• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ORTADOĞU’YA GENEL BAKIŞ

2.1. Kavram Olarak Ortadoğu

Ortadoğu kavramı diğer pekçok politik kavram gibi ilk olarak yirminci yüzyılın başlarında İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Yakındoğu kavramının (Near East: o dönem için Osmanlı İmparatorluğu’nun kapladığı coğrafya) yeterli olmadığını düşünen İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu’yla Hindistan arasındaki bölgeyi kapsayacak Ortadoğu (Middle East) kavramını ortaya atarlar. Kavramın kullanılmaya başlanmasının temelinde yatan sömürgeci kaygılar bu coğrafyanın geleceğinin şekillenmesinde etken rol oynar (Turan, 2002: 15).

Dünyanın en eski ve köklü medeniyetlerine ev sahipliği yapmış olan Ortadoğu, Dünya arenasında adından sıkça söz ettiren bir coğrafya olmuştur. Jeopolitik olarak önemli bir konumda bulunmanın getirmiş olduğu avantajlar ve fırsatlar bölgenin her zaman göz önünde olmasına neden olmakla birlikte bölgeyi Dünyanın odak noktası haline getirmiştir (İpekyolu Kalkınma Ajansı (İKA), 2011: 3).

1900’lü yılların başından itibaren petrolün yeni bir enerji kaynağı olarak önem kazanması, Ortadoğu’yu “petrol savaşlarının ortasına” itmiştir. Önceden siyasi ve coğrafi açıdan “Yakın Doğu” olarak adlandırılan bölge, uluslararası petrol literatürüne “Ortadoğu” olarak girmeye başlamıştır. Oysa Ortadoğu bölgesi içinde yer alan Fas, Cezayir ve Tunus, coğrafi konumu itibarıyla birçok Avrupa ülkesinden çok daha “Batı’da” yer almaktadır. Örneğin Fas, Londra’dan daha batıdadır. Bölgeye İngilizler tarafından takılan Ortadoğu adı bile bölgenin coğrafi gerçeklerine terstir (Mutlu vd., 2012: 12).

Ortadoğu coğrafyası dini, kültürel ve etnik çeşitlilik, petrol rezervlerinin bol oluşu, sınırlı su kaynakları, kontrolsüz ve aşırı silahlanma, ekonomik sıkıntılar, gelişmemiş siyasal kültür ve otoriter liderler gibi bu coğrafyaya ait has özellikleri içerisinde barındırmaktadır. Ayrıca yabancı güçlerin etkisi, bölgenin bulunduğu coğrafya gibi dış etkenlerden dolayı da siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik çözümler üretebilmenin ve uygulamaya geçirmenin her dönem oldukça güç olduğu çok zor bir coğrafyadır. Zor şartlar altında yaşayan bölge halkı ve ülkeleri, bugüne kadar pek çok siyasi, sosyal,

41

ekonomik ve askeri nitelikteki münakaşa, çatışma ve savaşları birebir ve en derinden yaşamıştır. Günümüzde de aynı sıkıntıları yaşamaya devam etmektedirler. Buna benzer çatışma ve savaş ortamlarının keşif varlığı Ortadoğu halkında sürekli bir endişe, korku, huzursuzluk, güvensizlik ve kontrol edilemeyen-süreklilik taşıyan bir savunma güdüsü oluştururken, Ortadoğu devletleri bazısında ise önemli güvenlik kaygıları oluşturmaktadır. Ortadoğu genelinde bu güvenlik kaygılarını meydana getiren veya dolaylı yollardan bu kaygıların gelişmesini teşvik eden birden fazla iç ve dış etkenin varlığı bir gerçektir (Kona, 2004: 114).

Ortadoğu günümüzdeki şeklini ise Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki hâkimiyetini yitirmesi ve İngiltere ile Fransa’nın ardından da ABD’nin bu coğrafya üzerinde etkin rol alması sonucunda almıştır. Ortadoğu bölgesinde bazı devletleri dönemdeki adları ile var olurken bazıları ise daha sonra ulus-devlet yapısına ulaşmışlardır. Daha çok petrole dayalı hegomonik güç paylaşımlarının sonucu yapay haritalar kapsamında yeni devletler olarak ortaya çıkmışlardır. Büyük zorluklarla ve mücadelelerle kazanılan bağımsızlığın hemen akabinde insanların kaderlerinin iyileştirilmesi kapsamında iki ideolojik fikir oluştu: Demokrasi ve İslamiyet. Zaman içinde halkın tabanına yayılan asıl demokrasi yerine en üst düzeydeki elit bir tabakanın yönettiği bir demokrasi taklidi türemesi sonucunda bu durum en çok muhafazakârların işine yaramıştır (Yılmaz, 2010: 64). Fakat tarihsel süreç incelendiğinde bu coğrafyaya özgü mevcut risk faktörlerinin güvenlik kaygılarının artmasında ve güvenlik algılamalarının oluşmasında dış etkenlerle karşılaştırıldığında daha etkili olduğu görülmektedir. Ortadoğu’daki dini çeşitlilik bölgede karmaşıklıklara ve savaş ortamlarının oluşmasına zemin hazırlamakla birlikte bu olayların oluşumunun hız kazanmasında da etkin bir rol oynamaktadır (Kona, 2004: 114).

42

Şekil 1: Ortadoğu Haritası

Kaynak: https://www.harita.gov.tr/urun-245-ortadogu-siyasi-haritasi.html

Ortadoğu bölgesi 20. Yüzyılın başlarına kadar 400 yıla yakın bir süre Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında kalmıştır. Bu 400 yıl içerisinde Ortadoğu büyük kargaşalar yaşamamıştır. 20. Yüzyılın başlarında 1. Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu, mağlup olan Osmanlı İmparatorluğu topraklarından koparılmıştır. Ortadoğu’nun Osmanlı İmparatorluğu topraklarından ayrılmasıyla birlikte Batılı güçlerin dikkati bu bölgede daha da yoğunlaşmaya başlamıştır. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’nun içerisinde barındırdığı petrol rezervleri ve jeopolitik öneminden dolayı bu bölgeye olan ilgi artmıştır. Ortadoğu bölgesi söz konusu gelişmiş ülkelerin çıkarlarına ve bölgeye bakışlarına göre şekillenmiştir (Kutlu, 2008: 33-35).

Ortadoğu bölgesi ile ilgili olarak literatürde karşımıza çıkan bir diğer kavram ise Orta Şark kavramıdır. Kavram ilk kez 1902 yılında bölge ile ilgili araştırmalar da yapan aynı zamanda bahriye subaylığıda yapmış, denizcilik tarihi ve stratejisi uzmanı Alfred Thayer Mahan tarafından kullanılmıştır. Sökmen’in aktardığına göre Mahan, Londra çıkarılan

43

dönemin önemli dergilerinden National Review’de yayınlamış olduğu makale içerisinde Basra Körfezi’nin ne denli önemli olduğunu vurgulamış, ifadelerinde Hindistan ile Arabistan arasını ilk defa Orta Şark (Middle East) olarak adlandırmıştır (Sökmen, 2009: 247). Bu durumda Ortadoğu ilk defa Orta Şark ifadesi ile adlandırılmıştır. Kullanılan kavramdan bağımsız olarak Ortadoğu denildiğinde akla din olarak İslam, etnik olarak ise Türkler, Araplar ve Farslar gelmektedir (Ataç, 2006). Bunlara ek olarak Ortadoğu denildiğinde kimi zaman ise akıllara yer altı kaynakları, çatışmalar ve kaos gelmektedir. Son olarak Ortadoğu’yu Kafkasya, Balkanlar, Anadolu ve Arap yarımadalarının bağlandığı bölge şeklinde açıklanabileceği gibi denizleri ön plana çıkararak, bu coğrafyanın Karadeniz, Akdeniz, Hazar denizi ile Basra Körfezi ve Hint Okyanusu arasındaki bölge olarak da tanımlanabilmektedir. Kısacası bu bölge 3 kıtaya girip çıkan yolların bağlandığı bir bölgedir. Yine günümüzde hava ulaştırmasının önem kazanmasından dolayı, Ortadoğu toprakları Doğu-Batı arasındaki hava ulaşımında, bağlayıcı rol oynayan durumu ile de büyük bir önem kazanmıştır (Sakin ve Deveci, 2011: 288).