• Sonuç bulunamadı

DURUM LATİNCE YUNANCA GERMENCE özne nominatif nominatif nominatif

2.2. Ana Hatlarıyla Oğuzların Tarihi

2.2.1. Köktürkler Döneminde Oğuzlar

Oğuzların etnik anlamda tarih sahnesine çıkışları belirsizdir. Bu konuda bazı araştırmacıların farklı yaklaşımları vardır. Ancak ittifak edilen genel görüş şöyle özetlenebilir: 627 yılında Çin’in boyunduruğundan kurtulan Töles boylarının her biri bağımsız hareket etmeye başlamış ve bu arada bugünkü Moğolistan’da Tula boyundaki dokuz kabile uygun olarak Tokuz Oğuz ismini almıştır. Batıdakiler ise 634 yılında bugünkü Kazakistan ve Kırgızistan bozkırlarında On Ok ismini alarak örgütlenmişlerdir. On Ok ismi bilindiği üzere on kabilenin birleşimini ifade etmektedir ve Oğuz isminin türediği düşünülen kök ile aynı mantıksal yaratımla oluşturulmuştur. Bu kabilelerden biri çok güçlendiği için tanınmış ve 651’den sonra Türkişler olarak anılmaya başlanmıştır. Bunlar 766’dan sonra ise Oğuz olarak anılır olmuştur. Böylece Batı Oğuzları ortaya çıkmıştır (Taşağıl, 2015: 29). Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli noktalar var. Daha önce de değinildiği gibi Nèmeth’in genel olarak kabul gören Oğuz adı üzerine yaptığı açıklama ve Hamilton’un düşünceleri doğrultusunda söylenebilir ki Tokuz Oğuzlar sadece bir boylar teşekkülü idi. Oğuz etnik kimliğini barındıran bir yapısı olmamıştı. Bu açıdan On Ok ve Tokuz Oğuz kabilelerini birbirinden ayırmak gerekir. Öyle ki Köktürk Yazıtları’nda sık sık geçen “Türk, Oğuz beyleri” hitabı da Oğuz’un etnik bir isim değil boylar birliği için kullanıldığını göstermektedir.

Ercilasun da bu görüşü destekleyecek nitelikte bazı fikirler öne sürer. Ona göre Oğuzların ataları Türkişlerdir ve Türkişler 760’da Karlukların önünden batıya çekilerek Aşağı Seyhun boylarındaki Oğuzları oluşturmuştur. Dolayısıyla İstemi Kağan’ın yönettiği Batı Türkleri Türkişlerin ataları olduğuna göre Oğuzların da ataları kabul edilmelidir. Zaten Kaşgarlı Mahmud, Oğuz boylarının teşekkülünün Seyhun boylarında tamamlandığını söyleyerek bu konudaki iddiayı doğrular (Ercilasun, 2015: 17). Aynı şekilde Oğuzların etnik bir grup olarak ortaya çıkmasının kesinlikle Batı Köktürkler döneminde olduğunu düşünenler vardır (Korkmaz, 2013:

20).

58 Sümer ise bu iki boylar birliğinin birbirinden tamamen ayrı olduğunu gösterecek şu delilleri sıralamaktadır:

a) İbn Hardādbih ve Hārizmī gibi İslam tarihçileri Tokuz Oğuz ve Oğuzları (Selenga boylarında yaşayan) birbirinden tamamen ayrı bir boy olarak ele almışlardır.

b) Seyhun boylarındaki Oğuz ili iki kola ayrılmış olup bu kollardan birine Bozok, birine Üçok denilmekteydi. Bu adların Batı Köktürk Devleti’nin dayandığı On Oklardan kalma bir adlandırma olduğu bir gerçektir. Ki daha önce de denildiği gibi söz konusu etnik Oğuzların On Oklara bağlı olduğu düşünülmektedir.

c) Seyhun boylarındaki Oğuzların başındaki yabguların vekilleri Köl Erkin unvanını taşımaktaydı. Erkin ise On-Okların Batıda oturan Nu-şe-pi koluna mensup beyleri tarafından kullanılan bir unvandır.

d) Kültigin’in 732’de yapılan yuğ törenine Batı Köktürk Kağanını Makaraç Tamgaçı ile Oguz Bilge Tamgaçı temsil etmiştir. Buradaki Oguz, bağlı bulunduğu boyu ifade eder.

e) Tokuz Oğuzlardan bilebildiğimiz iki boy olan Tongra ve Kunı’ya Oğuz boylarında rastlanılmaz.

f) Kaşgarlı’nın Oğuz Türkçesini diğer bütün lehçelerden farklı görmesi de bu görüşü destekler. Dolayısıyla Tokuz Oğuzlarla Seyhun Oğuzları arasında sadece eski ve uzak bir akrabalık olabilir (Sümer, 2016: 45).

Bu doğrultuda Karatay, Oğuzluğun - oğuz olma veya oğuzluluk için kendi ifadesidir- Seyhun’un doğu yakasında zamana yayılmış bir etnik teraküm ve ardından tekamül süreci içinde ortaya çıktığını düşünür. On Ok bakiyeleri veya Türkişler, Turgay bozkırlarında yaşayan bazı göçebe boylar ve Güney Sibirya kuşağından katılımlar üç ana katmanı ve dalgayı temsil ettiklerini iddia eder (Karatay, 2014: 22). Ancak yine de burada hem Tokuz Oğuzlar hem de On Oklar ele alınarak söz konusu etnik yapılanmanın görülebilmesi için gereken alt yapı anlaşılmaya çalışılacaktır.

59 Köktürk İmparatorluğu idaresindeki Türk boylarından biri olan Oğuzlar, VI.

yüzyılın ikinci yarısı ile VIII. yüzyılın birinci yarısında Tula Irmağı boylarında yaşıyorlardı. Yazıtlarda Oğuzların kuzeyde yaşadığı belirtilerek aslında burası işaret edilmekteydi. Tokuz Oğuzlar, Türk boylarının yanında Doğu Köktürk Kağanlığı’nın dayandığı ikinci bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar Köktürklerin siyasî halefleri olan Uygur döneminde de aynı mahiyette rol oynamışlardır. Fakat Tokuz Oğuzların akıbeti meçhuldür (Sümer, 2016: 4).

Tokuz Oğuzların tarihteki en büyük vakası, Çinliler ve Kıtanlarla birleşerek Tonyukuk döneminde kağanlığın ordusunun güçsüzlüğünü de hesaba katıp Köktürklere saldırmasıdır. Ancak buradan çok ağır bir hezimetle ayrıldılar. Daha sonra gelip Kutlug Kağan’a itaat ettiler ve böylece II. Köktürk Devleti yeni kurulduğu dönemde büyük bir tehlikeyi atlatmış oldu (Taşağıl, 2014: 336). Bu dönemde şimdiki Moğolistan coğrafyasında en büyük siyasi kuvveti Oğuzlar oluşturmaktaydı. Başlarında da o dönem Baz Kağan vardı. Söz konusu savaş sonrasında kağana ve Oğuzlara ne olduğu hakkında çok fazla bilgi yoktur ancak yazıtlardan anladığımız kadarıyla Köktürkler döneminde Oğuzlarla beş savaş yapılmıştır. Bununla birlikte İlteriş Kağan döneminde diğer boylar gibi Oğuzlar da Köktürklere tabi olmuşlardır (Sümer, 2016: 32).

Sözü edilen beş savaşın hepsi hakkında bilgimiz olmasa da yazıtlarda geçen bazı ifadeler dikkate değerdir. 715 yılında Oğuzların isyanı ve kısa sürede bastırılması ile ilgili Bilge Kağan’ın şu sözleri Oğuzların siyasi, idari, askeri ve mali olarak kendisine bağladığını gösterebilir (Sümer, 2016: 35):

“Oguz bodun kentü bodunum erti.”2

Ayrıca Bilge Kağan’ın şu ifadeleri de Oğuzların kağanlığa tavrı açısından gayet dikkat çekicidir:

“Tokuz Oguz bodun mening bodunum erti. Tengri yir bulgakın üçün ödinge küni tegdük içün yagı boltı.”3

2 Kültigin Yazıtı Kuzey yüzü 4. satır.

3 Kültigin Yazıtı Kuzey yüzü 4. satır.

60 Bu tarihlerden sonra Oğuzların Köktürklere tabi olduğunu ifade eden sözler dışında hiçbir söze rastlanılmaz. Dolayısıyla Oğuzların kağanlık yıkılana kadar kağanlığa tabi oldukları anlaşılmaktadır. Yine Bilge Kağan 34 yaşındayken (717-718) bilinmeyen bir sebepten dolayı Oğuzların Çin’e sığındığı görülmektedir (Sümer, 2016: 37):

“Otuz artukı tört yaşıma Oguz tezip Tabgaçka kirdi. Ökünüp süledim.”4

Bütün bu bilgiler ışığında, Oğuzların, Köktürk Kağanlığı’nın ikinci bir gücü olarak belirtilmesi, yazıtlarda sık sık Oğuzlara yer verilmiş olması, İlteriş Kağan’ın devleti yeniden kurarken karşısında en güçlü boy olarak Oğuzları bulması ve Yenisey Yazıtları’nda Oğuz beyleri adına dikilen mezar taşlarının bulunması Oğuzların Köktürkler dönemindeki ağırlığını ve önemini gösteren delillerdir (Korkmaz, 2013: 20).

4 Bilge Kağan Yazıtı Doğu yüzü 38. satır.

61 2.2.2. Uygurlar Döneminde Oğuzlar

Kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Uygurlar döneminde Orhun Nehri civarını yurt tutan Oğuzlar, Köktürklerle olduğu gibi kimi zaman savaş kimi zaman dostluk içinde bulunmuşlardır. Uygurların Oğuzları nasıl ve ne zaman idare altına aldıkları bilinmemektedir. Fakat Uygurlar 742 yılında Karluk ve Basmıllar ile anlaşarak Köktürkler üzerine saldırdıklarında Oğuzları da harekete geçirmiş olmalıdırlar. Yine İl İtmiş Kağan’ın 759’da yazılan yazıtında “anda kalmış budun On Uygur Tokuz Oguz üze yüz yıl olurup” ifadesi Oğuzların bu dönemde Uygurların idaresinde olduğunu göstermektedir (Sümer, 2016: 42).

Aynı yazıtta Ozmış Kağan üzerine yapılan sefer için kullanılan “Tokuz Oguz budununun hepsini topladım.” sözleriyle de aslında tabiiyeti gözler önüne sermektedir. Böylece kağanlığın sınırları anlaşılabilmektedir (Sümer, 2016: 42).

Ancak İl İtmiş Kağan, Oğuzların nüfus bakımından ne denli kalabalık olduğunu fark etmiştir. Zaten Sekiz Oğuz diye zikredilen bu boy birliğinden sadece bir boy tam anlamıyla itaat etmiştir. Kalanı tarihî verilerden de anlaşılacağı gibi Tatarlar ile birlikte isyana kalkışmıştır.

Moyunçur Yazıtı’na göre, Moyunçur Kağan’ın üçüncü seferi Oğuzlar üzerine olmuştur. Bu yazıtta Selenga Irmağı kıvrımında o zaman sekiz boydan oluşan Sekiz Oğuzlar ve Tokuz Tatarların birleşerek Moyunçur’a karşı cephe aldığı yazılmaktadır.

Oğuzlar ile bu ırmak civarında birkaç kez savaşılmıştır. Hatta mezkur yazıtta o dönem için bazı Oğuz gruplarının Çin’de bulunduğu bildirilmiştir (Korkmaz, 2013:

25).

X. yüzyılın birinci yarısında Oğuzlar, Hazar Denizi’nden Seyhun Irmağı’nın (Yinçü Ögüz) orta yatağındaki Fārab ve İsficab yörelerine kadar olan yer ile bu ırmağın kuzeyindeki bozkırlarda yaşıyorlardı. Bu yüzyılın ilk çeyreğinde Sütkent civarında Müslümanlığı kabul eden Oğuzlar, Taşkent’e kadar İslamiyet’i kabul ederek yayılmışlardır (Sümer, 2016: 78).

62 2.2.3. Oğuz (Yabgu) Devleti

Batı Köktürklerinin en üst düzey idarecilerine verdikleri unvan “yabgu”

olmuştur. Bu devlet geleneği içinde yaşayan Oğuzlar kağanlığın yıkılışına müteakip kurdukları yeni devlette de bu geleneği devam ettirmişlerdir. Bu yüzden bugüne kadar bu devletin adına Oğuz Yabgu Devleti denilmektedir. Birçok Arap kaynağı da bu adlandırmayı doğrulayacak nitelikte bilgiler vermektedir.

Batı Köktürklerden beri yabgular tarafından yönetilen Oğuzlar, ancak X.

yüzyılın ilk yarısında güçlü bir devlet kurma imkânı bulabildiler ve komşuları Hazar ve Peçeneklerle hiç de iyi komşuluklar geliştiremediler (Sümer, 2016: 81). Ancak bu görüşün aksine Bizans kaynakları IX. yüzyılın sonlarında Oğuzların -kaynaklara göre Uzların- Yayık Nehri’nin kıyısına yerleşip Hazarlarla anlaşarak Peçenekleri savaşta yendiklerini yazmaktadır (Agacanov, 2015: 193). Bu bilgi ise Oğuz Devleti’nin daha eski bir tarihte kurulmuş olabileceğini akıllara getirmektedir.

O. Pritsak, Batı Köktürklerin yıkılışından sonra ve Oğuzların diğer boylarla mücadeleleri sonucunda Oğuz Devleti’nin 766 yılında kurulduğunu tahmin etmektedir. Fakat bu görüşe katılmayan Agacanov devletin kuruluşunu X. yüzyıl olarak vermektedir (Agacanov, 2015: 197). Yine bir başka görüş ise, Oğuzların 760-766 yıllarından itibaren göçlerle Karluklar önünden çekilerek Sir Derya’ya geldikleri, IX.-X. yüzyıllarda Seyhun Irmağı’nın aşağı kesimleri ile Aral Gölü’nün kuzeyindeki bozkırlara yerleşerek burada bazı şehirler kurduklarıdır. Ve hatta kurdukları Yengikent merkez olmak üzere bir Oğuz Devleti yarattıklarıdır (Kafesoğlu, 1999: 144). O hâlde Oğuzlar Köktürklerin yıkılışının ardından IX.

yüzyılın sonları ve X. yüzyılın başlarında göç dalgalarıyla daha güneyde bir devlet kurmuşlardır.

Kurulan devlet içerisinde, X. yüzyılın ilk çeyreğinden başlamak üzere aynı yüzyılın ikinci yarısında İslamiyet Oğuzların arasında hâkim din olmuştur. Hatta Samanî şehzadesinin ittifak için dünürlük kurmasıyla da Oğuzların yabgusu Müslümanlığı kabul etmiştir (Sümer, 2016: 78). Oğuz Devleti’nin XI. yüzyılda ve öncesinde bulunduğu coğrafya birçok kaynakta çoğu kez “Oğuz Bozkırı” şeklinde adlandırılmaktadır. Fakat XI. yüzyılda Kıpçak boylarının akınına uğradığı düşünülen bu bölge daha sonraları “Kıpçak Bozkırı” veya “Kazak Bozkırı” olarak anılmıştır.

63 Üstelik bu akınlar yüzünden daha güneye giden Oğuzların tam da bu sıralarda İslamlaştıkları yönünde görüşler de mevcuttur (Banguoğlu, 1959: 7).

Kesin olarak bilinemese de Oğuz Devleti’nin yıkılışı hakkında bazı düşünceler mevcuttur. X. yüzyılın sonlarında zayıflayan devlet, Kıpçak akınlarından sonra dağılmaya başlamıştır. Selçuklu boyu bu dağılmadan koparak güneydeki Cend şehrine inmiş ve bir grup Oğuzları da beraberinde getirmiştir. Diğer bir ifadeyle Selçuklu boyu Cend şehrine inerken bazı Oğuz boyları da onları takip etmiştir. Kalan Oğuzlardan bir kısmı Karadeniz’in kuzeyinden Peçenekleri izleyerek Balkanlara gelmiştir. Ancak Peçenekler 1065 yılında bu grubu yok etmiş, geriye kalanlar ise Bizans ordusunda paralı asker olarak görev yapmıştır. Yine şaşırtıcıdır ki bu paralı askerler Malazgirt Savaşı’nda Selçukluların tarafına geçmişlerdir (Korkmaz, 2013:

28). Böylelikle ilk Oğuz devleti tarih sahnesinden kaybolmuş ve yerini daha büyük bir Oğuz devletine bırakmıştır.

Ancak Oğuz Devleti’nin yıkılışı ile ilgili tahminlerden biri Kıpçak istilası iken bir diğer kuvvetli görüş de iç çekişmelerdir. Bunlarla ilgili çeşitli anlatı ve rivayetler elde bulunmasına rağmen tarihî gerçeklerle uyuşmamaktadır (Sümer, 2016: 81).

64 2.2.4. Selçuklular ve Sonrası

İlk Oğuz Devleti’nin yıkılmasının hemen ardından dağılan Oğuz boylarından biri de Oğuz Üçok kolunun Kınık boyudur. Kınık boyu içindeki Selçuk Bey ve çevresi diğer bazı Oğuz boylarını da alarak daha güneydeki Cend şehrine ve batıdaki Harezm bölgesine geldiler. Selçuklular (veya Selçuk ve oğulları) bir nevi Oğuz Devleti’nden kalan son sülale ve yabguların devamı olarak görülebilir (Sümer, 2016:

92).

Selçuk Bey’in yeni yerleşim bölgelerine geldikten sonra yaşından olsa gerek yerini beş oğlundan en büyüğü olan İsrail’e -ki daha sonra Arslan- bırakmıştır. Yine Arslan Bey hemen akabinde Yabgu unvanını almıştır. Bu dönemde Karahanlı-Gazneliler arasındaki Belh Savaşı’nda Karahanlı-Gaznelileri destekleyerek zafer kazanmışlardır. Böylece bölgedeki otoriteyi tesis etmede oldukça başarılı faaliyetler gösterebilmişlerdir (Sümer, 2016: 94). Selçukluların bu yükselişinden rahatsız olan Gazneli Mahmut’un daha sonra Arslan Yabgu’yu tutuklattırdığı bilinmektedir. Onun yerine ise oğulları Tuğrul ve Çağrı Beyler idareyi ele almıştır.

Göçebe hayat ve diğer bazı sebepler yüzünden Nesa ve Ferave gibi şehirleri Gaznelilerden istemek ve Sultan Mesut’un hizmetine girmek için Horasan’a gelen Tuğrul ve Çağrı Beyler bu bölgede büyük bir ordu ile karşı karşıya geldiler.

Gaznelilere ağır bir hezimet yaşattıktan sonra Horasan’ı bir Oğuz şehri yapmak için göçe sebep oldular. Sonrasında 1040 yılında Gaznelilere karşı yapılan Dandanakan Savaşı’nda Selçuklular büyük bir zafer kazanarak resmen Gaznelilere son verdiler.

Böylece Oğuzlar tarihinde en önemli rollerinden birini oynamış oldular (Sümer, 2016: 113). Horasan merkezli Büyük Selçuklu Devleti kurulmuş oldu. Ve devletin lideri Çağrı Bey’in yardımı olmak üzere Tuğrul Bey oldu. Oğuzlar farklı farklı gruplarla bu tarihten hemen sonra Rey’i ele geçirdiler. Ardından Azerbaycan ve Irak topraklarını da devletin hâkimiyetine kattılar.

Ancak Dandanakan zaferinin hemen ardından gelen bir dizi başarılardan sonra diğer bölgelerden akın akın gelen Oğuzlar yüzünden Selçuklular, Horasan’a sığmaz hâle geldiler. Zaman içerisinde Irak’ta bulunan diğer Oğuzlarla yaptıkları mücadele sonrası Musul ve Diyarbakır’a kadar sınırlarını genişlettiler. Bizans sınırlarına da Oğuz boyları yerleştiriliyordu. Bu esnada Çağrı Bey öldü.

65 Tuğrul Bey’in daha sonraları çeşitli nedenlerle Bağdat’taki halifeyi korumasından dolayı halife onu Melikü’l-Maşrık ve’l-Mağrib (Doğu’nun ve Batı’nın Hükümdarı) unvanı ile onurlandırdı. Bu durum yine Oğuz tarihi açısından bir dönüm noktası olup Türk tarihi içerisinde ne denli mühim rol oynadıklarının en büyük nişanesi olmuştur (Sümer, 2016: 119). Tuğrul Bey’in vefatından sonra kendisinin çocuğu olmadığı için kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan tahta çıktı. Özellikle bu dönemde Bizans’a yapılan akınlar sıklaştı ve şiddetlendi. Nihayet 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt Savaşı’yla Bizans ağır bir yenilgi aldı ve Anadolu’nun kapıları Oğuzlara açılmış oldu. Bu açıdan artık Anadolu, bir Oğuz-Türkmen yurdu olmuştur.

Daha sonraki faaliyetlerle - özellikle İznik’in alınmasıyla- artık Anadolu Selçukluları devletlerini kurmuş oldular.

Malazgirt’in ardından gelen on yıllık süreçte Anadolu’ya göçebe hayatın da devamı olarak Orta Asya ve Azerbaycan’dan yoğun Oğuz göçleri gerçekleşti. XIII.

yüzyılın ortalarında Selçukluların yurduna “Türkiyye” ve “Türkistan” denilmesinin sebebi de bu göçler olmuştur. Elbette Moğol istilasının Türkistan’ı yaşanmaz hâle getirmesinden dolayı bu göçler hızlanmıştı. Alp Arslan’ın oğlu Melikşah döneminde, Selçuklular en geniş sınırlarına ulaştılar. Seyhun’dan Adalar Denizi’ne kadar sınırlar uzanıyordu (Sümer, 2016: 124).

Ve bu devirde yine Bizans’a karşı yapılan akınlar devam ederek Anadolu’daki sınırlar Boğaziçi’ne kadar ulaşmıştı. Fakat Haçlı seferleri yüzünden Batı Anadolu ve Marmara’dan Orta Anadolu’ya kadar çekilmek zorunda kaldılar.

Alp Arslan’ın torunlarından II. Kılıç Arslan döneminde Bizans’a karşı alınan bir dizi zaferlerle topraklar yeniden kazanılmıştı.

Moğol istilası ve Haçlı seferleri gibi çeşitli sebeplerden dolayı yaklaşık 1307 yılında Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklularının yıkılmasıyla birçok Türkmen Beylikleri ortaya çıkmış ve günümüze kadar uzanan dallanmalarla Oğuzlar dünya tarihinde oldukça önemli roller oynamışlardır (Korkmaz, 2013: 29).

66

3. Ana-Oğuzca Hipotezi ve Ana-Oğuzca İçin Gerekli Metot ve