• Sonuç bulunamadı

1.3. ESERLERİ

2.1.1. İsim ve İçerik

Sancı..Sancı…, Necati Tosuner’in 1977’de yayımladığı ilk romanıdır.

Yayımlandıktan sonra büyük beğeni toplayan bu eser 1978’de Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü alır. Eser sosyal planda hem Almanya’ya göç eden ve hayata tutunmaya çalışan Türk işçilerin dramını hem de kendi ülkelerinde çeşitli maddi sıkıntılar ve acılar eşliğinde bir hayat sürdürmeye çalışan Almanları anlatır. Bireysel planda ise 1973’de Almanya’ya öğrenci olarak giden ve 2 yıl orda yaşayan Tosuner’in kendi gözlemleriyle Almanya gerçeği, hayata yeniden tutunma çabaları görülür. Çünkü Tosuner için Türkiye’de kamburu ile sosyal hayatta ayakta kalmaya çalışmak onu daha bunalımlı ve yaşamdan vazgeçecek bir duruma getirmiştir. Tosuner bir röportajında bu konuya değinir:

“Almanya’ya gitmesem o romanı yazamazdım. Ama o romanı yazmış olmaktan daha fazlasını kazandırdı bana Almanya. Kendime güvenmekte haksız olmadığımı gösterdi. Kimseye bir kötülüğü olmayan kamburumun sosyal yaşamda bana engel olmayacağını gösterdi. Türkiye’den gittim, çünkü –Kambur’da anlatılır- yaşamaktan vazgeçmeye varıyordu bunalım. Başka değer yargıları, başka bir yaşam demekti, bunu yaşayarak öğrendim ve kendine güvenle döndüm oradan.” (Aras, 2015).

Kendisinin Almanya gözlemleri Sisli adlı hikâye kitabındaki birkaç öyküsünde de sıklıkla görülür. Yabancı bir ülkeye gidiş hem toplumsal hayatta ayakta kalabilmesini ve

24

varoluş nedenini bulmasını sağlamış hem de edebiyatımız için önemli eserlerin doğuşuna ilham kaynaklığı etmiş.

“Gençken, 2,5 yıl Almanya’da kalmıştım. Sancı.. Sancı…’yı yazdıktan sonra döndüm. Sisli’deki Almanya öyküleri de o zamanlarda yazılmıştır. Daha sonra yazdıklarımda da oradan esintiler yer alır. Yazarlığımın ilk döneminde, yazdıklarımla yaşadıklarım arasında sıkı bir bağlantı vardır. Almanya, yeni bir mutfak zenginliği sağlamıştır bana. Daha da önemlisi, benim kaporta durumundan kaynaklanan bazı sıkıntılarımı çözümleyişimde, yardımı olmuştur. Bu da sonradan yazacaklarımı etkilemiştir,” (Sönmez, 2010).

Tosuner’in eserleri için belirlediği isimler, anlatıların içeriğiyle uyumlu olup onları tamamlayacak niteliktedir. Eserlerini büyük bir özenle yazan ve özellikle dilin doğru kullanımına büyük önem veren romancı, aynı hassasiyeti eserlerine isim verme konusunda da göstermiştir. Yazarın seçtiği isim ‘sancı’ çok boyutludur çünkü hem yazarın çocukluğunda yaşadığı kazadan beri çektiği fiziksel acıları ve sonrasında gelişen toplumsal ezilmişliği, hem roman kişilerinin her birinin hayatının parçalanmışlığını hem de yazarın romanı yazma sürecini tanımlar:“ Nasıl olacağı önceden biçimlenmemiş bir

roman yazıyorum. Yaşadıkça, yaşanılmışa göre değişiyor, gelişiyor. Sancılı bir roman olacak, -yazabilirsem.” (Tosuner, 2013: 101). Acı, herhangi bir dış etken dolayısıyla

duyulan rahatsızlığı, ızdırabı tanımlamak için kullanılır. Genellikle acı, fiziksel bir ağrıyı akla getirir bazen de korku ve endişeyi, mental bir sıkıntıyı dile getirmek için bu kelimeden yararlanılır. Bu rahatsızlık bazen kısa süreli ve tedavi edilebilir bir durumdur. Örneğin bileği acıyan biri fiziksel bir ağrı hisseder ve bu durum medikal olarak tedavi edilebilir. Sancı ise acıdan farklıdır ve psikolojik derinliğinden dolayı acıdan ayrılır. Daha uzun süreli ve etkili, azalıp çoğalan ve uzun bir zamana yayılma etkisi uyandıran bir sonuçtur. Tıpkı gebe bir kadının doğum anındaki sancısı gibidir. Beraberinde başka sancılar da doğurur. Eserin ilerleyen bölümlerinde bu tip bir sancının kişiler üzerinde nasıl tezahür ettiği ve doğurduğu yeni sonuçlar görülebilir.

25

Tosuner bu iki kavram arasındaki farka bir röportajda değinir. On altı yaşına kadar vücudunun normal bir şekil alması için çeşitli tedaviler uygulandığından buna rağmen bu yaşa gelince vücudun istediği şekli aldığını ifade eder. “ Ama başka bir sancı başladı:

Kambur olmak”(Atlas, 2013).

Roman başkişisi Osman, birkaç kez kambur olmak yerine romatizmalı olmayı yeğlediğini dile getirir. Osman’a göre romatizmalı ama toplumsal hiçbir acı çekmeyen bir birey olmak; sırtında kamburu olan ama kamburundan dolayı acı çekmeyip ancak insanlardan gelen ve ağrı kesiciyle dindirilemeyen bir sancı duyan bir birey olmaktan iyidir.

“ Romatizmalı olmayı niçin isterdin? Acıdan kurtulmuş olmayacaktın ki …” “Acının niteliği değişecekti. İnsanlardan sızan, süzülen bir sancı yerine, yağmurla gelen…” (SS, 94).

Roman boyunca yazar bir sancıdan bahseder, kişilerin çoğu bir sancı hissettiğini belirtir ve bu kavram onların ezilmişliğini, psikolojik bunalımlarını, var olma çabalarını simgeler. Aynı zamanda bu kavram Alman- Türk ayrımı yapmadan roman kişilerinin hepsini bu evrensel paydada buluşturur. Roman başkişisi Osman, Tosuner’in de ifade ettiklerine paralel olarak içsel bir buhrandan bahseder ve bu çıkarımı şu şekilde dile getirir: “Bu sakatlık bana acı veriyor değil. Bir başka sancı var,-insanların gözlerinden

gelen …” (SS, 94).

Romanın adı ve içeriği simetrik bir yapı oluşturur, sancı; hem roman kişilerinin hayatını ve anlatı temaları şekillendirirken hem de romanın teknik unsurlarını besler. Yazar sancı kelimesini roman boyunca on iki kez yineleyerek leitmotiv oluşturarak daha çok imge hüviyetiyle karşımıza çıkarır.

Romanın adı hususunda dikkate değer diğer nokta ise sancı kelimesinin iki kez tekrarlanmasıdır. Aynı kavramı iki kez tekrarlayarak şiirsel bir estetik katar, okuyucuda bitmemişliği, söyleneceklerin devamının olduğunu ve bunları romana kelimelerle

26

sığdıramadığı intibasını uyandırır. Düşünceli bir hali, daha sakin ve duraksayarak yapılan bir aktarımı belirtmek için kullanılan üç nokta ile o kadar çok yer açar ki yazar, o alanlara okuyucu istediği çıkarımı ve sonucu yerleştirebilir. Aynı zamanda romanın adı fiziksel bir acı duyan birinin kesik kesik inlemesini, mutsuzluğunu, hoşnutsuzluğunu, tedirginlik veren bir durumu ve acıyı dışavurumunu simgeler. Diyebiliriz ki Tosuner henüz romanı okumayan okuyucuyu eserin ismiyle anlatıya hazırlar. Romanın içeriği ve biçimsel yapısıyla uyumlu olan bu ad, okura romanın kurmaca dünyasında neyin anlatıldığı ve nasıl anlatıldığı sorularıyla ilgili ilk bilgileri verir.

Necati Tosuner, henüz Almanya’da iken romanı şekillendirmeye başlar; bazı karakterler ve olay örgüsünün bazı parçaları bu şekilde yavaş yavaş görünüm kazanır. Tıpkı romanda geçen başkişi Osman’ın kaldığı yurt odasında yaşadığından ve odaya kendini motive etmesi için Almanca yazılar yazdığından bahsedildiği gibi:

Nitekim eserde “ Odamda, masanın karşısındaki duvarda, üzerinde Almanca

yazılı büyük kâğıtlar asılı. Kendime öğütler. Romandaki Osman da, ‘ Yaşanılmış olan, yaşanmıştır.’ diyor” (Tosuner, 2011: 101 ) ifadesini kullanması durumu özetlemektedir.

Otobiyografik bir anlatı çizgisinde ilerleyen bu romanı 1960’lı yıllardan itibaren Almanya’ya göç eden Türklerin hayatını anlatan diğer romanlardan ayıran fark, eserde sadece Türklerin değil aynı zamanda birçok Alman vatandaşın da anlatılmasında yatmaktadır. Bu sayede okuru geleneksel okuma biçimlerinden farklı bir atmosfere zorlar. Genel itibari ile romanın dış yapısı 39 ve 31 alt bölüm olmak üzere iki ana kısma ayrılır. Ana ve alt bölümlerin şekillenmesinde belirli bir simetri uygulanmıştır. Birinci ana bölümde yazar tek tek tüm kişileri okuyucunun karşısına çıkarır ve küçük kesitler halinde sunulan bu vaka halkalarında; kişilerin sosyal statüsü, yaşadıkları yerler, ekonomik şartları gözler önüne serilir. Birinci ana bölümün sonlarında gerilim ivme kazanır ve ikinci ana bölümde de bütün düğümleri tek tek çözer.

Her ara bölümde roman kişileri milletlerine bakılmaksızın yaşadıkları çıkmazlarla, çatışma yaşadıkları kişilerle tüm gerçekliği ile verilir. Türkiye’den göç edenlerin

27

Almanya’da hayata tutunma çabaları, sınıf farklılıkları verilir. Mekân unsuru bir dekor olarak verilmekten ziyade kişilerin ruhsal durumunu çizmek, sosyal yapı içerisindeki konumlarını saptamak için kullanılır. Türklerin kaldığı evler, kötü koşullara sahip basık ve boğucu yerlerdir ya da küçük karanlık bekâr odalarıdır.

Sonuç olarak bir arayış ve sancı izleğinin anlatı kişilerinin hepsinin hayatının merkezine oturduğu bu eser kurgu ve gerçeklerin iç içe geçtiği bir düzlemde gerçekleşir. Romanın içerik ve biçimsel yapısı uyumlu ilerleyerek anlatı süreci boyunca kendisini sancıyla yoğuran kişileri okuyucunun karşısına çıkarır.

Benzer Belgeler