• Sonuç bulunamadı

1.1.2. Tüketim Kültürünü Besleyen Olgular

1.1.2.1. Kapitalizm

Tüketim kültürü ancak kapitalist toplumların içerisinde vücut bulmaktadır. Kapitalizmin ve onun ilerlemesindeki temel faktörlerden olduğu söylenen Protestan Ahlakı'nın kökenleri ise Kalvenizm'e uzanmaktadır. Protestan Ahlakı sürekli Tanrı'nın, çalışmayı görev olarak görmeyi, lüks yaşam ve tembellikten uzak durmayı emrettiğini söylemekte ve bu öğretileri ile burjuva sınıfının para kazanmasını, kazanç ve sermaye birikimini meşrulaştırmaktadır. Yoksul olan işçi ve zanaatkarların Tanrı'ya hizmet ettiğini söyleyerek, kapitalizm için gerekli üretim, tüketim ve sınıf ilişkilerini inanç üzerinden rasyonelleştirmektedir (Dağtaş ve Dağtaş, 2011). Günümüz kapitalizmine göre ise kişinin serveti, kendi kişiliği üzerindeki mülkiyeti olmaktadır. Kişiyi özgürleştiren bu mülkiyettir. Bu serveti nasıl kullanacağına ise kişi kendi karar vermektedir (Fenerci, 2004: 82).

Marks, her zaman üretimin ve tüketimin birbirini içerdiğini net olarak ortaya koymuş olmasına rağmen (ve bunun tam tersi), o günün kapitalizmini farklılaştıran unsurun üretim olduğuna da inanmaktadır (Ritzer ve Jurgenson, 2010: 14). Benhabib ve Bisin (2002) çalışmalarını yaptıkları yıllarda batılı toplumlarda kapitalizmin, belirleyici özelliği şirketlerin tekelci güç kullanması ve medya üzerinden reklamlar ile talep yaratması olan yeni bir aşamaya geçtiğini belirtmişlerdir.

Çağdaş kapitalist toplumun belirleyici özelliklerinden biri, ekonomik alan ile kültürel alan arasında ortaya çıkan belirgin yakınsamadır. Modern ekonominin doğuşu önemli kültürel içeriklerle şekillenmişse de zamanla kültürün kendisi, giderek mallar ve hizmetler biçiminde varlık göstermeye başlamıştır (Scott, 2001: 11).

1970'lerden sonra gelişmiş kapitalist toplumlarda ekonomik genişlemenin öncü unsuru olarak seri üretime geçilmesi ile başlayan postfordist üretim sisteminin en dikkat çekici özelliklerinden biri, kültürel ürünler endüstrisinin çıktıları ve istihdamının giderek artan önemi olmuştur. Bu endüstriler, medya (film, televizyon, müzik, yayıncılık), modayla iç içe geçmiş tüketim malları sektörleri (örneğin giyim, mobilya, mücevher vb.), reklam, turistik tesisler veya eğlence yerleri gibi birçok farklı hizmet türü ve yaratıcı mesleklerden (örneğin, mimari, grafik sanatlar veya web sayfası tasarımı) oluşan geniş bir yelpazeden oluşur. Bu endüstrilere müzeler, sanat galerileri veya kütüphaneler gibi kültürel tüketim olanakları sunan kurumlar da eklenebilir (Scott, 2001: 16)

Sovyet sisteminin artık yeryüzünde uygulanamayacağı anlaşıldıktan sonra kapitalizm, bir dünya sistemi olmuş ve üretim ilişkilerinin yanı sıra ideolojisini de ihraç etmiş, metalar aracılığı ile kendisini yeniden üretmeye başlamıştır (Dağtaş ve Dağtaş, 2009: 123).

Kapitalist hayat üretim esnasında insanların takım ruhu ile çalışmasını ister ancak tüketirken durum tam tersidir. İnsanlar tüketirken bireyci ve bencil olmaya özendirilirler (Orçan, 2014: 226).

Tüketmek isteği, Marks tarafından kapitalizmin yarattığı toplumsal bir ihtiyaç olarak görülmüş ve "emtia fetişi" olarak nitelenmiştir. Weber (1946) ise, kendi içinde bir anlam taşıyan sosyal bir eylemden ziyade, tüketimin araçsal olarak değerlendirildiğini belirtmiştir. Ancak bu, tüketimin önemsiz olduğunu düşündüğü anlamına gelmemektedir. Tüketim ürünlerinin kullanımını denetleme yeteneği, herhangi bir toplumda sosyal statüyü işaretlemenin önemli bir aracıdır. Önemli bir şekilde, Weber'in "Protestan etik" (1958) kavramı kurtuluşa ilişkin dini inançlara pragmatik olarak hizmet eden, hedonizm olarak tüketime atıf yapan önemli bir sözcük haline gelmiştir.

Kapitalist sistemin sürekliliği, üretimin devamına, üretimin sürekliliği ise tüketimin devamına bağlıdır. Kapitalizm, feodalizmin ardından Batı’da egemen olan sistem olup “bireylerin ve üretici birimlerin kişisel çıkarları doğrultusunda ve ilk olarak kâr amacıyla iktisadi faaliyetlerde bulunduğu, özel mülkiyet ve hür teşebbüsün esas olduğu, üretimin pazara yönelik olarak yapıldığı, her çeşit mal ve hizmetin alım-satıma konu olduğu sosyo- ekonomik ve ideolojik sistem” olarak tanımlanır (Randy, 2005: 167; Bayhan, 2011: 223). Diğer bir ifade ile bu ekonomik sistem “zenginlik ile daha çok zenginlik elde etmeye” yarar. 18. yüzyılda üretim tekniklerindeki değişimle anılan Sanayi Devrimi kapitalizm tarihinde önemli bir yer tutar. Tüketiciler daha önce elde edemedikleri malları elde eder hale gelmiş, ücretlilik sistemi gelişmiş, üreticiler iktidarlardan bağımsızlaşmıştır (Özbolat, 2015: 85-86). Modern kapitalizm sermaye birikimi ve bu birikimi yatırıma dönüştürme döngüsü üzerine kurulmuştur. Yeni yatırımlar başladıkça yeni piyasalara ulaşılmıştır ve sistem giderek tüm dünyada yerleşik sistem halini almıştır. 1960lı yıllarla birlikte kapitalizmin üretim merkezli yapılanma dönemi yerini tüketim merkezli ihtiyaç ve isteklerin oluşturulmasını temel alan toplumsal bir organizasyona bırakmıştır (Demirezen, 2015: 39). Kapitalizmin temel dayanakları olarak da bireycilik, hazcılık ve tüketim gösterilmektedir.

Aytaç (2004: 116) çilecilikten hazcılığa doğru kayan ahlak anlayışındaki bu değişimin önemli sebeplerinden biri olarak, boş zamanın bu sistem için önemli bir meta değeri taşımasını gösterir. Kapitalizm, boş zamanı kendi isteği doğrultusunda yönlendirerek tüketime özendirecek pratikler geliştirmeye çabalar. Kapitalizm ile birlikte tüketim sadece temel ihtiyaçları karşılamak amacıyla gerçekleştirilen bir eylem olmaktan çıkmıştır. Üretim teknolojilerinin gelişmesi ve artan rekabet, talebi sürekli canlı tutmayı ve artırmayı gerekli kılmaktadır. Bu döngüyü devam ettirebilmek için de satın almaya duyulan istek sürekli

körüklenmelidir. Bu sistemdeki en büyük tehditlerden biri bireylerin ihtiyaçlarının doyması veya ihtiyaç duydukları şeylerin azalması olacaktır. Tam da bu riski ortadan kaldırabilmek için, tüketim kültürü ve kapitalizm birlikte çalışarak daha fazla şey satın alabilmek adına daha çok çalışmak gerektiği konusunda toplumu ikna etmeye çalışmaktadır (Yanıklar, 2010: 28).

Kapitalizmin günümüz tüketim biçimini en iyi anlatan sloganlarından biri de şu ifadedir: "ürünün ömrünü yarıya indirirsen, iki kat miktarı pazara sürebilirsin" (Dağtaş ve Dağtaş, 2009: 124). Kapitalizmin kârlılık odaklı işleyişi sayesinde elverişli koşulların elde edilmesiyle oluşan tüketim kültürünün kendine has özelliği, üretimin ve tüketimin ekonomik sistemin ihtiyacına göre tasarlanmasıdır. Kapitalizmin temel ihtiyacı kârın sürekliliği için fazla satmak ve bunun için de daha fazla talep yaratmaktır (Başfırıncı, 2011: 116). Günümüzde kapitalizmin rakibinin olmadığı ve bu durumun artık bir ideolojik tekel halini aldığı da belirtilmektedir (Özbolat, 2015: 87).

Postmodern eleştirinin temel argümanları üzerinden kapitalizm anlatısı şu şekilde aktarılabilir. Monopol (tekel) güçlerinden faydalanan firmalar, reklamlar yoluyla tüketicilerin tercihlerini yeni (sahte) ihtiyaçlar yaratacak şekilde etkilemektedir. Sonuç olarak, kârlılıkla birlikte tüketicilerin harcamaları, boş zaman faaliyetleri için harcayacakları zaman azalana dek artmakta (veya en azından, üretkenlik ve ücret artışına rağmen tüketiciler boş zamanlarını yeterince artırmamaktadırlar), “çalış ve harca” döngüsüne girmektedirler. Boş zamanın kendisi bir tüketim haline dönüşmüş (örneğin egzotik tatiller, dışarıda yemek yemek, vs.), boş zaman “emtialaşmıştır”. Bu davranış biçimi, “çalış ve harca döngüsü” ve “boş zamanın emtialaşması” tüketicilerin genel refah seviyelerini düşürmektedir (Benhabib ve Bisin, 2000: 2).

Kapitalizmin en etkin kullandığı öğelerinden biri olan reklamlar sistemin yaşamını devam ettirmesi konusunda hayati bir öneme sahiptir. Reklamlar aracılığı ile tüketicilerin neyi isteyip neyi istemeyeceği aslında bilinç altına yerleştirilir. Elbette istenilen ürünlere ulaşmanın yolu da harcama gücünü elde etmekten geçer ve bu güce sahip olanlar sevilir ve benimsenir (Berger, 2013: 156).