• Sonuç bulunamadı

Ankara’nın başkent olması, kentteki ekonomik yapının değişmesine sebep olmuştur. Cumhuriyetten önce kale ve çevresinde kırsal yerleşmelerin ve kırsal ekonomik işlevlerin hâkim olduğu bir dönemdir. Başkentlik gibi idari işlevi ve buna bağlı olarak gelişen diğer fonksiyonlar, kentsel ekonominin ve sosyal yaşamın temelini oluşturur. Ankara’da cumhuriyetin ilk yıllarında tarım sektöründe çalışanlar ağırlıktayken, günümüzde tarım önemini yitirmiş ve hizmet-sanayi sektörü ağırlık kazanmıştır

Ankara’nın Başkent olmasıyla kentte yaşanan gelişmeler doğrultusunda Keçiören’de bu gelişmelerden etkilenmiş ve Keçiören yerleşim birimi fizyon ve vizyon değişikliğe uğramıştır. Bu tarihten sonra yaşanan gelişmelerden Keçiören doğrudan etkilenmiştir.

3.2.1. Başkent Olma Süreci ve İdari Fonksiyonların Gelişimi

Ankara’nın başkent olma fikri 1830’lu yıllarda İstanbul’un dış tehditler karşısında savunmasız kalması, başkenti Anadolu’ya taşınma fikrini ortaya çıkarmıştır. 19.Yüzyılda iki defa Ruslar (1829 ve 1878) Osmanlı payitahtının kapılarına dayandı. Bir kez İngiliz donanması (1807) Çanakkale boğazını aşıp kenti topa tuttu. Bulgar orduları Çatalca’da zor durdurulabildi. Başkentin İstanbul’dan Ankara’ya taşınması fikrinin ilk kez 1830 yılında Osmanlı ordusunda danışman olarak çalışan Alman subay Van Moltke’ye ait olduğu sanılmaktadır. Daha sonra 1880 ve 1890’larda Osmanlı ordusunun yenileştirilmesinde önemli rol oynayan Von der Goltz Paşa’da artık İstanbul’un güvenilir bir yer olmaktan çıktığını, başkentin Anadolu’ya taşınması gerektiğini açıkça yazabilmiştir (Koloğlu, 2003, s 10-11).

1900’lü yılların başında İstanbul tamamen güvenliğini kaybetmiş ve Mustafa Kemal Paşa ve kurmaylarının yeni kurulacak ülkeye yeni bir başkent tayin etme girişimleri nihayet Ankara ile sonuçlanmıştır. O dönemde kırsal bir yerleşim yeri olan Ankara başkent statüsüne sahip değildir. Kırsallığın hâkim olduğu Ankara’da modern mimarileri bulmakta neredeyse imkânsızdı. Kent kale ve yakın çevresinde yayılmış durumda olmasına rağmen İstanbul gibi bir dünya başkenti ile kıyaslanamayacak durumdaydı (Koloğlu, 2003, s.18).

Ankara’nın yakın tarihindeki bağımsızlık çabası ve özgürlük anlayışı, savaşın en yoğun olarak yaşandığı Batı Cephesine yakınlığı yanında dış güçlerin doğrudan müdahalesine karşı korunmuşluğu ve 19.yüzyılın ulaşım ve iletişim teknolojisinin (telgraf ve demiryolu) birçok Anadolu kentinde olmadığı halde Ankara’ya erişmiş olması gibi etmenler, Ankara’nın savaşın yönetsel merkezi olmasına neden olmuştur. “Direnişin başından itibaren Millet Meclisi’nin bir an önce seçilip Anadolu’da toplanmasını ve ülkenin kaderini eline almasını isteyen “Ulusal Hareket”, sonunda Meclis’in İstanbul’da da olsa toplanmasını sağlamış, ancak bu toplantıdan önce merkezini 27.12.1919 da Temsilciler Meclisi adıyla Ankara’ya nakletmiştir. Bu karar daha sonra başkentlik işlevlerinin Ankara’da toplanmasının ilk önemli adımını oluşturmuştur. 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da toplanması, sonrasında da 20 Ocak 1921 tarihli ilk anayasanın kabul edilmesi sürecini başlatmıştır. “Yeni Meclis ve İlk Anayasa ile Ankara töresel bakımdan da başkent olmuş bulunmaktadır”. Ülkenin fiziki merkezinde, İstanbul ve Ege ile kolay bağlantı kurabilen, savaş yılları boyunca fiilen başkentlik işlevlerini yüklenmiş, bu işlev için gerekli prestiji elde etmiş Ankara; Malatya mebusu İsmet bey ve arkadaşlarınca verilen yasa teklifi sonucunda 13 Ekim 1923 de “Türkiye Devletinin Makam İdaresi Ankara Şehridir”. Şeklindeki Anayasa hükmü ile Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olarak seçilmiştir(Ankara Nazım İmar Planı s.43) Keçiören Milli mücadelenin kamuta edildiği yer olarak tarihi bir öneme sahiptir. Bu dönemde tarihi kararlar Keçiören Karargahtepe de şimdiki meteoroloji merkez binasından yönetilmekteydi (Foto 8).

Foto 8: Keçiören Meteoroloji Binası Eski Karargahtepe; Kurtuluş savaşına geçici temsil heyetinin kullandığı

dönemin Ziraat mektebi olarak, günümüzde de Meteoroloji binası olarak kullanılan ve her dönemde kamusal alan özelliği göstermektedir.

New York Times 21 Şubat 1923 yayınladığı “ Yeni Türkiye Başkenti” başlıklı yazısında; Ankara’nın yaşanılmaz bir yer olduğu, Türkçe konuşan köylüler, basit kasabalılar ve hiçte kötü olmayan iyi askerlerin diyarı” olarak nitelendirilirmiştir. Fakat

Başkentin ilanında sonra 18 Ekim 1923’de Mustafa Kemal Paşa, Fransız gazetesi Le Temps’ e verdiği röportajda Ankara’yı şu sözlerle anlatmaktadır; Bu şehir bugünden yarına bir başkent için gerekli bütün koşulları gerçekleştireceği tabii ki söylenemez. Bazıları şimdiden gerçekleşmiş durumda. Mesela bir şehrin gelişmesi için temel koşullardan biri nüfus yoğunluğudur (Koloğlu, 2003, s 15-17). Demografik kentleşmeye en önemli sebeplerden biri olan bir kentin fizyonomisini değiştirecek yeni işlevlerin kazandırılmasıdır. Başkentlik kararı ile birlikte artan nüfus ve buna bağlı olarak da kentleşme başlamıştır.

Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte nüfusunda büyük bir patlama meydana gelmiştir. Özellikle milli mücadele döneminde Anadolu’nun dört bir köşesinden göç almaya başlanmıştır. İzlenen siyasetlerle birlikte kentin çehresi her geçen gün değişmekte ve kent adeta bir şantiye görünümü kazanmaktadır. Artan nüfusun konut sıkıntısı ise kooperatiflerle ve kira yardımıyla çözülmeye çalışılmışsa da kent çevresinde illegal yani gecekondular belirmeye başlamıştır. Takip eden yıllarda konsolosluklarında Ankara’ya taşınmasıyla birlikte kent ülkenin idari merkezi durumuna gelmeye başlamıştır. Çünkü daha önce İstanbul’da bulan elçilikler yeni dönemde diğer idari üniteler gibi Ankara’ya taşınmıştır.

Toplumların iktisadi, idari ve kültürel perspektifte geçirdiği dönüşüm, içinde yaşanılan mekânın şekillenmesinde doğrudan etki eder ve bu değişimler coğrafyanın birincil konusunu oluşturur. Ankara’nın başkent olarak ilan edilmesinden sonra idari işlevlerin egemen olduğu bir kent haline gelmiştir. Kent her alanda gelişim göstermektedir. Kamu yatırımları ile kentleşme hızlanmış, kente yeni kentliler, şehrin akslar boyunca liner olarak gelişmesine olanak sağlamıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kale ve çevresinden ilk önce Ulus’a daha sonra ise Yenişehir-Ulus ve Tandoğan arasında kent gelişirken, kamu yatırımlarının artması ile birlikte bu mekânlarda kentsel doku sıklaşmıştır. Sonraki dönemlerde ise kent girişlerine paralel olarak Eskişehir, İstanbul, Konya, Samsun ve Çankırı yollarına paralel olarak gelişmiştir.