• Sonuç bulunamadı

bir topografik unsur olmanın yanı sıra yeni kentlileri yerleştikleri illegal konutların varlığını sürdürdükleri coğrafi ortamdır. Mekânın en önemli özelliği kentin ilk dokularından birini oluşturan gece kondu yapısını halen korumasıdır. Bu kentsel konutlar doğal çevre koşullarının kontrolünde, lokasyonlarından dolayı gelişmeye ve dönüşmeye elverişli değildirler.

Keçiören’de yerleşmelerin kuruluş yeri seçiminde doğal ve beşeri çevre faktörlerinden ziyade nüfus artışına bağlı olarak yerleşmeye uygun eğim ve yükselti gibi topografik özellikleri yerleşmeye uygun alanlar tercih edilirken, jeolojik, jeotektonik gibi yerleşmeleri doğrudan etkileyen özellikleri dikkate alınmadan gelişmiştir. Özellikle kentsel gelişmede yerleşim birimlerinin yer seçiminde jeolojinin önemi göz ardı

edilmiştir. Bu durum kentsel gelişimi olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin jeolojik acıdan zaaflı bölgeler yerleşmeye açılmış ve olası bir afet durumuna davetiye çıkartılmıştır. Araştırma sahası genel olarak miyosen dönemine ait andezit, bazalt ve piroklastik tabakalar üzerine kurulmuştur. Gri, siyah, kırmızı, kahverengi renklerde, masif, bloklu, çüruf biçiminde görünen lavlar, bazalt ve bazaltik andezit türündedir (Harita 4).

Ankara’nın özellikle kuzey kesimlerinde Keçiören, Yenimahalle, Altındağ, Solfasol yöresindeki geniş alanlar andezitlerden oluşmaktadır. Birim genellikle plajioklas, biotit, hornblend amfibol ve ojit mineralleri içermektedir. Çevrede yaygın olarak yüzeyleyen aglomera ve tüflerle bir arada bulunur. Miyo-Pliyosen’de gerçekleşen volkanik faaliyetin ürünü olan andezitler de diğer birimlerde olduğu gibi yoğun geçmiş tektonizmanın izlerini taşımakta, soğuma çatlaklarının yanında, farklı yönlerde gelişmiş eklem sistemleri sergilemektedir. Birimin atmosfere açık yüzeylerinde oldukça derin ayrışma zonları gelişmiş bulunmaktadır. Ayrışmama ürünleri daha çok plajioklasların killere dönüşümü şeklinde gözlenmektedir. Adı geçen bu killi seviyelerin bazen birkaç metre derinliğe indiği gözlenmekte olup, bu durumda temellerde problem çıkarması doğaldır (Pekin , 2007, S.121).

Araştırma sahasında Çubuk ovası boyunca Kuvaterner arazilerine rastlanmaktadır. Bu alanlar en genç tabakalar olmakla birlikte yerleşme için en elverişsiz alanların başında gelmektedir. Bu doğal ortamlar yerleşmeden daha çok, kentsel eğlendinlen mekânları olarak tercih edilmelidir. Fakat Keçiören’de kentleşme gecekondularla birlikte gelişmeye başladığı için bu alanlar istila edilmiş ve yerleşim birimi olarak kullanılma açılmıştır. Son dönemlere Kuzey Ankara kentsel dönüşüm planında kısmen bu jeolojik durum göz önüne alınarak daha çok vadi yamaçlarında miyosen arazileri üzerinde konutlar kurulurken, Kuvaterner arazileri olan vadi tabanına ise daha çok kentsel hizmetler sunacak olan eğlence ve dinlenme tesislerinin yapımına ayrılmıştır. Fakat tüm araştırma sahasında bu durum göz önüne alınmamıştır. Keçiören’de artan nüfus ile birlikte doğal ortam özellikleri yok sayılarak tamamen yerleşmeye açılmıştır. Bağlum bu alanların başında gelmektedir. Bağlum’un jeolojik durumuna bakıldığında kuvaterner arazisi üzerine kurulmuş bir yerleşim birimidir . Keçiören’de jeomorfolojik olarak yerleşmeye uygun alanlar, jeolojik olarak sakıncalı alanlar iken, jeolojik olarak yerleşmeye uygun alanlar ise topografya ve eğimden dolayı jeomorfolojik olarak riskli alanlarıdır (Harita 3, 4).

Araştırma sahasının depremselliğine bakılacak olursa Keçiören; III. ve IV derece deprem bölgesinde kabul edilmektedir. Özellikle kentleşmenin yoğun olduğu Kuzey Ankara çevre yolunun güneyi IV. Dereceden deprem bölgesindedir. Fakat Keçiören I. ve II. Derece deprem bölgesi olan Kızılcahamam ve Camdere de meydana gelebilecek orta büyüklükteki bir depremden doğrudan etkilenebilmektedir. I. derece deprem bölgeleri Ankara ilinin kuzeyinde, Kuzey Anadolu fayına yakın kesimler ile Şereflikoçhisar ve güneydoğusundaki Tuz Gölü fayına yakın kısımları kapsamaktadır (Harita 5). Araştırma sahasının sismotektonik özellikleri göz önüne alındığında önemli bir hasara yol açan depremin merkez üssü olmadığı, ancak çevresinde meydana gelen depremlerden etkilendiği görülmektedir. Ankara depremsellik açısından kent merkezinden itibaren 70 kilometre yarıçapındaki bir alanda meydana gelebilecek 5,5 büyüklüğünde 120 kilometre yarıçapındaki bir alanda ise 7 büyüklüğündeki depremlerin etkisi altındadır. Bu açıdan bakıldığında Ankara kenti 100 kilometre kuzeyinden geçen Kuzey Anadolu fayı, 70 kilometre doğusunda bulunan Ezine Pazarı fayı, batısında yer alan Eskişehir fayı, güneyinde yer alan Tuz Gölü fayı ile doğusunda yer alan Kırıkkale Keskin fay zonunun etki alanındadır. Tarihsel ve aletsel kayıtlar bu fay sisteminin büyük depremler ürettiğini göstermektedir.

1938 Kırşehir-Keskin, 1943 Samsun, 1944 Bolu-Gerede, 1951 Çankırı- Kurşunlu, 1953 Çankırı-Çerkeş, 1983 Çankırı Köşker ve 1999 Marmara depremleri ve 2 Ekim 2008 Bala depremi Ankara’yı etkilemiştir. Özellikle 1944 yılında meydana gelen Bolu-Gerede depremi ve 1999 Marmara depremi ile Bala da yaşanan depremler sırasında Yenişehir ve Kale bölgesindeki yapılarda önemli hasarlar oluşmuştur. Ankara’yı etkileyen deprem kaynakları 90-120 kilometre uzaklıkta olduğundan kent uzun periyotlu yüzey dalgalarından daha çok etkilenmektedir. Bu dalgaların özellikle genç alüvyal alanlarla kalın pliyosen dolgu alanlar üzerinde rezonans nedeniyle genliklerinin büyümesi olasılığı vardır. Kaya zeminler ile doğal titreşim periyotları yarım saniyenin altında olan zeminler genellikle daha küçük hareket ivmesi vermektedir. Genç alüvyal ve pliyosen yaşlı kalın dolguların bulunduğu alanlar ve üstünde bulunan yapılarda, civarda olabilecek depremlerden daha büyük ivme değerli ve daha uzun deprem devam süresi verebilecek en tehlikeli yerlerdir. Bu durumda gittikçe yükselen ve dolayısıyla titreşim periyotları, zemin hâkim titreşim periyoduna yaklaşmış olan buradaki yapılara deprem kuvvetlerinin etkimesi daha büyük olacaktır (Bayrak, 2007, s.138-139).

Kentlerde yaşayan nüfusun hızla artması sonucunda bu alanlardaki arazi örtüsünde belirgin değişiklikler olmaktadır. Kent içindeki ve çevresindeki doğal peyzajlar taş ve beton yüzeylerle yer değiştirmekte, kırsal saçak olarak tanımlanabilecek doğal peyzaj elemanları kent merkezinden gittikçe daha uzağa itilmekte, daha fazla endüstriyel, ticari ve ulaşım servisi büyüyen kente hizmet vermek üzere geliştirilmektedir. Kentleşme ve sanayileşme, atmosferin sınır tabakasındaki ısı ve su döngüsünü etkilemekte ve kent iklimini kırsal alandan farklılaştırmaktadır (Yüksel, 2005, s.30).

Keçiören kenti konut alanları, ticaret alanları ve kamusal alanların, coğrafi ortamı yapay bir örtü ile örtmektedir. Keçiören kent merkezi ile Esenboğa istasyonu arasında da farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle Keçiören ile kırsal kesimler arasında

sıcaklık rejimlerinde farklılaşmalar olmaktadır. Keçiören, Ankara içinde kent merkezi olarak ölçümlere dâhil edilirken, Esenboğa ise kentleşmenin daha az olmasından dolayı bu iki istasyon arasında belirgin iklim elamanlarında farklılıklar bulunmaktadır (Tablo1).

Tablo 1: Farklı İstasyonlara Göre En Yüksek ve En Düşük Sıcaklık Değerleri

En yüksek ve En düşük Sıcaklık Ortalamaları

En Düşük En Yüksek

Merkez -0,1 23,1

Esenboğa -1,7 21,4

Etimesgut -1,1 22,7

Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü-2010

Keçiören İç Anadolu bölgesinin karakteristik iklim özelliklerine sahip bir yerleşim birimidir. Araştırma sahası ve yakın çevresi genel olarak genel olarak kışların sert ve soğuk, yazların kurak ve sıcak geçtiği bir iklim karakteri gösterir. En sıcak ay Temmuz ve Ağustos, en soğuk ay ise Ocak ayıdır. En sıcak ay ile en soğuk ay arasındaki sıcaklık farkı 26 oC’dir (Tablo 2). Keçiören’de sıcaklık güneyden kuzeye

doğru yükseltiye bağlı olarak azalmaktadır. Kuzey’de sıcaklığın azalması kentsel alan içinde kalan kırsal karaktere sahip konut mimarisini doğrudan etkilemektedir. Ancak Kentleşmenin yoğun olduğu güneyde konutlar iklim elamanlarından etkilenmemektedir. Çünkü hem gelişmiş mimarileri hem de kent dokusunun sıkı olmasından dolayı yapay korunaklı alanlar oluşmuştur. Fakat kırsal karakterli ortamlarda yerleşmeler toplu halde bulunur (Foto 5).

Tablo 1: Keçiören ve Yakın Çevresinde Sıcaklığın Ortalama, Yüksek ve Düşük Sıcaklıklığın Seyri 2010

Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Yıllık Ort. Sıcaklık 0,2 1,8 6 11,3 15,9 20 23,4 23,1 18,5 12,8 6,7 2,2 11,8 Ort. Yüksek Sıcaklık 4,1 6,4 11,8 17,2 22 26,4 30,1 30 25,9 19,7 12,3 6,2 17,7 Ort. Düşük Sıcaklık -3,2 -3,2 1 5,8 9,6 12,9 15,9 16,1 11,9 7,4 2,3 -0,9 6,3

Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010, 2023 Başkent Ankara İmar Planı Açıklama Raporu

24