• Sonuç bulunamadı

Yüksek Sekiler (900-1000 m.); Oluşum bakımından alçak sekilere benzemektedir. Bunları yaşlı Pleistosene ait taban arazisinin sonradan akarsularla yarılması sonucu meydana gelmiştir. Ancak bu eski tabanlar, Kuvaternerin daha eski dönemlerine ait oldukları için daha yükseklerde kalmış, daha derin vadilerle daha sık ve daha fazla parçalanmıştır. Bu sebepten dolayı alçak sekilere nazaran daha arızalı ve kesintili bir özelliğe sahiptir (Erol 1973 s.10). Keçiören’de kentsel arazi kullanımın önemli bir kısmı bu yüksek seki alanlarıdır. Keçiören’in 40 mahallesi, yaşlı aşınmış düzlükler olmakla birlikte derin ve dik vadilerle parçalanmış yüksek sekilerde yerleşmiştir. Keçiören’de yerleşme ve ulaşım bakımından alçak sekilere göre daha az elverişlidir. Özellikle ulaşım bakımından yüksek sekilerde küçük vadi içlerinde vadi boyunca enine yollar yapılmıştır. Bu alanlarda yollar K-G doğrultulu olmakla birlikte, D-B uzantılı yollar yapmak hem masraflı hem de kısa mesafelerde 80-100 metre arasında yamaç ve vadi gibi topografik faktörlerin tesiri altındadır. Buna rağmen günümüzde bakıldığında ana yollar olmasa bile ikinci dereceden öneme sahip yollar bu alanlarda gelişme göstermiştir. Keçiören’de kentsel konutların ilk kurulduğu alanlara bakıldığında alçak sekiler ve yüksek sekiler karşılık gelmektedir. Yerleşme bakımından artan konut ihtiyacı ve gelişen teknoloji sayesinde eskiye nazaran arızalı relief tamamen işlenmiş ve yerleşmeye açılmıştır. Etlik, Aşağı Eğlence, Tepebaşı, İncirli, Çiçekli, Basın evleri,19 Mayıs mahallelerinin yüksek sekiler üzerine kurulmuştur. Yüksek sekiler yeraltı suyu bakımından fakirdirler ve drenaj sistemleri gelişmiş alanlardır.

Alçak platolar (D IV 1000-1100 m.); Bunları ortalama 1000-1100 metreler arasında gelişmiş ve genellikle 100-125 metre derinlikte vadilerle yarılmış, Pliosen sonları ile Kuvaterner başlarına (esas itibari ile Villafrankien’a) ait plato (yayla) düzlükleridir. Bu sisteme ait düzlükler esas itibariyle havzaları dolduran kırmızı renkli ve Pliokuaterner yaşlı akarsu çakıl, kum ve killerin yatay duruşlu tabakalar üzerinde, o

tabakalarla konkardan bir şekilde gelişmiş dolgu düzlükleri olup; havza kenarlarında sınırlı bir ölçüde anakaya üzerinden de geçerler. Villafrankien platoları ile daha eski düzlük sistemleri arasında 50-60 metrelik bir yükselti farkı vardır. Ancak birçok yerde D IV dolgu düzlüklerinden, D III aşınım düzlüklerine geçilmektedir (Erol. 1973. s.10). Keçiören’de Villafrankien platoları KD-GB ve GD görülmektedir. Özellikle Hasköy mahallesinde gecekondulaşmanın ilk başladığı alanlar yüksek sekiler ile alçak platolar arasındaki yamaçlar olup, daha sonra düzlüklere kadar gelişmiştir. Kentleşmenin başlaması ile birlikte gecekondu yerleşmeleri, yerlerini 4-5 katlı binalara bırakmıştır. Ulaşım topografyanın etkisi altında kalmıştır. Vadiler ve plato düzlükleri boyunda ovalardan dağlara doğru nispeten kolay, K-G doğrultulu yollar gelişmiştir. Fakat alçak platolar ile vadileri dikine kesen bir ulaşım sisteminin gelişmesi hem zor hem de masraflı olduğu için daha çok tali yollar gelişmiştir.

Orta yükseklikteki platolar (D III); Alçak platoların henüz ovaların kenar şekilleri olarak kabul edilmesine karşılık, 1100-1200 metre yükseklikte olan ve 100-125 metre derinlikte vadilerle yarılmış bulunan orta platoların, dağ eteklerine doğru geçişin başladığı yerlerdir. Buralarda Pliosen öncesine ait temel yüzeye çok yaklaşmış eski ve kuvvetli bir aşınımın etkileri belirginleşmiştir. Buna karşılık, Üst Pliosen düzlükleri üzerinde uzun süren doğal olayların etkisi altında gelişmiş kırmızı renkli kalınca bir toprak örtüsüne rastlanır. Orta yüksekteki plato düzlükleri ile alçak platolar arasında 50- 60 metre yükselti farkı bulunduğundan yerleşme ve ulaşım gibi beşeri etmenler aynı fiziki ortam karakterinin etkisinde kalmıştır (Erol. 1973. s.13). Keçiören’de orta yüksekteki yani 1100 ila 1300 metre yükseltideki platolar araştırma sahasının kuzeyinde yaygındır. Fakat D III düzlükleri kentleşmenin en aktif olduğu Kamil Ocak, Bağlarbaşı, Adnan Menderes, Pınarbaşı ve Tepebaşı mahallerin olduğu alanlardır. D III düzlüklerinden D II yüksek platolarına geçilmeye başlandığı ortamlarda kentsel gelişim topografik koşullar tarafından sınırlandırılmıştır.

Yüksek ve En Yüksek Platolar (D II ve DI); Orta Pliosene ait 1200-1500 metreler arasındaki yüksekçe boyun alanlarda gelişen yer şekilleridir (Erol, 1973, s.14). Keçiören’de Yüksek platolar olarak Bağlum ve yakın çevresi ile kuzeye doğru gidildikçe D I yüzeylerine rastlanılmaktadır. Yüksek plato sahalarda fiziki ortam karakteri, beşeri unsurlar üzerinde doğrudan yaptırıcı etkiye sahiptir. Ulaşım ve yerleşme bakımından elverişsiz yerlerdir. Ulaşım ancak vadiler ve az eğimli yamaçlar boyunca gerçekleştirilebilir. Yerleşme içinse topografyanın elverişli olmasından ziyade mikroklima olarak, olumsuz şartların daha ağır basmasından dolayı buralarda kentsel gelişim sınırlı olmalıdır. Fakat artmakta olan nüfusun ve kentsel mekân kullanımının sınırlı olmasından dolayı, kentsel gelişim 1200 metreleri aşmaktadır.

Keçiören daimi ve geçici akarsular tarafından oldukça fakirdir. Keçiören’de belirgin bir şekilde akış gösteren akarsu olmasa da Çubuk Çayı ve Hacıkadın deresi dolaylı yollardan çalışma sahasını etkilemektedir. Fakat günümüzde Hacıkadın deresi, kuru dere haline gelmiştir ve kentleşmeyi sınırlamaktadır. Hacıkadın dere yatağında illegal konutların geliştiği, topografyanın olumsuz koşullarının yok sayıldığı bir yapılaşma görülmektedir (Foto 4). Çubuk çayı: Ankara’nın kuzeyinde, KD-GB yönünde uzanmaktadır. Sırayla Sünlü, Azman, Karapınar, Kızılhisar, Bellihisar Dereleri ile Çubuk I barajını oluşturduktan sonra Hacıkadın Deresini alarak Akköprü mevkiinde İncesu Deresi ve Hatip Çayı ile birleşir. Bu üç akarsu daha sonra Akköprü de birleştikten sonra Ankara Çayı ismini alır (Harita 2).