söylenebilir10 (Rosenbaum, 1975: 119).

Siyasal kültür kavramı ile ilgili tanımların ortak özelliği kavramın kurucusu ABD’li düşünür Almond'un çizgisine yakın durmalarıdır. Gabriel A. Almond (1911-2002), siyasal kültür kavramını 1963 yılında sosyal bilim literatürüne kazandıran kişi olarak gösterilebilir11. Gabriel Almond'un, Sidney Verba ile 1963 yılında yayımladığı “The Civic

Culture: Political attitudes and democracy in five nations” adlı kitap, yeni ortaya çıkan

siyasal kültürün kavramsallaştırılması, bir metodoloji oluşturması ve kategorilerileştirilmesi noktasında önemli bir adım olarak nitelendirilebilir. Beş ülkenin12 siyasal kültürünü ve bu kültürlerin siyasal gelişimle olan ilişkisini inceleyen bu kitap,

10 Rosenbaum'un verdiği örneğe göre toplumun Başkan Nixon hakkında ne düşündüğü kamuoyunun düşüncesi iken, başkanlık sistemi hakkında toplumun düşünce ve duyguları ise siyasal kültüre ait bir konu olarak değerlendirilebilir (Rosenbaum, 1975: 120).

11 Almond'un terimi ilk kez 1963'te kullanması, bu tarihten önce siyasal kültürle ilgili hiçbir çalışma yapılmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin N. M. Shahrani (1979), siyasal kültür konusundaki tartışmaların antik Yunana kadar dayandığını düşünür. Dennis Kavanagh (1941) ise Walter Bagehot (1826-1877) ve Alexis Tocqueville'ın (1805-1859) İngiltere, Fransa ve Amerika siyasetinde değer, duygu ve sembollerin önemini belirten önemli eserler vermiş olduklarını belirtir. Jean-Jack Rousseau (1712-1778), hatta Plato (MÖ 427- MÖ 347) bile halkın duygu ve düşüncesinin demokrasiye uygun olup olmaması konusunda düşünmüşlerdir. Hatta geç Viktorya İngiltere'sinde kolektivist kanunların ortaya çıkışını Albert Venn Dicey (1835-1922), hükümetin rolü hakkında halkın düşüncesinde meydana gelen değişikliğe bağlamıştır (Kavanagh, 1972: 9). Yirminci yüzyıl başlarına gelindiğinde ise Margaret Mead (1901-1978), Ruth Benedict (1887-1948), Ralp Linton (1893-1953), Theodor Adorno (1903-1969) ve Harold Laswell (1902-1978) tarafından gerçekleştirilen çalışmaların alana büyük katkı sağladığı ve belki de Almond'un kavramı ortaya çıkarışına zemin hazırlamış olduğu da burada vurgulanması gereken bir husustur.

22

akademik camiada büyük ses getirmiştir. Karşılaştırmalı bir çalışma olmasının ötesinde, kitabın bir ulusun siyasal kültürünün anlaşılmasında anket bilgilerinin nasıl kullanılacağını tüm dünyaya göstermesi oldukça önemlidir (Silver ve Dowley, 2000: 1). Siyasal kültürün kavramsal tanımlarıyla ilgili geniş bilgi veren adı geçen kitabın giriş ve sonuç kısımları, özellikle konuyla ilgili önemli teorik kazanımlar sağlamaktadır. Yayınlanan bu ilk kitaptan iki yıl sonra, 1965'te Lucian W. Pye (1921-2008) ve Sidney Verba öncülüğünde, Political Culture and Political Development adlı başka bir kitap yayımlanır (Altındal, 1982: 13-14). Kitapta Pye ve Verba, farklı ülkelerin siyasal kültürleriyle ilgili bilgi veren makalelere editörlük yapmışlar, yine kitabın giriş ve sonuç kısımlarında verdikleri bilgilerle yeni ortaya çıkmış bu kavramı geliştirmişlerdir. Bu iki kitabın, siyasal kültürün temeli oldukları söylenebilir.

Almond tarafından oluşturulan siyasal kültür kavramına, on beş yıl kadar sonra Dennis Kavanagh'dan (d.1941) Political Culture adlı kitapla büyük bir katkı gelir. Kavanagh'ın siyasal kültür tanımı yine Almond, Verba ve Pye çizgisindedir. Ancak bu çizgiye bazı yeni boyutlar eklemektedir. Ona göre siyasal kültür, bir toplumun daha geniş kültürünün bir parçasıdır ve bir anlamda genel kültürden etkilenmiş bir alt kültür olarak değerlendirilebilir. Bu tanımdan yola çıkarak Kavanagh'ın siyasal kültürü “bir alt kültür kuramı” olarak betimlediği söylenebilir (Altındal, 1982: 33-35). Siyasal kültürün bu şekilde bir alt-kültür olarak tanımlanmasıyla, siyasal kültürün mü toplumun genel kültüründen etkilenerek oluştuğu yoksa toplumun genel kültürünün mü siyasal kültürden etkilenerek oluştuğu bundan sonra siyasal kültür literatüründe gözlemlenebilen bir tartışma olarak ortaya çıkmıştır.

Dönemin diğer ilgi çeken araştırmacısı Walter Rosenbaum (d.1937) ise Political Culture adlı kitabında siyasal kültürün kategorileştirilmesine önemli katkılar sağlamıştır. Bundan başka, 1963'te yayımlanan The Civic Culture kitabıyla büyük ses getiren Gabriel Almond, 1978 senesinde bu sefer G. Bingham Powell (d.1942) ile birlikte The Civil Culture

Revisited kitabını yayımlamıştır. Yeni kitabın önsözünde Almond, The Civic Culture'ın

ilk satırdan son satıra dek değiştiğini, ancak ilk baskıda işlenen ana fikrin terkedilmediğini yazmıştır. 1980'lere gelindiğinde ise siyasal kültürün önde gelen isimleri Aaron Wildavsky (1930-1993), Harry Eckstein (1924-1999), Ronald Inglehart (d.1934)

23

ve Gabriel Almond siyaset alanını hakimiyeti altına alan rasyonel seçim tezine13 karşı siyasal kültürün öne çıkmasını sağlamaya yönelik çalışmaları hızlandırmışlardır. Lawrence E. Harrison (1932) ve Samuel Huntington'ın (1927-2008) 2000 yılında "Kültürel Değerler ve İnsanlığın Gelişimi" adlı sempozyumu, Robert Putnam’ın (d.1941) "sosyal kapital" tezi, Inglehart'ın “World Values Survey” incelemeleri, Christian Welzel (d.1964) ve Hans-Dieter Klingemann'ın (d.1937) çalışmaları siyasal kültürle ilgili yapılan son dönemdeki önemli çalışmalar olarak sayılabilir. Tüm bu araştırmaların, adı 1963'te konulmuş olsa da, kökleri antik Yunana kadar dayandığı düşünülen bir araştırma alanını, kullanılacak yöntem ve teknikleriyle siyaset bilimine kazandırmış olduğu söylenebilir. Yıllar boyu süren tüm bu çalışmaların alana kazandırdığı önemli bir bilgi de evrensel tek bir siyasal kültür nitelemesinin yapılamayacağıdır. Bunun başlıca nedeni ise her ülkenin kendine özel coğrafi, sosyo-ekonomik, tarihi ve kültürel özelliklerinin, yine her ülkenin kendine özel farklı bir siyasal kültüre sahip olmasına yol açmasıdır. Ancak yine de araştırmacılar, bazı genel kıstaslar kullanarak hem siyasal kültürler arasındaki farklılıkları tespit etmek, hem de özellikle demokratik ülkelerdeki siyasal kültür özelliklerini keşfetmek amacıyla siyasal kültürü kategorileştirmeye çalışmışlardır. Bu çabalamalar arasında öne çıkan Almond, Pye ve Verba tarafından yapılan kategorileştirmedir. Hem

The Civic Culture hem de Political Culture and Poitical Development adlı kitaplarında

Almond, Pye ve Verba yaptıkları araştırmalara dayanarak siyasal kültürü üçe ayırmışlardır: Cemaatçi siyasal kültür, Uyruk siyasal kültür, Katılımcı siyasal kültür14 (Altındal, 1982:18; Verba, 1965; Almond ve Verba, 1963). Almond ve Verba, oluşturdukları kategorilerin homojen yapıda olmadıklarını özellikle vurgulayarak, birçok alt kategorinin varlığından da bahsetmişlerdir (Almond ve Verba, 1963: 20-21). Nitekim kitaplarında, uyruk siyasal kültür, uyruk-katılımcı siyasal kültür,

13 Rasyonel seçim teorisi, insan davranışlarının akılcı olduğunu varsaymaktadır. Ekonomi alanında sıkça kullanılan bu kuram, sosyoloji ve siyaset gibi diğer alanlarda da kullanılmaktadır. Siyaset alanındaki kullanılışına göre insanlar, siyasal kararlarını en yüksek yarar hesabına göre vermektedirler. Bu teori, bireylerin siyasal kararlarını "kar-maliyet perspektifinden” inceleyerek izaha çalışmaktadır (Selman, 2011:43-45).

14 Cemaatçi siyasal kültür, dar görüşlü, kendi yerel kültürünün dışına çıkmayan bir siyasal kültür olarak ifade edilebilir. Siyasal sistemden kaynaklanan herhangi bir değişim beklentisinin bulunmaması ve siyasetle ilgilenmeyen kitlelerin siyasal açıdan pasif aktörlerden oluşması bu kategorinin en önemli özellikleri olarak sayılabilir. Uyruk siyasal kültüre sahip toplumlarda ise bireyler ülkelerindeki siyasal sistemin ve iktidarın otoritesinin farkındadırlar. Bireyler kendi isteklerinden çok iktidarın taleplerine önem vermektedirler. Ayrıca bireylerin sistemle pasif bir ilişki kurduğu da bu kategori için söylenebilecek bir özelliktir. Katılımcı siyasal kültüre sahip bireyler ise aktivizm yanlısıdırlar. Şu ya da bu sınıfın olduğu varsayılan görüşleri benimseyerek, bu rollere uygun davranış sergilemektedirler (Altındal, 1982:18; Verba, 1965b; Almond ve Verba, 1963). Bu çeşit bir siyasal kültüre sahip toplumlarda, toplumun siyasal sistemle ilişkisi aktif olarak tanımlanırken, bireylerin sistemin taleplerine hem kulak verdiği hem de sistemden talepte bulundukları görülmektedir (Rosenbaum, 1975: 59).

24

katılımcı siyasal kültür şeklinde sıraladıkları alt kategoriler hakkında yaptıkları tanımlamalar, siyaset bilimi açısından oldukça yararlı, pratik ve düşündürücü bilgiler vermektedir15. Sadece bir başlangıç olan bu kategorilerin farklı şartlar ve etkiler altında birbirine doğru evrilebileceğine inanan Almond ve Verba, bir toplumda baskın olan özelliklerin bu evrilmeye karar vereceğini düşünmektedirler. Bu evrilmelerin, elitlerin uyguladığı toplumsallaştırma süreçleriyle -eğitim gibi- elit siyasal kültürün hakimiyetine dönüşebileceği de bu noktada belirtilmelidir. Nitekim Almond ve Verba’nın devletin baskıcı ve çabuklaştırıcı gücüne dikkat çekerek, elit siyasal kültürün avantajlı konumunu dile getirmeleri aynı çerçevede değerlendirilebilir.

Siyasal kültürle ilgili diğer bir kategorizasyon denemesinin ise Walter Rosenbaum tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu bakımdan Rosenbaum'un The Political Culture adlı kitabı, Almond, Verba ve Pye üçlüsünün çalışmalarından sonra en önemli kitap olarak değerlendirilebilir. Rosenbaum, Almond ve Verba'nın yaptığı büyük çalışmaları takdir etse de, savundukları üçlü kategorizasyonu doğru bulmamaktadır. Ona göre bunun nedeni, bahsi geçen kategorilerin gerçek hayatta bulunabilmesinin imkansızlığıdır. Almond, Verba ve Pye siyasal kültürleri üçe ayırırken, Rosenbaum siyasal kültürleri "parçalanmış siyasal kültürler" ve "bütünleşmiş siyasal kültürler" (fragmented / integrated) şeklinde ikiye ayırmıştır16. Rosenbaum, bu ayrımın sadece ideal tipleri ortaya koyduğunu, hiçbir siyasal kültürün bu tiplere tamamen uymak zorunda olmadığını belirterek, bu ideal tiplerin konu hakkında yararlı terminolojiler ve varsayımlar ürettiğinin altını çizmektedir (Rosenbaum, 1975: 37). Bu önemli iki kategorizasyon denemesi dışında siyasal kültürleri sınıflandırmaya çalışan başka bir teşebbüse literatürde rastlanmamaktadır. Bunun nedeni bu türlü sınıflandırmaların büyük, kapsamlı ve karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç duyması olarak düşünülebilir. Bu tez çalışmasının ise

15Almond ve Verba, kitaplarıyla aynı adı taşıyan "sivil kültür/the civic culture" ismiyle kavramsallaştırdıkları ideal bir siyasal kültürden bahsederler. Sivil siyasal kültür, katılımcı bir kültürdür. Bireyler sadece siyasetin sonuçlarına odaklı değillerdir, aynı zamanda süreçlere ve yapılara da ilgi duymaktadırlar. Sivil siyasal kültür, kitlelerin sahip olduğu siyasal kültür ile siyasal yapıların uyumlu olduğu bir durumdur. Sivil siyasal kültürde katılımcı siyasal kültür, uyruk ve cemaatçi siyasal kültürlerle birleşik haldedir. Bireyler, siyasal süreçlere katılmaktadırlar fakat bazı uyruk ve cemaatçi siyasal eğilimlerini de terketmemişlerdir. Böylece geleneksel eğilimlerin korunması ve katılımcı eğilimlerle birleştirilmesi dengeli bir siyasal kültürün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu açıdan sivil kültürün modern değil, modern ve gelenekselin bir karışımı olduğu söylenebilir (Almond ve Verba, 1963: 6-32).

16 Rosenbaum'a göre parçalanmış siyasal kültürlerde devletin meşruiyetine ve oluşturulan siyasal kimliğe olan inanç toplum tarafından paylaşılmamaktadır. Elitler ve kitleler arasındaki gerilim artmakta, çözüm mekanizmaları çalıştırılamamakta ve gerilim yer yer çatışmaya dönüşmektedir. Bütünleşmiş siyasal kültürler ise parçalanmış siyasal kültürlerin tam tersi görünümündedir. Siyasal şiddetin seviyesindeki düşüklük, gerilimleri çözecek mekanizmaların genel kabul görmesi, sosyal gruplar arasında güvenin yaygın olması, siyasal paranoyanın olmaması, iktidara duyulan bağlılık ve iktidar süreleri uzun olan hükümetler bu siyasal kültürün özelliklerindendir (Rosenbaum, 1975: 54-64).

25

literatüre yapacağı katkıyla, siyasal kültürün kategorizasyon denemelerine faydalı olacağı düşünülmektedir.

1.1.2. Siyasal Kültürün Oluşum Süreci

Siyasal kültürün çok boyutlu yapısı, konuyla ilgili araştırma alanını genişletirken, siyasal kültürün oluşumuyla ilgili pek çok varsayımın ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Örneğin siyasal kültürün her türlü etkenden bağımsız oluştuğu ve belli bir özerkliği olduğuna dair iddiaların varlığı bu bağlamda değerlendirilebilir. Ancak bu özerkliğin özellikle ulus-devlet süreçlerinin yaşanmadığı 20. yüzyıl öncesinde kaldığına dair inancın daha yüksek olduğu söylenebilir. Hatta çeşitli toplumsallaştırma araçlarını kullanarak, tutumları, değerleri ve davranışları yeniden biçimlendirmeyi amaçlayan iktidarlar, siyasal kültürün etkiye açık bir olgu olduğuna dair iddiaları güçlendirmektedirler (Sitembölükbaşı, 1997: 261-264). Nitekim siyasal kültürün, bir topluluğun (grup, ulus, vb.) siyasal düşünüş ve davranışlarını biçimlendiren önemli etmenlerden biri olarak kabul edilmesi, böyle önemli bir olgunun, ulus-devlet oluşumu sırasında iktidarlar tarafından müdahale edilmeyen bir alan olarak bırakılmayacağını düşündürebilir (Parla, 1992: 10; Erzen ve Yalın, 2011).

Bu bağlamda, ulus-devlet oluşumlarının hız kazandığı 20. yüzyıl çerçevesinde yapılan herhangi bir siyasal kültür araştırmasında, ülkelerin siyasal yapısını temelinden değiştiren

ulus-devlet gibi bir olguyu dikkate almamak mantıklı görünmemektedir. Ayrıca, özellikle

20. yüzyıl ve sonrasında bireylerin ve dolayısıyla toplumun siyasal kültürünün oluşumuna, aktarımına ve değişimine doğrudan etki eden etkenlerin başında yer alan

iktidar ise ulus-devlet bağlamında ayrıca incelenmeye değerdir. Dolayısıyla 20. yüzyıla

ait bir devletin siyasal kültürü incelenirken, bu siyasal kültürün oluşum süreçlerinde ulus-devlet, iktidar, kitle-elit gerilimleri gibi süreçler görmezden gelinmemelidir. Birbirleriyle de yakından alakalı bu süreçlerin, bir ulus-devletin siyasal kültürünün oluşum hikayesinde başrolde oldukları unutulmamalıdır. Nitekim, bu süreçlerin siyasal kültürdeki doğrudan varlığı, siyasal kültürün kavramsal açıklamalarından da takip edilebilmektedir.

26

Son yüzyılda egemen devlet formu haline gelen ulus-devlet modelinin başlıca özellikleri arasında, toplumun siyasal kültürünün oluşumunda birinci derecede etkin olmanın da yer aldığına değinmek gerekir. Bu süreçte, ulus-devleti kuran elitlerin önemli bir kaynak olduğu belirtilmelidir. Toplumun siyasal algısını kendi lehine ve anlayışına uygun hale getirmek isteyen kurucu idarenin siyasal kültüre müdahalede bulunması kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle yeni kurulan devletlerde, meşruiyete olan ihtiyaç nedeniyle, iktidarın kendisini destekleyen bir siyasal kültür tesis etmeye çabalaması anlaşılır olmaktadır. Dolayısıyla hala eski sisteme sadakat ve bağlılığını sürdüren bir toplumun, bu düşüncelerinin değiştirilmek istenmesi yeni iktidarın öncelikli hedeflerindendir. Bunun en önemli nedeni ise yeni rejimin meşruiyetinin ancak siyasal kültürün değişmesiyle başarılabileceği yönündeki düşüncedir (Kavanagh,1972:40). Kısacası, yeni siyasi kurumları destekleyen yeni bir siyasal kültürün gerekliliği, iktidarı toplumun siyasal kültürünü değiştirmeye zorlayabilmektedir. Dolayısıyla, ulus ve ulus-devletin oluşum süreçlerini siyasal kültürün oluşumu bağlamında daha yakından incelemekte yarar vardır.

Bu bağlamda, yeni kurulan ulus-devletlerdeki siyasal sistemle, önceki devletin siyasal sisteminden kalan siyasal kültür arasındaki uyumsuzluğun bir meşruiyet sorunu olarak ortaya çıkabildiği hususuna değinmek gerekmektedir. Nitekim siyasal sistemlerdeki sorunların büyük çoğunluğunun, toplumun siyasal kültürü ile mevcut siyasal yapının uyumsuzluğundan kaynaklandığı yönünde iddialar mevcuttur (Verba, 1965a). Siyasal yapı ve siyasal kültür arasında bu uyumsuzluk, ikisinden birinin diğerine uyumlu hale getirilmesini gerektirebilir. Bunun sonucunda iktidar, halkın gözünde eski sistemi meşrulaştıran siyasal kültürü değiştirmektedir. İmparatorluktan ulus-devlet biçimine dönüşen devletlerde sık görülen bir vakıa olarak değerlendirilebilecek olan bu durum, ulus-devleti inşa etmeye çalışan elitlerin yeni devlete sadakati sağlayacak bir meşrulaştırma içine girmesi ve bu meşrulaştırmayı siyasal kültürü temelinden değiştirme