• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. Nefs Kavramı ve Nefsin Güçleri

İbn Miskeveyh, ahlâkın olgunlaştırılmasından söz ederken fizik ve metafiziğin alanına girmenin kaçınılmaz olduğunu kendisi de kabul etmektedir. Onsuz, teorik felse- fenin eksik ve gayesiz olduğu pratik felsefe netice itibariyle “aksiyon” ile ilgili oldu- ğundan, insanı aksiyona sevk eden temel prensipten yani insan ruhundan işe başlamalı- dır.241

İbn Miskeveyh, insanda cisim ve bu cisimlerin parçalarının fiillerinin bulundu- ğunu bununla birlikte insanda cismin fiillerine ve özelliklerine karşıt olan onunla ortak

239 İbn Miskeveyh, a.g.e., s.69.

240 Secde, 32/17, İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 70. 241

olmayan bir yönün de bulunduğundan söz etmektedir. Cisimlere karşıt olan bu yönün arazlara da karşıt olduğundan söz etmektedir. Cisimler ve arazlardan tamamen farklı olan bu yön İbn Miskeveyh’e göre, tekâmül etmez ve değişmez. Üstelik o bütün şeyleri eşit olarak kavrar; herhangi242 bir yorgunluk, zayıflama ve eksiklik onun için söz konu- su değildir.”243

İbn Miskeveyh, nefsin, cismin özelliklerine karşıt olduğunu şöyle ki, her cismin bir sûreti bulunduğunu, cismin bir sûreti başka bir sûretten tam olarak ayrıldıktan sonra kabul edebildiğinden söz etmektedir. Mesela cisim üçgen olma gibi herhangi bir sûret ve şekli alınca, dörtgen ve daire gibi başka bir şekli kabul etmeyeceğine değinmektedir. Bu bağlamda nefsin cisimden tamamen farklı olduğunu hatta karşıt olduğunu ifade eden İbn Miskeveyh, nefsin, bütün şeylerin, yani duyulur (mahsus) ve düşünülür (ma’kul) varlıkların sûretlerini, bütün farklılıklarına rağmen, tam olarak kabul ettiğini söylemek- tedir. Sahip olunan nefis bunu yaparken ilk sûretten ayrılıp ötekini almayacağı, onda hiçbir izin yok olmayacağı, aksine ilk iz tam olarak kalacağı gibi ikinci izi de tam olarak alacağından söz etmektedir. Sonra zayıflamadan, hiçbir vakit gücünü kaybetmeden, şekilleri ardı ardına kabul etmeye devam edeceğini; hatta ilk suretle kendisine gelen suretleri alma gücü artacağını kabul etmektedir.

İbn Miskeveyh, yukarıdaki sözlerinin sonucu olarak nefsin cisim olmadığını or- taya koymaktadır.

İbn Miskeveyh, nefsin özelliklerinden bahsederken, cisimlerin uzunluk, derinlik ve genişlik özellikleri olduğunu fakat nefis için söz konusu olduğunda ise bunların nef- sin kuruntu gücünde ortaya çıkacağını belirtmektedir. “Uzunluk, genişlik ve derinliğin nefiste söz konusu olmadığını söylemekle birlikte nefis cismin özelliklerini düşündüğü zaman da, o cismin niteliklerini almaz. Yani nefis renkleri, tatları ve kokuları düşündü- ğü zaman, cisimler gibi bu özellikleri taşımaz. Bunlar birbirlerinin zıtlarını kabul etme- ye engel değildir. Cisim ise böyle bir şeyi kabul etmez. Kaldı ki, nefis bunların hepsini eşit olarak kabul eder.”244 Bu görüşleri Themistius’un Fi’n-nefs (De Anima) şerhinden aldığını söyleyen İbn Miskeveyh’in, Aristoteles’in fikirlerine eğilimi açıktır.245

242 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 14; T.J.De Boer, İslam Felsefe Tarihi, Çev. Yaşar Kutluay, İstanbul 2001, s.

159.

243 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 13.

244 İbn Miskeveyh, a.g.e, s. 14; Saruhan, a.g.e., s. 60. 245

Ruhun cismani olmadığını ispat etmek için bütün felsefi bilgi ve yeteneğini se- ferber eden İbn Miskeveyh, ruh-beden ilişkisi söz konusu olduğunda şaşırtıcı şekilde fikri bir manevraya başvurmaktadır; “Ruh, cismani olmayan, ilahi bir güçtür; bununla birlikte, ruhun tabii ve ilahi şekilde bağlı bulunduğu özel bir mizaç sayesinde beden ve ruh karşılıklı ilişki içine girerler. Yani ölümle beden ayrılmadığı müddetçe ruh bedenle ilişki içindedir.”246

İbn Miskeveyh, nefsin düşünülürleri kabul etmesiyle diğer düşünülürleri kabul etme gücünün artacağını ifade etmektedir. Cismin ise bilimleri sadece duyularla bilebi- leceğini ve sadece duyulara yöneldiğini ifade etmektedir. Cismin bu bilgilere; bedeni arzular, öç alma ve galip gelme tutkusu gibi duygularla ulaşmak istediğini ve cismin bu duygularla bütünlük ve mükemmellik kazanacağını ortaya koymaktadır.247

Nefsin mükemmelliği ise, bedeni şeylerden ne kadar uzaklaşırsa, mümkün oldu- ğunca duyulardan uzaklaştıkça, kendi özüne dönmesiyle gücünün ve mükemmelliğinin artacağını ifade etmektedir. Yalın düşünülürlerin onun önüne serileceğini söylemekte- dir. İbn Miskeveyh’e göre, nefsin bedene ait olmayan şeyleri özlemesi ve Tanrı ile ilgili gerçekleri tanımak için çaba harcaması bedeni şeylerden üstün olan işlere yönelmesi, bütün bedeni zevk ve arzulardan uzaklaşması, onun cisimlerden gerçekten çok üstün ve şerefli bir cevher olduğunu göstermektedir.248

İbn Miskeveyh, duyuların sadece duyulurları kavradığını ileri sürmektedir. Ci- sim duyular yoluyla bilgi elde eder. Burada da yine nefsi, duyulardan daha ileriye götü- ren İbn Miskeveyh, nefsin, duyulurlardan ileri gelen uyumluluk ve değişikliklerin se- beplerini de kavrayacağını söylemektedir. Bunu yaparken nefsin hiçbir şekilde cisimden ve cismin etkilerinden yardım almadığını da ortaya koymaktadır. 249

İbn Miskeveyh, verdiği örneklerle konuya daha da açıklık getirmektedir. Şöyle ki; “yakından veya uzaktan göz, gördüğü bir şeyde yanılır. Uzaktan gördüğü zamanki hatasına, güneşi bir ayak genişliği kadar küçük olarak kavraması bir örnek teşkil eder. Oysa güneş yer küresinden 160 küsur defa daha büyüktür. Buna akıl yoluyla ulaşılır; nefis bunu kabul eder ve bu konuda duygunun verdiği bilgiyi reddeder.”250

246 Kutluer, a.g.e., s. 293. 247 Saruhan, a.g.e., s. 59. 248 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 15. 249 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 16. 250

İbn Miskeveyh, nefsin kendine has fiiller olan ilim ve marifetlere karşı arzu duymasının, cisme has fiillerden kaçmasının nefsin fazileti olduğunu ileri sürmektedir. İnsanın bu fazileti aramasıyla ve bunu arzu etmesiyle değerinin arttığına işaret etmekte- dir. Bunun karşıtı olan manevi gerçeğe ulaşmaktan alıkoyan işlerden, bedeni şeyler, duyular bunlara has şeylerden uzaklaştığı nispette değerinin artacağını ve bunun çoğala- cağını söylemektedir. Bu bağlamda, nefsin kötülüklerden, cismani şeylerden, kötü arzu- lar ve hayvani çirkinliklerden uzaklaştığı müddetçe bunun gerçekleşebileceğini savun- maktadır. Diğer canlılarla ortak olan fiziksel ihtiyaçların yeteri kadarını elde ettikten sonra bunların fazlasını reddetmesi gerektiğini çünkü ihtiyaçtan fazlasına diğer hayvan- ların istek duyacağını ve bunun da çirkin bir şey olduğunu ileri sürmektedir.

İbn Miskeveyh, hayvan, bitki, cansız şeylerden her varlığın; bunların ateş, hava, toprak, su gibi basit unsurlarının ve gök cisimlerinin kendi varlıklarını meydana getiren, kendilerini başka varlıklardan ayırt eden güçleri, kabiliyetleri ve fiilleri vardır. Bu bağ- lamda insanın insan olması sebebiyle kendisine has olan, insanlığını, faziletlerinin ta- mamlayan güç, kabiliyet ve fiilleri, düşünme ve ayırt etme gücüne bağlı iradi gerçekler olduğunu söylemektedir. İbn Miskeveyh, bu konudaki araştırmaya “uygulamalı felsefe” adı verildiğine işaret etmektedir.251

İnsanı hayvanlardan ayıran ilkenin bedenin şekil ve yapısından ziyade, nefs ol- duğu ispatlanmış bir önermedir. Aynı şekilde insanlık akımından bir kişinin diğerleri sayesinde üstünlük sağladığı varlık türlerini geçtiği ilke, bedenden ziyade (nâtık) nefstir.252

İbn Miskeveyh, insanın fiillerini eksilttiği ve yaratılış amacına ters harekette bu- lunduğu zaman, kendi düşüncesinden meydana gelen fiiller sağlam olmadığı takdirde, insanlık derecesinden hayvanlık mertebesine düşeceğini savunmaktadır. İnsanın yaratı- lış amacına yönelerek hareket ettiği takdirde ebedi cennetle müjdelendiği, hiçbir gözün görmediği ve hiçbir insanın gönlünden geçirmediği zevkler içerisinde âlemlerin Rab- bi’nin yakınlığına eriştireceğini253 söylemektedir. Bunu ise “onlar için gizlenen müjdeyi hiçbir nefis bilmez”254 ayetiyle ortaya koymaktadır.

251 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 19. 252 Macid Fahri, a.g.e., s. 155. 253 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 21. 254

İbn Miskeveyh, insanın kendisinde bulunan fiillerin tam ve kâmil bir şekilde or- taya koyduğu müddetçe mutluluğa erişeceğini belirtmektedir. Mutluluğun ise düşünme ve düşünme konusu olan nesneye göre derecelerinin olduğunu ifade eden İbn Miskeveyh, bunların en üstününün ise en yüce varlık hakkında düşünce olduğunu, du- yulur âleme has düşünceye ininceye kadar bunların da derece derece ineceğini söyle- mektedir.255

Nefsin Güçleri ve Bunlardan Doğan Faziletler

İbn Miskeveyh, ruhun güçleri konusunda Eflatuncu üçlü tasnife sadık kalmıştır; ona göre bazen bu güçler ayrı ayrı ruhlar olarak da tasnif edilmiştir.256

İbn Miskeveyh’e göre, nefsin güçleri üçtür. Bunlar;

Düşünce; ayırt etme ve olayların gerçekleri hakkında akıl yürütme gücüdür. Öfke; tehlikeler karşısında gözü peklik ve atılganlık, egemen olma, yücelme ve her çeşit şerefi kazanmayı arzu etme gücüdür.257

Bedeni arzuların gerçekleşmesini, beslenmeyi, yiyecek, içecek, cinsi ilişkiler ve her çeşit zevk verici basit şeyleri isteme gücüdür.

İbn Miskeveyh, bu güçlerin mizaç, alışkanlık ve eğitim ile biri diğerine göre güçlenen ve zayıflayan, birbirinden ayrı üç güç olarak ifade etmektedir.258

Düşünme gücü; meleki güç; bedende kullandığı araç beyindir. Bedeni arzu gücü; behimi güç; bedendeki aracı karaciğerdir. Öfke gücü; sebu’i güç, bedendeki aracı, kalptir.259

İbn Miskeveyh’e göre, hikmet, Şecaat (cesaret), iffet ve adalet… Faziletin bu dört rüknü; Kuvve-i Akliye, (akıl kuvvetinin), kuvve-i gazabiyye (öfkelenme kuvveti)nin, ve kuvve-i şeheviyye (şehevi kuvveti)nin “itidali”, yani ölçülü hali”nden ibaret sayı- lır.260

İbn Miskeveyh, faziletlerin sayısının da bunların zıtlarının da bu güçlerin sayısı kadar olduğunu belirtmektedir.

255 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 21. 256 Kutluer, a.g.e., s. 274.

257 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 22; bkz. Çağrıcı, a.g.e., s. 123. 258 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 23.

259 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 23; bkz. Erdem, Son Devir Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk, s. 63; Oktay, a.g.e., s. 174.

Düşünen nefis: Düşünen nefsin davranışının ılımlı olduğunu söyleyen İbn Miskeveyh, kendi özünün dışına çıkmadığı ve zanna dayalı gerçekte bilgisizlik olan bilgilere değil, doğru bilgiye yöneldiği zaman hikmetin ortaya çıkacağını ifade etmekte- dir.

Behimi nefis: Behimi nefsin de ılımlı olduğunu ifade eden İbn Miskeveyh, dü- şünen nefse boyun eğdiği, onun buyruklarına karşı gelmediği, kendi arzusuna düşkün olmadığı zaman, onda iffet fazileti ve ardında da cömertlik fazileti meydana gelmekte- dir.

Öfke gücüyle ilgili nefis: Bu gücün de davranışının ılımlı olduğu, düşünen nefse boyun eğerse, yerli yersiz kızmaz ve gereğinden fazla öfkelenmezse, onda yumuşaklık fazileti ve bunun ardından da yiğitlik fazileti ortaya çıkmaktadır.261

İbn Miskeveyh’e göre, öfke gücü bize şehvet gücünü ıslah etmemiz için Tanrı tarafından özellikle verilmiştir. Öfke gücünün eğitilmemesi durumunda şehvet gücü hem aklı, hem de öfke gücünü kendi vahşi yönelişleri istikametinde sürükler.262

Yukarıdaki üç faziletten ise, ölçülülükleri, ılımlılıklar ve birbirleriyle dengeli ilişkileri dolayısıyla mükemmellik ve bütünlük fazileti meydana gelir. İşte bu da adalet faziletidir.263

İbn Miskeveyh, faziletlerin zıtlarının dört olduklarını, bunların ise; bilgisizlik, açgözlülük, korkaklık ve haksızlık olduğunu ifade etmektedir. İbn Miskeveyh bunların türlerinin pek çok olduklarını, bunların nefsin hastalıkları olduğunu ve bunların da baş- ka hastalıklar doğuracağına işaret etmektedir. Bu faziletlerin insandan insana geçmesiy- le fazilet olduğunu, sadece sahibinde kalırsa bunun fazilet olmayacağını söylemektedir. Mesela, cömertlik sahibinde kalırsa ona savurgan denileceği, yiğitlik ise sadece sahi- binde kalırsa ona yiğit değil gururlu denileceği, ilim için ise kişinin sadece kendisi sahip olmak isterse ona, bu durumda kişinin meraklı kişi olacağını düşünmektedir.264

İbn Miskeveyh’e göre, ruhi güçlerin dengeli ve uyumlu işleyişi gerçek bir fazilet ölçüsü olan itidal ilkesine göredir. İtidalden fazilet, ifrat ve tefritten de reziletler doğar. İbn Miskeveyh, faziletlerin kötülükleri oluşturan aşırı uçların ortasında bulunduklarını, fazilet bulunduğu yerden az bir şey bile sapsa başka bir kötülüğe yaklaşmış olacağını

261 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 23. 262 Kutluer, a.g.e., s. 276. 263 İbn Miskeveyh, a.g.e., s. 23. 264

ortaya koymaktadır. İbn Miskeveyh, bu orta yolun bulunmasının gerçekten çok zor ol- duğunu, bulunan bu yolu asla bırakmamak gerektiğini ve bunun da çok zor olduğundan söz etmektedir. Bunun sebebi olarak da kötülük araçlarının iyilik araçlarından daha faz- la oluşu olarak açıklamaktadır.265