• Sonuç bulunamadı

1.2. Karşılaştırmalı Dilbilim ve Karşılaştırmalı Metot

1.2.1. Karşılaştırmalı Metodun Uygulanması

Herhangi bir dil veya diller üzerine karşılaştırmalı metot ile çalışılması ve yukarıda yer alan bilgilerin bir dil ailesine tatbik edilebilmesi için bazı adımlar gerekmektedir. Metodun uygulanması için bu adımların bazen sırayla bazen düzensiz bir şekilde yapılması gerekmektedir:

1. Adım: Akraba dilleri tespit etme.

Potansiyel akrabaların görülerek toplanıp, sırayla (satır ve sütun hâlinde) listelenmesi gerekir. Bunun için öncelikle temel söz varlığı (basic vocabulary) ile başlanır. Bunlar organ, akrabalık ve sayı isimleri gibi söz varlığıdır. Bu adımın başarılı olması için ilişkili olduğu düşünülen dillerdeki ödünç kelimelerin çıkarılması gerekir. Oldukça yanıltıcı ve hata payı çok yüksek olan kısım burasıdır. Eğer başarılı olarak gerçekleşirse adımın sonunda sistematik denklikler yakalanacaktır.

2. Adım: Ses denklikleri kurma.

Bu adımda mevcut söz varlığı üzerinden ortak ses denkliklerine karar verilmelidir. Ancak önemli olan seslerin yazılışları değil telaffuzların esas alınmasıdır.

3. Adım: Proto-sesleri rekonstrükte etme.

Daha önce kurulan ses denklikleri denklik setleri hâline getirilerek bu setlerden elde edilen eşit sonuçlar kontrol edilmelidir. Buradan elde edilen sonuçlarla daha eski formlara yani proto-seslere karar verilebilir. Bu sonuçlar farklı çıksa da belirli yasalarla çözümlenebilir. Bu yasalar ve sonuçlar hakkındaki açıklamalar

“dilbilimsel rekonstrüksiyon” bölümünde ayrıntılı bir şekilde ortaya konacaktır.

4. Adım: Benzer (kısmî örtüşen) denklik setlerinin durumuna karar verme.

Bazı durumlarda değişimler -ki Hoenigswald’a göre (1950: 357) bu setler üç farklı kademede olabilir; ilki tam uyum, ikincisi kısmî uyum ve üçüncüsü koşullu

17 uyum. Her bir kademe ayrı ayrı yorumlanmak zorundadır.- için birden fazla set kurmak gerekebilir. Daha sonra gerçekleştirilen rekonstrüksiyon faaliyetlerinin sağlamasının yapılması için elzemdir. Aşağıdaki tablodan hareketle çıkarılacak sonuçlar değişimlerin hangi kademelerde olacağını anlama noktasında iyi bir örnek olabilir:

Fransızca İspanyolca İtalyanca Portekizce Anlamı

Denklik seti 1 couleur color colore côr renk

Denklik seti 1 chêvre cabra capra cabra keçi

Tablodan hareketle ilk denklik setinin sonucu şu şekilde çıkmaktadır:

Fransızca: /k/, İspanyolca: /k/, İtalyanca: /k/ ve Portekizce /k/. Bu denklikten tam uyumun olduğunu ve proto sesin şüphesiz tespit edileceği anlaşılmaktadır. İkinci denklik setindeki ses denkliği ise şöyle olmaktadır: Fransızca: /ʃ/, İspanyolca: /k/, İtalyanca: /k/ ve Portekizce: /k/. Kısmî uyumun olduğu bu sette yine proto-ses bulunabilir ancak bazı dil üyelerinde uyumun olmadığı görülmektedir. Setlerdeki bu farklılığa kısmî uyum denilir. Son olarak bazen denklik setlerindeki ses uyumları bulundukları kelimelerin veya morfemlerin diğer seslerine bağlıdır. Böyle uyumların olduğu denklik setleri için koşullu uyum terimi kullanılır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus proto-sesler belirlenirken tam ve kısmî uyumlu denklikler için az bir set sayısı ile yeterli olacakken koşullu uyum için bu setlerin sayısı inandırıcı ve tatmin edici düzeyde fazla olmalıdır.

5. Adım: Proto-dilin genel fonolojik envanteri açısından rekonstrükte edilmiş seslerin makullüğünü kontrol etme.

Başarılı bir rekonstrüksiyonun önemli aşamalarından biri de rekonstrükte edilen proto-seslerin, proto-dilin envanteri ile uyumlu olmasıdır. Dolayısıyla rekonstrüksiyonlar proto-ses sistemlerinde dengesizlik değil boşluk dolduracak mahiyette olmalıdır.

18 6. Adım: Tipolojik beklenti ve dil evrenselliği açısından rekonstrükte edilmiş seslerin makullüğünü kontrol etme.

Yeniden rekonstrükte edilmiş proto-dile ait veriler, proto-dilin tipolojisine ve genel dil yasalarına uygun olmalıdır. Dil evrenseli rekonstrüksiyon için vazgeçilmez bir araçtır. Jakobson (1958: 17-25), dil evrensellerinin/ dilbilimsel tipolojinin ihmal edilmemesi gereken bir alan olduğunu ve rekonstrükte edilmiş biçimler ile tipolojik kanunların uyuşmazlığının herhangi bir proto-formu şüpheli hâle getireceğini belirtir.

Bu anlamda rekonstrükte edilmiş biçimlerin insan dilinde bulunmayan veya çok nadir bulunan sesleri içermesi uygun olmaz. Mesela vokalsiz bir dil bulunmadığı gibi vokalsiz bir proto-dilden de bahsedilemez (Gökçe, 2015: 24).

7. Adım: Münferit morfemler rekonstrükte etme.

Proto-sesler ortaya çıktıktan sonra gramatikal morfemler rekonstrükte edilebilir (Campbell, 1999: 112-122).

Tarihsel dilbilim çalışmalarında bir dilin sahip olduğu tarihsel malzeme yani yazılı kaynaklar, o dilin en eski yapıları olarak değerlendirilemez. Bu yüzden tarih öncesi kaynakların değerlendirilmesi gerekir. Aynı dil ailesindeki farklı farklı dillerden elde edilen denklikler tarihsel metinlerden fazlasını sunabilir. Bu doğrultuda karşılaştırmalı metot en önemli araç olarak görülmektedir. Bu tanıklanamayan dönemlerden veri elde etmenin en önemli aracıdır (Gökçe, 2015: 9).

Bütün bunlar göz önüne alındığında karşılaştırmalı metot temelde şu üç amaca hizmet eder:

1- Diller arasındaki genetik akrabalığın örneklerini belirleme, 2- Özel olarak dillerin tarihini keşfetme,

3- Bir dil değişim teorisi geliştirme. Bu amaçlardan her biri diğeriyle ilişkilidir ve pratikte bağımsız düşünülemez. Sonuç olarak karşılaştırmalı metot ile uğraşan bir kişi (a) bütün dilleri eş zamanlı (syncronic) veya art zamanlı (diacronic) olarak karşılaştırabilir. Art zamanlı çalışma tarihsel sürece odaklanır. Bu tarihsel süreç dilin yapı ve doğasındaki düzenlerin sistematik yansıması olarak görülebilir. Eş zamanlı çalışmada ise fayda merkezi dilin doğasının anlaşılmasıdır. Yine kişi (b) her dili birbiriyle karşılaştırabilmek için çift setler oluşturarak karşılaştırma yapabilir. (c) Alt

19 gruplardaki dilleri ayarlayabilir: Her alt grup için proto-dil tasarlayabilir. Doğal olarak bu işlerin hepsi dilbilimsel olmayan (mes. coğrafya) veya dilbilimsel (mes.

leksikostatistik) sonuçlarla kesişecektir (Priestly, 1973: 300).

Karşılaştırmalı metodun uygulanmasındaki amaç ve sonuçlar yukarıda sıralanmışken aynı zamanda bunları engelleyebilecek bazı sınırlılıklar da mevcuttur.

1- “Göreceli geçici sınırlılıklar: Diller ne kadar çok değişiklik geçirirlerse, ilişki tespiti için o kadar az metot kullanılabilir.

2- Sosyo-tarihsel sınırlılıklar: Tarihsel durumların karşılaştırmalı metot ile elde edilen sonuçları yanlışlayabilecek sonuçları olabilir.

3- Dilbilimsel alan sınırlılıkları: Herhangi bir metot kullanılarak sadece bazı dilbilimsel formlar karşılaştırılabilir.

4- Zayıflığın sınırlılıkları: Sadece genetik ilişkilere uygun dereceler metodun kullanımını karşılayabilir” (Harrison, 2003:

213).

O hâlde karşılaştırmalı metodun güvenilirliği yine kendi içerisinde uyguladığı tekniklerin durumu ile sağlanabilir. Böylece bu teknikler kendi kendilerinin sağlamasını yapmış olacaktır.

Tarihsel dilbilim hakkında olduğu gibi karşılaştırmalı metot hakkında da uygulanması bakımından bazı şüpheler vardır. Yukarıdaki sınırlılıklardan öte uygulama safhasında tipik yazılı dillere göre yazılı olmayan dillerdeki karşılaştırmalar daha farklı olabilirdi. Karşılaştırmalı metot bu anlamda hem yazılı hem de yazılı olmayan dillere -burada belirtmek gerekir ki yazılı olmayan diller çoğu kez “ilkel” veya “egzotik” olarak adlandırılmaktadır- uygulanabilir. Yazılı olmayan dillerdeki değişimler yazılı dillerdeki değişimlerin doğasından farklı değildir.

Değişimler her ikisi için de aynı ve eşit olarak düzenlidir. Yazılı diller bazen karşılaştırmalı metoda hiçbir fayda sağlamaz. Örneğin; birçok Avusturalya dili yazılı malzemeye sahiptir; Eski Malay Yazıtları, Eski Javanez metinleri gibi… Fakat eski Javanez dili zaten modern Avusturalya dillerinden daha fazla değişmişti ve eski Javanez metinlerinin çalışmaları yüksek seviyeli karşılaştırmalı dilbilime çok az katkı sağlıyordu. Bu durum gösteriyor ki yazılı olmayan diller karşılaştırmalı dilbilim için bir engel değildir ve eski metinlerin varlığı her zaman bir avantaj olamaz (Campbell, 1994: 7-8). Bu anlamda karşılaştırmalı metot için yazılı ve yazılı olmayan diller eşit derecede kıymetlidir. Yazılı diller kadar yazılı olmayan diller üzerine yapılan çalışmalar metoda katkı sağlamaktadır ve genel dilbilimsel değişmelerin anlaşılması için eş değerdir. Öyle ki Campbell karşılaştırmalı metodun

20 kapsamındaki yazılı ve yazılı olmayan diller için iki önemli sonuca varmaktadır: (a) Karşılaştırmalı metodun başarılı şekilde uygulanabilmesi için yazılı dillerin önemi fazla abartılmıştır. (b) “Yazılı olmayan dillerdeki dilbilimsel değişiklikler, yazım geleneği olan dillerdekine göre farklı davranır.” varsayımı terk edilmelidir (1999: 6).

Yazılı veya yazılı olmayan dillerin daha eski bir formunun (proto-dil veya pre-dil) elde edilmesi için kullanılan karşılaştırmalı metot genel olarak elde ettiği sonucu tekbiçimcilik (uniformitarianism) kavramına bağlar. Yani elde edilen veriler daha eski bir dilin, proto-dilin eşsiz ve biricik olduğunu, hiçbir diyalekti olmayan idealize edilmiş bir dili ifade eder. Böylece bu yolla geçmişteki temel dilsel değişim mekanizmasının bugün gözlemlenenlerden çok da farklı olmadığını kabul eder (Rankin, 2003: 186). Hall, bu yaklaşımın kati suretle doğru olmadığını, rekonstrükte edilmiş bir dilin kesinlikle tek tip olamayacağını ve karşılaştırmalı metodun başlangıcından beri, her proto-dilin tek tip olmadan yani diyalektik çeşitlenmeleri göstererek rekonstrükte edilmesinin zorunlu olduğunu iddia eder (1960: 203). Bu açıdan Ana-Oğuzcanın tasarımı için Ana-Altayca ve Altay dillerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Benzer doğrultuda Dyen’e göre proto dilin tekliği tamamen mittir.

Fakat bu teklik tahmini ise metodolojik gereklilik ortaya çıkar. Gramatik ilişkilerin doğasını anlamak ve daha eski formları kurmak için sanki tamamen homojen tek bir proto-dil varmış gibi davranmak gerekir. Ve sanki ses değişmelerini istisnasız tamammış gibi görmek gerekir. İşte bu durum da bize zorunlu idealleştirmeyi (necessary idealization) getirir. Yani istisnaları görmeden yapılan rekonstrüksiyon ile kurulan proto-dili tek ve homojen olarak görmek mecburiyeti doğar. Fakat metot uygulanarak edinilen idealleştirmeyi tarihsel durumun gerçeklerinden ayırmalıyız.

Tarihsel gerçekliğin karşılığı olarak zorunlu idealleştirmeyi görmemeliyiz (Fox, 1995: 140-142). Bu idealleştirme akıllara başka bir soruyu getirebilir. Rekonstrükte edilen bir dil ne derece gerçek ve doğal insan dili olarak görülebilir? Dillerin doğallık kanununa göre bu metodun uygulanması proto-dili yapay olarak adlandırmamıza da yol açar. Doğal olarak bu durum da karşılaştırmalı metodun sınırlılıklarından dolayıdır (Niepokuj, 2006: 7). O hâlde karşılaştırılan iki dilin daha eski bir formuna ulaşmak isteyen araştırmacı karşılaştırmalı dilbilimin aslında günümüzdeki değişim davranışlarından hareketle proto-yapının bu değişimleri gösterdiğini varsayarak yola çıkabilir. Tabii ki incelemeye konu olan bütün dillerin istisnalarını görmeksizin ortak değişim gösterdikleri davranışlardan hareketle bir sonuca varmalıdır.

21