• Sonuç bulunamadı

KARŞILIKLI MÜBAHALE AYETİ

Hz. İsa ile Hz. Âdem’in durumunun benzeşmesi

Muhakkak ki Allah katında İsa’nın babasız dünyaya gelmesi Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı ve sonra ona ‘ol’ dedi. O’ da hemen insan oluverdi.206

Rabbinden gelen haber gerçektir bundan sonra artık sen şüphecilerden olma.207

Sana bilgi geldikten sonra artık kim seninle münakaşaya kalkışırsa şöyle de: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, daha sonra bizde gelelim sizde gelin. Sonra hep beraber Allah’ın la’neti yalancıların üzerine olsun diye beddualaşalım.(varmısınız.)208

Şüphesiz ki bu anlatılanlar gerçek olaylardır. Allah’tan başka hiçbir ilah

yoktur, Doğrusu Allah mutlak galiptir ve hikmet sahibidir.209

Eğer iman etmekten yüz çevirirseniz Allah bozguncuları bilir.210

Ey Ehl-i kitap (yahudiler ve Hıristiyanlar) siz İbrahim peygamber hakkında niçin tartışıyorsunuz? Tevrat’ı ta İncilde ondan sonra indirilmiştir. Akıl etmiyor musunuz.211

Siz, hadi bilginiz olan şeyler hakında tartışıp duranlarsınız ancak bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışırsınız. Oysa gerçeği yalnızca Allah bilir siz bilmezsiniz. 212

İbn-i Kesir’in Bu ayet hakkındaki yorumu: Âdem’i yaratan Allah İsa’yı da yaratmaya muktedirdir. Babasız yaratılmış olmakla, İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu iddiası 206 Âli İmran, 3, 59 207 Âli İmran, 3, 60 208 Âli İmran, 3, 61 209 Âli İmran, 3, 62 210 Âli İmran, 3, 63 211 Âli İmran, 3, 65 212 Âli İmran, 3, 66

caiz değildir. Eğer bu görüş kabul edilebilir olsaydı Bu; Âdem hakkında öncelikle caiz olması gerekirdi ki; bu görüş ittifakla mümkün değildir. Bu konuda (âdem’in Alah’ın oğlu olmadığı) Hıristiyanlar da aynı şekilde düşünmektedirler. O halde babasız yaratıldı diye İsa’ya tanrının oğlu demek kesinlikle yanlıştır.

Sonra Allah Tealâ elçisine; durum bütün açıklığıyla ortaya çıktığı halde Hz. İsa hakkında gerçeğe karşı gelip zıtlaşanlara karşılık lanetleşmeyi emrederek buyuruyor ki; “Sana ilim geldikten sonra, kim seninle tartışırsa de ki: “gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Karşılıklı olarak la’net dilemek üzere hepsini hazır edelim. Sonra la’netleşelim. Gerek sizden, gerekse bizden Allah’ın la’netinin yalancıların üstüne olmasını dileyelim.” Demesini Kur’an’ında buyurmuştur.213

İbn-i Kesir tefsirin de bahsedildiği şekliyle “Mübâhele” ayeti karşılıklı lanetleşmenin ve sürenin başından buraya kadar olan kısmının nüzul sebebi, Necrân Hey’eti’dir. Hıristiyanlar geldiklerinde Hz. İsâ (a.s.) konusunda tartışmaya başladılar. Onlar Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu ve ilâh olduğunu iddia ediyorlardı. Bunun üzerine Allah Teâlâ, bu surenin baş kısmını Hz. İsa’nın babasız olmakla ilah olamayacağını Âdem örneğinde vererek onlara bir reddiye sadedinde indirdi

İbn-i Kesir olayı İbn-i Hişam’ın Es-siyre214 isimli kitabından İbn-i İshak kanalıyla olayı şu şekilde teferruatlıca anlatmıştır. Biz bu olayı burada İbn-i Kesir tefsirinin tercümesinden işlemeye çalışacağız.215

Bu olay İbn-i Kesir tefsirinde iki değişik şekilde nakledilmiştir.

Necran Hıristiyanları hey’eti altmış binitli olarak Rasûlullah’a geldiler. Bunların esas söz sahibi olanları da şu üçüydü:

1- Âkıb: Kavmin başkanı (emîri) Hz. İsa hakkında ortaya atılan ilahlık görüşlerinin sahibi ve toplumunda danışılan kişiydi. Beraberinde gelen kavmi ancak onun görüşüyle hareket ederlerdi. 216

213 İbn-i Kesir, a.g.e., c. 3 s. 72–73 214 İbn-i Hişam a.g.e., c.3 s. 112 215 İbn-i Kesir, a.g.e., terc, c.4, s.1263 216 İbn-i Kesir, a.g.e., terc, c.4, s.1264

2- Seyyid: Âlimleri, binitlerinin ve toplantılarının sahibi idi. Yani bir yerde toplantı yapıldığında o başkanlık ederdi.

3- Ebu Harise İbn-i Alkame: Râhibleri, imamları ve medreselerinin sahibi (hocası) idi.

İbn-i Kesir’e göre olayın kaynaklanış sebebi şu idi: Bekr İbn-i Vâil oğullarından Ebu Harise isimli bir arap Hıristiyan olmuş (hangi dinden irtidat ederek Hıristiyan olduğuna dair bir bilgi mevcut değildir) Rumlar ve krallarınca ta’zim görmüş, kendisine kiliseler yapılmış, mal ve hizmetçiler verilmişti. Ebu Harise okumuş olduğu eski kitaplardan Rasûlullah (s.a.) sıfatını ve durumunu çok iyi öğrenmişti. Fakat bulunduğu makam ve gördüğü muamele sebebiyle cahilliği onu Hıristiyan olarak kalmaya itiyordu.

İbn-i İshak diyor ki: İkindi namazı kılınırken geldiler ve Rasûlullah (s.a.)ın yanına, mescidine girdiler, üzerlerinde Yemenli elbiseleri vardı. Cübbeler ve ridâlarla develere binmişlerdi. Onların kendi ibadet vakitleri gelince Rasûlullah (s.a.) ın mescidinde ibadet etmek üzere kalktılar. Rasûlullah (s.a.) “Bırakınız (kılsınlar)” buyurdu. Onlar da doğuya doğru ibadet ettiler.217

Rasûlullah (s.a.) onlardan Ebu Harise İbn-i Alkame ve Âkıb Abd’ül Mesih ile konuştu. Onlar Hıristiyanlıktan Melik dini üzere (Melkânî) idiler durumlarındaki farklılıklarla birlikte dediler ki:

Hz. İsa Allah’dır. Hz. İsa Allah’ın oğludur. Hz. İsâ üçün üçüncüsüdür. Bunlar Hıristiyanlığın inançlarıdır. Bu sözlerini şöyle delillendirdiler: O Allah’dır, sözü hakkında: O, ölüleri diriltir, hastaları iyileştirir, gâibden haber verir, çamurdan kuş şekli yapar ona üfürür o da kuş olurdu. 218 Gibisinden haberler vermeye başladılar.

“O Allah’ın oğludur” iddiaları hakkında şunları söylediler: O’nun bilinen bir babası yoktur. Kendisinden önce (insanlardan) Âdemoğlundan hiç kimsenin yapmadığı bir şeyi yapmış; beşikte iken konuşmuştur. “O üçün üçüncüsüdür” iddiaları hakkında; Allah’ın “Yaptık, emrettik, yarattık hükmettik…” şeklindeki sözlerini delil getirerek

217 Kaynaksız zikredilmiş.

şöyle dediler: Şayet bir olsaydı “Yaptım, hükmettim, emrettim, yarattım” derdi. Hâlbuki o, kendisi, İsa ve Meryem den ibarettir.219 Onlar, Allah bundan dolayı bu emirleri çoğul sığalarla kullanmıştır. Yani buna Kur’an’da bile deliller vardır. Anlamında sözler söylediler.

İki râhib Rasulullah ile konuştuklarında bu konuşmanın ardından Allah Rasûlü her ikisine de: Müslüman olun, buyurdu. Onlar da: Muhakkak ki biz daha önce Müslüman olduk, dediler. Allah Rasûlü: Hayır, siz Müslüman olmadınız; Müslüman olunuz, buyurdular. Onlar yine: Evet, dediler. Biz senden önce Müslüman olduk.

Rasûlullah: “Yalan söylediniz” buyurdular. “Allah’ın oğlu var demeniz, haç’a tapmanız ve domuz eti yemeniz sizin Müslüman olmanızı engelliyor.” Onlar: Ey Muhammed İsa’nın babası kimdir? Diye sordular.220

Rasûlullah sustu ve onlara cevap vermedi. Allah Teâlâ da onların bu sözlerinin her biri hakkında ve ayrılığa düştükleri konular için Al-i İmrân suresinin baş kısmını ve seksen küsur ayetini indirdi.

Allah’tan bu konuda haber veren ve Hz. Peygamberle hey’et arasında hüküm bildiren ayetler gelince, tartıştıkları konularda O’nun sözünü kabul etmedikleri takdirde karşılıklı la’netleşme emrini alan, Hz. Peygamber, onları la’netleşmeye çağırdı.

Dediler ki: Ey Ebu’l Kasım bırak düşünelim, sonra bizi çağırdığın şeyi yapıp yapmayacağımızı sana bildiririz. Ve ayrılıp gittiler. Sonra, Âkıb ile baş başa kaldılar. Onların görüş sahibi olanları Âkıb idi. Âkıb’a ey Abdülmesih ne dersin?” dediler. Âkıb şöyle konuştu:

Ey Hıristiyanlar topluluğu, biliyorsunuz ki Muhammed Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Hz. İsa’nın haberi konusunda kesin hüküm ortaya koydu. Biliyorsunuz, hiçbir kavim yoktur ki Peygamberi ile la’netleşmiş olsun da büyükleri kalsın, küçükleri yetişsin. Eğer bunu yaparsanız kökünüz kazınır. Eğer bundan vazgeçerseniz ancak dininizi sevdiğiniz ve sahibiniz (Hz. İsa) hakkında söylediğiniz

219 İbn-i Kesir, a.g.e., c. 3 s. 75–76 220 İbn-i Kesir, a.g.e., terc, c.4, s.1266

sözlerde devam etmek için böyle yapmış olacaksınız. Gidin onunla vedalaşın ve memleketinize dönün.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) a geldiler ve şöyle dediler: Ey Ebu’l-Kasım, seninle la’netleşmemeye, seni kendi dinin üzere bırakmaya, biz de kendi dinimiz üzere kalarak memleketimize geri dönmeye karar verdik. Yalnız ashabından münâsib gördüğün birini bizimle gönder. Mallarımızda ve ihtilâf ettiğimiz şeylerde aramızda hüküm versin. Biz böylece sizden râzı olmuş olacağız.221

Muhammed İbn-i Ca’fer diyor ki; Rasûlullah şöyle buyurdu: Akşamleyin bana gelin. Sizinle kuvvetli ve emniyetli birini göndereceğim.

Hz. Ömer İbn-i Hattâb şöyle derdi:

O gün emirliğe seçilme ümidini taşıyıp arzuladığım kadar başka zaman asla arzulamadım. Öğle namazına erkenden gittim. Rasûlullah (s.a.) öğle namazını kıldı, selâm verdi ve sağına, soluna baktı. Uzanıyordum ki beni görsün. Gözleriyle aranmaya devam etti ve nihayet Ebu Ubeyde İbn-i el-Cerrah’ı görerek o’nu çağırdı Ey Ebu Ubeyde İbn-i Cerrah kalk! Buyurdu.

Ebu Ubeyde kalkınca Rasûlullah (s.a.):

“İşte bu ümmetin emini budur.” Dedi ve: Onlarla beraber git; ayrılığa düştükleri konularda hak üzere hüküm ver, buyurdu. 222

Ömer der ki: Ebu Ubeyde onlarla gitti.

İbn-i Merdûyeh Muhammed İbn-i Ca’fer kanalıyla… Rûfi’ İbn-i Hadic’ten gelen rivayette Necrân heyetinin gelişini aynı şekilde anlatır ve seçkinlerinin on iki kişi olduğunu söyler. İbn-i Merdûyeh olayı uzun uzadıya ve daha başka fazlalıklarla anlatır.

Buhâri diyor ki; Necrânlılardan Âkıb ve Seyyid la’netleşmek üzere Rasûlullah’a geldiler. Biri arkadaşına dedi ki: Yapma, vallahi eğer o peygamberse ve

221 İbn-i Hişam, a.g.e c.3 s.125–126 222 Buhâri, a.g.e., Fedâilu'l-Ashâb, 21

biz O’nunla la’netleşirsek asla kurtulamayız, kendimizden sonraya hiçbir şey bırakamayız (kökümüz kurur, ocağımız söner.) 223

İmam Ahmed diyor ki;

Ebu Cehil: Rasûlullah’ı Kâ’be’de namaz kılarken görürsem varıp boynuna basacağım, demişti.224 Eğer dediğini yapsaydı melekler açıkça onu çarpıvereceklerdi. Şâyet Yahudiler ölümü temenni etselerdi muhakkak ölecekler ve cehennemdeki yerlerini göreceklerdi. Rasûlullah (s.a.) ile la’netleşmeye çıkanlar, bunu yapsalardı dönecekler ve ne mallarını ne de ailelerini bulacaklardı. Olayı aynı şekliyle Taberi’de tefsirinde zikretmiştir.225

Yukarıda zikredilen rivayetten başka olayı tam olarak açıklamak ve kafalarda soru işareti bırakmamak için Necran halkı ile peygamberimiz arasında vuku bulan bu ‘mübahale’ ayetini ve olayını üzerinde çalıştığımız İbn-i Kesir Tefsirin de anlatıldığı şekliyle birde Beyhaki’den dinleyelim.

Beyhakî (h. 457–384) “Delâil’ün- Nübüvve” sinde226 Necrân hey’eti kıssasını çok uzun bir şekilde rivayet eder. Biz de o rivayeti buraya alıyoruz.

Beyhaki diyor ki;

Rasûlullah, (Neml Suresi) nazil olmadan önce Necranlılara şu mektubu yazdı: İbrahim, İshak ve Ya’kûb’un İlâhı adıyla: Allah’ın elçisi, Nebî Muhammed’den Necrân papazına ve Necrân halkına: Barış size. Sizlere, İbrâhim, İshak ve Ya’kûb’un ilâhına olan hamdimi iletirim. Bundan sonra, sizi kullara kulluğu bırakıp Allah’a kulluğa, kulları dost edinmeyi bırakıp Allah’ı dost tanımaya çağırıyorum. Eğer kabul etmezseniz cizye vereceksiniz. Bunu da kabul etmezseniz size aramızda harbi haber veriyorum vesselâm…

223 Buhari, a.g.e., Peygamber’e gelen heyetler, 1650 224 Buhari, a.g.e., Kitabü’t Tefsir, had.no 4958 225 Taberi, a.g.e., c.2 s.151

Mektup papaza ulaşınca okudu, müthiş bir şekilde korktu ve Necrân halkından Şurahbil İbn-i Vedea’ya gelmesi için haber gönderdi. Şurahbil, o sırada Hemedân’da idi ve ondan önce, herhangi bir problem olduğunda ilk o çağrılırdı.

Papaz Rasûlullah’ın mektubunu Şurahbil’e verdi ve o da okudu. Papaz sordu: Ey Ebu Meryem ne dersin? Şurahbil:

Allah’ın, İbrahim’e İsmail zürriyetine Peygamberlik va’dettiğini biliyorsun. (Fakat) Bu peygamberin bu adam olduğuna inanamıyorsun (değil mi?) Peygamberlik konusunda benim herhangi bir fikrim yok. Papaz ona Şöyle bir kenara otur, dedi.227

Şurahbil bir köşeye oturdu. 228

Papaz Necrân halkından Abdullah b. Şurahbil’e gelmesi için haber gönderdi. Ona da mektubu okuttu ve fikrini sordu. Abdullah da Şurahbil’in sözlerinin aynıyla cevâb verince papaz, onu da bir kenara oturttu ve (bu sefer) Necrân halkından Cebbar İbn-i Feyz adında birini çağırttı. Cebbar’a da mektubu okuttu ve bu konudaki fikrini sordu. Cebbar da Şurahbil ve Abdullah gibi cevâb verince onu da bir köşeye oturttu.

Hepsinin görüşleri böylece aynı noktada birleşince papaz, çan çalınmasını ve (kiliselerde) manastırlarda ateşler yakılmasını emretti. Korkuları gece olursa çan çalar ve manastırlarda ateş yakarlardı. Çan çalınıp ateş yakılınca vadinin boyu süratli bir binitli için bir günlük yol idi. Vâdide yetmiş üç köy ve yüz yirmi bin muhârib vardı.

Hepsi gelip toplanınca, papaz Rasûlullah’ın mektubunu onlara okudu ve bu konudaki görüşlerini sordu. Onlardan aklı erenler Şurabbil İbn-i Vedâ el-Hemedâni, Abdullah İbn-i Şurahbil el-Asbahî ve Cebbar İbn-i Feyz el-Hârisi’yi Rasûlullah’a gönderme konusunda birleştiler. Bunlar Rasûlullah hakkında onlara haber getireceklerdi.

Hey’et yola çıktı; Medine’ye gelince yolculuk elbiselerini çıkardılar. Çizgili Yemen kumaşından yapılmış uzun kaftanlarını giydiler, altın yüzükler takındılar. Sonra Rasûlullah’ın yanına gelerek selâm verdiler. Rasûlallah selâmlarını almadı. O’nunla gün

227 İbn-i Kesir, a.g.e., terc, c.4 s.1268 228 Beyhaki, a.g.e., c.5 s.386

boyu konuşmaya çalıştılarsa da üzerlerinde bu kaftanlar ve altın yüzükler bulunduğu (için) Rasûlullah (s.a.) kendileriyle konuşmadı. Bunun üzerine daha önceden tanıdıkları Osman İbn-i Affan ve Abdurrahmân İbn-i Avf’a gittiler. Onlar muhacir ve ansârdan bazılarıyla tanışıyorlardı.

Şöyle konuştular:

Ey Osman, Ey Abdurrahmân, sizin peygamberiniz bize bir mektup yazdı biz de icabet ederek kalkıp geldik. Yanına vardık, selâm verdik; selâmımızı almadı, gün boyu kendisiyle konuşmaya çalıştıksa da bizimle konuşmadı. Bu konuda sizin fikriniz nedir? Dönmemizi tavsiye eder misiniz?

Onlar da aralarında bulunan Ali İbn-i Ebu Tâlib’e: Bu topluluk hakkında sen ne dersin? Ey Ebu’l-Hasan diye sordular. Hz. Ali, Osman ve Abdurrahmân’a: Bana kalırsa bu elbiselerini ve yüzüklerini çıkarsınlar, yolculuk elbiselerini giysinler, sonra Rasûlullah’a dönsünler, dedi. Öyle yaptılar ve Rasûlullah’a gidip selâm verdiler. Selâmlarını aldı sonra Hz. Peygamber şöyle buyurdu:229

Beni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, sizin bana birinci gelişinizde İblis de sizinle beraberdi. Sonra karşılıklı olarak birbirlerine sorular sordular, sonunda şöyle dediler: İsa hakkında ne dersin? Biz Necran’dan gelen Hıristiyanlık dini üzere yaşayan bir kavimiz. Kavmimize döneceğiz ve bize söylediklerini anlatacağız. Eğer peygamber isen İsa konusunda bir şeyler söyle.

Rasûlullah: Bu konuda bugün size söyleyeceğim bir şey yok. Burada (bir müddet) kalın da İsa hakkında Rabbimin bana söyleyeceklerini size haber vereyim, buyurdular. Ertesi günü sabah olduğunda Allah Teâla bu ayetleri indirdi.

Bunu kabul etmediler. Kendilerine bu haberi verdiğinin ertesi sabahı Rasûlullah yanında Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Fâtıma olduğu halde la’netleşmek üzere yola çıktı. O sırada Rasûlullah’ın birkaç hanımı vardı. Hasan ve Hüseyin’i kendi örtüsü altına almış; Fâtıma da yanında yürüyordu.

Necran’dan gelen bu topluluk la’netleşme haberini alınca:

Şurahbil iki arkadaşına şöyle dedi: Vadimizin alt ve üst tarafında olanlar bir araya geldiklerinde, biliyorsunuz benim görüşümün dışına çıkmamışlardı. Vallahi ben bu işe onun gözünde arablardan öldürülecek ve işleri kendisine verileceklerin ilki biziz. O’nun ve ashabının gönlünden geçen ancak bizi mahvetmek olabilir. Muhakkak ki arablardan onlara en yakın komşu biziz, ama bu adam peygamber ise ve biz o’nunla la’netleşirsek yeryüzünde bizden bir kıl ve tırnak kalmamacasına helâk oluruz.

Arkadaşları O’na: Ey Ebu Meryem (o halde) görüşün nedir? Dediler. O da: Ben O’nu hakem kabul edelim, derim. O’nu asla zulüm ile hükmetmeyecek birisi olarak görüyorum, dedi. Arkadaşlarının: O halde bunu yap, demeleri üzerine Şurahbil Rasûlullah (s.a.)’a geldi ve: Ben seninle la’netleşmekten daha hayırlı bir şey görüyorum, dedi. Rasûlullah (s.a.): O nedir? Diye sordu. O da: Bugün geceye, geceleyin de sabaha kadar bizim hakkımızda hüküm senindir. Bizim hakkımızda ne hüküm verirsen ver, kabul edeceğiz, dedi.

Rasûlullah (s.a.): Ya arkasından seni ayıplıyacak ve hükmünü kabul etmeyecek biri çıkarsa? Buyurdu. Şurahbil: Arkadaşlarıma sor, dedi. Rasûlullah o’nun iki arkadaşlarına sordu. Şöyle dediler: Vadide ancak ve ancak Şurahbil’in görüşü ile hareket edilir.

Rasûlullah (s.a.) o gün döndü (gitti) ve onlarla la’netleşmedi.

Ertesi günü yine necran halkından Âkıb ve Tayyib Rasûlullah (s.a.)a geldiler. Hz. Peygamber onları la’netleşmeye çağırdı. Onlar da ertesi günü la’netleşmek üzere sözleştiler. Ertesi günü Rasûlullah (s.a) Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’in elinden tutarak geldi ve gelmeleri için onlara haber gönderdi. Fakat gelmediler vepeygamberin onlara teklif ettiği haracı kabul ettiler. 230

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: Beni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, eğer hayır deselerdi ve benimle lanetleşmeye kalksaladı vadi tepelerine ateş olup yağacaktı.

230 Hakim, a.g.e., 2/ 594-595( belirtilen kaynakta hadis bulunamamış belirtilen yerde Mülaane

Sonra Allah Teâlâ buyurur ki;

“Doğrusu, o kıssanın hak, gerçek ifadesi budur. Allah’tan başka ilah yoktur.

Şüphesizki Allah Hâkim’dir Aziz’dir231

Şayet bundan başka şeylere doğru yüzçevirirlerse, şüphesiz ki Allah

bozguncuları bilir.232

Kim hakk’ı bırakır batıla dönerse o bozguncudur. Allah onu bilir ve onun cezasını verir. O, kendisini hiçbir şeyin geçemeyeceği Kadir-i mutlaktır.

İbn-i Kesirê göre burada “ ve enfüsena ve enfüseküm” sözüyle peygamber kendisini ve Ebü Talib’i kastetmiştir “ve ebnâenê” sözüyle torunları Hasan’ı ve Hüseyin’i kastetmiştir “ ve Nisêe nâ” sözüylede Fatıma’yı kastetmiştir demektedir.233

3.I. Mübahale olayının değerlendirilmesi

Mübahale olayı, yukarda da teferruatlı bir şekilde değindiğimiz gibi Âli İmran suresinin 59–63 arasındaki ayetleri kapsayan bölümün nüzul sebebi olarak anlatılmıştır.

Kısaca özetlemek gerekirse Peygamberimiz Necran halkına yazdığı bir mektubun da oranın Hıristiyan olan halkını imana çağırmış dediklerini kabul etmezlerse cizye vermeleri gerektiğini emretmiştir.

Buna karşılık onlar bunu kabul etmeyerek peygambere bir heyet gönderip onunla konuşmayı planlamışlar ve bunun için bir heyet hazırlayıp peygambere göndermişler, Onlar İbn-i Kesir’in naklettiğine göre peygamberin Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu bildikleri halde O’nu köşeye sıkıştırmak için sordukları kötü amaçlı sorular karşısında Allahın bu ayetleri indirmesiyle hâdise bir restleşmeye dönüşmüş bir karşılıklı lanetleşme şeklinde vukubulmuş bir olaydır.

İbn-i Kesir’e göre bu restleşmenin ardından Necran heyeti geri adım atarak onunla lanetleşmeyi kabul etmeden, Onun hükmünü kabul ederek yurtlarına geri dönmüşlerdir.

231 Meryem, 3, 62

232Meryem, 3, 63

II. BÖLÜM

A. İBN-İ KESİR TEFSİRİNDE HIRİSTİYANLIK

Benzer Belgeler