• Sonuç bulunamadı

2.3. BANA SEN SÖYLE

2.4.6.2. Fon Karakterler

Kasırganın Gözü romanında, yazar ile başkişi aynıdır ve şahıs kadrosunda ön

plana çıkarılan başka bir kahraman yoktur. Roman, kısa kısa bölümler halinde oluşturulmuş başkişinin izlenimlerini ve yaşantılarını veren günlük hayat sahneleriyle karşımıza çıkar. Fon karakterler anlatıcı kişinin dar perspektifli bakış açısında kadraja

146

giren ve bir an için siluetleri beliren, anlık görünümleri sonrasında kayboluveren şahıslardır.

Fon karakterler bir eserde “dekoratif unsur durumunda” (Aktaş 2005: 142) olup, romanın seyrine etki edemeyen ve derinlikten yoksun kişilerdir. Bu karakterlerin her biri sadece kısa bölümlerde yer alıp birer kez okuyucunun karşısına çıkıp romanın hayal dünyasında kaybolur. Bisikletli küçük kız, kahramanın arkadaşı, oğlan, köpek besleyen kız, çocuklarını depremde yitirmiş adam, Madagaskarlı, komşu kadın, liseliler, bisikletli, tüpçü, muslukçu, çekçekli toplayıcı, temizlikçi kadın, emekli deniz komandosu, kara sakallı takkeli cübbeli bir adam fon karakter kadrosunu oluşturur.

Netice itibariyle eserde figüratif konumdaki ve “çeşitli karakterlerden oluşmuş bir

grup” (Stevick, 2004: 173) olan fon karakterler romanın başkişisinin yaşantısı üzerinde

bir etki alanına sahip değildir. Başkişi dışında kalan ve anlık görünümleri ile tanınan bu karakterlerin psikolojik yönlerine değinilmez; tüm kameralar sadece yazarın sözünü emanet ettiği başkişiye odaklanır.

2.4.7. Tematik Kurgu

Kasırganın Gözü romanının tematik kurgusu, merkezinde bireyin yalnızlık ve

varoluş sorunsalının yer aldığı bir çerçeve halinde şekillenmiştir. Temalar, kurgunun önüne geçerek yapıda şahıs kadrosundan ve olay örgüsünden eksik kalan boşlukları doldurur. Yaşlı bir bireyin sevgi ve iletişimden uzak bir toplumda evinde yalnızlığa mahkûm oluşu, geçmişin hayaletleri ve geleceğin karabasanları arasında çırpınışları işlenmiştir. Kent insanını kıskaca alan sorunlar başkişinin yasadığı iç çatışmalar, korkular ve saplantılarla şiirsel bir dille hikâye edilmiştir.

Romanda ele alınan temaları yoğunluğuna göre şu şekilde sunabiliriz: 2.4.7.1.Yalnızlık

Necati Tosuner’in şiirsel bir dille yazdığı metinlerden oluşan Kasırganın Gözü adlı kitabı, yazarın tüm anlatılarında ele aldığı ve bir varoluş sorunsalı haline gelen yalnızlığın,

147

yazar için ne denli önemli bir tema olduğu açıkça görülebilir. Roman başkişisinin derin bir yalnızlık ve iletişimsizlik içerisinde evinde tek başına yaşadığı görülür. Mahkûm olduğu bu cansız ve kimsesiz hayatta varoluşunu konumlandıramayan başkişi, umutsuzca tutunacak bir dal arar.

“İnsan, yalnız olduğunun, doğadan ayrı olduğunun bilincinde olan ve kendini bir başkası aracılığıyla gerçekleştirme arayışı içinde olan tek varlıktır” (Yaşar, 2007:238).

Hayatı boyunca bedensel engelinden dolayı toplumla bir olamayan hem fiziksel hem de ruhsal anlamda yalnızlığı ve onun sancısını hisseden yazar bu temi her anlatısında yansıtır. Yalnızlık özellikle kalabalık ve bireyselleşmiş kentlerde insanların katlanmak durumunda kaldıkları iç karartıcı, rahatsız edici, boğucu bir parçalanmışlık duygusudur. Bu durumdan kurtulmak ancak başka bir bireyin yakınlığı ve sevgisiyle aşılabilir.

Kasırganın Gözü romanında bütün olay akışı bir apartman dairesinde yalnız

yaşayan başkahramanın gözüyle anlatılır. Dış dünyayla tek bağlantısı evinin balkonu olan başkişinin duyumsadığı yalnızlığı hissettiren aşağıdaki bazı ifadeler dikkat çekicidir:

“Şöyle yan dur, camı buğulandırma! Bir şey olmaz ama buğulanmasa daha iyi. Evet, canının sıkıldığı belli olmasın. Canın sıkılıyormuş kimseyi ilgilendirmez ama yalnızlığın anlaşılmasın. Anlaşılırsa da niye dert olsun ki!” (KG,5).

“Kulaklarımda gümbürdeyen sessizlik. Yalnızlık” (KG, 13).

“Hele şimdi yağmur da yağarsa… Yalnızlıklardan yalnızlıklara damıtılmış bir koku” (KG,51).

Netice itibariyle kamerasının objektifine başkişinin iç dünyasını yerleştiren anlatıcının, ele aldığı yalnızlık izleğiyle eser karamsar ve umutsuz bir atmosfere bürünür. Yaşlılıktan ve terk edilmişlik duygusundan dolayı benliği incinen, toplumdan uzak yaşayan başkişinin için bulduğu durum şiirsel ve sıra dışı bir teknikle karşımıza çıkar.

148 2.4.7.2.Aşk

Bireyi içinde bulunduğu umutsuzluktan ve yalnızlıktan çekip alacak, hayatını ve varoşunu anlamlandıracak yegâne ve soylu bir duygudur aşk. Bireyler arasındaki ilişkiler ağının kurulmasında ve bu ağın hayata değer katacak boyuta ulaşmasında önemli role sahiptir.

Eserde tematik yapının oluşumunda temel motivasyon kaynağını başkişinin geçmişte yaşadığı aşk ilişkisi ve gelecek hayalleri oluşturur. Geriye dönüş tekniğiyle anılarını hatırlayan kahramanın aşk noktasında istediğine ulaşamadığı ve hayal kırıklığı yaşadığı anlaşılır. Kahraman gençliğinde bir kadına çok tutkulu âşık olduğunu fakat hedef obje konumundaki kişinin kendisini istemediğini ancak onu bir türlü unutamadığını şu şekilde ifade etmektedir:

“Tutkunluğu çıldırtan bir büyük sevdanın bana kendimi öldürtecek olması. Çıkmayan sesimle alevlenen kırılgan gönlümün ateşi. Sırtımda bir kırbaç eğrisi. Boşa geçecek bir gençliğin sendeleyen adımlarıyla yanına varamadığım kız” (KG, 6).

“Ben eskiden o âşıkıslatan yağmurları hiç kaçırmazdım. Büyük ve erişilmez düşlerim vardı. Gençtim. Hep de bir kız için tutuşurdum. O beni istemezdi. Olsun” (KG,

48).

Kahraman, “Hitit Güzeli” olarak adlandırdığı ancak hakkında teferruatlı bilgi vermediği, evine gelen ve bir miktar para bırakan bir kadın ile ilgili hayıflanmasını şu yargılarla dile getirmektedir:

“İçeride mutfağı topluyor... “Ge-çeen gün’lere yazık..

Yazık etmiş’sin gönül seen!” (KG, 29) “O gidiyor işte.

Yüreğinde üzünç, ellerin titrek…

Hepsi bu! Bir son bakış balkonun altından. Hava kötü değil, diyecek” (KG, 30).

149

Sonuç olarak kendisiyle kavgalı, herkese öfkeli, karamsar ve bunalımlı bir insanın bakış açısından geçmişe dönüp yaşadığı aşkın hayal kırıklığının boyutları görülür. Âşık olduğu kadın tarafından sevgisine karşılık görmeyen başkişi, evine gelip ona yardımcı olan başka birine karşı da aynı duyguları hisseder. Fakat bu duygular da açığa çıkamaz ve başkişiyi içinde bulunduğu yalnızlıktan kurtarıp onu mutlu edecek bir boyuta geçemez.

2.4.7.3. Bezginlik

Romanda bezginlik üzerinde sıklıkla durulan bir temadır. Eserin genelinde bu duygu, başkişinin karamsar ve yorgun ruh halinin yansıması olarak varlığını hissettirir. Başkişi gençken büyük sıkıntılar yaşadığını, bunların ilerleyen yıllarda devam ettiğini, sevinçlerinin tükendiğini, ümidini kaybettiğini özetle artık “dünyaya sığamadığını” şu ifadelerle dile getirmektedir:

“Yaşadığım sevinçler tükenmişti. Gençken katlandığım sıkıntılar artık hiç katlanılmaz olmuştu. Yorgunluk.. bezginlik, umudun yerini almıştı. Dert, gelip karşımda dimdik durmuştu. Başka bir dert ondan ayrışmış, daha büyük bir dert olmuştu. Yeni dertlerin yüreklenmesine örnek olmuştu. Yapay bir dinginliğe bırakmaya çalışmıştım kendimi, içimde sanki çıban çıkmıştı. Unutmaya çalışınca çıban dikenleniyordu. Kendisini unutturmuyordu” (KG, 5).

Hayattan umduğunu alamayan artık çabalamaktan vazgeçen başkişi yenilmişlik duygusuyla bocalar. Hayal kırıklıkları, sevgisizlik ve terk edilmişlikle gittikçe dibe batan başkişinin bu durumuna yenilmişlik eşlik eder:“Kendime doğru hep geri çekilir olmuştum.

Yenilginlik tutmuştu yakamdan, beni sarsıyor; sarstıkça bana kinlendiriyordu. Sanki artık bitmesini istiyordum, her şeyin bitmesini... Ve, daha artan bir kinle, beni kendime iteliyordu yenilgi. Kuyu, derindi.. karanlıktı..ölümdü” (KG, 5).

Hayat karşısında kendini güçsüz ve çaresiz hissetmek, yaşamı anlamlı kılacak dayanak noktalarının var olmaması, yaşlılığın sürüklediği ölüm ve toplumdan izole olmak başkişinin yenilgiye ve bezginliğe sürüklenmesine neden olur.

150 2.4.7.4. Gelecek Kaygısı

Yazarın Kasırganın Gözü romanından itibaren yaşlılığın da etkisiyle yer yer geleceğe yönelik kaygılarını eserlerinde açıkça ifade ettiği görülür. Hayata dair bir beklentisi olmayan yalnız ve çaresiz durumdaki başkişi yaşlılığın sonunun ölüme varacağını düşünür. Belirsizlik ve ölüm korkusu Necati Tosuner’in yaşamında çocukluğundan beri peşini bırakmayan duygulardır. Semih Gümüş’e (2014) verdiği demeçte “Oysa arkadaşlarım bilirler, ben kırk yaşını göremem diye geçti gençlik yılları” (Gümüş, 2014) ifadeleriyle geleceğe yönelik kaygı taşıdığını, hayatının ne zaman sona ereceğini bilmeden fakat bununla ilgili kuşkuları her daim taşımıştır. Romanda yazarın yaşlılıktan duyduğu ıstırap ve gelecek kaygısını göstermek açısından aşağıdaki bazı ifadeler önemlidir:

“En sıkıntılı günlerinde bile gelecekten umut kesmeyen adam!

Niçin korkuyorsun gelecekten?.. Niçin, aman aman., dürbünün tersiyle bakmaya zorluyorsun kendini?.. Gördüklerini bana söyle-me!” (KG, 45).

Anlatıcı içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan bazen kurtulmak ister ve sığınağı ölüm olur. Eser boyunca kendisini hissettiren bu olgu dramatik unsurlarla beraber başkişinin ruhsal durumunu göstermesi açısından dikkate değerdir. Başkişi yaşamdan umudunu kesip artık ölmek istediğini şu cümlelerle ifade eder: “İnsanın başına en

olmadık şey gelebilir…Gençken gelsin.. gençken!..” (KG, 59).

Başkişi sıklıkla yaşlılıkla beraber bedensel olarak enerjisinin tükendiğini, deniz kıyısında artık yürüyemediğini ve ellerinin titrediğini şu yargılarla açıklar: “Yüzünün sol

yanını tıraş ederken sıkıntı çekiyorsun sen! Çünkü biraz elin titriyor! Kendine hep ‘Dur bakalım, daha ne olacak!..’ dediğini unutma!” (KG, 6).

Sonuç olarak Kasırganın Gözü, şiirsel anlatımın yoğunlaştığı; şahıs kadrosu, olay örgüsü, zaman ve mekân gibi yapı unsurlarının arka plana itildiği Necati Tosuner’in önceki romanlarına benzemeyen sıra dışı ve özgün bir eserdir. Altmışaltı sayfalık bu eser bazı eleştirmenlerce hacim olarak kısa görülüp roman olarak değerlendirilmezken 2008 yılında Attilâ İlhan Roman Ödülü’nü kazanır. Temelde yalnız yaşayan ve evinin

151

balkonundan hayatı izleyen bir adamın - "kendini oynayan yabancı"nın- geçmişini ve şimdisini anlatır. Geçmişin acıları ve geleceğin karabasanları arasına sıkışmış bir

“şimdi” yaşayan; gerçekleşmeyen düşleri ve duygusal beklentiler sonucunda oluşan

boşluk duygusunu derinden hisseden başkişi aracılığıyla temalar yansıtılır. Otobiyografik roman olma özelliği taşıyan eserde kahraman anlatıcı hem yazarın yaşamının izdüşümlerini aktarır hem de başkişinin psikolojik yapısına eğilir.

Benzer Belgeler