• Sonuç bulunamadı

En genel haliyle STK’lar; devletten bağımsız olarak, tamamen gönüllü birlikteliğe dayalı ve üyelerinin çıkarlarının ötesinde toplumsal çıkar amaçlı çalışan, kâr amaçsız ve yasal çerçevede faaliyet gösteren kuruluşlar olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede, dernekler, vakıflar, düşünce kuruluşları, meslek örgütleri, odalar, borsalar, sendikalar, siyasal partiler, kulüpler, vatandaş girişimleri, kooperatifler gibi birçok yapılanma çoğunlukla STK çatısı altında ele alınırlar. STK şemsiyesi altında ele alınan ve çoğunlukla birbiri yerine kullanılan bu kavram ve yapılanmalar, aslında birbirlerinden önemli farklılıkları da içermektedirler. Bununla birlikte, STK kavramı, daha çok bir şemsiye ya da çanta kavram olarak kullanılmaktadır. Üçüncü sektör, kar amaçsız kuruluşlar, devlet dışı kuruluşlar, gönüllü örgütlenmeler, hayır temelli kuruluşlar… gibi kavramlar bu anlamda bütün sivil girişimleri tanımlamak için aynı anlamda kullanılmaktadır. Aslında bütün bu kavramlar arasında belirli ve önemli farklılıklar da vardır. Her kavram belli bir vurguyu öne çıkarmaktadır. Fakat çoğunlukla aynı anlama gelmek üzere bu kavramlar birbiri yerine kullanılagelmektedir.

STK tanımındaki bu karmaşıklığın bir nedeni ona yüklenen anlamlara ilişkindir. STK şemsiyesi altında ele alınan kavramların her biri STK’ların belli bir yönüne vurgu yapmaktadır. STK kavramı bunların tamamını içeren bir şemsiye kavram olup, bunlarla ifade edilen özelliklerin bütününü bünyesinde barındırmaktadır. Bu nedenle, STK kavramının vurgu yapılan özellikleri, net olarak ortaya konulmalıdır. Bu bağlamda tanımlarından hareketle, STK’ların temel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

• Gönüllülük: Genel olarak kamusal alandaki tüm bireylerin katılımına açık, vatandaşların gönüllü

katılımı ile oluşan birlikteliklerdir.

• Hükümetten bağımsız olma: Bu kuruluşların siyasal iktidar karşısında bağımsız olmaları, bu

kuruluşların devlet tarafından yönlendirilmemesini ifade eder.

• Kâr amacı gütmeme: Bu kuruluşlar, faaliyetleri sonucu kâr elde etseler de kâr elde etme güdüsü ile

faaliyette bulunmazlar.

• Toplumsal fayda: STK’lar, üyelerinin ya da belli bireylerin çıkarları için değil, toplumsal fayda

yaratmaya yönelik çalışan kuruluşlardır. Hatta STK ruhu ile toplumsal fayda uğruna bireyler, kendi faydalarını göz ardı edebilirler.

• Yasallık: STK’lar, yasal kurumlardır.

• Sivil Davranış Ruhu: STK üyeleri, kendi aralarında karşılıklı hoşgörü ve dayanışma ile hareket

ederler. Aynı zamanda, kendilerini, özdenetim mekanizmaları ile kontrol ederler. Bu denetimi yaparken, dıştan gelen bir baskı ile karşı karşıya kalmazlar (Doğan, 2002: 276).

• Kendiliğindenlik: STK’lar, çoğunlukla spontane olarak –kendiliğinden- kurulup faaliyete geçen

oluşumlardır.

• Çeşitlilik: STK’lar, birçok bakımdan birbirinden farklı, benzeşmez (heterojen) kuruluşlardır. Çok

renklilik ve çok seslilik, onları en iyi şekilde ifade eder.

• Proje Odaklılık: STK’lar, çoğu zaman proje odaklı çalışırlar. Bu, onları daha çok hedefe odaklı, daha

motive ve daha planlı çalışmaya yönlendirir.

1980’lerde ekonomik krizin derinleşmesi, işsizliğin artması, toplumsal dışlanma, yoksulluğun yaygınlaşması ve neoliberal politikaların olumsuz etkilerinin hafifletilmesi adına toplum yararına çözüm arayışlarını da ön plana çıkarmıştır. Küreselleşme sürecindeki gelişmeler, özelleştirmeler ile kamu sektörünün küçülmesi ve kamu sektörünün mevcut yapısıyla artan sosyal sorunlara çözüm getirememesi, özel sektörün kuralı gereği sosyal sorunlara yalnızca kar amacıyla yaklaşması, “sosyal ekonomi”, “üçüncü sistem” ya da “üçüncü sektör” olarak adlandırılan yeni bir ekonomik, toplumsal ve siyasal yaklaşımı gündeme getirmiştir. Üçüncü sektör, kamu sektörü, yerel yönetimler, sendikalar ve özel şirketlerin işbirliği ve ortaklığı ile gelişmiş ve aşağıdan yukarı çoğulcu ekonominin sağlanmasında da önemli bir rol oynamıştır (Köstekli, 2006: 46). Günümüz ekonomileri bu anlamda üç sektörlü ekonomi olarak nitelendirilmektedir. Üç sektörlü ekonominin temel dinamiğini de STK’lar oluşturur. Üçüncü sektör olarak adlandırılan STK’lar, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde çeşitli roller üstlenmişlerdir. Halen bu konuda ciddi bir deneyim birikimi de oluşmuş durumdadır. Elbette STK’ların bütün ülkelerde üstlendikleri roller birebir aynı değildir. Çünkü her ülkede STK’ların ortaya çıkış nedenleri, yapılanmaları ve motivasyonları farklıdır. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında bu kapsamda ciddi farklılıklar olduğu açıktır. Bununla birlikte, genel olarak günümüz ekonomilerinde, STK’ların üstlendikleri işlevleri kısaca şu şekilde özetleyebiliriz (Şahin, 2010: 32-36):

• İnsanları, topluma daha yararlı olma yönünde değiştirirler.

• Uzmanlaşma ve farklılaşmayı destekleyerek, çoğulculuğu yaşama geçirirler. • Demokrasiyi pekiştirirler.

• Sosyal sermayeyi geliştirirler.

• Politika yaratma ve politik süreçleri etkileyerek/yönlendirerek politik kültür oluşumunu desteklerler. • Dışlanmış gruplar için, toplumun değişik düzeylerinde katılım ve etkili olma olanakları yaratırlar. • Toplumsal aidiyetin ve toplumsal kimliğin oluşumunda etkili olurlar.

• Halkın vicdanı olarak hareket ederek, toplumsal güveni tesis ederler.

• Ekonomik, sosyal ve doğal afet krizlerinin etkilerini yumuşatarak, toplumsal refahı ve huzuru arttırırlar.

• Sosyal sınıflar arası çatışmaları hafifleterek, daha insancıl bir piyasa ekonomisi modelinin gerçekleştirilmesine yardımcı olurlar.

• Piyasaların etkin işlemesini sağlarlar.

• Sisteme ve çevresine yabancılaşan bireylerin dışlanmışlık duygularını frenleyerek, sistem karşıtı hareketlere girmesine engel olurlar.

• Bir anlamda sistemin kendi kendini yeniden üretmesine de yardımcı olurlar. • Bir yandan da, sistem karşıtı hareketlerde bulunurlar.

• Kalkınmanın gerçekleştirilmesi ve tabana yayılması ile ilgili önemli görevler üstlenirler.

Üstlendikleri bu işlevlerle STK’lar, ülke ekonomilerinde ve hatta uluslararası ekonomide önemli bir açığı kapatmaktadırlar: STK’lar ekonomik ve siyasal birimlerin aldığı kararları daha makul ve inandırıcı boyutlara indirerek kabul edilebilir kılmaktadırlar. Bir yönüyle, ekonomik uygulamalarda sosyal ilişkilerin ihmal edilmesine karşı sigorta işlevi görmektedirler. Bu yönleriyle STK’lar; uluslararası ilişkilerde, dünya politikasında ve küresel yönetimde giderek artan bir önem kazanmışlardır. Küresel güç olan ülke ve devletler, küresel güç olan özel işletmelerden sonra küresel çapta faaliyet gösteren, etkili olan STK’lar ortaya çıkmıştır. Nihayetinde, hesap verebilirlik, çevre bilinci, sosyal sorumluluk, yönetişim, sürdürülebilirlik, katılımcılık, ortak akıl, kamusallık, çoğulculuk, saydamlık gibi kavramlar, tüm toplum düzeyinde STK’lar aracılığıyla kabul görmüş, yaygın olarak benimsenmiştir.

Benzer Belgeler