• Sonuç bulunamadı

1.7. Finansal Bütünleşmenin Makroekonomik Etkileri

1.7.2. Finansal Bütünleşme-Ekonomik Büyüme İlişkisinde Yeni Yaklaşımlar

1.7.2.2. Karşılıklı Faydalar ve Eşik Hipotezi Yaklaşımına Eleştiriler

Rodrik ve Subramanian (2009), finansal bütünleşmenin lehine sağlanmaya çalışılan yeni kanıtları (karşılıklı faydalar, eşik yaklaşımı vb.) inandırıcı bulmamaktadır. İlgili literatürün altında yatan temel varsayım, gelişmekte olan ülkelerin tasarruf kısıtı ile karşı karşıya olduğudur. Literatüre göre dış finansmana erişimin, bu tasarruf kısıtını azaltarak yatırımları ve uzun dönem ekonomik büyümeyi kurumsal reformlar yoluyla arttıracağı öngörülmektedir. Rodrik ve Subramanian (2009)’a göre ülkeler, tasarruf kısıtından çok yatırım kısıtı ile karşı karşıyadır. Dış finansman, reel döviz kurunun değerlenmesine ve dış ticarete konu olan mal sektörlerindeki kâr ve yatırım fırsatlarının azalmasına neden olarak yatırım kısıtını şiddetlendirmekte, uzun dönem ekonomik büyümeye negatif etki etmektedir25

.

Rodrik ve Subramarian (2009, s.124-125), Mishkin (2006, 2009a) ve Kose vd. (2009a)’nin finansal bütünleşmenin faydalı etkilerinden yararlanabilmek için ön koşul ya da eşik etkisinin varlığının gerekliliğine ilişkin önerisine karşı çıkmaktadır. Rodrik ve Subramanian (2009), finansal bütünleşmenin makroekonomik ve mali disiplini zayıflattığını ve kurumsal gelişmeye zarar verdiğini iddia etmektedir. Rodrik ve Subramanian (2009)’a göre uluslararası finans kaynaklarına erişim, savurgan hükümetlerin uzun dönemler boyunca gevşek bütçe kısıtı uygulamasına olanak tanıyabilmektedir. Türkiye 1990’larda bu duruma iyi bir örnektir. Finansal bütünleşmeye 1980’lerin sonunda başlayan Türkiye’de hükümet, artan mali dengesizliği sürdüren ucuz finansmanın hazır kaynağı olarak yabancı sermayeyi bulmuştur

24 Rajan ve Zingales (2003) sermaye akımlarına açılmanın ülkedeki yerleşikleri rekabete açarak politik güçlerini

zayıflattığını ve yerleşikler üzerindeki disiplin etkisi kanalıyla finansal sektördeki gelişmeye destek olduğunu ileri sürmektedir.

25 Rodrik ve Subramarian (2009)’a göre, yabancı sermaye akımları yatırımlardan çok tüketimin finansmanını

(yurt içi ticari bankalar yoluyla dış borçlanma) (Rodrik ve Subramarian, 2009, s.121-122). Rodrik ve Subramarian (2009)’a göre finansal bütünleşmenin başarılı olabilmesi, karşılıklı faydaların görülebilmesi için öncelikle destekleyici reformların başarılı olması şarttır. Serbest olarak düzenlenen finansal aracılar tarafından alınan aşırı riskleri yönetmek için uygulamaya koyulan ihtiyatlı düzenlemeleri uygulamak gelişmiş ekonomilerde dahi güçtür (bu durum sub- prime mortgage krizinde de görülebilmektedir). Destekleyici reformların, yönetim kapasitesinin ve beşeri sermaye düzeyinin düşük olduğu ülkelerde uygulanması çok daha zordur. Gelişmekte olan ülkeler, mülkiyet haklarını geliştirmeleri, yasal sistemini kuvvetlendirmeleri, yolsuzlukları azaltmaları, finansal bilgi kalitesini geliştirmeleri, şirket yönetimini iyileştirmeleri ve kredilerin tahsisi sürecinde kamuyu sürecin dışında bırakmaları durumunda zaten yoksul olmayacaklardır. Bu nedenle de finansal bütünleşme vazgeçilemez bir durum olmayacak, etkinsiz ya da ilişkisiz olacaktır (Rodrik ve Subramanian, 2009, s.124- 125).

Rodrik (1998, s.59) sermaye akımlarındaki serbestleşmenin faydalarından yararlanmak ve risklerinin ortadan kaldırılması için her dönem değişen durumların ortaya çıkacağını, bunun bu dönemde yurt içi finansal piyasaların güçlendirilmesi ve ihtiyatlı makroekonomik politikaların iyileştirilmesi, gelecekte ise belirsiz olduğunu vurgulamaktadır. Rodrik (1998, s.64)’e göre birçok aksaklığa sahip finansal piyasalardaki finansal standartların arttırılması ve güçlü makroekonomik politika uygulamaları sermaye hareketlerinin risklerini azaltmakta ancak ortadan kaldıramamaktadır.

Stiglitz (2004, s.60), Prasad vd. (2003)’nin ortaya koyduğu finansal bütünleşmenin faydalarını birçok yönden eleştirmektedir. Stiglitz (2004), Prasad vd. (2003)’nin çalışmalarında finansal bütünleşmeyi brüt sermaye akımları ile temsil ettiğini, ancak bu durumun akımlar arasındaki ayrımı yeterince vurgulayamadığını belirtmektedir. Stiglitz (2004)’in finansal bütünleşmeye yönelik temel eleştirileri, doğrudan yabancı yatırım ve kısa dönemli akımlarla ilgilidir. Stiglitz (2004), kısa dönemli finansal akımların makroekonomik istikrarsızlıklar meydana getirdiğini, ekonomik büyümeye destek olmadığını ileri sürmektedir. Stiglitz (2004) çalışmanın kısa ve uzun dönemli akımları toplam akımlar şeklinde kullanması nedeniyle ekonomik büyümeye arzu edilen katkıyı ortaya koymakta başarısız olduğunu, toplam akımlar içinde doğrudan yabancı yatırım akımlarının ekonomik büyümeye pozitif, kısa dönemli akımların ise negatif etki ettiğini belirtmektedir.

Prasad vd. (2003), finansal bütünleşmenin güçlü yönetim uygulamaları altında arzu edilen etkileri meydana getireceğini ileri sürmektedir. Ancak Stiglitz (2004), çalışmanın güçlü

yönetim uygulamalarını yeterince açıklamadığını iddia etmektedir. Stiglitz (2004)’e göre çalışmada çoklu doğrusal bağlantı ve ters nedensellik için önemli konular olan güçlü yönetim uygulamalarına sahip ülkelerde hem yatırımcıları daha fazla çeken hem de şokları ve kısa dönemli akımlarla ilgili istikrarsızlıkları absorbe eden niteliklerin bulunabileceği dikkate alınmamaktadır (Stiglitz, 2004, s.60). Stiglitz (2004, s.60-61) Neo-klasik teorinin bu durumu yansıtamadığını, daha gerçekçi teorilerin sadece güçlü yönetim uygulamaları temelinde bu problemlerin üstesinden gelemeyeceğini ifade etmektedir. Güçlü yönetim uygulamaları, rasyonel olmayan tutumları ya da kötümserliği ortadan kaldırsa bile bilgi eksiklerini ortadan kaldıramamaktadır. Güçlü yönetim uygulamalarına sahip İskandinav ülkeleri on yıl önce meydana gelen krizden kendilerini koruyamamışlardır. Ayrıca kısa dönemli akımlar, gelişmekte olan ülkelerde sermaye piyasalarındaki serbestleşmeyi takiben ekonomik dalgalanmaları tetiklemede daha önemli rol oynamaktadır. Serbestleşme, hükümetlerin farklı kaynaklardan meydana gelebilecek dalgalanmaları dengeleme kabiliyetlerini engellemektedir (Stiglitz, 2004, s.60-61).

Stiglitz (2004), Prasad vd. (2003)’nin çalışmasını IMF’nin ideolojisini, ilgilerini yansıttığı ve basit modelleri kullanarak sıklıkla küreselleşme tartışmalarında baskın olmaya çalıştıkları için eleştirmektedir. Stiglitz (2004) bu çalışmalarda serbestleşmenin refah arttırıcı olduğunun varsayıldığını, ancak ikinci en iyi teoremine göre aksaklıkların giderilmesinin (sermaye piyasalarının serbestleştirilmesi), diğer piyasa eksikliklerinin varlığında (piyasaların aksak, bilginin sınırlı olduğu ve rekabetçi piyasaların bulunmadığı durumda) refah arttırıcı olamayacağını ileri sürmektedir (Stiglitz, 2004, s.61).