• Sonuç bulunamadı

Katı Atıkların Değerlendirilmesi Sorunları

BÖLÜM 1: KATI ATIKLAR-GERİ DÖNÜŞÜM EKONOMİSİ VE SOSYAL

1.8. Katı Atıkların Ekonomik Boyutlarına İlişkin Değerlendirmeler

1.8.3. Katı Atıkların Değerlendirilmesi Sorunları

Çevre, ekonomik faaliyetlerin tümünü kapsayan, üretim ve tüketimden doğrudan etkilenen yapısıyla sosyal ve ekonomik yaşamdan ayrı değerlendirilmesi mümkün olmayan bir yapıdır. 19. yüzyılın sonlarına doğru karşılaşılan sürdürülebilir kalkınma kavramı ile tanışmayı sağlayan çevresel sorunların ortaya çıkması (Dündar ve Fişne, 2002:120) ve literatürde önemli bir yer edinmesi bu konudaki çabaların da artmasına

54

neden olmuştur. En genel anlamıyla, bugünkü kuşakların ihtiyacını karşılarken gelecekteki kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerini kısıtlamayacak bir kalkınma tarzının benimsenmesi olarak ifade edilebilecek olan sürdürülebilir kalkınma (CEC, 2001:4) bağlamında değerlendirildiğinde, üretim sürecinde kaynak kullanımı nedeniyle çevrenin olumsuz etkilenmesinin yanı sıra tüketim sonrası oluşan atıklar nedeniyle de çevrenin olumsuz etkilenmesi söz konusudur. Çevre ile ekonominin bu doğrudan iletişiminin yanı sıra üretim ve tüketim süresi sonrasında ortaya çıkan görünür etkilerin yanı sıra görünmeyen alternatif etkiler de ortay çıkmaktadır. Bu etkilerin pozitif ve negatif dışsallık olgularıyla ilişkilendirilmesinin yanında çevrenin üretim sürecinde kullanılmasının ve bunun sonucunda oluşan atıkların bertarafında kaybedilen ekonomik değerlerin incelenmesi gerekmektedir. Oluşan atıkların ve çevresel maliyetlerin giderilmesi için aktarılan kaynakların doğrudan ekonomiye ve sosyal yaşama kazandırılamaması nedeniyle ortaya çıkan refah kaybının rakamsal olarak net bir analizinin yapılması güç olsa da gerçekte bir refah kaybının olduğu görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında çevre sorunlarının ekonomik etkisinin, çevre kirlenmesinin oluşturduğu risklerden kaynaklanan insan sağlığının bozulması ve hatta ölümlerin meydana gelmesi gibi beşeri sermayenin de kaybına yol açabileceği görülmektedir. Ek olarak kirliliğin doğayı tahrip etmesi sonucunda diğer canlıların da tehdit altına gireceği görülmektedir. Çevresel kirlenmenin sosyal maliyetleri dikkate alındığında getiri oranı yüksek görünen çevre koruma amaçlı yatırımlara ayrılan kaynaklar ile bu kaynakların alternatif maliyetleri çevre sorunlarının ekonomiler üzerindeki etkilerinin diğer bir yönü ortaya çıkmaktadır (Pearce and Hamilton, 1996:76-94).

Çevrenin, bireylerin ve genel anlamda toplumun refah seviyesini yükseltmesi bağlamında yaşam seviyesini doğrudan etkileyen bir enstrüman olarak görülmesi ve vazgeçilemez bir tüketim aracı olması (Dura, 1985:40) açısından bakıldığında çevre kirlenmesinin önlenmesi amacıyla kullanılan kaynakların alternatif maliyetleri tüketicilerin doğrudan kullanımlarına sunulacak olan mal ve hizmetlerin üretiminden vazgeçilmesi anlamına gelmektedir. Bu maliyetler, henüz temel gereksinimlerini karşılamakta zorlanan azgelişmiş ülkelerde daha fazla hissedilmektedir. Çevre kirlenmesinin önlenmesine yönelik yatırım harcamalarının yanında çevreye verilmiş olan zararların ortadan kaldırılması için de büyük kaynaklar ayrılmak zorundadır. Endüstriyel üretim ile birlikte oluşan tehlikeli atıkların doğadan temizlenme maliyetleri

55

çok yüksektir. Tehlikeli atıkların temizlenemeyen bir bölümünün doğada kalmasının insan ve canlı sağlığına vereceği zararın giderilmesi amacıyla yapılacak olan sağlık harcamaları da bu maliyetlere eklendiğinde ortaya daha yüksek bir sosyal maliyet çıkmaktadır (Dağdemir, 2003:20-21).

Ekonomik gelişmeyi sağlamak amacıyla üretimi artırmaya yönelik politikalar, gerek girdi kullanımı açısından ve gerekse de yol açtığı sonuçlar nedeniyle çevreyi tahrip edici sonuçlar taşımaktadır. Bu bağlamda ele alındığında ekonomik büyüme ile çevre korunumu arasında ters orantılı bir ilişkiden bahsedilebilmektedir. Bir taraftan ağırlıklı olarak doğal kaynaklara dayalı bir ekonomik gelişme sürecinin yaşanması ve buna bağlı olarak doğal kaynakların daha hızlı bir şekilde yok olması, diğer yandan üretim sürecinde oluşan çıktıların ve emisyonun çevre üzerinde olumsuz etkiler oluşturması, her üretim sürecinde katlanılmak zorunda olan sosyal ve ekonomik maliyetler olarak ifade edilebilmektedir (Orhan ve Karahan, 2003:4-5).

Sosyal ve ekonomik maliyetler açısından önemli bir konuma sahip olan atık sektöründe atıkların geri dönüşümünün sağlanması konusu önemli bir ilgi alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Geri dönüşümün sosyal ve ekonomik olarak yararlarının ortaya konulması ve buna yönelik hedeflerin belirlenerek bu hedefe yönelik uygulamaların standartlaştırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Doğal kaynakların korunabilirliği açısından değerlendirildiğinde, kullanılmış olan metaların atık haline gelmesi sonucu bu atıkların başka mallar için bir hammadde ve ara madde olarak yeniden üretim sürecine dahil edilmesi mümkün olmaktadır. Bunun sonucunda, yerine kullanılan malzeme için tüketilmesi gereken hammaddenin veya doğal kaynağın korunması şeklinde bir yarar ortaya çıkmaktadır. Bu, sürekli artan tüketim ihtiyacı nedeniyle hızla kaybedilen doğal kaynakların tüketim hızının azaltılması veya ortadan kalkması gibi önemli bir çevresel sonuç meydana getirmektedir. Diğer taraftan, geri dönüşüm sürecinde uygulanan kimyasal ve fiziksel işlemlerin ilk üretimden daha az olması nedeniyle enerji tasarrufu ortaya çıkmaktadır. Bir alüminyum kutunun geri dönüşüm sürecine sokulması ile ilk üretime oranla %90 oranında ve bir kağıt ve kağıt mamulünün geri dönüşüm sürecine sokulmasıyla %60 oranında tasarruf sağlanmaktadır. Atığın her aşamada doğaya ve canlı hayatına karşı oluşturduğu tehditler göz önüne alındığında sürdürülebilir atık yönetimi ile atık azaltma, bertaraf etme ve geri dönüşüm sağlama yoluyla doğal

56

yaşamın korunmasına katkı sağlaması da önemli bir kazanım oluşturmaktadır (REC, 2009:15-16). Üretim sürecinde oluşan sosyal maliyetler çevreye verilen zararları içermektedir. Çevre problemlerinin azaltılması üretim sürecindeki sosyal maliyetlerin azaltılması ve dolayısıyla üretim ve üretim sürecindeki sosyal maliyetlere rağmen gerçekleşmek durumundadır. Ancak bu durum, bir tercih ve fedakarlık yaklaşımından daha çok rasyonel davranışı içermek zorundadır. Buna göre, üretim sürecinde yüksek sosyal maliyetler nedeniyle doğada oluşan tahribat başta insan olmak üzere doğal yaşamı olumsuz etkilediği için sürdürülebilir kalkınmadan vazgeçilmeyecektir. Geliştirilmesi gereken çevre politikalarının bu dengenin sağlanmasına yönelik olması gerekmektedir.

Ekonomik büyümenin sürdürülmesi gerekliliği ve çevre tahribatı konuları veri durumdayken piyasaların optimum üretim sürecine devam etmeleri, sosyal devlet ilkesi bağlamında devletin bu konuya doğrudan müdahalesini gerektirmiştir. Klasik çevre politikaları açısından bakıldığında, üretim sürecinde meydana gelen sosyal maliyetlerin devlet tarafından belirlenerek bu maliyet artışının taraflar arasında optimal dağıtılması ve telafi edici önlemlerin alınması gerekli olmaktadır. Ancak, 1980 sonrası dünya ekonomisinde ekonomik büyüme-çevre korunumu konusu bir karşıtlık ve birinin diğerine rağmen muhafaza edilmesi olgusunu geri plana çekmeye başlamıştır (Orhan ve Karahan, 2003:7-8). 1980 sonrası ekoloji ile ekonomiyi bir araya getiren ve her ikisinin de korunarak sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre yönetimini önplana alan ekolojik modernizasyon kavramıyla şekillendirilen görüş bağlamında (Torgerson, 1999:73-74), üretimi artırırken aynı zamanda çevrenin korunması esasına dayalı yaklaşım gereği sanayi toplumunun ileri aşamalarında, insan faaliyetlerinin çevreye olan etkilerinin azaltılması neticesi ortaya çıkmaktadır (Dryzek, 2005).