• Sonuç bulunamadı

KARAHANLI DEVRİNE AİT ESERLER

0.2. KARAHANLI DEVLETİ TARİHİ VE KARAHANLI DEVRİ ESERLERİ

0.2.2. KARAHANLI DEVRİNE AİT ESERLER

Kutadgu Bilig (1069-1070), Divânu Lugâti't-Türk (1074), Atebetü'l-Hakayık, Divân-ı Hikmet ve bazDivân-ı hukuk belgeleri KarahanlDivân-ı Devletiʼnden günümüze ulaşan eserlerdir. Bu eserler hakkında verilecek olan kısa bir bilgiler Ahmet Bican ERCİLASUNʼun Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi adlı eserinden özetlenerek oluşturulmuştur.

6 Kutadgu Bilig

Kelime anlamı mutlu olma bilgisi, terim anlamı ise siyaset bilgisi olan Kutadgu Bilig, 11. yüzyılda yazılmış İslâmi Türk edebiyatının bilenen ilk büyük eseridir. 6645 beyitten oluşan ve manzum bir siyasetname olan Kutadgu Bilig 11. yüzyılda Türkçenin bilim dili olarak kullanıldığının kanıtı olması hasebiyle Türk edebiyatı içerisinde önemli bir yere sahiptir.

Eserin yazarı Yusuf Has Hacipʼtir. Yazarın doğum tarihi muhtemelen 1010-1015ʼtir.

Balasagunʼda doğup büyüyen ve eserini burada yazmaya başlayan Yusuf Has Hacip daha sonra Kâşgarʼa giderek eserini Doğu Karahanlı hükümdarı Tavgaç Uluğ Buğra Hanʼa sunmuştur. Eserini hükümdara sunan Yusufʼa, has hâcib (başbeyinci) unvanı verilmiştir.

Eserde belirli kavramları temsil eden dört karakter bulunur. Bu karakterler, temsil ettikleri kavramlarla birlikte şu şekildedir:

Kün Togdı: Köni törü (doğru kanun=adalet) Ay Toldı: Kut (baht)

Ögdülmiş: Ukuş (anlayış, idrak, akıl) Odgurmış: Akıbet

Ana temi, ideal insan olan Kutadgu Biligʼde Ay Toldı, kendisini iyi yetiştirmiş, akıllı, bilgili bir kişidir. Faydalı işler yapmayı arzulayan Ay Toldı, hükümdar Kün Togdıʼnın hizmetine girmek ister. Hükümdarın yanına gidip onun hizmetine giren Ay Toldı ile hükümdar Kün Togdı kut, adalet, dil konuları üzerine uzun sohbetler ederler. Ay Toldıʼnın Ögdülmiş adında bir oğlu vardır. Çaresiz bir hastalığa yakalanan Ay Toldı bir mektup yazarak oğlunu hükümdara emanet eder. Babasının ölümü üzerine hükümdarın himayesi altına yetişen Ögdülmiş daha sonra babası gibi hükümdar Kün Togdıʼnın hizmetine girer. Bu sefer Ögdülmiş ve hükümdar Kün Togdı arasında hükümdarlık, vezirlik, kumandanlık, has hâciblik, elçilik vb. konular hakkında sohbetler gerçekleşir. Ögdülmiş, bu konudaki düşüncelerini hükümdara uzun uzun anlatır. Hükümdarın, Ögdülmişʼe kendisi gibi bir kişi daha bulmasını söylemesi üzerine Ögdülmiş ona Odgurmışʼı önerir. İnzivada yaşayan Odgurmış, kendisine gelen davetleri dünya işlerine karışmamak adına geri çevirse de sonunda

7 kabul eder. Hükümdarla sohbetler gerçekleştiren Odgurmış daha sonra inzivasına geri döner. Hükümdar Kün Togdı ile Ögdülmiş arasında gerçekleşen sohbetler devam etmektedir. Bir zaman Odgurmışʼın ölüm haberi geldiğinde birlikte onun yasını tutarlar. Hikayenin sonunda Ögdülmiş mutlu bir yaşam sürmeye devam ederken dünya da artık daha güzel bir yer olmuştur.

Kutadgu Biligʼin bugüne ulaşan üç nüshası vardır. Bunlar: Herat, Mısır, Fergana nüshalarıdır. Herat nüshası, Şahruh Döneminde 17 Haziran 1439ʼta istinsah edilmiş olup Uygur harflidir. Osmanlı tarihçisi Hammer, 18. asrın son yıllarında bu eseri bulup Viyanaʼya götürmüş ve bazı eserin bazı sayfalarının kopyasını Parisʼte bulunan Amedee Jaubertʼe göndermiştir. Jaubert, 1825 yılında Journal Asiatiqueʼde yayınlanan bir makale ile eseri bilim dünyasına tanıtmıştır. Bu nüsha hâlen Viyanaʼda Avusturya Devlet Kütüphanesiʼndedir. Mısır nüshası, 1374ʼten önceki bir tarihte Kıpçak Türk kumandanlarından İzzeddin Aydemir adına Arap harfleriyle istinsah edilmiştir. Hidiv Kütüphanesi müdürü Moritz eseri 1896 yılında kütüphaneyi düzenlerken bulmuştur. Bu nüsha, Kahireʼde Mısır Devlet Kütüphanesiʼndedir.

Fergana nüshası 14. yüzyılın ilk yarısında Arap harfleriyle istinsah edildiği düşünülmektedir. Bu nüsha Zeki Velidî Togan tarafından 1913 yılında Ferganaʼda bulunmuş ve küçük bir yazıyla tanıtılmıştır. Daha sonra tekrar kaybolan eser, bu sefer Özbek Bilgini Fıtrat tarafından 1925 yılında bulunmuştur. Bu nüsha Taşkentʼte bulunmaktadır.

Divânu Lugâti't-Türk

Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılan Dîvânu Lügâti't-Türk, Türkçenin bilinen ilk sözlüğüdür. 1072 Ocağında yazılmaya başlanan 1077 Ocağında bitirilerek dönemin Abbasi halifesi Muhammedü'l-Muktedî bi-Emrillâhʼın oğlu Ebü'l-Kasım Abdullahʼa sunulmuştur.

Karahanlı hanedanına mensup bir şehzade olması kuvvetle muhtemel olan Kâşgarlı Mahmudʼun babası Hüseyin Çağrı Tigin 1056-1057 yıllarında Barsgan emirliği yapmıştır. Türk illerini dolaşarak buradan eserine malzeme derleyen Kâşgarlının daha sonra Bağdatʼa gittiği düşünülmektedir.

8 Eser, Araplara Türkçe öğretmek maksadıyla yazılan Türkçeden Arapçaya bir sözlüktür. Türkçe sözlerin Arapça karşılıkları verildikten sonra kelimenin yer aldığı bir örnek cümle önce Türkçe sonra Arapça olarak verilir. Atasözleri, dörtlükler de sık sık örnek cümle olarak yerilmektedir. Öyle ki örnek olarak verilen dörtlükler toplam 764 mısradır.

Divânu Lügâti't-Türkʼün bugün elimize ulaşan tek yazması Ali Emirî Efendi tarafından 1917 yılında İstanbulʼda bulunmuştur. Eser günümüzde İstanbulʼda Millet Kütüphanesiʼnde bulunmaktadır.

Atebetü'l-Hakayık

12, yüzyılda yazılmış manzum bir öğüt ve ahlâk kitabıdır. Eserin yazarı Yüknekli Edib Ahmed bin Mahmud, eserini Muhammed Dâd İspehsâlâr Beyʼe sunmuştur.

Eserde "ulu emir", "Türk ve Acem meliki", "milletlerin efendisi" olarak nitelenen Muhammed Dâd İspehsâlâr Beyʼin kim olduğu net olarak bilinmemektedir. Yapılan incelemeler sonucu bahsi geçen beyin 1102-1130 yıllarında Semerkantʼta hüküm süren Selçuklu hükümdarı Sançarʼın yeğeni Muhammed bin Süleyman olduğu düşünülmektedir.

Eserin sonunda Edib Ahmed Yüknekî hakkında üç adet ek bulunur. Yazarı bilinmeyen birinci ekte Edib Ahmedʼin kör olduğu, kitabının 14 bölümden oluştuğu ve eserin değerinin altın yüklü file denk olduğu dile getirilir. Emir Seyfeddinʼin yazdığı ikinci ekte ise Edib Ahmed "edibler edibi", "fazıllar başı" olarak nitelendirilir. Arslan Hoca Tarhanʼın diğerlerine göre daha uzundur ve beyitlerden oluşmuştur. Bu ekte ise Edib Ahmedʼin babasının Mahmud-ı Yüknekî olduğunu, eserin Kâşgar diliyle yazıldığını öğrenmekteyiz.

40 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelen eserin giriş bölümü beyitlerden oluşur ve bu bölümde Tanrıʼya, peygambere, dört halifeye ve Muhammed Dâd İspehsâlâr Beyʼe övgüler yer alır. Yine bu bölümde kitabın ne amaçla yazdığı belirtildikten sonra ana bölüme geçilir. Dörtlüklerden oluşan bu ana bölümde, ilmin faydası ve cehaletin zararı, dilin muhafazası, dünyanın dönekliği, cömertlik ve hasislik, tevazu ve tekebbür, hırs, kerem-yumuşaklık ve başka iyilikler, zamanenin bozukluğu konuları işlenir.

9 Eserin günümüze ulaşan dört yazması bulunmaktadır. Semerkant nüshası, Şahruh döneminde 1444ʼte Semerkantʼta, hattat Zeynelâbidin tarafından Uygur harfleriyle yazılmıştır. Bu nüsha İstanbul Süleymaniye Kütüphanesiʼnde Ayasofya bölümündedir. Üst satırları Uygur, alt satırları Arap harfli olan Ayasofya nüshası, İstanbulʼda 1480 tarihinde Şeyhzade Abdürrezzak Bahşı tarafından yazılmıştır.

Topkapı Müzesi nüshası, Arap harfli olup İstanbulʼda Fatih veya II. Beyazıt döneminde istinsah edilmiş olmalıdır. Eserin diğer bir nüshası olan Ankara Seyid Ali nüshası Arap harfli olup eksik bir nüshadır.

Kur'an Tercümeleri

Bugün elimizde Karahanlılar dönemine ait olduğu düşünülen dört nüsha bulunmaktadır. Bu nüshalar satır-altı diye tabir edilen tarzda düzenlenmiştir. Buna göre üst tarafta metnin Arapça aslı yer alır. Arapça metnin altına da Arap harfleriyle Türkçe tercümesi yazılır.

• Tiem Nüshası, Muhammed bin el-Hâc Devletşah eş-Şirâzî tarafından 1333-1334 yılında istinsah edilmiştir. Mütercimin adı ve tercüme tarihi bulunmamaktadır. Kur'an tercümelerinin en eskisi kabul edilen bu nüsha İstanbulʼda Türk İslâm Eserleri Müzesiʼnde yer almaktadır.

• Manchester-John Rylands nüshası, İngiltereʼde bulunan bu nüshanın tercüme ve istinsah tarihi belli değildir.

• Özbekistan İlimler Akademisi nüshası, eksik bir nüshadır.

• Anonim tefsir, Ferganaʼda 1914 yılında Zeki Velidi Togan tarafından bulunmuştur. Tefsirle tercüme arasında bir nitelik taşır. Nüsha, Peterburgʼda Asya Halkları Enstitüsü Kitaplığındadır.

Divân-ı Hikmet

Hoca Ahmed Yesevîʼnin şiirlerinin hikmet tabiriyle karşılanması sebebiyle onun şiirlerinin toplandığı kitaplara Divân-ı Hikmet adı verilir.

12. yüzyılda Batı Türkistanʼda yaşamış mutasavvıf bir şair olan Hoca Ahmed Yesevî, Sayram (İsfîcab) doğumludur. Yesevî mahlasını henüz 7 yaşında göçtüğü Yesi

10 şehrinden alan Ahmed Yesevî burada Arslan Babaʼya intisap eder. Arslan Babaʼnın ölümünün ardından Buharaʼya gider ve Yusuf Hemedânî bağlanır. Yusuf Hemedânî 1140ʼta vefat etmiştir. Ahmed Yesevî ise 1160 yılında Hemedânîʼnin 3. halifesi olarak tarikat şeyhliğini üstlenir. Tarikat şeyhliği uzun süre devam ettirmeyen Yesevî, Yesiʼye döner. Peygamberin 63 yaşında vefat etmiş olması nedeniyle Yesevîʼninde 63 yaşına geldiğinde yer altında bir mahzen yaptırıp ömrünü burada tamamladığı rivayet edilir.

Ahmed Yesevî, kurmuş olduğu Yesevîlik tarikatıyla İslâmı Türklere anlaşılır şekilde tebliğ etmiştir.

Divân-ı Hikmet yazmalarının Karahanlı Türkçesinin değil Çağatay Türkçesinin özelliklerini taşımasının nedeni, bu yazmaların 16. yüzyıldan sonra istinsah edilmeleridir.

Genel itibariyle dinin esaslarının, tasavvuf adabının, cennet-cehennemin, kıyamet ahvalinin, peygamber sevgisinin, dervişlere ait menkıbelerin konu olarak işlendiği eserde, samimi, akıcı ve ritmik bir üslup söz konusudur.

Ahmed Yesevîʼden sonra onun müritlerininde aynı tarzda hikmetler yazdığı bilinmektedir. Bu hikmetler bazen Ahmed Yesevîʼye mal edildiği için Divan-ı Hikmetʼteki tüm hikmetlerin Yesevîʼye ait değildir.

11 II. SÖZ VARLIĞI