• Sonuç bulunamadı

Katarsis ve Dil: Dadacı Arınma

I. BÖLÜM

2.1. İkinci Yeni Şiiri ve Şiire Dil Arayışları

2.1.3. Katarsis ve Dil: Dadacı Arınma

İkinci Yeni şiir dili, çağcıl bir hazırlanmayla dış dünyadan gelen olumsuz etkiye dil yoluyla direnen bir şiir dilidir. Bu olumsuz etki, İkinci Yeni için gerek toplumsal konular, ideolojiler ve gerekse de, insanın algılanışı, aşka veya kadın gibi olgularda kuşak şairi adına bir arınma/katarsis ihtiyacı doğurur. Modernizmin salt dönüştürme bölgeleri olarak şairin içine girdiği çark, bir anlamda tükenmiş estetik olgulara karşı dadacı arınmayı tetikler. Çünkü İkinci Yeni’nin böyle bir dil kullanımı için filolojik aykırılığa meyletmesi; başka türlü söylemek gerekirse hazır dili ve grameri reddetme perspektifinde Dionysosçu kırık akıl/delinmiş akıl ve parçalanmış bir mantık düzlemine çekilme süreci, dil-dünya ilişkisini temelinden çürümeye başlamış bir modernizm olgusundan kaçarak oluşturmaya çalıştığını açıklar niteliktedir. Bunu yaparken İkinci Yeni’nin dilsel manevraları olan metaforlaştırma, sapma veya oyun kullanımı çağcıl bunalım olarak yüzyılımıza ait bir problem olarak görülebilir. Bu noktada en çözümleyici soruyu Foucault şöyle sorar: “Sözcüklerin

kullanımındaki bir düzensizliği, birbirleriyle bağdaşmaz olan birçok önermeyi, birbirlerine denkleştirmeyen anlamların, birlikte sistemleştrilemeyen kavramların bir oyununu tespit etmeyi acaba bu tarih başarabilir mi?”383 Elbette ‘anlamsız’ olanın içeriğine nüfuz etme endişesi duymanın 20. Yüzyıl sanatı için faydasız bir çaba olacağı göz önünde tutulursa; böyle bir düzlem üzerinden konuyu, bir etki-tepki meselesi olarak görmekte yarar var.

“Kardeşim İbrahim bana mermer putları

Nasıl devireceğimi öğretmişti

Ben de dün geçmez ki birini patlatmayayım

Ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz”384

383Michel Foucault, Bilginin Arkeolojisi, (çev. Veli Urhan), Birey Yay., İst., 1999, s. 190. 384 Sezai Karakoç, Gün Doğmadan, Diriliş Yay., 11. Bs., İst., 2012, s. 177.

Sezai Karakoç’un Hızırla Kırk Saat şiiri bu bağlamda ele alındığında, “mermer putları” devirmek ve patlatmak olarak dilde ifade bulan, yıkma eğilimi, söz konusu modernizm olgusunun çürümeye yüz tutmuş değer dizgesine karşı bir tepki olarak açığa çıkar. Fakat olgu düzeyiyle yer kaplayan ve şair tarafından şiir dilinde ifade edilen rahatsızlık, “kâğıttakileri ve

kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz.” açar dizesiyle kağıda, kelimeye ve sözlere sinmiş yolunda gitmeyen bir şeylerin Dadacı bir arınma şekli olarak dışa vurulması, çözümsüz oluşu bir yana, şair öznenin modernizm karşısında ihtiyaç duyduğu sağaltamayı gösterir niteliktedir.

İkinci Yeni şiir dilinin yine modernite bağlamında anlamsızın sınırına yaklaşması, Deleuze’ün arzu makinesi veya sanat makinesi olarak nitelediği şizofren kapitalist dönemi yaşayan öznenin direkt ilişki içinde olduğu bir etkilenme süreci olması bakımından Latour’un tespitiyle şair özne adına varoluşun resmi olarak temsil edildiği ve canavarların çoğalmasını yavaşlatmak, saptırmak ve düzenlemek385 için yapılmış bir kaçışın arınmaya doğru gidişidir. Fakat en dikkate değer olan şey, İkici Yeni şiir dilindeki sıra dışı kullanımın modern ardıllı bir baskıyla dili bir sınıra itmesidir. Tek bir siyasal akıl, tek bir ahlaki düstur veya tek bir düzenleyici buyurtunun kesin kez reddedilişi, söz konusu edinen Dionysoscu kırık aklın dili ısrarla hem sanatsal açıdan hem de siyasal öznelik açısından radikal belirsizliğe sürüklemesi ve bu noktada, şeylerin ontolojik yapısında, her şeyin yapılabilmesini ama ebediyen kalıcı hale gelen hiçbir şeyin yapılamamsı386 bağlamında dili Apollonik tekçilikten çıkarıp yapıyı aykırılaştırır.

“Metinlerde buluştuk, kopkoyu deyimlerde,

Koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları; O arada iki de defterimiz oldu,

Biri babasına daha çok benziyor. Bir türlü kotarılamayan uğraş, Ç harfini daha yeni dönmüşüz; Gözlerimizde İbni Sina bozukluğu,

Dostumuzsa, Bodrum’da, dönmez geri.”387

385 Bruno Latour, Biz Hiç Modern Olmadık, (çev. İnci Uysal) Norgunk Yay., İst., 2008, s. 19.

386 Zygmunt Bauman, Postmoderizm ve Hoşnutsuzlukları, (çev. İsmail Türkmen), Ayrıntı Yay., 2. Bs., İst.,

2013, s. 40.

Cemal Süreya’nın şiir metninde, “metinler”, “kopkoyu deyimler”, “kitaplar”, “defterler” açar sözcükleriyle eleştirilmeye çalışılan Apollonik tekçilik ve bir düstura göre şekillenme/yapılanma, söz konusu Dadacı arınmanın bu kez toplumsal yaşam içindeki tekdüzeliğine bir tepki olarak ortaya çıkar. “Bir türlü kotarılamayan uğraş” dizesinde işaret edilen amaçsızlık ve toplumsal yapı içindeki şeyleştirme süreçleri, şiir dilinde keskin bir tepkinin büyütülmesini beraberinde getirmektedir.

İşte İkinci Yeni şiir dilindeki etkilenme boyutu dış dünyadan ve onun politik, sosyal, tarihsel ve ekonomik uzantılarından bağımsız olmayan tepki aşamasına taşınır. Bu tepki aşamasının hedefi dilsel arınmadır. Ontolojik açıdan şair özneyi kıskaca almış modernizm yorgunluğu, sıradanlık, çürüme, ideolojik tahakküm, üretim anarşizmi ve umutsuzluk, normalleştirici kavramlarını dayatarak şairi dil üzerinde oynamaya iter. Arınma pratikleri geliştirmek söz konusu çerçeve açısından İkinci Yeni için kaçınılmazdır. Demokrasi algısı, özgürlük algısı, güzellik algısı, kadın algısı vb. insansal duyuşlar için arındırıcı, dingin ve bağımsız bir dil kullanmak, İkinci Yeni şairi için arınma alanlarını büyütür. Fakat İkinci Yeni şairi bu arınmayı Dadacı bir yıkıcılıkla inşa etmeye çalışır. Örneğin ne toplum, ne reel dünya ne de kadın bu aranma sürecinde kullanılan dile ilişkin yıkım darbelerinden kendini kurtaramaz; katarsis yıkımla başlar.

“Alışılmış yerlerde alışılmış adam

Tuhaf adam, çok tuhaf adam, ya da bundan böyle tuhaf Bir tuhaflıktır ama doğrusu

Omuza asılmış tüfek

Bir tüfektir her sokağın ucu Siyaha kapalı at

Patladı patlayacak

İçine dönük pencere

Sert adım Tek kelime”388

Edip Cansever’in yukarıda birer şeyleşme argümanı olarak ısrarla vurguladığı “alışılmış yer/adam”, “tuhaf adam”, “içine dönük pencere” ve “tek kelime” gibi ifadeler, birer

kolektifleştirici, nesneleştirici dış dünyaya ait hoşnutsuzluğun göstergeleridir. İkinci Yeni şairinin dile yaşadığı problemle de ilişkilendirilebilecek bu durum, bütün dünya yerleşik olgularına ilişkin genel memnuniyetsizlikten çok farklıdır. Şairin kullandığı dildeki olumsuzlayıcı biçem özelliği, sadece varılan noktanın rahatsızlığını içeriri. Sonuca bağlanamamak, dili yürütücü ve düzenleyici bir ideale dönüştürememek bu açıdan bakıldığında İkinci Yeni şairi için sözü edilen şizofren kapitalist özne aşamasını yaşayan modern çoğu şairde olduğu gibi İkinci Yenicilerin de şiddetle tutuldukları bir dil bunalımı ve onu aşma çabası olarak görülebilir. Arınma, böyle bir aşamayı yaşayan şairin kelimeye, sentakstik yapıya ve anlama karşı sürdüremediği sadakatin ve arınma arzusunun tıpkı İkinci Yeni için daha önce bahsi geçen aruzu ontolojisinde olduğu gibi dili kırmasına neden durumundadır.

Sonuçta İkinci Yeni’deki bu Dadacı arınmaya, yerleşiği ters yüz ederken ön plana çıkan uyumsuzluğa; yine bir anlamda şiddeti örgütleyici ve ötekinin oluşturucusu dilsel diyalektikte bahsi geçtiği gibi bir karşıtlıklar meydana getirebilme perspektifinden yaklaşılabilir. Deleuze’e bakılırsa bu durum; dilin homojen bir sistem değil, her zaman heterojen olan bir dengesizlik olmasıyla ilişkilendirilebilir ve üsluptaki homojen dil ya da tersine heterojen dil arasındaki ayırım varlığından şüphe edilen kendilikleri görmemizi ve düşünmemizi sağlayacak potansiyel farklar yaratmadır.389 Bu farkların aynı zamanda Apollon tekliği karşısında Dionysos çoğulluğunu hermeneutik açıdan birbirine yaklaştırdığı düşünüldüğünde, İkinci Yeni şairinin heterojen uyuşmazlık biçemleri denemesinin, insana ve dünyaya yaklaşırken dilde kurmayı amaçladığı diyalektik fark veya ikilik olgularında, bir fark yaratma endişesinin söz konusu olduğunu söylemek zorlama olamaz. Aşk, kadın veya cinsel sevi üzerinden genişletilen pek çok olguda görüleceği üzere, Dadacı arınmanın olumsuzlayıcı yıkıcılıkla başlattığı üslup özelliği, bir farklar, aykırılıklar ve uzlaşmazlıklar silsilesi içinde yaşamı karşıtlıklar üzerinden algılar.