• Sonuç bulunamadı

10

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Araştırmanın ikinci bölümünde pozitif psikoloji yaklaşımı, araştırmanın içeriğini oluşturan değişkenler ile bu değişkenlere ilişkin alt boyutlara kavramsal olarak yer verilmiş, değişkenler arası ilişkiler ulusal ve uluslararası ilgili araştırmalar çerçevesinde ele alınmıştır.

Kavramsal Olarak Pozitif Psikoloji

Felsefi olarak ontoloji, fenomenoloji ve hümanizmden etkilenen pozitif psikoloji yaklaşımı, yönetim ve psikoloji alanında süregelen olumsuz bakış açısına bir tepki olarak doğmuştur.

Bu yaklaşım, insan potansiyelini en üst düzeyde hayata geçirmeyi öngören bir örgüt sistemi kurmayı hedeflemektedir. Birey, grup ve kurumların gelişimine katkıda bulunan süreç ve koşulların incelenmesi olarak ele alınan (Gable & Haidt, 2005) pozitif psikoloji yaklaşımı, olumlu deneyimlere; geçmiş, şimdi ve gelecek olmak üzere üç zaman boyutunda yaklaşır (Hefferon & Boniwell, 2014). Bu zaman boyutlarından geçmiş, iyi oluş ve yaşam doyumu;

şimdi, mutluluk ve akış deneyimini; gelecek ise iyimserlik ve umudu ifade etmektedir.

Konuyla ilgili olarak Wright (2003) psikoloji biliminin insan potansiyelini gerçekleştirmeye yardımcı olan, gelişim, fedakârlık, sevgi, iyimserlik, cesaret, memnuniyet gibi yeni temel kavramlara ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Luthans (2002b) yapmış olduğu bir yazın taramasında psikoloji alanında yazılan 375.000 makalenin depresyon, ruh hastalıkları, kaygı, korku, öfke gibi negatif kavramlara odaklandığını buna karşın sadece 1000 makalenin gelişim, fedakârlık, sevgi, iyimserlik, cesaret, memnuniyet gibi pozitif kavramları konu edindiğini söylemiştir (Kutanis ve Oruç, 2014). Seligman ve Csikszentmihalyi (2000) psikolojinin yalnızca hastalık ya da sağlıkla ilgili bir tıp dalı olmadığını, aynı zamanda içinde iş, eğitim, sezgi, sevgi, büyüme ve oyun gibi birtakım kavramları da barındırdığı belirtmiştir.

11

Buna ek olarak aynı araştırmacılar, olumsuz duygu ve deneyimler ile nesnel tehlikeleri ve problemleri yansıtması, insanları tehlikeler karşısında durmaya, onların uyanıklıklarını arttırmaya ve gerekirse davranış ve eylemlerini değiştirmeye zorlayacak kadar güçlü olduğu için psikolojinin daha çok olumsuz kavramlara odaklandığını ifade etmiştir. Bu odaklanma temelde, çevredeki tehlikelere karşı bireyin savunma mekanizmasını uyanık tutması yönünden olumsuz duyguların olumlu duygulardan daha önemli olduğu düşüncesinden kaynaklanır. Oysa insanlar sevgi, umut, güven gibi varoluşun temeli olan olumlu duyguların da hayatta kalmada çok önemli bir rolü olduğunu bilerek, dünyaya daha iyi uyum sağladıklarında böyle bir savunma sistemine doğal olarak ihtiyaç kalmamaktadır (Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000).

Pozitif psikoloji, bireylerin, grupların ve kurumların gelişmekte olan işleyişine katkıda bulunan koşul ve süreçlerin incelenmesidir (Gable & Haidt, 2005). Pozitif psikoloji hareketinin öncülerinin hümanizm, ontoloji, fenomenoloji ve gestalt psikolojisi gibi yaklaşımlardan etkilendiği görülmektedir. Bunlardan biri olan Maslow (1943, 1954, 1970), daha sonra insancıl psikoloji yaklaşımını ortaya atmıştır. Pozitif psikolojinin beslendiği bir alan olan insancıl psikolojinin temel ilkeleri Kuzgun (1985) tarafından şöyle özetlenmiştir:

(a) İnsan bir bütün olduğundan davranışları da bir bütün olarak incelenir. (b) İnsan özünde iyidir. (c) İnsan davranışı uyarıcılara değil, onların algılanan biçimlerine bir tepkidir. (d) Bireyin içsel başvuru çerçevesini anlamak, insan davranışlarını anlamanın en iyi yoludur.

(e) İnsanda yaşantılarını belirleyip düzenleyen ve tepkilerini ortaya çıkaran bir benlik vardır.

(f) Bir organizmanın en temel güdüsü, gelişme ve kendini gerçekleştirmedir. (g) Genel gelişme eğiliminin en üst düzeyi, kendini gerçekleştirmedir. (h) Psikolojik sağlık bir sonuç değil, süreçtir. Maslow’a (1954, 1970) göre kendini gerçekleştirmiş, diğer bir deyişle psikolojik sağlığı yerinde olan insanların birtakım özellikleri bulunmaktadır. Bunlar, kendini, çevreyi ve tabiatı kabul etme, içten ve doğal olma, evrensel bir probleme yönelme, çevrenin baskılarından bağımsız olarak karar verme, takdir etme, insanları sevme ve onlarla özdeşim kurma, çevre ile derin ilişkiler kurma, demokratik karakter yapısına sahip olma, araç ile amacı birbirinden ayırma, doğal mizahi anlayışa sahip olma, yaratıcı olma ve algıda yetkin olma, kültür ve modanın etkisinden bağımsız olmadır. Buradan hareketle, kendini gerçekleştirmenin sağlıklı bir ruh haline ve erdemli olmaya kavuşturma, iyiliğe ve güzelliğe yöneltme gibi olumlu özellikleri bulunduğu söylenebilir. İnsanda var olan tüm bu olumlu özellikleri ortaya çıkarma, pozitif psikolojinin ilgi alanına girmektedir.

12

Pozitif Psikoloji, insan potansiyelini hayata geçiren bir örgüt sistemi yaratmayı hedefler (Peterson & Spiker, 2005). Pozitif psikolojinin asıl amacı, yaşamın olumsuz yanlarını inkâr etmek ya da olaylara Pollyanna gözlüğü ile bakmak değildir. Aksine patoloji, sıkıntı, kaygı ve işlev bozukluğu gibi olumsuz psikolojik kavramların yanında; iyi oluş, esneklik, güç, büyüme gibi olumlu psikolojik kavramlara odaklanmaktır (Gable & Haidt, 2005).

Araştırma bulguları, pozitif psikolojinin insanın acı çekmesi, güçsüzlüğü ve işlev bozukluğu ile ilgili bilinen şeylerin yerini almayı değil, aksine psikolojinin daha önce bilinen bu psikopatolojik yönüne destek olmayı amaçladığını ortaya koymaktadır (Seligman, Steen, Park & Peterson, 2005).

Pozitif psikoloji kapsamında ortaya atılan kavramlar arasında; pozitif eğitim, pozitif liderlik, otantiklik, otantik mutluluk ve otantik liderlik kavramları sayılabilir. Bunlardan hem geleneksel beceriler hem de mutluluk için eğitim olarak tanımlanan pozitif eğitim yaklaşımı, dünya genelinde gençler arasında yaygın olarak görülen depresyona karşı öğrenme ile yaşam memnuniyetinde küçük artışlar sağlanabileceğini, bu nedenle olumlu duygular, sinerji gibi mutluluk becerilerinin okulda öğretilmesi gerektiğini savunur. Konuyla ilgili olarak, olumlu duyguları, bağlılığı ve anlamı arttıran becerilerin okul çocuklarına öğretilebileceğine ilişkin önemli kanıtlar bulunmaktadır (Seligman, Ernst, Gillham, Reivich & Linkins, 2009). Diğer bir kavram da otantik mutluluktur. Otantiklik ise bireyin kendi tecrübelerine bağlı olarak duygu ve düşüncelerini kabullenmesi, kendini tanıması ve bilmesiyle ilgili bir süreç olup onun gerçek duygularını gizlemeden düşünmesini ve davranmasını gerektiren bir kavramdır (Avolio & Gardner, 2005). Otantik mutluluk ile ilgili olarak, mutluluğun üç farklı temele dayandığını ifade eden Seligman’a (2002) göre birinci temel, yüksek düzeyde olumlu duygulara ve doyuma neden olan güzel bir hayat; ikinci temel, sürekli özümlemeyi, katılımı ve akışı içeren iyi bir hayat; üçüncü temel ise bireyin kendisinden daha büyük ve güçlü bir şeye hizmet etmesine neden olan anlamlı bir hayattır. Bunlardan ilki hedonik temele dayanırken, ikinci ve üçüncüsü ödomanik temele dayanmaktadır. Bu alanda yapılan araştırmalar, hedonik temele dayalı aktivitelerde bulunan bireylerin, kısa dönem içinde daha yüksek olumlu duygu düzeyine ulaştıklarını gösterirken; ödomanik temele dayalı aktivitelerde bulunan bireylerin yaşamına anlam ve değer katmaya çalıştığı ve aynı zamanda uzun dönem içinde olumlu duygu düzeyine ulaştıklarını göstermektedir (Hefferon &

Boniwell, 2014). Luthans ve Avolio (2003) otantik liderliği lider ve takipçileri arasında olumlu bir ilişki gelişmesini, karşılıklı öz bilinç ve öz disiplinin oluşmasını ve böylece

13

olumlu yönde bir kişisel gelişimini sağlayan bir liderlik biçimi olarak ele almıştır. Diğer taraftan Gardner, Avolio, Luthans, May ve Walumbwa (2005) ise otantik liderliğin bileşenlerini; öz farkındalık, öz düzenleme ve örgütsel iklim olarak belirlemiştir. Pozitif psikoloji kapsamında ortaya atılan pozitif eğitim, pozitif liderlik, otantiklik, otantik mutluluk ve otantik liderlik gibi kavramlar daha da arttırılabilir. Bu araştırma kapsamında pozitif psikolojinin genel olarak psikolojik sermaye ve psikolojik iyi oluş kavramları üzerinde durulmuştur.

Kavramsal Olarak Psikolojik Sermaye

Psikolojik sermayenin temelleri pozitif psikoloji hareketine ve onun örgütlerdeki uygulamaları olan pozitif örgütsel düşünce okulu ile pozitif örgütsel davranışa dayanmaktadır (Luthans vd., 2007b). Pozitif örgütsel davranış; performans ile ilgili olma, değişime ve gelişime açık olma, olumlu olanı ele alma, kuramsal temel ve araştırma temeline dayanma, göreli olarak değişmeyen, benzer ve ölçülebilen kavramlarla ifade edilme gibi temel özellikler ile açıklanmıştır (Luthans vd., 2007b, s.146-177). Çalışanların örgüt içinde sahip oldukları psikolojik potansiyellere ve onların geliştirilebilir olumlu güçlerine odaklanan pozitif örgütsel davranışın, pozitif psikolojinin örgütsel alana yansıması olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir (Kutanis ve Oruç, 2014; Topaloğlu, 2013). Pozitif örgütsel düşünce okulu ise örgütün kriz ve olumsuz koşullarda da yaşamını devam ettirmesi için gereken dirençli ve canlı olma, güven, örgütsel erdem, farklılık ve anlam gibi olumlu ve güçlü özellikleri ifade etmektedir (Bernstein, 2003; Cameron, 2003; Keleş, 2011; Luthans vd., 2007b). Pozitif psikoloji genel olarak, bireylerdeki bozuk olanı düzeltmenin ötesinde, onların güçlü yanlarını ve pozitif işlevselliğini vurgulayan bir yaklaşım olarak ele alınmıştır.

Pozitif psikolojiden doğan ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra örgütlerde önem kazanmaya başlayan psikolojik sermaye ile bireylerdeki güçlü yanların ve üstünlüklerin ortaya çıkarılması ve sağlıklı insanların daha güçlü ve üretken hale getirilmesi hedeflenmektedir (Seligman, 1998). Psikolojik sermayenin öz yeterlik, umut, iyimserlik ve direnç olarak ifade edilen dört bileşeni ile psikolojik sermaye, ölçülebilir ve geliştirilebilir, ayrıca örgütlerde daha etkili çalışma performansı için yönetilebilir ögeler olarak kabul edilmektedir (Luthans vd., 2004; Luthans, Avolio, Walumbwa & Li, 2005; Luthans &

Youseff-Morgan, 2017). Şekil 2.1 de psikolojik sermayenin diğer sermaye türleri ile ilişkisi gösterilmiştir.

14

Şekil 2.1 Rekabet üstünlüğü için genişletilmiş sermaye türleri

Kaynak: Luthans, F., Luthans, K. W., & Luthans, B. C. (2004). Positive psychological capital: Beyond human and social capital. Business Horizons, 47(1), 45

Şekil 2.1 de görüldüğü gibi, ekonomik sermaye “neye sahip olduğumuz”, insan sermayesi

“ne bildiğimiz”, sosyal sermaye “kimleri tanıdığımız” ile ilgilenmektedir. Pozitif psikolojik gelişme durumu olarak tanımlanan psikolojik sermaye ise bireyin “kim olduğu” ve gelişimsel anlamda “kim olabileceği” ile ilgilenir (Luthans vd., 2007b). Psikolojik sermaye türü, ekonomik sermaye, insan sermayesi ve sosyal sermaye gibi örgütlerde rekabet üstünlüğü sağlayan sermaye türlerine ilave olarak ortaya çıkmıştır (Luthans vd., 2004).

Günümüzün örgütlerinde bu sermaye türlerini sinerjik bir şekilde bütünleştirmenin yönetsel açıdan kaçınılmaz olduğu ve bunun örgütün en önemli ögesi olan insan potansiyelini en üst biçimde kullanmak için önemli bir fırsat olduğu belirtilmiştir (Luthans vd., 2007b).

Psikolojik sermaye, diğer sermaye türlerinden farklı olarak, insanın değerine ve içsel yönüne odaklanmakta ve ondan daha fazla yararlanmak için kavramsal bir çerçeve sunmaktadır.

Luthans vd. (2007b, s. 146), psikolojik sermayenin öngörülen kavramları ile bilişsel ve duyuşsal yönlerine ilişkin kavramları bir bütün olarak değerlendirmeyi içeren sınıflandırmayı Tablo 2.1’deki gibi göstermiştir.

15 Tablo 2.1

Psikolojik Sermayenin Bir Bütün Olarak Değerlendirmesi

Kategoriler

Kaynak: Luthans, F., Youssef, C. M., & Avolio, B. J. (2007). Psychological capital: Developing the human competitive edge (Vol. 198). Oxford: Oxford University. s. 146’dan uyarlanmıştır.

Tablo 2.1’de Luthans vd. (2007b) tarafından öngörülen psikolojik sermaye kavramları ile olumlu bilişsel ve duyuşsal kavramlara ilişkin kontrol listesi sunulmuştur. Psikolojik sermayenin durumsal (state-like) bir özellik taşıması, eğitimler yoluyla geliştirilmeye açık bir yönünün bulunması, ölçülebilir olması ve performansa yönelik olmasının, küresel rekabetçi ortamda psikolojik sermaye için bir avantaj sayıldığı belirtilmiştir (Luthans vd., 2007b). Diğer taraftan psikolojik sermayenin geliştirilebilir olma özelliğinin, onu geliştirile bilirliği daha sınırlı olan kişilik yapılarından (trait-like) ayırdığı söylenebilir. Konuyla ilgili yapılan araştırma sonuçlarına göre psikolojik sermayenin olumlu duygusal durumlardan daha fazla ölçme değişmezliğine sahip olduğu, diğer bir deyişle öz değerleme ya da kişilik özellikleri kadar değiştirilemez bir nitelik taşımadığı belirlenmiştir (Luthans vd., 2007b).

16 Psikolojik Sermayenin Boyutları

Pozitif psikoloji kapsamında ortaya atılan psikolojik sermaye yaklaşımının temel özellikleri aşağıdaki gibi ifade edilmiştir (Avey vd., 2008; Luthans & Youssef, 2007a; Luthans &

Youseff-Morgan, 2017):

a- Bireyin kendini sınayan görevlerde başarılı olmasını sağlayacak özgüven (öz yeterlik), b- Şimdi ve gelecekte başarılı olacağına ilişkin olumlu algısı (iyimserlik),

c- İlerideki amaçlarına yönelik azmi, başarıya ulaşmak için bireyi yönlendiren hedef ve inançlar (umut)

d- Problemlerle ve sıkıntılarla etrafı sarıldığında tekrar ayağa kalkmasını, hatta daha iyi hale gelmesini sağlayacak olan irade gücü (direnç).

Aşağıda psikolojik sermaye kavramına ilişkin boyutların açıklandığı makaleden uyarlanan şema, Şekil 2.2’de verilmiştir (Luthans & Youssef, 2004):

Şekil 2.2 Psikolojik sermayenin boyutları.

Luthans, F., & Youssef, C. M. (2004). Human, social, and now positive psychological capital management:

Investing in people for competitive advantage. Organizational Dynamics, 33(2), 143-160 kaynağından uyarlanmıştır.

Psikolojik sermayenin bileşenlerinden öz yeterlik ve umudun içsel özelliklerden, iyimserlik ve direncin ise dışsal çevre özelliklerinden etkilenen kavramlar olduğu, bu nedenle

Psikolojik

Belirli sonuçlara ulaşmak için kendi bilişsel kaynaklarını harekete geçirebilme kapasitesine

sahip olmak Umut

Amaçlara ulaşabilmek için belirli bir irade gücüne ve alternatif yollara sahip olmak

İyimserlik

İçsel, kalıcı ve yaygın sorunları, olumlu durumlara bağlayan açıklayıcı bir tarza sahip olmak

Direnç

Zor durumlardan ve başarısızlıklardan geri döndüren, hatta eskisinden daha iyi duruma getiren

bir toparlanma gücüne sahip olmak

17

psikolojik sermayenin gelişiminin bireyci ve toplumcu kültürlerde birbirinden farklı özellikler gösterdiği belirtilmektedir (Kutanis ve Oruç, 2014).

Öz Yeterlik (Self-Efficacy)

İlk kez Bandura (1986, 1977, 1982) tarafından geliştirilen öz yeterlik kavramı kişisel yeterlik ya da yetkinlik olarak tanımlanmaktadır. Wood ve Bandura’ya (1989) göre öz yeterlik, bireyin belirli amaçlara ulaşmak için kendi motivasyon kaynaklarını, bilişsel kaynaklarını ve hareket tarzlarını oluşturma kapasitesine ilişkin inancını yansıtır. Bu kavram son zamanlarda birbirinden farklı çok fazla araştırma alanına (klinik psikoloji, eğitim psikolojisi ve örgütsel psikoloji) konu olmuştur (Maddux, 1995). Öz yeterlik kavramı, belli kararlar doğrultusunda çeşitli beklentiler, çevresel talepler ve zorluklarla başarılı bir şekilde baş etme becerisini içerir. Burada bireyin belirli davranış tarzlarına başlamak için gerekli enerjiye sahip olması ile sahip olduğu bu enerjiyi kullanması söz konusudur. Bireyin öz yeterliğe sahip olması ve yetkinlik kazanması, onun kendisinde bulunan ya da bulunabilecek bir takım davranışsal becerileri işlevsel kılmasıyla mümkün görünmektedir. Buna göre öz yeterlik, belirli koşullarda kendisinden isteneni gerçekleştirmek için gerekli teknikleri belirleyebilmesi ve tüm bilişsel kaynaklarını harekete geçirebilmesi için, bireyin kendine duyduğu güvendir (Luthans & Youssef, 2007a). Bireyin bir işi yapabilmesi için gereken donanımlara sahip olduğu ile ilgili kendine ilişkin yargısı anlamına gelen öz yeterlik, aynı zamanda bireyin bir durumu başarmak için kendine yetme derecesi olarak düşünülebilir.

Diğer yandan öz yeterlik, birtakım varoluşsal zorluklara katlanmak ve onların üstesinden gelebilmek için bireyin “kendine yeterlik” hissini ifade eder. Öz yeterlik hissi yüksek insanlar, yaşamlarında karşılarına çıkan zorlukların üstesinden gelmek için gerekli olan güce sahip olmayı (yeterlik beklentileri) ve sonuçta başarılı olmayı (sonuç beklentisi) umarlar. Bir davranışa ilişkin yeterlik beklentileri ve sonuç beklentileri arasındaki bu fark, aşağıdaki gibi şematize edilmiştir (Bandura, 1977).

18

Şekil 2.3 Yeterlik beklentileri ve sonuç beklentileri arasındaki fark

Bandura, A. (1977). Self-efficacy: Toward a unifying theory of behavioral change. Psychological Review, 84(2), 191-215. kaynağından uyarlanmıştır.

Şekil 2.3’e göre bireyin belirli bir davranışından önce yeterlik beklentisinin, davranışından sonra da sonuç beklentisinin ortaya çıktığı görülmektedir. Bandura’ya (1977) göre yeterlik beklentisi, gerekli sonuçlara ulaşması için bireyin davranışı sürdürebileceğine yönelik inancını yansıtırken, sonuç beklentisi ise bir davranışın belirli sonuçlara yol açacağına ilişkin bireyin ön görüsünü yansıtır. Öz yeterliği, yeterlik beklentisi ile sonuç beklentisinin bir sentezi olarak düşünebiliriz. Öz yeterlik düzeyi yüksek insanlar, güçlüklerin üstesinden gelmenin ve yaşamında bir şeyleri değiştirebilmenin mümkün olduğuna inanırken; öz yeterlik düzeyi düşük olan insanlar ise bir şeyleri değiştirebilmek için gerekli imkanlarının bulunmadığına inanırlar.

Öz yeterliğin birbirinden farklı alt boyutları bulunduğundan söz edilmiştir (Bandura, 1977;

Bandura, 1994). Bunlar bireyin başarabileceğini düşündüğü görevin zorluk derecesine ilişkin kanaati (büyüklük); görevin büyüklüğünün zorluk veya kolaylığı konusunda kişinin kendi gücüne yönelik kanaati (direnme gücü); kişinin birbirinden farklı durumlar için sonuca ilişkin kendi kanaatini genelleştirebilme derecesi (genellik) olarak üç boyutta ele alınmıştır (Bandura, 1977). Bandura (1994, 1995), bireyin öz yeterliğinin gelişmesinde etkili olan bazı kaynaklar bulunduğunu ifade etmiştir. Bunlardan birincisi insanın geçmiş tecrübesine dayalı tam ve doğru deneyimlerinden oluşan ve onun kendine güvenini anlatan ustalık tecrübesidir.

İkincisi kendisini diğerleriyle karşılaştırarak motive etmesini anlatan temsili tecrübelerden oluşur. Burada bireyler farklı yaşantıları gözlemler ve bu dolaylı yaşantılar yoluyla kendilerini motive ederler. Üçüncüsü kişinin başarabileceğine ilişkin ikna olmasını anlatan sözlü iknadır. Herhangi bir işi başarabileceğine ikna olan bireyler, bir sorunu çözerken başarısızlıklar üzerinde durmaktan ziyade mevcut sorunları çözme üzerinde durur, bu yönde

19

çabalar ve bu çabaları sürdürürler. Erkutlu’ya (2015, s. 80) göre, başarı konusunda sözlü olarak ikna olan bireyin öz yeterliği de olumlu etkilendiğinden, bu durum verilen görevi yerine getirme konusunda bireyi olumlu etkileyebilir. Dördüncüsü fiziksel ve duygusal sağlığın sentezi sonucu bireyde hissedilen güveni ifade eden fiziksel ve duygusal durumlar olarak açıklanmıştır. Burada çevresel faktörler ya da dış etmenlerin, bireylerin içsel duygu durumları üzerinde kuvvetli bir etkiye sahip olduğundan söz edilebilir. Diğer bir deyişle çevreden gelen fiziksel uyaranlar ile içsel olarak hissedilen duygusal yoğunluk, bireylerin öz yeterliği üzerinde etkilidir. Öte yandan fiziksel uyarıcılara karşı gösterilen tepkiler ile duygusal yoğunluk durumları bireyden bireye farklılık gösterir. Erkutlu’ya (2015, s. 80) göre, yüksek başarıya sahip bireylerde dış uyarıcılar bireyi güçlendiren bir fırsat olarak görülürken, düşük başarıya sahip bireylerde çevresel uyarıcılar faaliyetin yapılmasının önünde bir engel olarak görülebilir. Bandura (1997), bireylerin, içinde bulundukları ruhsal durum ile uyumlu bilgileri daha hızlı öğrendiğini ifade etmiştir. Buradan hareketle bireylerin içinde bulunduğu ruhsal durumların, onların öz yeterliklerine ilişkin algıları ya da değerlendirmeleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Öz yeterlik kavramı alanyazında bazı kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Benlik saygısı (Kotaman, 2008; Özerden, 2010), öz güven (Heslin & Klehe, 2006), iş performansı (Biswas, 2008; Öz, 2008), çatışma yönetimi (Özerden, 2010), stres ve başa çıkma davranışları (Bandura & Benight, 2004), karar verme (Bandura, 1986) ve iş yeri motivasyonu (Katz, Eilot & Nevo, 2014) bu kavramlar arasındadır (aktaran Erkutlu, 2015, s.84-88). Birçok farklı kavram ve yaklaşım ile ilişkisi bulunan öz yeterlik, aynı zamanda sosyal bilişsel teori ile ilişkilidir (Maddux, 1995). Sosyal bilişsel teorinin örgütsel alanla ilgili üç yönü Şekil 2.4’te gösterilmiştir (Bandura, 1989).

Şekil 2.4 Sosyal bilişsel teorinin örgütsel alanla ilgili üç yönü

Bandura, A. (1989). Social cognitive theory. R. Vasta (Ed.), Annals of child development. Vol. 6. Six theories of child development içinde (s. 1-60). Greenwich kaynağından uyarlanmıştır.

Davranışsal Özellikler

Çevresel Özellikler Bilişsel-Kişisel

Özellikler

20

Şekil 2.4’te görülen etkileşim şemasına göre, bireylerin bilişsel-kişisel özellikleri, davranışsal özellikleri ve dış çevre belirleyicileri karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir (Bandura, 1988). Karşılıklı nedensellik içeren bu modelleme, örgütlerde bulunan bireylerin bilişsel, sosyal ve davranışsal yetkinliklerinin birbiriyle etkileşimine odaklanmaktadır.

İnsanların öz yeterlik inançları onların sahip oldukları bilişsel bilgi temelinden etkilenmektedir. Bilişsel bilgi temeli ise yukarıda belirtilen kişisel, davranışsal ve çevresel özelliklerin karşılıklı etkileşiminden beslenmektedir. Bu nedenle yukarıda verilen modellemenin, insanların inanç ve motivasyonlarının arttırılması ve yeteneklerini etkin bir şekilde kullanmaları konusunda örgütlere bir ışık tutabileceği belirtilmiştir (Wood &

Bandura, 1989). Öz yeterliğin yeterince anlaşılmasında ve temelindeki bilgilerin yapılandırılmasında bu modele ilişkin farkındalığın önemli bir yeri olduğu düşünülmektedir.

Bireylerin sahip oldukları öz yeterlik düzeyleri, onların kendi davranışlarına yön veren bilişsel ve duyuşsal özellikleri ile ilişkilidir. Buna ek olarak bireylerin herhangi bir işi başarabileceklerine ilişkin inançları, onların kendilerini nasıl hissettikleri ve nasıl güdülendikleri hakkında birtakım işaretler sunar. Bireylerin sahip oldukları yüksek öz yeterlik inançları, herhangi bir işi başarmak ve sonuca ulaşmak için daha yüksek bir gayreti tetikler. Daha yüksek gayret, verimliliği ve hedeflere ulaşmayı beraberinde getirir. Öz yeterlik inancı, öğretmenlerin mesleki başarısı ile yakından ilgilidir (Bandura, 1993).

Örneğin öğretmenlerin yüksek düzeyde öğretimsel açıdan yeterlik algısına sahip olması, onları öğrencilerin başarısı için daha fazla motive etmekte ve onların öğrenci başarısıyla ilgili kendilerini daha fazla sorumlu hissetmelerine yol açmaktadır (Gibson & Dembo, 1984;

Bandura, 1993). Dolayısıyla psikolojik sermayenin göstergelerinden biri olan yüksek düzeyde öz yeterlik inancının, öğretmenlerin kendilerine olan güvenini arttırdığı, onları psikolojik olarak güçlendirdiği ve içsel olarak motive ettiği söylenebilir.

İyimserlik (Optimism)

Peterson ve Seligman (1984) bireyin kötü olayların nedenlerini açıklarken alışkanlıklarına baş vurduğunu savunmuştur. Peterson ve Bossio ise bireyin olayları açıklarken kendine özgü bir yaklaşım tarzı olduğunu savunmaktadır (Scheier, Carver & Bridges, 2001, s. 129). Bu bilişsel kişilik değişkeni, kötü olayların her durumda ve ısrarla iç nedenlere bağlı

Peterson ve Seligman (1984) bireyin kötü olayların nedenlerini açıklarken alışkanlıklarına baş vurduğunu savunmuştur. Peterson ve Bossio ise bireyin olayları açıklarken kendine özgü bir yaklaşım tarzı olduğunu savunmaktadır (Scheier, Carver & Bridges, 2001, s. 129). Bu bilişsel kişilik değişkeni, kötü olayların her durumda ve ısrarla iç nedenlere bağlı

Benzer Belgeler