• Sonuç bulunamadı

Şiddeti Örgütleyici Dil

I. BÖLÜM

2.1. İkinci Yeni Şiiri ve Şiire Dil Arayışları

2.1.1. Şiddeti Örgütleyici Dil

İkinci Yeni şiir hareketi, poetik karakter olarak şiddetin dilini kullanan bir anlayışa sahip değildir. Çağdaşı olan Marksist şiir söyleminde yer alan aksiyon, daha ziyade şiir dilinde edimsel gönderileri ilke edinmiş poetik bir program üzerine kuruludur. Marksist dünya görüşünün Marks’ın tarihe ilişkin değiştirici, müdahale edici ideolojik metodundan hareketle toplumcu şiir dilinde temsil edilmesi, toplumsal bir sorunsallaştırma meselesi olan şiddetin de, praksis olarak mutlak bütünleşmenin parçası haline getirmiştir. Fakat ideolojik gönderimleri daha gizli olan İkinci Yeni, şiirsel üslupta şiddeti doğruda kullanmaz. Sadece örgütler.

Bu bağlamda dil, varlığı taşıyıcısı olma özelliğini, onun içine sığdırılan düşünce- toplum öğelerinden bağımsız hale getiremez. Kültür, politika, ahlak bu dilsel taşıyıcılığın organik bağını oluşturur. Taşıyıcı olması bazen tanımlamak veya iletmek adına yapılmş bilişsel bir insan etkinliği gibi net değildir. Dil örgütler. Metaforlaştırmadan ima ve ironiye kadar dilsel tetiklenme argümanları, taşınan varlıksal öğenin aynı zamanda örgütleyicisidir. “Dil, sadece şiddeti temsil etmez veya etki yaratmakla kalmaz aksine söylemlerimizi kimi

zaman gerçekleştiği bağlam içerisinde bir tür şiddet uygulaması da olabilir.”355 Dolayısıyla dilsel anlamda şiddetin doğrudan eylemsel boyutunun yanında harekete geçirici, örgütleyici yanı da, kültürel değerler içinde gelişen maddi, ruhsal ve manevi şiddet boyutuna taşınmış olgunun söz eylem boyutunda sözlerin bir eyleme karşılık geldiği veya tetiklendiği en etkili aracı dildir.356 Ve İkinci Yeni’nin böyle bir dilsel imkanda örgütlenebilecek şiddet olgusunu şiir dilinde domine edebilecek en önemli özelliği, ‘öteki’nin bizzat dil olanağıyla oluşturmasındaki üstlendiği roldür. Ötekinin oluşumu öteki dolayımında İkinci Yeni’ye dönük düşmanın ve kötülüğün de oluşumudur. Söz eylem boyutuyla ‘incitmek, hakaret etmek, iftira atmak, kötülemek, aşağılamak, horlamak, gözde düşürmek, görmezden gelmek, alay etmek,

355 İmran Karabağ, Dil ve Şiddet, İkaros Yay., İst., 2010, s. 19. 356 Age., s. 19, 20.

onur kırmak’ gibi bildirişimde doğrudan söylenmeyen357 sözlerden oluşan üslup ve ima biçimi, söz konusu şiddeti örgütleyen dilin, İkinci Yeni’ye şiddet olarak geri dönmesidir.

Denilebilir ki, İkinci Yeni poetikasının ana etiketlerinden biri olan değerlerle uzlaşmazlık, değerler noktasında temsil edilen varlık alanına ilişkin ötekinin sözü edilen şair kuşağınca sembol ve imgelerle gizlenmiş bir şiddete neden olmasıdır. Kültürde, ideolojide, dilde ve de öznel varoluşsal özelliklerin indirgenemez olan farkı, dilde bahsi geçen aşağılama, hor görme gibi kötülüğün bu sıçrama argümanlarını daha yoğun hale getirir. İnsani açıdan hep devam etmiş yaşama arzusu ve enerjisi, kötülüğün zıtlarına duyarlı temel edimler olarak, özne için engellenemez yaşama isteğidir. Hâlbuki ötekinin yok edilmezliği, her şeye direnişi358 bu çerçeveyle düşünüldüğünde, İkinci Yeni şiir dilinde yabancılaşmış ve toplumdan koparılmış karşıt değerin yine İkinci Yeni’ye yutucu şekilde geri dönmesidir. Mesela Marksist şiirin İkinci Yeni’ye olan eleştirisi ve düşmanlığı bunun iyi bir örneğidir.

İkinci Yeni şairi yüzyıla ait bir varoluşsal kaygıyı dile getirmek için en temel argüman olarak ironiyi kullanır. Bu kullanış söz konusu kuşak şairi için bir zihinsel mekanizma aynılığıdır. Ötekinin konumlandırılışı, kavramın adeta topografik göçebeliğe zorlanışı yani kültürel, toplumsal ve siyasal açıdan yerinden kopartılıp yersizyurtsuzlaştırma yoluyla ifade edilmesi, İkinci Yeni’nin ironik üslubudur. Bu bakımdan Birinci Yeni’den bir şiir metni olan

Kitabe-i Seng-i Mezar ve İkinci Yeni’den bir şiir metni olan Mersiye üzerinden mesele ele alındığında;

“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada

Nasırdan çektiği kadar;

Hattâ çirkin yaratıldığından bile O kadar müteessir değildi;

Kundurası vurmadığı zamanlarda Anmazdı ama Allahın adını, Günahkâr da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye”359

(…)

357 Age., s. 21.

358 Jean Baudrillard, Kötülüğün Şeffaflığı /Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme, (Çev., Işık Ergüden),

Ayrıntı Yay., 5. bs. İst., 2012. s. 137.

“Büyük bir vatanseverdi; İnkılâplar yapamadı,

Binalar falan kuramadı gerçi. Sessizce çalıştı masasında. Evrak kaydetti.

Ve tevazu gösterirdi halince. Nihayet vadesi yetti.

-Ecelin sunduğu şerbeti içti- Allah rahmet eylesin,

Hüsnü Efendi.”360

Her iki şiir metnindeki özne odaklı ironi, Orhan Veli’de “çirkin yaratılma”, “Allah’ın adını anmamak” ve “günahkar sayılmamak” açar ibarelerinde doğrudan gösterilmiş ontolojik bir eksiklikken; Turgut Uyar’da “büyük bir vatansever olmak”, “binalar kurnak” ve “ evrak kaydetmek” gibi ifadelerle dolaylı olarak sezdirilen ontolojik bir eksiklikmiş gibi belirir. Şiirsel anlatımın hedef alanı sosyolojik bir tipin tanımlanması bakımından, yetersizlik duygusunun işaret edilen öznedir. Birinci Yeni ve İkinci Yeni’deki gözlemlenebilecek zihinsel mekanizma aynılığı, şairin özerk kendilik bilincinden sızan en başat şeyin bir ‘biz’ bilincinde ötekiye olan yaklaşımıdır. Şair öznenin zihinsel tasarımı içine sığmayan dünya ve birey, ironik yaklaşımın sonucunda aynı zamanda şiddeti örgütleyici bir dile dönüşür. Bu dil, Gasset’nin bedenle özdeşleşme dediği, kendilik alanlarını şöyle oluşturur: “Bizim

‘buradalarımız’ birbirlerini dışlar, kesişmezler, birbirlerinden ayrıdırlar, bu yüzden dünya onun gözüne benimkinden her zaman farklı perspektiften görünür. Bu nedenle dünyalarımız yeterince örtüşmezler. Ben kendi içindeyimdir, o kendi içinde. Alın bir köken yalnızlık nedeni daha. Yalnızca ben öteki insanın dışında değilim, benim dünyam da onunkinin dışında: karşılıklı iki ‘dışarısı’yız ve bu yüzden birbirimizde kökten yabancıyız.”361 Böyle bir yanıyla bilinç düzeyinde bulgulanan öznelliğin kuralsız kendine dönüştürme süreci, yukarda alıntılanan şiir metinleri merkezinde, özellikle de Turgut Uyar bağlamında, yetersizlik hissiyle dolu kurmaca öznenin, yaşama direnci, yasal iktidara katılım gücü ve dünyaya yön verici kudret olgularından ironik bir dille arındırılmıştır. Ontolojik anlamda sıfıra indirgenmiş

360 Turgut Uyar, Büyük Saat, YKY., 20. Bs., İst., 2013, s. 24.

herkesleşmiş genel çerçeveve, şiirin alımlandığı özne açısndan bireyi ayağı kaldıracak anarşik eyleme zemin hazırlar. Gasset’nin varoluşsal bir kökende ‘buradalarımız’ ve kendi ‘içimdeyiz’ler olarak nitelediği işte bu kendilik fenomeni, ötekini işaret ederken ve kendileştirirken, şair özneye ait zihinsel mekanizma aynılığı dilsel örgütlenmeyle saf oluşu damgalar.

Yine başka bir açıdan İkinci Yeni’nin zihinsel mekanizma aynılığı, Deleuze’ün devrimsel nitelikle şizofreniyi birbirinden ayırırken; “Devrimcinin şizofren olduğunu

söylemiyoruz. Bir tek devrimci etkinliğin, şizofreni üretimine dönmesini önleyebileceği bir

şizo kod çözme ve yersizyurtsuzlaştırma süreci olduğunu söylüyoruz.”362 cümleleriyle söylediklerini, bir bakıma Deleuze sözlüğünde devrim makinesi, sanat makinesi ve analitik makine olarak nitelediği Kapitalist paranoyayla gelişen toplumsal belirlenimler için363 söz konusu edilen zihinsel mekanizma aynılığıyla mantıksal açıdan eşleşmesi, İkinci Yeni’nin özgülük adına tasarladığı dünyaya ilişkin aynı ontolojik türsellikler beklediği kanaatini güçlendirmektedir. İşte sanat makinesi bağlamında İkinci Yeni’nin zihinsel mekanizma aynılığı için bir poetik söylem olarak ortak şiir dilinde domine olmuş iğneleme, ironi ve tahkir dili, şiddetin bu mekanizma ve makinenin çarkları arasındaki ikiliği, karşıt oluşturucu eğlimi ve şiddetin dilini örgütler.

“Sürahinin en yamru yumru yerinde

Hamza’nın karısı bir, Hamza iki.

Sürahi, basbayağı sürahi, masanın üstünde Sıfırıncı katta Cihangir’deki

Şehrin altında, şarkıların altında, ayranların.

Yarım kafiyenin hatırı için

Akşam akşam yarım somun sahibi Hamza’nın karısı bir, Hamza iki.”364

Cemal Süreya’nun Hamza Süiti, şiirindeki “sürahinin en yumru yumru yeri”, “basbayağı sürahi”, “ayranların altı”, “yarım kafiyenin hatırı” gibi ironik karşı tetikleyici ifadeler, “Hamza’nın karısı bir, Hamza iki” açar dizesine bağlanabilecek sıradan bir çapkınlık

362 Gilles Deleuze, Müzakereler, (Çev. İnci Uysal), Norgunk Yay., 2. Bs., İst., 2013, s. 31. 363 Age., ss. 30, 31.

hikayesinin ancak şizo-kod çözücü bir açımlamayla deşifre edilebilen şiddetti örgütleme boyutuna işaret eder.

“Kolları eski balık dövmeleri

teodor kasap perhiz ahali içmez ay türkçe rakı çıkmıştır kapalı ve geniş muhlis sabahatin’den ayşe opereti ne güzel bir hiç

(…)

İşte o biçim geceleri kucaklamış

getirir enflasyon arkadaşlarını kova Abdülhamit akşam gazeteleri dağlar gibi yalnızlık ne güzel bir hiç”365

Aynı şekilde Ece Ayhan’dan alıntılanan metin odağa alındığında; zıtlıklar dizisi olarak sıralanan “Türkçe- rakı”, “ayşe-opereti”, “ne güzel- bir hiç”, “dağ-hiç” ifadeleri, karşıt değere indirgenmiş bir zıtlaştırma ediminin ironik yanıyla tahrik ediciliğini besler. Dikkat edilecek olursa şiir metinlerinin ortak gönderim yaptığı alan, söz konusu edilen geç-kapitalist dönemin arzu, savaş ve sanat makinelerinin çarkından geçen ve dilsel boyuta taşınan varoluşsal çatlakların ifade edilmesidir.

Sonuç olarak direkt söylemek yerine İkinci Yeni şairinin tercih ettiği ironik gönderim hedefleri, kendi siyasal ve toplumsal gerçeğiyle yaşayan sosyolojik bir kitlenin çoğu zaman tam bir uyuşmayla kenetlendiği değerler veya ideolojiler dizgesine, şiddet çağırıcı bir görüngü olarak yansır. Böylelikle şiir dilinde doğrudan söylenmeyen vurgu, ötekileştirme boyutuna taşınan insan gerçeğinin entelektüel bir yutucu dille yerinden rahatsız edilmesi, irrite edilmesidir. Dolayısıyla İkinci Yeni’nin tasarımsal açıdan kurmayı denediği entelektüel biçem, şiir dilinde dolaylı bir ironik sezdirimle öteki ve şiddet sorunu doğurur.